Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1664 E. 2023/574 K. 31.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1664
KARAR NO: 2023/574
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 25/06/2019
NUMARASI: 2017/548 E. – 2019/277 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından “… şekil” marka adı altında … başvuru ve tescil nosu ile 19. nice sınıfında, 25.10.2016 tarihinde tescil edilen markanın başvuru tarihi 29.04.2016 olup bu tarihten itibaren koruma altında olduğunu, düzenli olarak kullanılan markanın ve “…” yazılı logonun hizmetin görüldüğü inşaat sektöründe tanındığını, gayrimenkul sektöründe büyümekte olan şirketin 26.07.2016 tarihinde, … başvuru nosu ile 36. ve 37. nice sınıflarında da korunmak üzere başvuruda bulunduğunu, marka logosunun sağ ve solunda yer alan ve simetrik şekilde duran ağaç figürlerinin bina figürüne döndürülerek logonun diğer tüm unsurlarının birebir aktarılarak sözde yeni logo oluşturulduğunu, anılan logonun “…” yazısı, şekli ve diziliminin, bu yazının üzerinde yer alan diagonal şekillerin sayı ve oranlarının, arka plandaki çizgilerin şekil, sayı ve renk fonu değişimlerinin tamamen taklit edilerek, değiştirilen bina figürlerinin marka logosuna ayırt edici nitelik kazandırılmadan, müvekkilinin koruma altına alınan marka hakkının 6769 sayılı SMK’nin ilgili hükümlerine rağmen davalı tarafından ihlal edildiğini ve marka haklarına tecavüz edildiğini, taklit markanın müvekkilinin organizasyonuymuş gibi algılandığınının farklı kişilerden duyulduğunu, müvekkilinin taklit edilen logosunun davalının kurucusu ve tek sahibi olduğu “… İnş. Ve Tic.Ltd.” tüzel kişiliğinin tabela, muhtelif teşhir ve tanıtım araçlarında bulunan telefon ve iletişim bilgilerinde, e-posta bilgilerinde müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturacak şekilde kullanıldığından bahisle müvekkili adına tescilli markaya tecavüzün ihtiyati tedbiren durdurulmasına, hüküm sonucu olarak marka hakkına tecavüzün durdurulmasına, marka hakkına tecavüz fiilleri sebebiyle davalı aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği, 05.10.2017 tarihli dilekçesi ile de fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi tazminat ve 25.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın 2016/61271 numaralı “… Bina Tasarım İnşaat” ibareli marka başvurusunun benzerlik incelemesi sonucunda red edildiğini bu nedenle davacı adına tescil edilmiş marka bulunmadığından davanın esasına girilmeden davanın reddinin gerektiğini, müvekkilinin işyerinde 24.08.2017 tarihli bilirkişi incelemesi sonrasında aktif olarak kullanılmayan “… EMLAK” unvanının tespit olunduğunu, tabelaların söküldüğünü, müvekkili …’ın “… EMLAK” unvanı adı altında 2008 yılı itibariyle vergi dairesinden açılışının yapılması suretiyle Emlak ve İnşaat sektöründe faaliyete başladığını, sonrasında davacı şirket yetkilisinin yakını olan iş ortağı …’in eşi … ile birlikte davacı şirket … İNŞ. TİC VE SAN.LTD.ŞTİ.’ni kurduklarını, müvekkilinin davacı şirketin eski ortağı olduğunu, şirketin kapanışının ortak karar ile yapıldığını, müvekkilinin şirketteki hissesini …’e devrettiğini, ancak …’in şirketi kayıtlardan terkin etmek yerine, şirketin hisselerini müvekkili ile aralarında husumet bulunan üçüncü bir kişiye devrettiğini, müvekkilinin davacı şirkete ait hisselerini devrettikten sonra … Tah.Tic. Ltd.Şti’nin hissedarı ve kurucu ortağı olduğunu, halen şirket unvanı adı altında inşaat sektöründe ticari faaliyetine devam ettiğini, müvekkilinin ticari faaliyetine “…” vergi açılışı ile davacı firmanın kuruluşundan çok öncesinde faaliyette bulunduğunu beyanla yasal dayanaktan yoksun ve kötü niyetli olarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesince; “Dava dosyasında hesaplama yaparken emsal alınabilecek herhangi bir lisans sözleşmesi bulunmamaktır. Dava dosyasına konu markanın Türk Patent Kurumu nezdinde herhangi bir tanınmış marka başvurusu ya da tescili bulunmamaktadır. Dava konusu markanın, davacıya ait gelir tabloları ve davacının mali verileri incelendiğinde, faaliyet konusu olan inşaat sektöründe, ilgili meblağların yüksek bedeller olmaması sebebi ile markanın ya da firmanın büyük oranda satışları olmadığı ve dava konusu markanın herhangi bir tanınmışlık seviyesinde olmadığı bilirkişilerce tespit olunmuştur. Davalı tarafa ait gelir tabloları incelendiğinde, davalının davaya konu dönemde herhangi bir satış verisinin olmadığı görülmüştür. İstanbul Ticaret Odası’nın 30.05.2013 tarihli cevabi yazında; söz konusu markaya ilişkin firmalar arasında lisans sözleşmesinin yapılmış olması durumunda sözleşmede belirtilen şartların geçerli olacağı, sözleşmenin olmaması durumunda ise, davaya konu olan markanın cirosunun %15’i oranında rakamın emsal lisans bedeli olarak tespit edilebileceğinin bildirildiği anlaşılmış ise de izah olunan tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında davacının seçmiş olduğu lisansa dayalı zarar tazmini talebi yönünden herhangi bir zararın hesaplanamadığı, ispat yükünün davacı da olduğu dikkate alındığında maddi tazminat talebinin sübut bulmadığı sonucuna ulaşılmış bu yöndeki tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yukarıda izah olunduğu üzere markaya tecavüz halinde marka sahibinin SMK 149 kapsamında manevi tazminat talep hakkı bulunmaktadır. Davacının lisansa dayalı maddi zararı hesaplanmamış ise de bu durum manevi zarar talebinde bulunmayacağı sonucunu doğurmamaktadır. Davacıya ait markanın durumu, davalının tecavüz niteliğinde olduğu tespit olunan eylemlerinin ağırlığı hak ve nesafet kuralları gözetildiğinde takdiren 5.000 TL manevi tazminatın yerinde olduğuna kanaat getirilmiş bu miktar üzerinden talebin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davacının markaya tecavüze yönelik açmış olduğu davanın kabulü ile; davalı kullanımlarının davacı adına TPMK nezdinde 19. Sınıfta tescilli 2016/39112 nolu “… şekil” markasına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, tecavüzün DURDURULMASINA, muhtemel tecavüzlerde dahil olmak üzere tecavüzün önlenmesine, davacının maddi tazminat davasının reddine, davacının manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile; takdiren 5.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin sektörde kat/arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri vasıtasıyla inşaat üzerine iştigal eden bir şirket olduğunu, müvekkilin yaptığı işlere yönelik eksik inceleme neticesinde müvekkilin cirosunun hesap edilemediğini, mahkeme aracılığı ile müvekkilin dönem içerisinde üçüncü kişiler olan arsa sahipleri ile akdettiği sözleşmeler celp edilerek gerekirse müvekkilin banka hesap ekstreleri, piyasada dönen çekleri, ticari kredileri, şirket sermayesi, varsa artırılan sermaye kayıtları gibi ilgili kurumlara müzekkere yazılarak her türlü belge celp edilerek gelen verilere göre müvekkilin potansiyel iş hacmi dikkate alınarak müvekkil şirketin cirosunun hesap edilmesi gerektiğini, bununla birlikte 193 sayılı GVK 70-73 hükümleri de dikkate alınarak müvekkilin gayrisafi hasılalarının da hesap edilmesi gerektiğini, mahkemece marka hakkına tecavüz olgusu kabul edildiğini, maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin yerinde olmadığını, ayrıca davalı tarafın her yaptığı sözleşmeyi ticari defterlerine eksiksiz şekilde kaydettiği kesin değilken zarar içinde olduğu olgusuna dayalı bir şekilde davalının marka tecavüz eylemi neticesinde elde ettiği bir geliri olmadığı kabul edilerek aleyhlerine hüküm kurulmasının doğru olmadığını, emsal lisans sözleşmesinin dosyaya ibraz edilmemesi sebebiyle bilirkişiler tarafından maddi tazminat hesabı yapılmamasının kanuna ve doktrine aykırı olduğunu, 6769 sayılı kanunun 151/2 fıkrasında yer alan seçimlik haklardan 151/2-c fıkrasına göre hesaplama yapılmasının talep edildiğini, taraflar arasında bir lisans sözleşmesi düzenlenmiş olsaydı bu sözleşmede belirlenecek lisans bedelinin ne olabileceği hususunun bilirkişilerce değerlendirilmediğini, bilirkişilerin markanın tanınmışlık düzeyini araştırırken yalnızca kendilerini müvekkil firma isminin daha önce duyup duymadıklarına bakılmaksızın ilgili bölgede keşfe çıkarak piyasa araştırması neticesinde karar verilebileceğini, Yargıtay kararları uyarınca da maddi zararın hesaplanamamasına rağmen zarar tehlikesinin mevcudiyeti maddi tazminata hükmedilmesi için yeterli olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın da çok düşük olduğunu belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile mahkemenin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı şirketin davaya konu markası kötüniyetle tescil edildiğini, müvekkili …’ın “… EMLAK” unvanı adı altında 2006 yılı itibariyle vergi dairesinden açılışının yapılması suretiyle emlak ve inşaat sektöründe faaliyete başladığını, davalı müvekkilinin davacı şirketin eski ortağı olduğunu, ortakların aldığı karar ile şirketin kapanışının yapılmasına karar verildiğini, müvekkili davacı şirketteki hissesini …’e devrettiğini, Marka Hukukunda kabul edilen genel ilkeye göre, bir markayı ilk defa kullanan ve ona ayırt edici niteliğini kazandıran kişinin “gerçek hak sahibi” olduğunu, bir markayı ilk defa düşünen ve mal ve hizmet üzerinde kullanan kişinin, onun gerçek sahibi olduğunu, somut olayda da müvekkilinin “… Emlak …” adıyla 2008 yılındaki vergi açılış kayıtlannda da yer aldığını, dosyada mevcut bilirkişi raporunda da davacı şirketin “… başvuru nosu ile 36- Ve 37. Nice sınıflarında korunmak üzere başvuruda bulunulduğunu ancak başvurunun benzerlik incelemesi neticesinde, reddedildiğini” belirtildiğini, bu bile davacı şirketin sırf müvekkilini zarara uğratmak amacında olduğunu, davacı yanın huzurdaki davaya konu markayı tescil ettirmekte kötü niyetli olduğunu, mahkemece müvekkili şirketin delillerini değerlendirilmeden, karar kurulmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin delillerinin değerlendirilmediğini, davaya objektif yaklaşılmadığını, eksik inceleme sonucunda hüküm kurulduğunu, somut olayda müvekkilinin haksız bir eylemi olmadığı gibi davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığından manevi tazminat talebinin yersiz olduğunu, belirlenmiş olan manevi tazminatın şartları oluşmadığından davacı tarafın sebepsiz zenginleşmesine yol açacağı için ve mesnetsiz olması nedeniyle kaldırılması gerektiğini, marka hakkının tecavüzü söz konusu olmadığı gibi tecavüz anlamında ve durdurulması gereken bir fiil de söz konusu olmadığını beyanla istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararın kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, 6769 sayılı SMK hükümlerine göre açılan marka hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ve maddi-manevi tazminat talebine ilişkindir. Mahkemece, davacının markaya tecavüze yönelik açmış olduğu davanın kabulüne, maddi tazminat davasının reddine ve manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı vekilinin maddi tazminat yönünden yapmış olduğu istinaf yönünden yapılan incelemede; 6100 Sayılı HMK’nın istinaf kanun yoluna başvurulabilen kararlar başlıklı 341. maddesinde; “(1) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir: a) Nihai kararlar. b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar. (2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. (3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. (4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. (5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir. “düzenlemesi yer almaktadır. Kanun yasa yoluna başvuru açısından miktar ve değer belirlenirken; 6100 Sayılı HMK ek m.1 (6763 SK ile eklenen) gereğince her takvim yılı başında belirlenen yeniden değerleme oranlarına göre hesaplanan parasal sınıra göre yasa yolu belirlenir. Eldeki dava maddi tazminat miktarı/(harçlandırılmış değeri) 1.000TL’dir. Mahkemece maddi tazminat yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Kararın verildiği 2019 tarihi itibarı ile istinaf yasa yoluna başvuru açısından parasal sınır 4.400,00-TL olmakla kararın maddi tazminat yönünden kesin nitelikte olduğu belirlenmiştir. HMK’nın 341/2, HMK’nın Ek 1. maddesine göre 01.01.2019 tarihinden itibaren miktar veya değeri 4.400,0-TL’yi geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Somut olayda dava değerinin 1.000,00 T L olduğu, istinafa konu maddi tazminat yönünden hükmün kesinlik sınırı içinde bulunduğu anlaşılmakla; davacı vekilinin maddi tazminat yönünden istinaf başvurusunun usulden reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin ve Davalı vekilinin istinafı yönünden yapılan incelemede; 14/08/2017 tarihli bilirkişi tarafından düzenlenen raporda davalıya ait adreste ofis tabelalarında, kartvizitlerde kullanılan logoda talepte bulunana ait markanın ayırt edilemeyecek kadar benzerinin bulunduğu, davalı tarafın henüz dosyada savunması bulunmadığından ve ön inceleme aşamasında olduğundan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet bakımından değerlendirmelere girilmediği belirtilmiştir. 03/07/2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacı şirketin 2015 ve 2016 yılı gelir tablosunun ve davalının ticari defterlerinin incelendiği, davalının ticari defterlerinin sahibi lehine delil niteliğine haiz olduğunun belirtildiği; somut olayda lisansın hesaplanabilmesi için elde var olan maddeler baz alındığında emsal alınabilecek herhangi bir lisans sözleşmesinin bulunmadığı, davaya konu olan markanın inşaat sektöründe kullanılması ve ilgili alandaki satış verileri dikkate alındığında davacı tarafın satışlarının düşük olması, diğer taraftan davalı tarafın davaya konu dönemde herhangi bir satışının olmaması nedeniyle herhangi bir maddi tazminat hesabı yapılmadığı, manevi tazminat takdirinin mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir. Davalı … Emlak … 28/01/2008 tarihinde Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kaydedildiği, … İnşaat Ticaret ve Sanayi Ltd Şti’nin 28/10/2008 tarihinde Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kaydedildiği, …’ın kurucu ortak olduğu görülmüştür. TPE marka tescil belgesine göre 2016 39112-Ticaret marka nolu markanın 19. emtia sırasında … İnşaat Ticaret Ve Sanayi Ltd Şti adına kayıtlı olduğu, 29/04/2016 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle 25/10/2016 tarihinde tescil edildiği belirtilmiştir… İnşaat ve Ticaret Ltd Şti’nin kurucu ortağı …’dır. Davalı …, davacı şirketteki ortaklığından hissesinin tamamını 23/01/2015 tarihinde …’e devrederek ortaklıktan ayrılmış ve bu husus 13/02/2015 harihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilmiştir. Dosyada mevcut davalıya ait vergi levhasında …’ın … İnşaat olarak vergi dairesine 2008 yılında kaydedildiği görülmüştür. Davalı tarafından ortaklıktan ayrıldıktan sonra markanın şekli ile birlikte tescil edildiği, ortak kullanımdan söz edilemeyeceği ve bilirkişi raporu ile davalının davacıya ait markaya tecavüz ettiğinin bilirkişi raporu ile tespit edildiği, markaya tecavüzün sübut bulduğu ve mahkemece takdir edilen manevi tazminatın dosya kapsamına ve olayın oluş şekline göre hakkaniyete uygun olduğu anlaşılmıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı, takdir edilen manevi tazminatın dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmıştır. Tüm bu nedenlerle davacının maddi tazminat yönünden istinaf başvurusunun maddi tazminat yönünden dava değeri 1.000,00 TL olduğu miktar itibariyle kesin olduğu anlaşıldığından, HMK 341/2,346/1 ve 352/1-b maddesi gereğince usulden reddine, davacının manevi tazminat yönünden istinaf başvurusunun ve davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 25/06/2019 tarih ve 2017/548 E., 2019/277 K. sayılı kararına karşı davacı vekilinin manevi tazminat ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacının istinaf başvurusunun maddi tazminat yönünden dava değeri gözetilerek HMK HMK 341/2,346/1 ve 352/1-b gereği miktar itibariyle kesin olduğu anlaşıldığından USULDEN REDDİNE,3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 341,55 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 85,38 TL harcın mahsubu ile bakiye 256,17 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 5-Davacı ve davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,6-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,7-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, marka hakkına tecavüz davası yönünden kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık, manevi ve maddi tazminat davası yönünden; 6100 Sayılı HMK’nın 341. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın HMK 341/2,346/1 ve 352/1-b ile 362/1-a maddeleri gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 31/05/2023