Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1604 E. 2023/117 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1604
KARAR NO: 2023/117
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 13/06/2019
NUMARASI: 2017/366 E. – 2019/247 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/02/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dünyaca ünlü ve aynı zamanda TPE nezdinde tanınmış markaların sahibi olduğunu, 1973 yılında ABD, Colorado Eyaletinin Denver şehrinde kurulduğunu, dünyada en çok gayrimenkul satışı gerçekleştiren bir kurum olduğunu, … ve … markalarının tanıtımı için çok yoğun reklam ve tanıtım harcaması yaptığını, bu markaların tanıtımı ve promosyonu için 1973’ten bu yana yapmış olduğu yıllık reklam giderinin 6 milyar Amerikan Dolarını aştığını, Olimpiyatlar dahil pek çok uluslararası etkinlik ve yarışmaya sponsor olduğunu, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … tescil numaralı markaların maliki olduğunu ayrıca … tescil numaralı … (35, 36 ve 42. Sınıfta tescilli), … tescil numaralı … MARKASI ve ŞEKİL (35, 36 ve 42. Sınıfta tescilli), … tescil numaralı … markası (35, 36 ve 42. Sınıfta tescilli), … tescil numaralı … markası (35, 36. Sınıfta tescilli), 2007/ … tescil numaralı … ŞEKİL markası (35, 36. Sınıfta tescilli) ve … tescil numaralı … markasının (35, 36. Sınıfta tescilli) da müvekkili adına tescilli olduğunu, bu markalardan … ve … tescil numaralı markaların aynı zamanda tanınmış marka olarak TPE nezdinde tescil edildiğini, müvekkili şirket tarafından tescil ettirilen markalarda yer alan balon şekli ve renk kombinasyonunun da ABD’de telif hakkı olarak (copyright) tescil ettirildiğini, davalıların müvekkiline ait “…” markaları ile iltibas teşkil eden “…” markasını işletmesinde kullandığını, “…” ibareli markasının 36. sınıfta tescili olmasının müvekkilinin markasının itibarına zarar verdiğini, “…” ve “…” ile “…” markalarının birbiri ile iltibasa neden olacak kadar benzediğini, iki marka arasında hem görsel hem de işitsel manada benzerlik bulunduğunu, müvekkilinin “…” markası ile iltibas yaratan “…” ibaresinin tecilinin 556 sayılı KHK 7, 8, 35, 61 ve 62 maddelerine de aykırı olduğunu, davalılara dava konusu markaya ilişkin başvurularını geri çekmelerinin ve kullanımına son vermelerinin ihtar edilmesine rağmen davalıların ihtara uymadıklarını beyanla, davalılar adına tescilli … tescil numaralı “…” markasının dava sonuna kadar 3. kişilere devrinin tedbiren engellenmesine, davalılar adına tescilli olan … tescil nolu markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, markanın tescil edildiği şekilden farklı kullanılması durumunda haksız rekabet ve marka hakkı ihlali oluşturan fiillerin TTK m.56 ve 556 Sayılı KHK m.61 ve m.62 uyarınca ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın tescilli markalarının müvekkiline ait markadan çok farklı olduğunu, davacı markasının “…” ibareli ve “…” olduğunu, müvekkillerine ait markanın ise “…” şeklinde küçük harflerle kullanıldığını ve kırmızı- beyaz renkte olduğunu, simgesinin ise YAPI şeklinde olduğunu, bu nedenle yazı karakteri, simge anlamında iki marka arasında fark bulunduğunu, her iki markanın birbirini çağrıştırmasının mümkün olmadığını ve markalar arasında hiçbir bağ bulunmadığını beyanla davanın reddine ve müvekkilinin markasına konulan ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi “… Somut uyuşmazlık özelinde davacı yan markasının “… Şekil’ markaları üzerinde gerçek/ ilk hak sahibi olduğu, anılan markanın tanınmış marka niteliğini haiz olduğu ve taraf markalarının aynı hizmetlerde kullanıldığı tartışma konusu değildir, Kaldı ki. davacı yana ait markanın tanınmış marka olmasından mütevellit, taraf markalarının tescilli olduğu mal ve hizmetlerin de somut uyuşmazlık özelinde bir önemi bulunmamaktadır. Nitekim MarkKHK m, 8/4 hükmü uyarınca tanınmış marka, ayrıca karıştırma ihlimalinin varlığı halinde, o tanınmış markanın tescilli olmadığı mal ve hizmetler yönünden de korunacaktır. Tartışılan husus, taraf markalarının işaretsel anlamda benzer olup olmadığıdır. … Bu noktada önemle belirtilmelidir ki, görülmekte olan dava, markanın hükümsüzlüğüne yönelik bir dava olduğundan markaların kullanıldığı halleri değil; bizatihi TPE/TPMK nezdinde tescilli oldukları halleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Davalı yanın tescilli markasını kullanım şekli, davacı yan markasıyla iltibas yaratacak şekilde olsa dahi, bu türden bir kullanım tescilli markanın kullanımı kapsamında değerlendirilmeyecek ve takiben (davacı yanın) marka hakkına tecavüz teşkil edebilecektir. … Davacı yan her ne kadar davalı yan eyleminin ayrıca marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini iddia etmişse de, hemen yukarıdaki paragrafta belirtildiği üzere bir kimsenin hakkını hukuka uygun olarak kullanması başkaca bir hakka tecavüz meydana getirmeyeceğinden, somut olayda davalı yanın halihazırda tescilli olan markasını da tescile uygun kullanımı haksız rekabet ve/veya davacı yanın markasına tecavüz niteliğinde olmayacaktır. Davacı yanın iddiası, davalının dava konusu markasını tescil edildiği şekilden farklı bir şekilde kullandığına yönelik olmadığından ve dosya kapsamında buna ilişkin bir delil de yer almadığından davacının haksız rekabet ve marka hakkına yönelik taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir. Nitekim tescile uygun kullanımın hükümsüzlük kararı verilmedikçe markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği yerleşik Yargıtay kararlarında da kabul olunmuştur. … Bilirkişi raporunda da tespit olunduğu üzere taraflara ait tescilli markalar bütün olarak değerlendirildiğinde markalar arasında benzerlik bulunmamakla birlikte esas itibarıyla taraf markaları arasındaki benzerlik, bu markaların kelime unsuru olan “…” vc “…” kelimeleri yönündendir. Her iki kelimenin de beş harften oluşması, bu kelimelerde kullanılan harflerden sadece ortada yer alan harfin farklılık arz etmesi, kalan dört harfin ise sıralama yönünden de aynı olması, ayrıca farklı olan harflerin Türkçe alfabede birbirlerinden hemen sonra gelmesi ve ülkemizde de yaygın olarak kullanılan Q tipi bilgisayar klavyesinde birbirlerine uzak konumda yer almaması, taraf markalarında yer alan kelime unsurunun benzer nitelikte oIduğunu işaret etmektedir. … Taraf markalarında yer alan kelime unsurlarının benzer olmasına karşın, bu kelime unsuru, işbu alt başlıkta da detaylı olarak ifade edilen, taraf markalarında yer alan diğer unsurlarla birlikte değerlendirildiğinde taraf markalarının farklılaşmasını sağlamaktadır. Kaldı ki, taraf markalarının kelime unsuru da gerek bu kelimelerin yazıldığı font, gerek renk, gerekse yazım şekilleri ve ayrıca davacı yan markalarında yer alan taksim işaretinin dava konusu markada yer almaması itibarıyla belirli bir düzeyde farklılık sağlamaktadır. … Gerçekten de, davalı yana ait dava konusu markada yer alan “…” harfleri, “…” kelimesinin “emlak” kelimesiyle birlikte kullanılması, markada ayrıca “…” kelimesinin de bulunması ve gerek ev gerek de İstanbul siluetine yer verilmesi taraf markalarının işaretsel anlamda farklılaşmasını sağlamakladır. Her ne kadar İstanbul silueti ve ev şekli ile “…” ve “…” kelimeleri, markanın esas unsuru değil tamamlayıcı unsurları olsa da, markalar bütüncül yönden değerlendirildiğinde, anılan tamamlayıcı unsurlarla oluşturulan marka kompozisyonu, taraf’ markalarının farklılaşmasına sebebiyet vermektedir. Kaldı ki, dava konusu markada yer alan “…” ibaresi de ayrıca anılan markanın esas unsurudur ve bu ibarenin yazıldığı punto ve bulunduğu yer bakımından bir diğer esas unsur olan “…” kelimesinden daha yüksek bir ayırt ediciliği haizdir. … Ayrıca belirtilmelidir ki, davalı yan markasında yer alan “…” kelimesi, markanın kullanıldığı sınıf yününden de yüksek bir ayırt ediciliği haizdir. Nitekim mezkûr kelime, Türkçede rahat sakin gibi anlamları haiz olup markanın tescilli olduğu hizmetler itibarıyla (sigorta hizmetleri, finansal ve parasal hizmetler, gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri, gümrük müşavirliği hizmetleri) yününden cins isim niteliğinde değildir ve bu nedenle de taraf markaları arasında bir iltibastan söz edilmeyecektir. Zira davacı yana ait markada yer alan “…” ibaresinin ayırt ediciliği, bu ibarenin herhangi bir anlam ihtiva etmemesi nedeniyle davalı yan markasına nazaran daha da yüksektir. Bu itibarla taraf markaları arasında anlamsal/kavramsal yönden bir benzerlik (ve takiben iltibas) bulunması ihtimali de mevcut değildir. … Öte yandan, TPE’nin/ TPMK’nın resmi internet sitesinde “…” kelimesinin yer aldığı ve 36. sınıfla tescilli olan markalara yönelik olarak yapılan arama neticesinde 20 adet markanın bulunduğu görülmektedir. Bu da dava konusu markada yer alan “…” kelimesinin, 36. sınıfa dahil hizmetler yönünden piyasada başkalarınca da kullanılan bir ibare olduğunu göstermekle, taraf markaları arasında hır iltibasın söz konusu olamayacağına işaret etmektedir. … Netice itibarıyla taraf markalarında yer alan kelime unsuru itibarıyla kısmi bir benzerlik bulunsa da, anılan markalarda yer alan diğer unsurlar ve ayrıca bu markalardaki kelime unsurunun kısmi farklılığını sağlayan hususlar birlikle bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, taraf marklarının işaretsel anlamda benzer olduğunun belirtilmesi mümkün olmamaktadır. Bu ihbarla MarkKHK m. 8/1-b hükmünde belirtilen hükümsüzlük şartlarından işaretsel benzerlik şartı, somut ihtilafla sağlanmamıştır. Ayrıca dava konusu markada yer alan “…” ibaresi (başka unsurlarla birlikte) yine 36. sınıfa dahil hizmetlerde dava dışı kişiler adına marka olarak tescilli olup anılan sınıfa dahil hizmetler itibarıyla piyasada yaşayan/kullanılan bir ibaredir ve bu nedenle taraf markaları arasında bir iltibasın gerçekleşmesi mümkün değildir. … Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller ve denetime elverişli bilirkişi heyet raporu izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde, taraf markaları arasında, her iki markada yer alan kelime unsuru yönünden bir benzerliğin bulunduğu ancak bu markaların diğer unsurlar yönünden birbirinden farklı oldukları, bu nedenle MarkKHK m. 8/1-b hükmü kapsamında dava konusu markanın hükümsüz kılınmasını gerektiren işaretsel benzerlik şartının oluşmadığı, taraf markalarında yer alan ‘’…” ve “…” ibarelerinin anlamsal olarak da benzerlik arz etmediği, ayrıca dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin, başkaca unsurlarla birlikte taraf markalarının tescilli olduğu 36. sınıfta dava dışı kişiler adına da marka olarak tescil edildiği, bu itibarla taraf markaları arasında bir iltibasın da söz konusu olamayacağı, davalı yanın markasını kullanımının tescilli marka kapsamında değerlendirileceği, davalı kullanımının tescile aykırı olduğunun ispat edilemediği müddetçe bu kullanımın, davacı yana ait marka hakkına tecavüz ve/veya haksız rekabet teşkil etmeyeceği anlaşılmakla, …” gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesi ve takip eden tüm beyanlarını tekrarla müvekkiline ait … ibareli markaların türlü renk ve yazı karakteri ile başvurusu yapılan ve hakkında 2 ayrı tanınmışlık kararı bulunan markalar olduğunu, markanın hukuken ve fiilen özellikle 36. sınıftaki hizmetler bakımından refleks çağrışımı yapacak derecede tanınmışlığa sahip olduğunu, mahkemece müvekkiline ait tanınmış marka olarak kabul edilen … ve türevi markalar ile hükümsüzlüğü talep edilen davalılara ait … ana unsurlu markanın karşılaştırıldığını ve netice itibariyle hatalı bir şekilde markalar arasında hükümsüzlüğü gerektirecek bir benzerlik bulunmadığı ve davalı markasının bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı markaları ile iltibas yaratmadığı kanaatine ulaşıldığını, markalar arasındaki iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinin nihai olarak sübjektif yargılara dayanacağını, ortada somut ve kesin kabul edilebilir veriler olmadığı müddetçe bir şekilde iltibasa ilişkin bir yargı öne çıkacağını, ancak huzurdaki davada somut veri olarak tanınmışlık olgusunun mevcut olduğunu, müvekkilinin … VE … markasını tanınmış marka olarak koruduğunu, TPE’nin de bu markaları tanınmış marka olarak tescil ettirdiğini, diğer markalardan daha üst düzeyde bir koruma vaat ettiğini, mahkemece tanınmışlık olgusunun dikkate alınmadığını, davalı markasının kendi başına anlamı var ise de 36. sınıfta tescilinin müvekkili markasını çağrıştıracağını, benzer mahiyette başvuruların kabul edilmediğini, itirazlarının kabul edildiğini, mahkeme kararlarının lehlerine olduğunu, gerek TPE gerekse farklı mahkemeler bakımından … ibaresi … ibaresinden çok farklı olarak değerlendirilmediğini, mahkemenin raporla bağlı olmadığını ancak müvekkili markasının tanınmışlığının genel kabul gördüğünü, davalının müvekkilinin markasından haberdar olmamasının düşünülemeyeceğini, zaten ihtarlarının bulunduğunu, bu durumda iyi niyetli ve dürüst olmadıklarını, kötü niyetli tescilin YHGK 2008/11-501 E 2008/507 K sayılı kararında hükümsüzlük nedeni olduğunu, kötü niyetli yapılan başvuruların iptali gerektiğinin hükme bağlandığını, doktrin ve Yargıtay tarafından markaların salt teşkil tarzından ziyade halk tarafından ne şekilde algılandıklarının da nazara alındığını, markaların aynı sınıfta tescil edilmek istenmesinin ve her iki markanın tereddüde yer vermeyecek derecede benzer olmasının sonradan müracaatı yapılan markanın reddini gerektirdiğini, mahkeme kararında tanınmışlık olgusunun yeterince dikkate alınmadığı ve bu olgunun yerinde uygulanmadığının görüldüğünü beyanla bu hususlar dikkate alınarak kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekilinin istinafa cevap dilekçesinde özetle; 29/01/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre; ”davalı yanın markasını kullanımının tescilli marka kapsamında değerlendirileceği, davalı kullanımının tescile aykırı olduğunun ispat edilemediği müddetçe bu kullanımının, davacı yana ait marka hakkına tecavüz ve/veya haksız rekabet teşkil etmeyeceği,” hususunun tespit edildiğini, davacı vekilince dosyaya sunulan raporlardaki ”…” ibareli markaların logolarının tamamının birebir davacı logosunun en önemli özelliğini oluşturan şemsiye şeklindeki dünya figürü şeklinde oluşturulmuş logolar olduğunu, oysa ki müvekkilinin kullanmış olduğu isim ve logonun ne şekil, ne renkler ne de figürler açısından davacının logosu ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını, 29/01/2019 tarihli bilirkişi raporunun 10 uncu sayfasında söz konusu şekiller ve logoların detaylı bir şekilde karşılaştırıldığını, davacının sunmuş olduğu emsallerin ise müvekkilinin logosu ile bir benzerliği ve etkileşiminin de bulunmadığını beyanla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin ile marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin ortadan kaldırılması istemine ilişkindir. TPMK kayıtlarına göre; … tescil nolu “…” ibareli marka 36. emtia sınıfında davalılar … ve … adına, … tescil nolu 35, 36, 42 emtia sınıflarında … tescil nolu 35, 36, 42 emtia sınıflarında, … tescil nolu 35, 36, 42 emtia sınıflarında, … tescil nolu 35, 36 emtia sınıflarında, … tescil nolu 35, 36 sınıflarında, … tescil nolu 35, 36 emtia sınıflarında, … tescil nolu 25, 35, 36, 41 emtia sınıflarında kayıtlı “…” ibareli markalar davacı …adına kayıtlıdır. Davacının “…” markaları üzerinde gerçek/ ilk hak sahibi olduğu, anılan markanın tanınmış marka niteliğini haiz olduğu ve taraf markalarının aynı hizmetlerde kullanıldığı sabittir. Uyuşmazlık, taraf markalarının benzer olup olmadığı noktasındadır.Eldeki davada bilirkişi kök ve ek raporuna göre; tarafların markaları arasında sınıfsal ve kelime unsuru yönünden benzerlik olduğu ancak isim ve semboller açısından bir bütün olarak değerlendirme yapıldığında markalar arasında iltibas bulunmadığı, markaların farklı olduğu, taraf markalarında yer alan ‘’…” ve “…” ibarelerinin anlamsal olarak da benzerlik arz etmediği, farklılık arz ettiği ayrıca dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin başkaca unsurlarla birlikte taraf markalarının tescilli olduğu 36. sınıfta dava dışı kişiler adına da marka olarak tescil edildiği, davalı markasında yer alan “…” ibaresinin de ayrıca anılan markanın esas unsuru olduğu ve bu ibarenin yazıldığı punto ve bulunduğu yer bakımından bir diğer esas unsur olan “…” kelimesinden daha yüksek bir ayırt ediciliği haiz olduğu, bu itibarla taraf markaları arasında bir iltibasın da söz konusu olmayacağı, davalının markasını kullanımının tescilli marka kapsamında olduğu, davalı kullanımının tescile aykırı olduğunun ispat edilemediği müddetçe bu kullanımının, davacıya ait marka hakkına tecavüz ve/veya haksız rekabet teşkil etmeyeceği teknik olarak değerlendirilmiştir. Tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmesi için üç şartın kümülatif olarak bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlar; tescil için başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olması, tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış bir yapılmış bir markanın kapsadığı mal/ hizmetlerle aynı veya benzer olması, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunmasıdır. İltibas ise; sadece alıcıların belirli bir mal yerine başka bir malı almak istemeleri halinde değil, alıcıların malların birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen, bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları hâlidir. Markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmesi için markaların kullanıldığı hallerinin değil; bizatihi TPE/ TPMK nezdinde tescilli oldukları hallerinin dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması gerekir. Bu durumda bilirkişi raporu hükme elverişli bulunmakla ve ilk derece Mahkemesi tarafından yerinde hukuki değerlendirme yapılmakla, davalının markasının hükümsüzlüğünü gerektiren bir durumun bulunmadığına kanaat getirilmiştir. Davalının marka hakkını hukuka uygun olarak kullanması başkaca bir hakka tecavüz meydana getirmeyeceğinden, somut olayda davalının halihazırda tescilli olan markasını da tescile uygun kullanımının haksız rekabet ve/veya davacı yanın markasına tecavüz niteliğinde olmayacağı muhakkaktır. Bu durumda, dosya kapsamında ileri sürülen iddia, savunma ve toplanan deliller kapsamında davalı markasının hükümsüzlüğünü gerektiren bir sebep bulunmadığı, davalı markasının ayırt edici unsurunun bulunduğu, işaretsel benzerliğin bulunmadığı, taraf markalarında yer alan ‘’…” ve “…” ibarelerinin anlamsal olarak da benzerlik arz etmediği ayrıca dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin, başkaca unsurlarla birlikte taraf markalarının tescilli olduğu 36. sınıfta dava dışı kişiler adına da marka olarak tescil edildiği, bu itibarla taraf markaları arasında bir iltibasın da söz konusu olamayacağı, davalının markasını kullanımının tescilli marka kapsamında değerlendirileceği, kullanımın hukuka uygun bulunduğu, davalı kullanımının tescile aykırı olduğunun ispat edilemediği müddetçe bu kullanımın, davacıya ait marka hakkına tecavüz ve/veya haksız rekabet teşkil etmeyeceğine dair davacının marka hükümsüzlüğü, markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı olarak açmış olduğu davalarının reddine dair ilk derece mahkemesi kararı isabetli bulunmuştur. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/06/2019 tarih ve 2017/366 E, 2019/247 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50-TL daha harcın davacıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal kesin süre içerisinde içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yoluna başvuru yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/02/2023