Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1704 E. 2023/1097 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1704 Esas
KARAR NO: 2023/1097
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 16/10/2019
NUMARASI: 2018/24 E. – 2019/399 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/10/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
ASIL DAVA Davacı karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketin “…” ve türevi markasının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olan dava konusu … tescil nolu “…” markasının davalı tarafından aynı faaliyet konusunu içeren sınıflarda tescil edildiğini, davacı şirketin “…” markasının gerçek hak sahibi olduğunu, markalar arasında iltibas bulunduğunu, davacı markasının tanınmış marka olduğunu, davalının markasını kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini beyan ederek, davalı adına … tescil nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne, davalı eyleminin haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile davalı adına www…com alan adına erişimin engellenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP ve KARŞI DAVA Davalı karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Asıl davacının davada kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin tescilli markalarını çoğu zaman tali unsuru bulunmayan ”…” şeklinde kullandığını, markada asli unsurun da bu olduğunu, markanın tanınmış kişi ibaresi ile kullanıldığını, bu nedenle asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, “…” markasının tanımlayıcı olduğunu, kimsenin tekeline verilemeyeceğini, asıl davacının da bu markayı ”…” ibaresiyle kullandığını beyan ederek, asıl davanın reddine karar verilmesini, karşı dava yönünden ise; … nolu, … nolu, … nolu, … nolu … nolu, … nolu, … nolu “…” ibaresini içeren markaların iptali ve sicilden terkini ile devrin önlenmesi ve lisans verilmesinin engellenmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesince; ” davacının ”…” ibareli markasının tanınmış marka olmadığı, zayıf marka olduğu, davacının tescilli kullanımı ile davalı kullanımının ayniyet arzetmediği, ortalama tüketici zihninde karıştırma ihtimali bulunmadığı, marka hakkını ihlal ve haksız rekabetin söz konusu olmadığı, marka tescillerinin kötüniyetli olduğunun ispat edilemediği, asıl dava ve karşı dava yönünden ileri sürülen hiçbir hükümsüzlük sebebinin somut olayda oluşmadığı gerekçeleriyle asıl ve karşı davanın ayrı ayrı reddine,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece, “…” ibareli markanın tek başına ayırt ediciliği düşük bir ibare olduğu ve dürüst kullanım olduğu takdirde kimsenin tekeline verilemeyeceği değerlendirilmiş olmasına rağmen, karşı davada “…” ibaresinin tescil edilebilir bir ibare olduğuna da karar verildiğini, bu bakımdan kararın çelişkili olduğunu, “…” markasının tanınmış olup olmadığının herhangi bir bilirkişi incelemesine gerek olmaksızın Mahkeme tarafından tespit edildiğini, oysa tanınmışlık iddialarının, yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca sadece alanında uzman bilirkişiler tarafından tespit edilebileceğini, kaldı ki, yerel mahkemenin değerlendirmesini, dava dosyasında mübrez delillerin tamamı incelenmeden yapıldığını, Kitap, köşe yazarlığı vb. sunulan delillerin tanınmışlığı ispata yeterli olmadığını, tanınmışlığın fatura ve tescil belgeleri gibi belgelerle ortaya konulması gerektiğini, dosyada yüzlerce fatura bulunduğunu ve müvekkilinin markası hakkındaki haberlerin de yine dosyada mübrez olduğunu, bunların hiçbirinin yerel mahkeme tarafından değerlendirmeye alınmadığını, Davacı karşı davalının tescilli kullanımı ile davalı karşı davacı kullanımının ayniyet arz etmediği ve ortalama tüketici nezdinde karıştırma ihtimalinin bulunmadığı değerlendirmesine yönelik olarak, markaların benzer olduğuna dair emsal Yargıtay kararları bulunduğunu, davalı karşı davacının müvekkilinin markasının tanınmışlığından yararlandığını, sosyal medya hesaplarına kadar müvekkilini taklit etmesi ve bu sayede haksız kazanç sağlamasının incelenmediğini, Davacı şirketin “…” ve türevi markasının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olan dava konusu … tescil nolu “…” markasının davalı tarafından aynı faaliyet konusunu içeren sınıflarda tescil edildiğini, davalı karşı davacı marka tescillerinin kötü niyetle yapıldığını, bu hususta tüm delillerin Mahkemeye sunulduğunu, Mahkemece tanınmışlık iddiasının incelenmediğini, Müvekkilinin alan adı tescilinden kaynaklı haklarına ilişkin inceleme yapılmadığını beyan ederek, dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrarla, Mahkemece asıl davanın reddine yönelik hükmün kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı karşı davacı vekili katılma yoluyla verdiği istinaf dilekçesinde özetle; “…” ibaresinin tek başına herhangi bir alanda ayırt ediciliği olmadığı gibi günlük yaşam dilinde de tekelleştirilemeyecek kadar yaygınlaşmış bir kullanım haline geldiğini, Müvekkilinin, kendi tanınmışlığı üzerinden “…” ibaresine tamamlayıcı unsur olarak markasında yer verdiğini, ancak davacı karşı davalı yanın yalnızca “…” tamlaması üzerinden marka tescilinin bulunmasının genel ibarenin tekel mahiyetinde kötü niyetli olarak markalaştırılmaya çalışılması olduğunu, “…” ibaresi tek başına kullanıldığında sağlıklı beslenme, diyet ve benzer alanlarda herhangi bir çağrışım yapmadığı gibi inşaat, turizm ve benzeri pek çok alanda da tamamlayıcı unsur olarak yer alan GENEL bir ibare olduğunu, genel ibare niteliğindeki bu tamlamanın marka niteliğini haiz bir ayırt ediciliği ve çağrışımı bulunmadığını, Asıl dava bakımından Mahkemenin “”…” ibaresinin günlük kullanımda yer alan ve ayırt edicilikten uzak olduğuna ilişkin tespiti neticesinde asıl davanın reddedilmesinin isabetli olduğunu, müvekkilinin de kendi tanınmışlığı üzerinden tescilinin bulunması, tamamlayıcı unsur olarak genel ibarenin kullanılması nedeniyle oluşturulan gerekçenin yerinde ve hukuka uygun olduğunu, Mahkemenin gerekçesinde değindiği temel ilkelere rağmen bu ilkelerle tamamen zıt yönde hüküm kurularak karşı davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını beyan ederek, Mahkemece karşı dava yönünden verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Asıl davada; davalı karşı davacı adına kayıtlı … tescil nolu “…” markasının, davacı karşı davalının “…” ve türevi markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu, bu durumun iltibas oluşturduğu gerekçesiyle, davalı adına … tescil nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne, davalı eyleminin haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile davalı adına www…com alan adına erişimin engellenmesine karar verilmesi talep edilmiş, karşı davada ise; davacı karşı davalı adına kayıtlı … nolu, … nolu, … nolu, … nolu … nolu, … nolu, … nolu “…” ibaresini içeren markaların iptali ve sicilden terkini talep edilmiş, Mahkemece asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiş, bu karar yukarıda açıklanan nedenlerle taraflarca istinaf edilmiştir. Davacı karşı davalının marka tescil belgeleri incelendiğinde; ”…” markasının … no ile 29,30,32,43, sınıflarda 11.07.2014 tarihinde, ”…” markasının … no ile 16,41. sınıflarda 11.07.2014 tarihinde, ”…” markasının … no ile 43.. sınıflarda 11.07.2014 tarihinde, ”…” markasının … no ile 5,16,21,.. sınıflarda 04.04.2006 tarihinde, ”…” markasının … no ile 3,5,9,10,14,24,25,28,31,36,37,38,.. sınıflarda 17.07.2014 tarihinde, ”…” markasının … no ile 35,41,44 sınıflarda 16.04.2014 tarihinde, ”…” markasının … no ile 9. 42. sınıflarda 11.04.2016 tarihinde, ”…” markasının … no ile 29,30,32,. sınıflarda 11.04.2017 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalı karşı davacının ise, … no ile ”…” markasının 03, 05, 14, 16, 24, 25,29, 30, 31,32, 35, 38,41,43,44. sınıflarda tescilli olduğu, başvuru tarihinin 30.03.2015, tescil tarihinin ise 12.08.2016 tarihi olduğu olduğu anlaşılmıştır. Davalı karşı davacının … ibareli markasının … no ile 38, 41. sınıf için 17.08.2016 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Uyuşmazlık; davalı karşı davacı adına kayıtlı … tescil nolu “…” markasının, davacı karşı davalının “…” ve türevi markaları ile iltibas oluşturup oluşturmadığı, karşı davada, davacı karşı davalı markalarının tanımlayıcı olduğu ileri sürüldüğünden hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6/1. maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (Karıştırılma) kavramı açıklanmalıdır. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir. Somut olayda taraf markalarının birden fazla sınıfta tescil edildiği, davalı markasının tescil edildiği mal ve hizmet sınıflarında davacı markalarının da tescilli olduğu, her ne kadar bilirkişi raporunda, dava konusu “…” ibaresinin genel itibariyle Türkçede yaygın kullanımı olan, ayırt edici gücü zayıf bir ibare olduğu, taraf markalarının tescil edildiği bazı sınıflarda bu ibarenin ayırt edici gücü daha da zayıfladığı, taraf markalarının tescil edildikleri 05. 35. ve 44. sınıftaki mal ve hizmetler yönünden “…” ibaresinin ayırt edicilik derecesinin daha düşük olduğu, ayırt edici gücü zayıf bir ibarenin kullanım hakkının tek bir kişinin tekeline verilemeyeceği, buna göre, ayrıt edici gücü zayıf bir ibarenin bir kimse tarafından markasının esas unsuru olarak tescil edilse dahi bu ibarenin tamamlayıcı unsur olarak herkesçe kullanılabileceği, ayırt edici gücü zayıf olan “…” ibaresinin davacı markasının esas unsurunu teşkil etse dahi davacının bu ibareyi tamamlayıcı unsur olarak içeren markasal kullanımlara ve marka tesciline tahammül etmesi gerektiği, sonuç olarak asıl dava ve karşı dava yönünden hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı tespitlerinde bulunulmuş ve Mahkemece bu rapor hükme esas alınarak asıl davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı vekilinin istinaf dilekçesinde, “…” ibaresinin bir sıfat tamlaması olarak günlük dilde de kullanılan bir ibare olmasına rağmen, davacı karşı davalı tarafından yaygın bir şekilde kullanıldığı, markanın bu suretle ayırt edici nitelik kazandığının iddia edildiği, bu hususta sunulan delillerin Mahkemece değerlendirilmediği, markanın kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanıp kazanmadığının karar yerinde tartışılmadığı, diğer yandan davalı karşı davacının da cevap dilekçesinde; ”…” ibaresinin genel bir ibare olduğunu ve kimsenin tekeline verilemeyeceğini ileri sürdüğü, davalı karşı davacı …’nın tanınmış bir sanatçı olduğunu ve uzun yıllardır ismini taşıyan markasını kullandığını beyan ederek, bu yönde delil listesi ve ekinde CD içerisinde basın dosyaları ibraz etmiş olmasına rağmen bu hususların Mahkemece değerlendirilmediği anlaşıldığından, tüm iddia ve savunmalar üzerinde durularak ve tarafların dosyaya sunduğu tüm deliller incelenerek, tarafların iddia savunma ve itirazlarını karşılayacak mahiyette yeni bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılarak, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve araştırmayla karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince tarafların istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Taraf vekillerin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul 1.Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/10/2019 tarih, 2018/24 E. 2019/399 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvurusu için taraflarca peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 12/10/2023