Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1693 E. 2023/1027 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1693
KARAR NO: 2023/1027
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 03/10/2019
NUMARASI: 2017/346 E. – 2019/321 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/10/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin “…” isimli markanın yaratıcısı ve sahibi olduğunu, müvekkilinin söz konusu gelişmesi ve dünya çapında tanınan bir marka haline getirilmesi için düşüncesini, çok eski arkadaşları olan … ve … ile paylaşmış ve markanın geliştirilmesi ve markanın faaliyet göstereceği alanda tanıtımının yapılması ve marka adı altında faaliyetlere başlanması amacıyla 2012 yılından itibaren hukuksal işlemlere başlandığını, “…” markası için 2013 yılında Almanya’da bir şirket kurulmasına karar verildiğini, her 3 ortağın hissesi eşit şekilde olacak şekilde kurulması planlanan şirket için müvekkili ile davalılardan … tarafından …’ya vekaletname düzenlendiğini, belge içeriğinden de anlaşılacağı üzere vekaletnamenin “…” isimli şirketin Köln’de kurulması amacıyla verildiğini, ancak …’nın kendisine şirket kurulumu için vekaletnameye rağmen, Almanya’dan dönüşünde şirket kurulumunda noterde bir takım sorunların olduğunu, … adının Türkçe isim olması nedeniyle bir takım zorlukların yaşanacağının Noterin ifade ettiğini, bunu dikkate olarak Türkçe yazan “…” ibaresinin çıkartılarak “…” olarak kurulduğunu, yeniden Türkiye’ye dönüp vekaletname alınmasının zaman ve masraf kaybı olacağını belirterek, şirketi bu unvanla ve kendi adına kurduğunu, ancak şirketin asıl hisse sahiplerinin müvekkili ve diğer davalı … olduğunu, bunu en kısa sürede yerine getireceğini beyan ettiğini, bunun üzerine müvekkilinin bugüne kadar olan güvene dayalı ilişkilerinde kırılma olduğunu ve bunu kabul edemeyeceğini, en kısa süre içinde devrin yapılması gerektiğini dile getirmesi üzerine, …’nın yanında avukat olarak çalışan …’e gerekli evrakları imzalayarak verdiğini ve devir için birlikte Almanya’ya gidilerek devrin gerçekleşeceğini beyan ettiğini, Almanya’da şirket kurulumunun 2013 yılının ikinci yarısında gerçekleştiğini, 2013 Ağustos ayında Türkiye’de gerçekleştirilecek olan markayla ilgili ve markanın tanıtımıyla ilgili olan uluslararası toplantı tarihinin yaklaşıyor olması nedeniyle, asıl konunun bunun olduğunu ve toplantı sonrası devrin gerçekleşeceğini beyan ettiğini, ancak söz konusu devir işleminin hiçbir zaman … ve … tarafından yerine getirilmediğini, marka başvurusunun başlangıçta müvekkili tarafından yapılıp davalı …’ın hileli olarak adına tescili sağlayıp bilahare kısa süre içerisinde muvazaalı olarak diğer davalı şirkete devrettiğini iddia ederek, … tescil numaralı “…” markasının hak sahibinin müvekkili olduğunun tespitini ve markanın müvekkili adına devrini, tescilini yahut hükümsüzlüğünü, davalı şirket tarafından kullanılan www…de alan adının müvekkiline devrini ve tescilinin yapılmasını, davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili malların, broşür, tanıtım ve her türlü evrakın imhasını talep ve dava etmiştir.Davalı … Ltd.Şti vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafından ikame edilen işbu davanın asıl amacının, davacıya karşı WIPO nezdinde ikame edilen tahkim yargılaması ve bunun souncu “…com” alan adının müvekkiline devredilmesi hususunda verilen tahkim kararının icrasını öteleme amacı taşımakta olduğunu, müvekkili şirketin kurulması ve faaliyete geçmesinde emek veren ve … oluşumunu şu anki işlerliğne kavuşturanın dava dışı … olduğunu, davacı ve diğer davalının ise Türkiye üyeliği dışında konu ile ilgili herhangi bir ilgilerinin bulunmadığını, keza bu bağlamda …’in oluşumu için yapılan tüm seyahatların, toplantılar ve organizasyonlar ile bu hususta kurulan müvekkili şirketin kuruluşu ile ilgili her türlü masraf ve harcamaların … tarafından yapıldığını, ne davacının ne diğer davalının ve ne de başka bir şahsın bu konuda bir katkısının olmadığını ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak, müvekkili yönünden davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin davaya konu markaya ilişkin herhangi bir hak sahipliğinin bulunmadığını, bu nedenle söz konusu davaya taraf olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu markanın devir işlemlerinin yazılı devir sözleşmesi ile birlikte noter huzurunda yapılarak sicile kaydedildiğini, dolayısıyla marka devir sözleşmesi yazılı olarak yapıldığından, hukuken geçerli olduğunu ve davacının ispattan yoksun soyut iddialarının mesnetsiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacı dava konusu markanın öncelikli hak sahibi olduğunu iddia etmiş ise de, esasen başvuru davacı adına yapılmış olup, davacı bu marka tescilinden doğan haklarını usulüne uygun noter sözleşmesi ile davalı …’a devretmiş, … ise davalı şirkete devretmiştir. Davacı marka devrinin ileride kendisine iadesi koşulu ile yapıldığını iddia etmiş olup, bu iddiası inanç sözleşmesi mahiyetindedir. Bu şekildeki bir sözleşmenin varlığını yasal delillerle ispatlayamamıştır. Devrin hile yoluyla sağlandığını iddia etmiş ise de, hile olgusunu ispata yarar herhangi bir delil ibraz edemediği gibi Türk Borçla Kanunu’nun 39 maddesinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını iddia etmemiş ve dava bu süreden sonra 29/10/2016 tarihinde açmıştır. Ayrıca davalı şirket adına olan www…de alan adının müvekkiline devri ya da tescilini istemiş ise de, bu alan adı ile ilgili önceye dayalı bir hakkını ispatlayamamıştır. Yine davalı şirketin ticaret unvanına ilişkin herhangi bir hak sahipliğini de ispatlayamamıştır. Davacı vekili sonradan davalı …’ın isticvabını talep etmiş ve isticvap davetiyesi tebliğine rağmen davalı mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemiş ise de, bu davalının isticvabı geçrek hak sahibi davalı şirketi bağlamayacağından, ispata yeter delil sayılmamıştır. Bu itibarla” ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın konusunun … tescil numaralı … markasının hak sahipliğinin tespiti, markanın davacı adına devri, tescili veya hükümsüzlüğü davalı şirket tarafından kullanılan www…de alan adının davacıya devri, davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesi veya silinmesi, tecavüzün sonucu oluşan maddi durumun ortadan kaldırılması talebi olduğunu, davanın reddedildiğini, sonuçları bakımından isticvapta ikrar elde etme amacının öne çıktığını, aynı şekilde bilgi ve kanaat oluşturma amacı taşıdığını, yargılamanın isticvabına karar verilen tarafın yokluğunda devam ettiği zamanlarda bile isticvap davetiyesi gönderilebileceğini, davalının hiçbir duruşmaya katılmadığını, isticvap davetiyesine mazeret bildirdiğini, mahkemece 07.05.2019 tarihli duruşmada verilen karar ile gelen tutanaklara göre mazeretini belgelendirmediği takdirde davalının HMK 171 maddesi uyarınca isticvap ihtarnamesi ekli dilekçedeki vakıaları ikrar etmiş sayılmasına karar verildiğini, 11.07.2019 tarihli duruşmada davalının bu duruşmaya da katılmadığı ve mazeret olarak bildirmiş olduğu İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi 2017/847, İstanbul 8. Atm 2018/563, İstanbul 25. İcra Ceza Mahkemesi 2018/439 E. sayılı dosyalarından gelen cevaplarda dosyalarının hiçbirinde duruşmaya katılmadığını, beyanın doğru olmadığının devam eden duruşmaya da katılım sağlamadığı mahkemece tespit edildiğini, 14.03.2019 tarihli muvazaa sebebiyle katılım sağlamadığı takdirde mahkemece sorulan vakıaları ikrar etmiş sayılacağına karar verileceğinin ihtar edildiğini, bu durumda usulüne uygun düzenlenen ve tebliğ edilen davetiyeye rağmen davalının özür bildirmeksizin isticvaba icabet etmediğini, ilgili vakıayı ikrar ettiğinin kabul edilmesi gerektiğini, davalının ikrarının öncelikle davacı akabinde diğer davalı nezdinde birtakım sonuçları dolayısıyla davanın esasına yönelik neticeler doğurduğunu, dosya kapsamında … hakkında İstanbul 37. ACM’nin 2018/113 Esas sayılı dosyasında FETÖ hakkında kamu davası açıldığını, adı geçenin kaçak olduğunu, hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı bulunduğunu, iddianamenin dosyaya intikal ettiğini, muvazaa sebebiyle hükümsüzlük iddiasının ispatı ve olayların aydınlanması açısından davalı …’ın ikrarının mahkemece dikkate alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, neticeten davalının isticvabında ikrar etmiş olduğu vakıaların diğer davalı … Ltd. Şti.’yi bağlayacağını, onun üzerinde sonuç doğuracağının somut olayın özelliği yönünden açık olduğundan bu ikrarın açık ispata yeter delil sayılmamasından bahisle ispatlanamayan davanın reddine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yabancı ülkelerde verilecek hukuki mücadelenin temeli ve çıkış noktası işbu davanın sonucu ile doğrudan bağlantılı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davanın konusu; … tescil numaralı “…” markasının hak sahibinin davacı olduğunun tespiti, markanın davacı adına devri, tescili veya hükümsüzlüğü, davalı şirket tarafından kullanılan www…de alan adının davacıya devri, davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesi veya silinmesi, tecavüzün sonucu oluşan maddi durumun ortadan kaldırılması davasıdır. Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen kayıtlardan, … sayılı “…” ibareli markanın, 09, 16, 35, 36, 38, 40, 41, 42 ve 45 sınıflarda 30/11/2012 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle davalılardan … adına tescilli olduğu anlaşılmıştır. Bakırköy … Noterliği’nin 05/09/2013 tarih ve … yevmiye numaralı “Marka Tescil Belgesi Başvuru Hakkı Devir (Satış) Sözleşmesi” başlıklı noterce düzenlenen resmi sözleşme ile davacının marka tescil belgesi başvuru hakkını davalı …’a bedeli karşılığında devrettiği, devir eden sözleşmenin marka tescil belgesi başvuru hakkında tescil edilmiş veya edilecek olan tüm mal ve hizmetleri kapsamak üzere bütün hakkını hukuk ve vecibeleriyle birlikte devir alanı gayri kabile rücu olarak bedel karşılığında devrettiği, devir bedelinin nakden alındığı, devir edenin marka tescil belgesi başvuru hakkıyla hiçbir hukuk ve ilişkisi kalmadığı, devir alanın marka tescil belgesini ve başvuru hakkını dilediği gibi kullanmasına gerek Türkiye’de ve gerekse diğer tüm yabancı ülkelerde AB ülkelerinde Rusya Federasyonu ülkelerinde kendi adına tescil kaydını yaptırmasına ve diğer tüm yasal tasarruflarda bulunmasına taraflarca mutabık kalındığı belirtilmiştir. … tarafından Bakırköy … Noterliği’nin 01/06/2016 tarih ve … yevmiye numaralı marka devir sözleşmesi ile davalı şirkete devredildiği ve en son markanın davalı şirket adına kayıtlı olduğu görülmüştür. Somut olayda davacı marka devrinin ileride kendisine iadesi koşulu ile yapıldığını iddia etmiş olup, bu iddiası inanç sözleşmesi mahiyetindedir. Bu şekildeki bir sözleşmenin varlığını yasal delillerle ispatlayamamıştır. Devrin hile yoluyla sağlandığını iddia etmiş ise de, hile olgusunu ispata yarar herhangi bir delil ibraz edememiştir. Davacı vekili davalılardan …’ın isticvabını talep ettiği, mahkemece … adına çıkarılan isticvap davetiyesi tebliğine rağmen davalı mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemiş ise de, bu davalının isticvabının gerçek hak sahibi olan davalı şirketi bağlamayacağı belirtilmiş olup, HMK 171. maddesine göre isticvap davetiyesinde isticvap konusu vakaların gösterileceği, ilgili tarafın geçerli bir özrü olmaksızın gelmediği veya gelip de soruları cevapsız bıraktığı takdirde isticvap konusu vakaları ikrar etmiş sayılacağı ihtarının yapılacağı belirtilmiş olup, dava konusu markanın davalılardan … Ltd Şti’ne kayıtlı olduğu, diğer isticvap edilmesi istenilen kişi adına kayıtlı olmadığı, …’ın bu nedenle isticvabının sonuca etkisi olmadığı anlaşılmıştır.Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla yapılan inceleme neticesinde davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 03/10/2019 tarih ve 2017/346 E., 2019/321 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 05/10/2023