Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1627 E. 2023/201 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1627
KARAR NO: 2023/201
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/05/2019
NUMARASI: 2014/470 E. – 2019/802 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin babası …’in 19/12/2012 tarihinde vefat ettiğini, vefatından sonra 15/10/2010 – 15/11/2010 ve 15/12/2010 ödeme tarihli her birisi 14.000,00 TL olmak üzere toplam 42.000,00 TL’lik üç adet senet sebebiyle İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile aleyhlerine icra takibi başlatıldığını ve İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/188 E. 2013/198 K. sayılı kararı ile ihtiyati haciz kararının uygulanarak babasına ait ve babasından kalan tek malvarlığı olan Beyoğlu’ndaki taşınmaz üzerine haciz konulduğunu, müvekkilinin varlıklı birisi olduğunu, davalılara borçlanması için hiçbir sebebinin bulunmadığını, ölümünden bir süre önce bir evi ve otomobilinin satıldığını, senetle alacaklı olan davalı …’nın müvekkiline 42.000,00 TL verebilecek ekonomik durumunun bulunmadığını, aralarında senetlerin verilmesine esas olan herhangi bir hukuki ilişkinin bulunmadığını, müvekkilinin 2010 yılında alzheimer hastalığına yakalandığını, 2010 yılı Mayıs ayında unutkanlık şikayeti başlayan müvekkilinin bir süre sonra yer, kişi, zaman oryantasyonunu kaybettiğini, ne yaptığını bilemez duruma geldiğini, satışların da bu tarihten sonra başladığını, kişisel ihtiyaçlarını görememesi, saldırganlık davranışları göstermesi nedenleriyle 05/10/2010 tarihinde Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinit Hastalıkları Hastanesine yattığını, bu tarihten sonraki hayatını hastanelerde yaşamak zorunda kaldığını, hastalığın süratli seyri sonucunda hastanenin 24/12/2010 tarihli raporu düzenlediğini, vekaletname vermesinin mümkün olmaması nedeniyle eşi …’in müvekkilinin mirastan hiçbir şey alamaması için iptali istenen senetleri tanzim ederek muhtemelen ne yaptığını bilmeyen müvekkiline imzalattığını, müvekkilin senetlerin tanzim edildiği tarihte hukuki ehliyetinin bulunmadığını, davalıların ve ikinci eşinin murisin hastalığı sonucu hukuki ehliyetini yitirmiş olmasından istifade ettiklerini, her ne kadar senetlerde tanzim tarihi 01/02/2010 olarak gösterilmiş ise de bu tarihin her zaman atılmasının mümkün olduğunu, murisin alzheimer hastası olması sebebiyle yer, kişi, zaman gibi kavramlardan yoksun olması, ikinci eşi … ile davalılardan …’nın murisin mirasından % hisse alacak olan oğlunu saf dışı bırakmak, mirastan mal kaçırmak için malvarlığını satarak ve satış bedellerini kendi üzerlerine geçirdiklerini, diğer davalı …’a da senetleri ciro ederek cirantanın senet metni dışında itirazlardan istifade ettirmeyi planladıklarını, murisin son ve tek kalan taşınmazına da bu alacak sebebi ile haciz koyarak müvekkilini babasının mirasından hiçbir şey alamayacak duruma getirmek istediklerini beyanla müvekkilinin murisi …’in borçu olduğu 15/10/2010 – 15/11/2010 ve 15/12/2010 ödeme tarihli her birisi 14.000,00 TL olan toplam 42.000,00 TL’lik üç adet senedin iptaline, aksi takdirde müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddialarının tümünün gerçeğe aykın ve borçtan kurtulmaya yönelik olduğunu, müvekkili ile merhum …’in yaklaşık 13-14 yıllık tanışıklıkları bulunduğunu, davacı dahil tüm ailenin bu durumu bildiğini, müvekkilinin …’e 42.000,00 TL’yi tek seferde vermediğini, yıllarca elden para verdiğini ve onun adına üçüncü şahıslara ödemeler yaptığını, en sonunda 2010 yılında 14.000,00 TL’den üç adet senet düzenlendiğini, davacının müvekkilini sadece maaşla çalışan biri olarak göstermesinin doğru olmadığını, zira müvekkilinin yıllarca matbaa işi ile uğraştığını, o dönemden birikimi olduğunu, son yıllarda da taksicilik işi ile uğraştığını ve aylık ortalama 6.000,00 TL geliri olduğunu, müvekkilinin davacının murisine elden borç para verebilecek maddi gücünün bulunduğunu, …’in menkul ve gayrimenkullerinin satışının hep senet tanziminden sonraki zamanlara denk geldiğini, müvekkilinin bu satışlardan hiçbir şekilde haberinin olmadığını, merhum …’in uzun zamandır maddi zorluk içinde olduğunun dosya içinde mevcut banka kayıtlarından açıkça görüldüğünü, davacının beyan ve iddialarının aksine araç satışının yapıldığı tarihlere denk gelen günlerde …’in hesabına 11.828,00 TL para girişinin olduğunu, …’in banka kayıtlarında ismi geçen … isminin de çok dikkat çekici olduğunu, müvekkilinin senetlerin verilmesinden sonra otomobilin ve evin satılmış olduğunu bilseydi alacağına kavuşmak için çok daha önceleri hukuki yollara başvuracağını, müvekkilinin alacak miktarının herhangi bir ev bedelinden çok düşük olduğunu, müvekkilinin merhumun eşi … ve abisi …’le aralarında husumet doğduğunu, onlarla işbirliği içinde olmasının imkansız olduğunu, davacı …’ın amcası … ile …’in davacının babaannesinden miras kalan dava dışı bir gayrimenkulun satışım birlikte gerçekleştirdiklerini, …’in bu satışta da vekaletle hareket ettiğini, muvazaa iddialarına karşılık bu hususun da araştırılması gerektiğini, davacının davaya dayanak sunduğu belgelerin muvazaa iddialarını ispata yetmediğini, aslında kendi aleyhinde belgeler olduğunu, senede karşı açıldığı için huzurdaki davada senede karşı senette ispat kuralının uygulanması gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Kambiyo senetlerinin sebepten mücerret olduğunu, hamilin cirantanın esas borç ilişkisinden kaynaklanan haklarını değil senette yazılı olan haklannı devir aldığını, temel işlem sakat veya geçersiz olsa bile soyut kambiyo senedinin geçerliliğine zarar gelmediğini, nakten ibaresi taşıyan senetlerin aksini ispat için yazılı belge ile kanıtlanmasının gerektiğini, müvekkilinin iyi niyetli son hamil konumunda olduğunu, senet metni dışındaki itiraz ve defilerin kendisine dermeyan edilemeyeceğini, huzurdaki dava açısından ticari defterlerin delil kabul edilmesinin de mümkün bulunmadığını, senet borçlusu …’in senedi tanzim tarihinde hukuki ehliyetinden yoksun olduğuna dair resmi bir hastane raporu bulunmadığını, davacının da kötüniyetle hareket etme olasılığının yüksek olduğunu, davacının muvazaa iddiasında bulunduğunu, …’in bu davada taraf olmadığını, davacının babasının gelirine dayalı beyanlarının çelişkili olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “davacının murisi …’in dava konusu bonoların düzenlendiği tarihinde fiil ehliyetine sahip olmadığı, dava konusu bonoları borçlu sıfatıyla imzalamasının hukuki sonuç doğurmayacağı, tereke temsilcisinin de açılan davaya duruşmada muvafakat verdiği gerekçeleriyle davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, davacı tarafından ileri sürüldüğü gibi sanılanın ve kararlaştırılanın aksine; muvazaalı olarak, mirasçıdan mal kaçırma maksadıyla, diğer mirasçı ile işbirliği içerisinde hareket etmediğini, hukuki ehliyetten yoksun bir kişinin zaafiyetinden faydalanma amacı gütmediğini, Davacının miras bırakanın borçlarına da halef olup, dava konusu takip bakımından borçlu niteliği taşıdığını, bu sebeple davacı borçlardan kurtulmak maksadı ile dava açarak, müvekkilinin miras üzerinden hisse almak istediğini, kendisini saf dışı bırakmak istediğini ve bunun gibi daha birçok iddiayı dava dilekçesinde ileri sürdüğünü, tüm bu iddiaların gerçek dışı olup iftira niteliği taşıdığını, Müvekkilinin, davacının iddiasının aksine …’e 42.000.00 TL’yi tek seferde vermediğini, yıllarca elden pey der pey para vermiş ve onun adına 3. kişilere borçları için ödemeler yaptığını, ancak daha sonrasında miras bırakanın başkalarına da başka şekilde borçlandığı şeklinde duyumlar alması ve söz konusu borç tutarının 42.000 TL’ye ulaşması üzerine, müvekkilinin daha önce güven ilişkisine dayalı olarak yürüttüğü alacak borç ilişkisini yazılı senede dönüştürerek 3 taksit halinde kendisine ödenmesi konusunda miras bırakan ile anlaştığını, bu mutabakat üzerine miras bırakan …’in 01.02.2010 tanzim tarihli 3 adet 14.000.00 TL’den senet düzenlediğini ve davalı müvekkiline teslim ettiğini, müvekkilinin ekonomik durumunun söz konusu borcu verebilecek nitelikte olduğunu, Davacının iş bu iddialarının gerçeği yansıtmadığını, bonoların tanzim tarihi olan 01.02.2010 tarihinde murisin mal varlığında yer alan taşınmaz ve aracın satılmasında fiil ehliyetinin bulunmadığına dair herhangi bir itirazı ve muvazaa iddiası bulunmamakta iken, davalı müvekkilinin alacağını tahsil amacıyla almış olduğu bonolar bakımından fiil ehliyeti itirazında bulunmuş olmasının düşündürücü olduğunu, Murise ait … plakalı aracın, 09.07.2010 tarihinde satıldığını, Temmuz 2010’da … Bankası … şube kodlu Yeni Bayrampaşa şubesinden … hesabına 11.828 TL havale girişi görüldüğünü, bu meblağın, bir aracın ortalama satış bedeline yakın olması, murisin satılan aracının bedeli olduğu düşüncesini kuvvetlendirdiğini, davacı tarafın aracın satış bedelinin murisin hesabına ulaşmadığına dair söylemlerinin mahkemeyi ve yargıyı yanıltmaya yönelik olduğunu, Muris …’in , … Bankası Beyoğlu Şubesi … hesap nolu dökümanları incelendiğinde, defalarca kredi çektiğini hatta bir kredinin taksiti bitmeden bir başka kredi çektiğini, bu kredilerin; bir kısmının 2009 yılı ile 2010 yılında olduğunu bankanın kredi kullanan müşterisinin fiil ehliyetine sahip olup olmadığını araştırarak vereceğini, fiil ehliyeti bulunmayan kişiye kredi kullandırmayacağı göz önüne alındığında muris …’in bonoların tanzim tarihi olan 01.02.2010 tarihi itibari ile fiil ehliyetine sahip olduğu açıkça anlaşılmakta iken, gerçeğe dayanmayan hukuka aykırı rapor esas alınarak murisin tanzim tarihi itibari ile fiil ehliyetinin bulunmadığının kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Bonoların tanzim tarihi ile aynı döneme denk gelen murise ait Beşiktaş Vişnezade Mahallesi’ndeki gayrimenkulün murise vekaleten … tarafından 05.10.2010 tarihinde tam da murisin fiil ehliyetinin bulunmadığı iddia edildiği dönemde 65.000 TL’ye …’e satılmasına dair herhangi bir itirazda bulunmamasının da dikkat çekici olduğunu, Beşiktaş gibi nezih bir semtte hiç bir şekilde dairenin 65.000 TL’ye satımının söz konusu olamayacağını, dairenin gerçek fiyatının o dönem için en azından 120.000 TL olacağı göz önüne alındığında bu hususa ilişkin davacının herhangi bir itirazda bulunmayıp, davalı müvekkili yönünden gerçeği yansıtmayan pek çok gerekçe ileri sürülerek bonolar bakımından borçlu olmadığını ileri sürmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Hükme esas alınan Adli Tıp raporunda kesin bir tespit yapılmadığını, fiil ehliyeti bulunmadığı iddia edilen kişinin bir takım taşınmaz ve araç satım işlemleri yaptığını, muris gerçekten ayırt etme gücünden yoksun olsaydı bu işlemleri yapamayacağını, dolayısıyla rapor dikkate alınarak karar verilmesinin hatalı olduğunu, Müvekkilinin senedi devralan iyi niyetli son hamil olduğunu, senet metni dışındaki itiraz ve defilerin kendisine dermeyan edilemeyeceğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, kambiyo senedinden kaynaklanan ve icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası olup, davacı; murisi olan …’in icra takibine konu bonoların düzenlendiği tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığını iddia etmiş, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, bu karar yukarıda belirtilen nedenlerle davalılarca ayrı ayrı istinaf edilmiştir. Dava ve takip konusu bonolar incelendiğinde; her biri 14.000 TL bedelli ve 01.02.2010 düzenleme tarihli olan, sırasıyla 15.10.2010, 15.11.2010 ve 15.12.2010 vade tarihli senetler olduğu, senetlerin keşidecisinin muris …, lehdarının davalı …, ciro silsilesine göre devralan son hamilin ise diğer davalı … olduğu görülmüştür.Takibe dayanak bonoların tanzim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK’nun, “Borçlanma Ehliyeti” kenar başlığını taşıyan 582. maddesine göre (6102 sayılı TTK’nun 670. maddesi), akit ile borçlanmaya ehil olan kimse, poliçe, çek ve bono ile borçlanmaya da ehildir. Aynı Kanun’un 1. maddesi gereğince, bu kanunun ayrılmaz bir cüzü olduğu açıklanan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 9. maddesine göre, fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir; aynı Kanun’un 10. maddesine göre, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır; 13. maddesine göre, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir; 14. madde hükmüne göre, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur; 15. madde hükmüne göre, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz; 16. maddesine göre ise, ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. 11/06/1941 gün ve 1941/4-21 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde; “…Mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer âkidin bunu bilmeyerek hüsnüniyetle hareket etmiş olması, zikri geçen 15. maddenin mutlak ve kat’i sarahati karşısında, öyle bir kimsenin tasarrufu üzerine hukuki hükmün terettüp etmesi için kafi değildir. Kanun o gibi temyiz kudretinden mahrum kimselerin, esasen hüküm ifade etmeyen tasarrufları hususunda, o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin hüsnüniyetlerini himaye etmemektedir …Medeni Kanunumuzun metin ve ruhundan başka türlü bir netice çıkarılmasına imkan yoktur…” hükmü yer almakta olup, anılan hükümle, ayırt etme gücünden yoksun olan kişilerin tasarruflarının geçersiz olduğu açıkça vurgulanmıştır. Somut olayda, her ne kadar davalılarca ortak olarak ileri sürülen istinaf başvuru sebeplerinde; senetlerin keşidecisi olan muris …’in, senetlerin düzenlendiği tarihe yakın tarihlerde taşınmaz ve araç sattığı, bankalardan kredi kullandığı, bu işlemleri yapabilen bir kişinin fiil ehliyeti bulunduğunun kabulü gerektiği ileri sürülmüş ise de; belirtilen hususun teknik ve bilimsel bir incelemeyi gerektirdiği, bu hususta dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu’nun 27.11.2017 tarihli raporunda, ”… kişide saptanan Alzheimer hastalığı denilen bunama halinin klinik, ilerleyici ve fizyopatolojik özellikleri dikkate alındığında akit tarihinde de mevcut olduğunun tıbbi bilgiye uygun olduğu, kendisinin fiili ehliyetini müessir ve kişide şuur ve harekât serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecedeki bu akli maluliyet nedeniyle menfaatlerine müdrik olmayıp onları koruyamayacağı, telkinlere mukavemet edip şuurlu istek ve arzuları istikametinde bizzat ve tek başına eylem ve işlemlere girişmesinin tıbben mümkün görülmediği, bu duruma göre; … ‘in 01/02/2010 tarihinde fiili ehliyetine haiz olmadığının kabulünün uygun bulunduğu…” şeklinde görüş bildirildiği anlaşılmış olup, anılan raporun denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli olduğu, bu itibarla hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı görülmüş olup, bu itibarla davacı murisinin dava konusu senetlerin düzenlendiği tarihte fiil ehliyeti bulunmadığının kabulü gerektiği, dolayısıyla borçlanma ehliyetinin de bulunmadığı, bu durumun mutlak bir defi olarak son hamil davalı …’a karşı da ileri sürülebileceği anlaşılmakla, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalıların yerinde bulunmayan istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/05/2019 tarih ve 2014/470 E., 2019/802 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.869,02 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 1.434,75 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.434,27 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.16/03/2023