Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1639 E. 2023/1058 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1639 Esas
KARAR NO: 2023/1058
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 19/07/2019
NUMARASI: 2017/413 E. – 2019/325 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/10/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın 1967 yılında kurulduğunu, dünyada önde gelen ve çok tanınmış “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” markaları ile turizm ve otelcilik sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin otel/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe dünya lideri olup 92 ülkede 3.800’den fazla oteli olduğunu, … markasının müvekkilinin 4 yıldızlı uluslararası oteller zincirine verdiği isim olduğunu, markanın I960’lı yıllardan beri yoğun olarak kullanıldığını, müvekkilinin 43. sınıfta 23/05/2016 tarihinden itibaren … sayı ile tescilli “…”, 3, 16, 42. sınıflarda otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe 20/08/2002 tescil tarihli … sayı ile …, 42. sınıfta otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe 25/10/2001 tarihli … sayı ile tescilli “…”, 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda 12/03/2007 tarihli … sayı ile tescilli “…”, 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda 12/03/2007 tarihli … numaralı “…”, 43. sınıfta 03/02/2015 tescil tarihli … numaralı “…” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin … markasının tanınmış marka olduğunu, davalı adına tescilli “…” ve “…” markaları ile müvekkilinin tanınmış “…” markasının görsel ve işitsel açıdan benzer olduğunu, ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, her iki markanın aynı hizmetler için tescilli olduğunu, … marka tescilinin müvekkilinin tanınmış … markalarının seri markası olacağı izlenimi yarattığını, görsel ve işitsel benzerliğin toplum nezdinde karıştırma ihtimali doğuracağını, davalıya haksız menfaat sağlayacağını, bu konuda Yargıtay’ın verdiği kararların iddialarını desteklediğini, müvekkilinin … markasına ilişkin taraf olduğu pek çok ülkede mahkeme ve Enstitü kararı olduğunu, her iki tarafın markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olması nedeniyle her iki marka arasında doğrudan bağlantı kurulacağını, bu markaların ilişkili olduğunu düşüneceğini, halk tarafından karıştırma riskini beraberinde getireceğini, davalıya noter kanalıyla ihtarname gönderdiklerini, davalının olumsuz yanıt verdiğini, müvekkilin … marka serisinin Paris Sözleşmesi’nin I. mükerrer 6. maddesi kapsamında tanınmış olduğunu, dünyadaki ilk tescilinin 1968 yılına ait olduğunu, yoğun reklam ve tanıtım ile ciddi yatırım yapıldığını, dünyanın pek çok ülkesinde ve Türkiye’de turizm ve otelcilik sektöründe tanınmış olduğunu, yapılan araştırmada müvekkilinin markasının %95’e varan bir bilinirliğe sahip olduğunu, bu hususta Yargıtay ve Wipo kararları olduğunu, davacı markasının davalının marka başvuru tarihi olan 2014 tarihinden önce de tanınmış olduğunu, dava konusu markaların kötüniyetle tescil edildiğini, aynı sektörde faaliyet gösteren tacirin tanınmış markanın varlığını bilmesi gerektiğini iddia ederek, davalı adına kayıtlı … sayı ile tescilli … ve … sayı ile tescilli … markalarının 43. sınıfta yer alan tüm hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve bu hizmetler yönünden sicilden terkinini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin tescilli markalarını sadece davacının faaliyet gösterdiği sektörde kullanmadığını, müvekkilinin 2009 yılından beri bu markaları farklı sektörlerde kullandığını, bu sektörlerde bu markalar ile tanındığını, … markasını uzun yıllardır kullandığını, üretim yaparak piyasada tanındığını, … markanın roman anlamına geldiğini, davacı markaları ile … markası arasında görsel ve işitsel benzerlik olmadığını, müvekkilinin turizm alanında yatırım yapmaya karar verdiğini, ancak bu faaliyet alanında markaları kullanmadığını, kötüniyetli olmadığını, her iki markada “…” kökünün kullanılmasının görsel ve işitsel benzerlik sağlamadığını, köke eklenen harflerin markayı değiştirdiğini, … markasını müvekkilinin yıllardır farklı sektörlerde kullandığı bir marka olduğunu, bu marka adı altında turizm alanında da faaliyette bulunma amacı ile davacının markasından bağımsız ve hiçbir ilgisi olmaksızın bu markası ve … markası ile bu alanda faaliyette bulunma isteği ile girişimde bulunduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “… Somut olaya dönüldüğünde davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle 43. Sınıfta tescil ettirdiği markalar ile aynı sektörde faaliyet gösteren markayı bilmediğini iddia edemeyeceği, bu kapsamda davalının davacı markalarının bilinirliğinden haksız yararlanmak suretiyle davalı tarafın marka tescilinde kötü niyetli hareket ettiğinin kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporu yukarıda izahı yapılan dava tarihi itibarı ile olaya uygulanması gereken mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde davacının sektörel tanınmışlığa sahip markalarına yönelik, kötü niyetli tescil ve iltibasa dayalı sübut bulan davasının kabulüne” karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkili adına 43. sınıfta … no ile tescilli “…” markası ile yine 43. Sınıfta tescilli … no ile tescilli “…” markalarının hükümsüzlüğüne karar verildiğini, Müvekkili …’un ortağı olduğu şirketi … Şti.’ne ait … tescil nolu markası “… 2009 yılından bu yana nizasız fasılasız 25. Sınıfta kullanmakta ve triko ürünleri üretip yurt içine ve yurt dışına satmakta olduğunu, işyerinin bir kısmını otel olarak faaliyete geçirmeye karar verdiğinde triko sektöründe ki hatırı sayılır miktarda ki yabancı müşterisinin de çok iyi bildiği … ibaresini marka olarak kullanmaya karar verdiğini ve tescil ettirdiğini, 26/03/2018 havale tarihli raporda davalı markalarının davacı markasına benzerliğinden hükümsüzlüğüne karar verilebileceği hususlarında görüş beyan edildiğini, markaların tamamen farklı iki marka olup markalara ilk bakışta dahi bu farklılığın açıkça anlaşıldığını, ortalama tüketiciler nezdinde yapılacak küçük bir araştırma sonucunda dahi iki markanın birbirinden tamamen farklı olduğu ve farklı firmalara-şahıslara ait markalar olduğu rahatlıkla anlaşılabileceğini, Davacı yan tarafından benzer olduğu iddia edilen “…” ibareli markaların ise kelime ve logo markalarını bünyesinde barındırdığını,-Davalı yanın, “…” ibareli markası ile müvekkili markası arasındaki benzerlik olduğu iddiasını “…” köküne dayandırdığını, müvekkilinin “…” kökünün yanına “…” ve “…” harflerini eklediğini ve bu sayede markaların birbirinden ayırtedici hale geldiğini, ayrıca müvekkilinin tescili markalarından “…” de … ibaresinin de bulunmadığını, “…” ibaresini tek başına benzer olarak iddia etmenin hakkaniyete aykırı olacağını, davalı markasının düz yazı ile tescil edildiğini, Davalı yan markasının ise hem renk hem de şekil itibariyle farklılık arz ettiğini, bütünsel değerlendirme yapılması gerektiğini, -Davacı tarafın sahibi olduğu markalarda ayırtedici unsurun … ibaresi olduğunu, dolayısıyla iltibasa gerekçe olacak seri markanın varlığının mevcut olmadığını, seri markadan söz edilemeyeceğini, aynı markanın birden fazla tescilinden başka bir durum olmadığını, -Davacının tanınmış marka tescilinin olmadığını, müvekkilinin başka bir sektörde uzun yıllardır kullandığı markayı sırf kendi müşterilerine çapraz satış da yapabilmek ve dolaylı olarak tanıttığı markasını yeni bir sektöre yansıtmasından, davacı yanın markalarına iltibas etme niyeti ve bu davranışın temelinde kötüniyetin varlığından bahsetmenin kabul edilemeyeceğini, davacının markasının ne logosundan ne de bilinirliğinden faydalanma gayesi olmadığını, kötüniyet iddiasının da sadece bir iddiadan ibaret olduğunu, hüküm kurmaya elverişli olmayan, salt davacı iddialarını dayanak alan bilirkişi raporu doğrultusunda usul ve yasaya aykırı olarak istinaf talebine konu gerekçeli kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Marka tescilinde mutlak red nedenleri başlıklı 5. Maddesinin 1/(ç) fıkrasına göre değerledirme yapıldığında markaların benzer olduğunu, Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil, markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılması gerektiğini, markaların bir bütün olarak bıraktıkları izlenimlerin, halk nezdinde karıştırılma yaratacak biçimde görsel ve işitsel olarak benzer olduğunu, … markasının da Davalı yan tarafından … ibaresi ile birlikte konaklama hizmetlerinde kullanıldığının internette yapılan araştırma neticesinde görüldüğünü, davalı yanın, turizm sektöründe müvekkili şirketin tanınmış markalarına benzer markaları kötüniyetli olarak tescil ettirdiğini ve 6769 Sayılı SMK.’nın 6/9. Maddesi uyarınca da bu markaların hükümsüz kılınması gerektiğini, aynı sektörde turizm sektöründe, bilinirlik düzeyi ve ayırt edicilik niteliği yüksek olan Davacı-Müvekkil markalarıyla karıştırılma ihtimali yaratacak düzeyde benzer nitelikte olup, tescili edilen mal ve hizmetler de dikkate alındığında, markalar arasında ilişkilendirme ya da önceki markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlama ihtimalinin bulunmasının kötü niyet olarak değerlendirilmesi gerektiğini, söz konusu marka tescil başvurusunun aynı zamanda 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/9. Maddesi uyarınca da hükümsüz kılınması gerekmektedir. Nitekim kötü niyetli başvuruların 556 sayılı KHK madde 35 uyarınca reddedilmek zorunda olduğu gibi şu an yürürlükte olan SMK’nın 25. Maddesinde de KÖTÜNİYETLE yapılan marka tescillerinin hükümsüzlüğüne karar verileceği belirtilmiştir. bir markanın tanınmış olarak kabul edilebilmesi için herhangi bir başvuru veya tescile gerek olmadığını, “…” markasının Davacı-Müvekkili Şirketin 4 yıldızlı uluslararası oteller zincirine verdiği isim olduğunu, markanın 1967 yılında doğduğunu, markanın ülkeselliği ilkesi uyarınca, müvekkilinin markasına benzer markaların yurtdışında tescil edildiğinde veya kullanılmak istendiğinde bu duruma karşı alınacak koruma ve önlemlerin Müvekkilinin yurtdışındaki ilgili ülkelerdeki vekilleri tarafından üstlenildiğini, istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacının 43. sınıfta 23/05/2016 tarihinden itibaren … sayı ile tescilli “…”, 3, 16, 42. sınıflarda otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe 20/08/2002 tescil tarihli … sayı ile …, 42. sınıfta otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe 25/10/2001 tarihli … sayı ile tescilli “…”, 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda 12/03/2007 tarihli .. sayı ile tescilli “… “, 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda 12/03/2007 tarihli … numaralı “…”, 43. sınıfta 03/02/2015 tescil tarihli … numaralı “…” markaları olduğu anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesince tanınmış marka olduğu kötü niyetli tescil olarak değerlendirmesi yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.Yargıtay 11. H.D. 2020/1837 E., 2021/1722 K. da “… Bir markanın kötü niyetle tescil ettirilmesi hali, mülga 556 sayılı KHK’da açıkça bir hükümsüzlük sebebi olarak sayılmamış ise de, MK 2. maddesinden hareketle, Dairemizin yerleşik uygulamaları doğrultusunda kötü niyetle marka başvurusu bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmektedir. Genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak ya da güveni kötüye kullanma gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar da tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından müeyyidesi zaten gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. Bu bağlamda, KHK’nın 8/3. maddesi uyarınca önceye dayalı hakkın ihlali, KHK’nın 8/4. maddesi veya Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markanın aynısı veya benzerinin tescil ettirilmesi gibi hususlar tek başına kötü niyetli başvuru olarak görülemez. Markaların kötüniyetle tescil ettirilip ettirilmediği hususu tarafların iddia ve savunmaları yanında, her bir somut olayda dosyadaki mevcut deliller ile somut olay özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir…” belirtmiş olup, somut olayda ilk derece mahkemesince, davacının daha önce gerçek hak sahibi olduğu mal ve hizmetler ile davalı markası kapsamındaki aynı veya ilişkilendirilebilecek ölçüde benzer mal ve hizmetler yönünden davanın kabulü isabetli olmakla birlikte, tanınmışlık nedeniyle davalının kötü niyetli olduğu gerekçesiyle hüküm verilmesi yerinde görülmemiştir. Davalının markasını tescil tarihinde kötüniyetli olduğunu gösterir somut delil bulunmadığı, markaların tescilli olduğu emtiaların aynı/benzer olması, genel olarak markanın tümü değerlendirildiğinde benzerlik nedeniyle markaların bütün olarak tüketici nezdinde benzer olarak algılanması, davacı markasının otelcilik sektöründe sektörel olarak tanınmış olması nedeniyle davacı markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği göz önüne alınarak, davalı markasının 6769 sayılı SMK 6/1-4-5. Maddeleri ve SMK 25/1 maddesi gereğince hükümsüzlüğüne karar vermek gerekirken, Mahkemenin davalı markasının iltibas yönünden hükümsüzlük kararı verilmesine ilişkin kararı yerinde ise de; kötü niyetli olduğu gerekçesiyle verilen hükümsüzlük isteminin gerekçe yönünden kabulü yerinde görülmemiş, kararın gerekçesi düzeltilerek kaldırılması gerekmiştir. Açıklanan nedenle davalı vekilinin istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kısmen kabulü ile yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile,2- İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/07/2019 tarih, 2017/413 E., 2019/325 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına,3- Davacının davasının KABULÜ ile; 3/a- TPMK nezdinde davalı adına 43. sınıfta … no ile tescilli “…” markası ile yine 43. Sınıfta tescilli … no ile tescilli “…” markalarının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine,4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar harcından peşin alınan 29,20 TL’nin mahsubu ile 240,65 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan: 29,20 TL başvurma harcı, 29,20 peşin harç, 4,30 TL vekalet harcı, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 228,90 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 2.087,30 TL’nin, davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,4/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,5/b-İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 37,90 TL posta gideri olmak üzere toplam 159,20 TL’nin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,5/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yaıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 05/10/2023