Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1608 E. 2023/95 K. 10.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1608 Esas
KARAR NO: 2023/95
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/06/2019
NUMARASI: 2018/63 E. – 2019/499 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/02/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından davacı aleyhine alacaklı sıfatıyla 21/12/2017 tarihinde İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1385 D.iş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı alındığını, talebin dayanağı olan 02/09/1997 tanzim tarihli 01/12/2017 ödeme tarihli 1.204.000.000,00 TL’lik kambiyo senedini mahkemeye ibraz ettiğini ve 2017/1384 karar sayılı ihtiyati haciz kararı alındığını, bilahare davalı tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve davacıya ait araçlar, İstanbul’da bulunan tüm gayrimenkuller ve Rize’de bulunan taşınmazların tamamının haczedildiğini, davacının bu durumu tesadüfen öğrendiğini ve haksız ihtiyati haciz kararının iptali için İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’ne başvurulduğunu, davacı ile ne senette lehtar olarak görünen …, ne de senedin son hamili … Tic.Ltd.Şti arasında hiçbir borç veya ticari alışveriş bulunmadığını, ancak senedin ön yüzünde lehtar hanesinde adı geçen …’nin babası … adlı kişiden 1997 yılında, …’yi tanıyan … aracılığı ve kefaleti ile sadece imzaların mevcut olduğu, miktar, lehtar, ödeme tarihi ve tanzim tarihi boş olan senet karşılığında o günkü para ile 100.000,00 TL civarında borç alındığını, alınan paranın bizzat …’nin kendisine elden 1 sene içinde faizi ile birlikte ödendiğini, söz konusu evrak nedeniyle davacının herhangi bir borcu bulunmadığını, söz konusu para ve evrak alışverişi olan 1997 senedinde dosyada mevcut evrakta lehtar hanesinde adı yazılı …’nin henüz orta okulda okuyan 13-14 yaşlarında bir öğrenci olduğunu, kendisi ile herhangi bir para alışverişi yapılmadığını, senedin tanzim tarihinin 02/09/1997 olarak görüldüğünü, ancak senedin ödeme tarihinin tanzim tarihinden yaklaşık 20 sene sonrasına yazıldığını, bu durumun normal ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davaya konu evrakı keşidecinin davacı aleyhine işleme koyabilmesi için süresinde protesto çekmesi gerektiğini, anılan nedenlerle dava konusu senedin ödenmiş olması nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, davalının kötü niyetli davranışı nedeniyle davacının mağdur edilmesi sebebiyle %40’tan aşağı olmamak üzere davalı tarafın tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirketin konut inşaatı alanında faaliyet göstermek amacı ile 09/02/2015 tarihinde kurulduğunu, İstanbul İli Bakırköy İlçesi, … Mahallesi, … Pafta, … Ada, … Parselde kayıtlı arsayı 20/02/2017 tarihinde konut projesi gerçekleştirmek üzere satın aldığını, …’nin davacı şirket yetkilileri ile görüşerek anılan arsada gerçekleştirilecek konut projesinden 2 daire almak istediğini, ancak nakit parasının olmadığını, peşinatı yakın vadeli bir senet cirosuyla ödeme yapabileceğini bildirdiğini, taraflar arasında anlaşma sağlanması üzerine tarafların İstanbul …Noterliği’nin 01/11/2017 tarih ve … yevmiye nolu taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşme ile davalı şirketin konut projesindeki zemin kat 1-2 nolu bağımsız bölümlerin 1.900.000 TL karşılığı …’ye satmayı vaat ettiğini, …’nin de bedelin 1.204.000 TL’sini 7 gün içinde senet cirosuyla, kalınını ise tapuların devri sırasında nakden ödeme taahhüdünde bulunduğunu, …’nin dava konusu senedi 07/11/2017 tarihinde davalı şirkete ciro ettiğini, davacının …’ye verdiği açık senedin …’ye doldurtulması ve ciro alan davacı şirketçe takibe konulmasında hiçbir geçersizlik sebebi veya hukuka aykırılık bulunmadığını, alacaklı …’nin dava konusu açık senet üzerine lehtar olarak kendi ismi yerine oğlunun adını yazdırmış olmasının bu senede itiraz için haklı bir gerekçe olmadığını, davaya konu senedin 20 yıl 3 ay vadeli olmasına hukuken hiçbir engel olmadığını, açık senedin 20 yıl sonra doldurulmasının da geçersizlik sebebi teşkil etmediğini, açık senedi doldurma hakkının süreye bağlı olmadığını, davacı ile dava dışı … arasındaki temel hukuki ilişkinden kaynaklanan savunmaların ve bononun evveliyatına ilişkin vakaların bonoyu ciro alan 3.şahıs hamil davalı şirkete karşı ileri sürülemeyeceğini, anılan nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Aynı Mahkemenin Birleşen 2018/858 E.-2019/310 K Sayılı Dosyasında; Davacı vekili birleşen dosya dava dilekçesinde özetle; davacının 1996 yılında İstanbul Şişli Etfal Hastanesi sokağında büfe işlettiğini, davacının işleri nedeniyle bir miktar nakde ihtiyaç duyması üzerine yine aynı semtte işletmeci olarak tanıdığı arkadaşı …’ın aracılığı ve kefaleti ile Şişli civarında paraya ihtiyacı olanlara faizle para veren … adlı kişiden 100.000,00 TL civarında borç aldığını, bu para karşılığında …’ye aracı olan …’ın da imzasını taşıyan, davacı ve …’ın imzaları dışında tamamen boş olan evrakı verdiklerini, söz konusu evrakta tanzim tarihi, senet bedeli, ödeme tarihi, senedin keşideci ve kefilin isim ve adresleri ile lehtarının tamamen boş olduğunu, davacının söz konusu borcunu faizi ile birlikte bir yıl içinde ödediğini, ancak …’den evrakını geri istediğinde çeşitli bahaneler ileri sürerek evrakı davacıya vermediğini, aradan yaklaşık 20 yıl geçtiğini ve …’nin 2017 senesinde vefat ettiğini, …’nin vefatından bir süre sonra oğlu davalı …’nin kasada bulduğu bu evraka kambiyo senedi vasfı kazandırmak maksadı ile evrak üzerine miktar, keşide isim ve adreslerini yazdığını, sonrasına sözde topraktan daire almak amacı ile dayısının oğlu …’nin … Ltd.Şti adlı şirketine verdiğine ilişkin 01/11/2017 tarihli İstanbul …Noterliği’nde tanzim edilen … yevmiye nolu Satış Vaadi Sözleşmesinin dayanak olarak gösterildiğini, davacının rıza ve muvafakati olmaksızın imza dışında tamamen boş olan kendi eliyle 01/12/2017 ödeme tarihi yazdığı evrakı … Ltd.Şti’ne ciro ederek verdiğini, söz konusu evrakın danışıklı olarak … İnşaat tarafından İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1385 D.iş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı alındığını ve akabinde İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe geçildiğini, bu takip ile davacının tüm menkul, gayrimenkul malları ile bankada mevcut paralarının haczedildiğini, dava konusu senet incelendiğinde davacının ve kefilin imzası dışında tamamen boş olduğunu, davalının babasının ölümünden sonra evrakı kendisinin doldurarak kambiyo senedi şekline soktuğunu, davacının davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, anılan nedenlerle dava konusu senet bedelinin ödenmiş olması nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline, davalının davacının mağduriyetine sebep olması nedeniyle %40’tan az olmamak üzere tazminat ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili birleşen dosyası cevap dilekçesinde özetle; Babası …’nin 26/04/2017 tarihinde vefat ettiğini, babasının vefat etmeden önce davacıdan 8 kg altın veya 8 kg altının değeri olarak ifade ettiği tutarda alacaklı olduğunu, babasının hastalığının arttığı ve evde istirahatte bulunduğu dönemde davacının imzasını taşıyan senedi çıkartarak imza, keşideci ve kefil isimleri ile adres dışındaki kısımları kendisine doldurttuğunu, senedin tarihini, vadesini, yetkili mahkemeyi, alacaklı olarak da kendi adını yazmasını babasının söylediğini, senedin bu şekilde doldurulduktan sonra babasının senedi kontrol ederek kendisine verdiğini ve sağlığı elvermemesi halinde alacağı tahsil etmesini istediğini, babasının vefatından sonra 2017 yılının Eylül ayında iş ortamından tanıdığı … Tic.Ltd.Şti’nin bir inşaat projesi için Bakırköy’de arsa satın aldığını ve topraktan satış için müşteri aradığını öğrendiğini, kendisinin de şirketi arayarak müşteri olmak istediğini, ancak elinde hazır nakit olmadığını fakat vadesi yakın senet bulunduğunu, peşinat olarak senedi verebileceğini söylediğini, bu şirket ile yapılan görüşme neticesinde iki adet daire için noterde satış sözleşmesi yapıldığını ve dava konusu senedin bu şirkete verildiğini, inşaat şirketinin aldığı senedin tahsili için harekete geçtiğinde senet borçlusu davacının böyle bir borcun olmadığı iddiası ile şirkete karşı mahkemenizin 2018/63 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açtığını öğrendiğini, ayrıca aynı konuya ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/48633 soruşturma dosyası ile hakkında şikayet bulunduğunu öğrendiğini, dava konusu senedi kendisinin babasından aldığını, senetteki davacı ve kefil imzalarının zaten davacı tarafından kabul edildiğini, kendisinin babası ile birlikte senedin sadece alacıklı adı, soyadı, borç miktarı, ödeme günü, keşide günü ve yetkili mahkeme kısımlarını doldurduğunu, davacının senedi imzaladığı gün bu evrakın bir bono olduğunun, ciro edilebileceğinin, borcu ödememesi halinde tahsile konulabileceğinin bilincinde olduğunu, davaya konu borcun 20 yıl ödenmemesinin sebebinin davacının kendisi olduğunu, babasının borcu tahsil edebilmek amacıyla kendisine birçok kez gidip geldiğini, fakat borcu tahsil edemediğini, senedi ciro alan … İnşaat Şirketi ile davaya konu senedin bu şirkete ciro edilmesine sebep olan 01/11/2017 tarihli gayrimenkul satış vaade sözleşmesinin akrabalık ile herhangi bir ilgisi bulunmadığını, bu sözleşmenin tamamen bir yatırım amacıyla yapıldığını, davacı tarafın şirket ortaklarından … ile arasındaki kuzenlik bağını kötüniyetle, hakkında yanlış kanaat uyandırmak ve borcunu ödememek için kullanmaya çalıştığını beyan ederek, davanın reddine, davacının senet bedelinin en az %20’si oranında tazminat ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, ibraz edilen deliller, Savcılık soruşturma dosyası, birleşen mahkememizin 2018/858 Esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava, davacı tarafından düzenlendiği iddia olunan 02/09/1997 tanzim tarihli, 1.204.000.000,00 TL (bir trilyon ikiyüz dört milyar) eski TL meblağlı bono sebebiyle borçlu olmadığının tespitine ilişkindir. Davalı …’nin gerek cevap dilekçesinde, gerekse mahkememizde alınan isticvap beyanında babası olan …’nin ölmeden önce Nisan ayında, babasının kendisine hitaben davacı …’nun 8 kg kadar altın karşılığı alacağının olduğunu söylediği ve bunun karşılığını o gün tarihi itibariyle hesapladıklarını ve 01/12/2017 vade tarihini yazarak üzerini doldurduklarını belirtmiştir. Bizzat davalının ikrarına göre söz konusu senedin lehtarı ve hamili davalı …’nin babası …’dir. Oysa davalı senedi düzenlerken yani eksiklikleri tamamlarken lehtar olarak kendi ismini yazmış ve senedin bedeli olarak da eski para birimi üzerinden 1.204.000.000,00 TL yazısını yazmıştır. Görüldüğü üzere bizzat davalının beyanlarına göre davaya konu senedin lehtar ve hamili davalı …’nin babası olduğu halde, bunun tarafından senet ciro edilmeden davalı söz konusu senedi gerçeğe aykırı olarak doldurmuş bulunmaktadır. Bu kapsamda davaya konu senette ciro silsilesinde kopukluk oluşmuştur. Ayrıca alacağı olan bir şahsın 20 süreyle alacağını takipsiz bırakması da hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu kapsamda gerek ciro silsilesinin kopuk olması, gerekse davalı …’nin beyanları dikkate alındığında söz konusu senedin tanzim tarihinden sonra ödendiği, ancak davalının murisi tarafından davacıya iade edilmediği, davalının murisinin ölmesinden sonra senedin … tarafından bulunup, takibe konulmak üzere diğer davalı şirkete ciro edildiği, ciro silsilesinde kopukluk bulunduğu, senede 20 yıl sonra vade tarihinin atılışı, üzerine yazılan miktarın bizzat davalı beyanına göre eski TL cinsinden dolduruluşu, senet hamili …’nin senette imzasının bulunmaması, davalının babası … ve davalı …’nin aynı zamanda davalı … Tic. Ltd. Şti’nin hissedarı olması ve …’nin bu şirkette uzun süre çalışması, …’nin şirketteki ortaklığından 2017 yılında ayrılması gibi hususlar dikkate alındığında diğer davalının da senedin gerçeğe aykırı düzenlendiğini bilebilecek konumda olduğu, bu davalı tarafından sadece davacı … aleyhine takip başlatılmış olması, davalılar arasında taşınmaz satışına ilişkin gerçek bir satış olsaydı davalı şirket tarafından davalı … aleyhine de takip başlatılması gerektiği halde … aleyhine başlatılmış herhangi bir takip bulunmaması değerlendirildiğinde davalı şirketin bu kapsamda iktisapta ağır kusurlu olduğu ve mahkeme heyetimizde söz konusu senedin bedelsiz kaldıktan 20 yılı aşkın süre sonra, üstelik senet lehtarı ve hamili öldükten sonra, mirasçı … tarafından doldurulduğu konusunda tam bir vicdani kanaat oluştuğundan davacının davasının asıl ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.” şeklinde gerekçeyle asıl ve birleşen davanın kabulüne, senet nedeniyle davacının davalılara borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava, davalı gerçek kişi ile davalı şirket arasında taşınmaz satış vaadi sözleşmesine kadar hiçbir ilişki bulunmadığını, aralarındaki tek ilişkinin akrabalık bağı olduğunu, dolayısıyla davalı gerçek kişinin davalı şirkette çalıştığına dair değerlendirmenin yerinde olmadığını, davaya konu bonoyu müvekkili şirkete ciro eden …’ye karsı takip başlatılmamasının, müvekkili şirketin bononun iktisabında ağır kusurlu olduğu anlamına gelmeyeceğini, Yerel Mahkeme kararında ifade edildiğinin aksine, davaya konu bononun ciro silsilesinde hiçbir konukluk veya hukuka aykırılık olmadığını, kambiyo senetleri hukukundaki şekle bağlılık ilkesinin neticesi olarak şekli bir kavram teşkil eden “ciro silsilesi” tabirinin, senetteki ilk cironun senedin ön yüzünde lehtar olarak belirtilen kişinin imzasını taşımasını, ciroların bu lehtardan son hamile kadar kesintisiz olarak gelmesini ve son cironun da senedi elinde bulunduranın (son hamilin) adına yazılmış bulunması veya beyaz ciro olmasını ifade ettiğini, ancak bu şartlardan biri mevcut değilse ciro silsilesinin kopukluğundan söz edilebileceğini, davaya konu bononun ise, bu şartların hepsini taşıdığını ve bononun ciro silsilesinde hiçbir kopukluk bulunmadığını, …’nin, elindeki açık bononun lehtar hanesine kendi ismi verine oğlu …’nin ismini yazdırmış olmasının bonodaki ciro silsilesinin kopuk olduğu anlamına gelmeyeceğini, TTK m. 684 hükmünden anlaşılacağı gibi, kambiyo senedini beyaz ciroyla devralan bir hamilin bu beyaz ciroyu “kendi adıyla veya başkasının adıyla doldurma” ya da “beyaz ciroyu hiç doldurmadan ve tekrar ciro da etmeden senedi bir başka kişiye verme” haklarına sahip olduğunu, Üstelik bonoda lehdar olarak “…” adının yazmamasından ve …’ye ait ciro bulunmamasından yola çıkarak açık bononun … tarafından kendi kendine doldurulduğu kanaatine varılmasının, dosyadaki delil durumu ve taraf ikrarları ile de çeliştiğini, …’nin mirasçılarının onun ölümüyle birlikte dava konusu bononun zilyetliğini, mülkiyetini, bono bu sırada açık bono durumunda ise onu doldurma hakkını ve bonoda mündemiç alacak hakkını kendiliğinden kazandıklarını, dolayısıyla bir mirasçının adı lehtar hanesine yazılmak suretiyle bononun doldurulmasının miras hukuku ve kambiyo senetleri hukuku açısından gayet haklı bir davranış olduğunu, Ayrıca, …’nin alacağının “endeksli borç” niteliğinde olduğu dikkate alındığında; davacının kendisine neden açık bono vermiş olduğunun da kolayca anlaşılacağını, nitekim kuyumculuk piyasasında konsinye ve altın ödüncü işlemlerinde açık bono imzalanıp verilmesinin son derece yaygın ve doğal bir uygulama olduğunu, davaya konu açık bononun verilmesine sebep olan 8 kg. altın borcunun da 2017 yılı Nisan ayındaki altın kuru üzerinden hesaplanarak 1.204.000,00 TL parasal tutarla bonoya geçirildiğini, bu tutarın bonoya “eski TL” ile “1.204.000.000.000 TL” şeklinde yazılmasının sebebinin sadece senedin 1997 olan keşide yılı yüzünden borç tutarının yanlış anlaşılmasını (altı adet sıfır atılarak günümüz TL’si ile 1,20 TL olarak okunmasını) engellemek olduğunu, Açık bononun verilme sebebine, borçlusuna, keşide tarihine, borcun meblağına ve bononun neden 20 yıl boyunca …’den geri alınmadığına ilişkin davacı beyanlarındaki çelişkilerin Yerel Mahkeme tarafından hiç dikkate alınmadığını, bu hususta davacının gerek davaya sunduğu beyanlarda ve gerekse ceza dosyasına sunduğu beyanlarında çelişkiler bulunduğunu, Karşılıklı taraf beyanlarından anlaşılacağı gibi, hem davacı taraf hem dava dışı … adlı şahıs hem de …’nin ticaretle uğraşan kişiler olduğunu, yine taraf beyanlarından anlaşılacağı üzere, 1997 yılı itibariyle gerek davacının ve dava dışı …’ın işletmeleri ve gerekse …’nin tekstil işinin (konfeksiyon atölyesi) Şişli civarında bulunduğunu, 100.000-TL sabit tutarlı bir borç için “açık bono” verildiği ve üstelik bu borç ödendiği halde açık bononun aynı semtte bulunan bir işyerinden geri alınmasının 20 yıl unutulduğu iddiasının basiretli tacir ilkesi ve ticari hayatın olağan akışı çerçevesinde izahı kabil olmayan iddialar olduğunu, davacının, sabit tutarlı bir borç için neden açık bono imzaladığını ve ödendiği iddia edilen bonoyu 20 yıl niçin geri almadığını, … bonoyu geri vermekten kaçınmışsa neden ödeme için makbuz almadığını ve senedin iptali için dava yoluna gitmediğini açıklayamadığını, şu halde, huzurdaki davada hayatın olağan akışına aykırı bir iddiada bulunan, … veya müvekkili şirket değil, davacı taraf olduğunu, bu hususun Yerel Mahkeme kararında doğru değerlendirilmediğini, TTK m. 680 “Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı şekilde doldurulursa, bu anlaşmalara uyulmadığı iddiası, hamile karşı ileri sürülemez…” hükmünden anlaşılacağı gibi, keşidecinin alacaklıya verdiği açık bir senedin sonradan doldurulması veya doldurtulmasına, ciro edilmesine ve takibe konulmasına hiçbir hukuki engel bulunmadığını, açık senet verilmesiyle birlikte, hamile, bu senedi ”doldurma (tamamlama) hakkı” da tanındığını, hamilin imza haricindeki tüm (bedel, lehtar, keşide tarihi, vade vb.) boş kısımları bu hakka dayanarak sonradan yazmak veya yazdırmak suretiyle senedi ciro edebileceği ya da takibe koyabileceğinin kabul edildiğini, Hatta lehtar hanesi (veya imza hariç tüm kısımları) boş olan senedin alacaklı (ilk hamil) tarafından doğrudan açık senet olarak başkasına verilmesinin; senedi doldurma İmkânının böylece ikinci veya daha sonraki bir hamile bırakılmasının; bu kişinin de senede lehtar olarak kendi ismini yazmasının dahi hukuka uygun olduğunu, zira açık senedin zilyetliği ve mülkiyeti ile birlikte, bu senedi “doldurma hakkı” da sonraki hamile geçirilmiş olduğunu, bu halde, doldurma hakkının başkasına devredilmesinin veya devralanın senede yazdıklarının keşideci borçlu ile ilk hamil alacaklı arasındaki anlaşmaya aykırılığın) (yazılı olarak) ispat yükü yine keşideci borçluya ait olduğunu,Diğer yandan açık poliçeyi tamamlama hakkının zaman aşımına tabi olmadığını, Kaldı ki, davacı ile dava dışı … ve/veya … arasındaki hukuki ilişkiden kaynaklanan savunmaların ve bononun evveliyatına ilişkin vakıaların bonoyu ciro alan üçüncü şahıs hamil müvekkili şirkete karşı ileri sürülemeyeceğini, Senede karşı senetle ispat kuralının somut olayda uygulanması gerektiğini, davacının iddialarını yazılı olarak ispatlaması gerektiğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına, asıl ve birleşen davanın reddine, asıl ve birleşen davalar yönünden kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, kambiyo senedinden kaynaklanan ve icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı; İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takibe konu edilen 02/09/1997 tanzim, 01/12/2017 ödeme tarihli 1.204.000.000,00 TL bedelli (eski parayla) senedi, boş ve imzalı bir şekilde borç para karşılığında, birleşen dosya davalısı ve senedin lehtarı olan …’nin babası …’ye verdiğini, ancak senet bedelinin ödendiğini iddia etmiş, birleşen davalı … ise; babasının vermiş olduğu altınlar karşılığında bu senedin boş ve imzalı olarak alındığını, babasının talebi üzerine senedi doldurduğunu ve lehtar kısmına kendi adına yazdığını, daha sonra babasının vefat ettiğini, bu senedi kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında satın aldığı dairelere karşılık olarak asıl dosya davalısı ve son hamil olan şirkete verdiğini savunmuş, asıl dosya davalısı şirket; iyiniyetli son hamil olduğunu, temel ilişkiden kaynaklanan def’ilerin kendisine karşı ileri sürülemeyeceğini savunmuş, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, bu karar yularda belirtilen nedenlerle davalılar vekili tarafından istinaf edilmiştir. Tarafların anlaşması sonucu bononun lehtar hanesi açık bırakılarak bir başkasına tevdii mümkündür. Bu durumda, bonoyu alan kişi lehtar hanesine kendi adını yazabileceği gibi isterse bonoyu yine lehtar hanesi açık olarak başka bir kişiye vererek açık kısmın o kişi tarafından doldurulmasına imkan sağlayabilir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2015/7844 Esas, 2016/6913 Karar sayılı kararı). Somut olayda, senedin lehtar olan birleşen dosya davalısı …’nin babası …’ye verildiği, ancak … tarafından doldurulmuş olmasının hukuken kabul edilemeyeceği iddia edilmiş ve Mahkemece bu hususu ”ciro zincirinde kopukluk” olarak değerlendirilmiş ise de, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, senedi alan …’nin senedi yine lehtar hanesi açık olarak oğluna vermek suretiyle senetten doğan haklarını devrettiğinin kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla ciro zincirinin koptuğuna yönelik Mahkeme değerlendirmesinin hatalı olduğu, kaldı ki somut senet incelendiğinde, ciro silsilesinde şeklen bir kopukluk bulunmadığı görülmüştür. Diğer yandan dava konusu senet, TTK’nun 776.maddesi hükmünde belirtilen zorunlu unsurları içermektedir. Senedin tanzim tarihi ile vade tarihi arasında belli bir süre olacağına, başka bir anlatımla süre kısıtlaması bulunduğuna dair hukuksal bir düzenleme mevcut olmadığından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçeleri de isabetsizdir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2014/6926 Esas, 2014/11257 Karar sayılı ilamı) Dava ve takip konusu senedin imzalı boş bir şekilde birleşen dosya davalısı ve senedin lehtarı olan …’nin babası …’ye verildiği uyuşmazlık konusu değildir. Ancak davacı yan ödeme def’inde bulunmuştur. İmzası açıkça inkar edilmeyen davaya konu senet yönünden, senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu ve ödeme iddiasının, taraflar arasındaki borç ilişkisi senede bağlandığından ancak senetle ispatlanması gerekmektedir. (Dairemizin 04.11.2021 tarih, 2020/557 Esas, 2021/1293 Karar sayılı kararı). Dosyaya yansıyan mevcut delillere göre, davacı yan senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunu yazılı delillerle ispatlayamadığı gibi, ödeme iddiasını da ispatlayamamıştır.Ayrıca, davacının, senedin düzenlenmesine kaynaklık eden temel ilişkiye ilişkin olarak ileri sürdüğü hususların ve ödeme iddiasının şahsi defi niteliğinde olması nedeniyle, bu iddiaların asıl dosya davalısı şirkete karşı ileri sürülemeyeceği, davalı şirketin senedi iktisabında ağır kusurlu veya kötü niyetli olduğunun mevcut delil durumuna göre ispatlanamadığı, dolayısıyla iyi niyetli son hamil konumunda olduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle, şeklen ciro silsilesinde bir kopukluk bulunmayan ve geçerlilik unsurları tam olan, boş bir şekilde verildiği konusunda uyuşmazlık bulunmayıp, anlaşmaya aykırı doldurulduğu ve bedeli ödendiği yazılı olarak ispatlanamayan, tanzim tarihi ile vade tarihi arasında süre kısıtlaması hukuken mümkün olmayan, iyiniyetli son hamil olarak asıl dosya davalısı şirketin elinde bulunan dava ve takip konusu senet nedeniyle, davacının davalılara borçlu olduğu, Mahkemece bu gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu görülmüştür.Son olarak; davalılar vekili kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de; davacının iddialarını ispatlayamamış olması dikkate alındığında, ayrıca kötü niyetini ispata yarar dosyaya yansıyan yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla, bu yöndeki talebin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.Açıklanan sebeplerle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesine göre İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine dair yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/06/2019 tarih, 2018/63 E., 2019/499 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına bu kapsamda; 3- Asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı REDDİNE, 4- Kötüniyet tazminatı talebinin REDDİNE, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; Asıl dava yönünden; 5/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin yatırılan 20.742,56 TL’den mahsubu ile fazla alınan 20.562,66 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,5/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5/c- Davalı tarafından lk derece mahkemesinde yapılan 47,00 TL yargılama giderlerinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(1). maddesine göre 145.169,07 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, Birleşen dava yönünden; 5/e-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin yatırılan 20.742,56 TL’den mahsubu ile fazla alınan 20.562,66 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine, 5/f- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5/g-Davalı tarafından birleşen dosya kapsamında ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,5/h- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 145.169,07 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalılar tarafından yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 6/b- İstinaf yargılaması için davalı birleşen davacı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 24,38 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 145,68 TL’nin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 6/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/02/2023