Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/160 E. 2020/453 K. 30.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/160 Esas
KARAR NO : 2020/453
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/05/2017
NUMARASI : 2014/1024 E. – 2017/425 K.
DAVANIN KONUSU İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının, davalıdan kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağını tahsil etmek amacı ile İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalıların süresi içerisinde borcun tamamına ve ferilerine itiraz ederek takibi durduklarını, bu itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu, söz konusu icra takibinin borçluların imzalamış olduğu sözleşmeye dayanmakta olup, borca ilişkin ödenen ve ödenmeyen taksitlerin, banka defter ve kayıtları ile kesin delil niteliğinde olduğunu, mahkeme tarafından yaptırılacak bilirkişi incelemesinde alacağın sabit olduğunun tespit edilebileceğini, davacının alacağının tahsili için mahkeme huzurundaki itirazın iptali davasının kabulüne karar verilerek takibin devamına ve alacaklarının rehinle temin edilmemiş olduğundan İİK.’nun 257. Maddesi mucibince alacağının teminat altına alınması için ihtayati haciz kararı verilmesi ayrıca vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalıların … ve … takibe itirazının bulunmadığını, davanın süresinde açılmamış olduğunu, davanın Hak Düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, Müvekkili …Sanayi ve Ticaret limited şirketi’nin davacı bankaya borcunun bulunmadığı, diğer davalılar yönünden ise şirket ortağı oldukları, ortak olmanın iş bu davada sorumluluk gerektirmediği, davalıların tamamının sözleşmede imzalarının bulunmadığı, sözleşmenin son sayfasında görülen imzaların BK. 583. Madde’deki şartları taşımadığını tüm bu sebeplerle öncelikle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddini, mahkeme aksi kanaatte ise davanın esastan redine karar verilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Taraflar arasında ticari ilişkinin mevcut olduğu, alacağın davalıya fatura edildiği ancak davalı tarafından davacı şirkete ödemede bulunulmadığı, bunun üzerine İstanbul…. İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyası ile takip yapıldığı, itiraz üzerine takibin durduğu, davanın İ.İ.K nun 67. Maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı, yapılan bilirkişi incelemesinde davalı şirketin borçlu olduğunun da belirlendiği ve mahkememizce aldırılan raporun uygulama ve mevzuata göre yerinde olup hükme esas alınmaya elverişli olduğu ve davalının itirazında haksız olduğu kanaatine varıldığından, takibin davalı şirket yönünden devamı ile itirazın iptaline karar verilmiştir.Diğer davalılar sözleşmede kefil sıfatıyla bulunmakta iseler de, sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanununun 583/1 maddesine göre Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Bu doğrultuda şirket dışındaki diğer kefil sıfatlı davalıların kendi el yazıları ile yazılmış ve sorumlu oldukları miktarı gösterir miktarlar belirtilmeyip sadece imzaları bulunduğundan, bu davalılar yönünden aranması gereken kefalet şartlarının oluşmadığı kanaatiyle red kararı verilmiştir.İcra İflas kanununun 67/2 maddesine göre ” Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirise borçlu; takibinde haksız ve niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, tazminatla mahkum edilir.” İşbu davada davalılardan …Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi mahkememizce bilirkişi raporu ve dosya kapsamı itibari ile haksız görüldüğünden ve talep olduğundan alacağın likit olması sebebiyle %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalılardan … Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketine ilişkin verilen verilen hükme herhangi bir itirazlarının olmadığını, ancak Yerel Mahkeme’nin davalılar … yönünden geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığından bahisle davanın kefiller yönünden kısmen reddine ilişkin hüküm verdiğini, Davalılar …, Davalı …Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketi ile kurulan genel kredi sözleşmesini, 200.000,00 TL ye kadar sorumlu olacak şekilde müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıklarını, bu durumda Davacı … Bankası ve Davalılar … arasında bir Kefalet Sözleşmesi kurulduğunu, söz konusu sözleşmenin … Sözleşme No lu, 16.08.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi olduğunu, mahkeme davacı taraf ile davalı taraflar arasında imzalanan kefalet sözleşmesini 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m.583/1 gereğince geçersiz sayarak buna göre hüküm kurduğunu, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 11/1/2011 tarihinde kabul edilmiş olup 04/02/2011 yılında Resmi Gazetede yayımlandığını, bu kanunun 1 TEMMUZ 2012 tarihinde yürürlüğe gireceğini, Yerel Mahkemenin, 16.08.2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında, eski borçlar kanunu olan (sözleşme tarihinde yürürlükte olan borçlar kanunu) 818 sayılı Borçlar Kanunu nu olaya uygulaması gerekirken, sözleşme tarihinden sonra yürürlüğe girmiş (1 Temmuz 2012 yürürlük tarihli) 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununu esas alarak hüküm kurmasının isabetsiz olduğunu, 818 Sayılı Borçlar Kanununa göre Kefalet Sözleşmesinin geçerlilik şartları m.483 ve m.484 de sayılmıştır. Şartlar esasa ve usule ilişkin olarak ikiye ayrılarak incelenmelidir. Esasa ilişkin şartlar; geçerli bir asıl borcun bulunması ve kefilin ehliyetidir. Usule ilişkin şartlar ise yazılı şekilde olması ve sorumlu olunacak azami miktarın belirtilmesidir. Söz konusu sözleşmenin durumunu ele alacak olursak; kefalet Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında oluşturulmuş olup geçerli bir borç bulunmaktadır. Ayrıca sözleşme yazılı şekilde yapılmış olup azami miktar 200.00 TL olarak belirlenmiştir. Kanunda sayılan şartlar yerine getirilmiş olduğundan Davacı … Bankası ve Davalılardan … ve … arasında geçerli bir kefalet sözleşmesi oluştuğunu, iş bu sebeple kefalet yönünden davanın kabulünün gerektiğini, davanın kısmen reddi ile aleyhlerine vekalet ücretine hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olacağını, davanın tamamının kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir.Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalıların imzaladığı herhangi bir kefalet sözleşmesi olmadığını, Davacının davalılar ile ilgili sunduğu tek belgenin, kredi sözleşmesinden bağımsız tek bir sayfada davalıların imzalarının yer aldığını, tarihsiz ve herhangi bir sorumluluk limiti içermeyen tek sayfalık bir evrak olduğunu, Davacı bu kefaletin 16.08.2011 tarihli genel kredi sözleşmesine ilişkin olduğunu iddia etmekte ise de, davalıların bu genel kredi sözleşmesinde imzaların bulunmadığını ve sözleşmede taraf olarak dahi yer almadıklarını, bahse konu tek sayfalık evrak ile bu genel kredi sözleşmesi arasında en ufak bir rabıta olmadığını, bu anlamda ortada aslında geçerliliği tartışılacak bir “kefalet sözleşmesi” yada “kefalet şartı” dahi bulunmadığını, davacının istinaf taleplerinin reddi gerektiğini, her ne kadar yerel mahkeme kararında davanın reddine karar verilmiş olması sebebiyle değinilmemiş ise de, davalı … yönünden dava tarihi itibarıyla icra dosyasında mevcut ve geçerli bir İtiraz bulunmadığını, bu itibarla davanın bu sebeple de (borçlunun geçerli bir itirazının bulunmaması) reddi gerektiğini talep etmiştir.Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptaline ilişkindir.İnceleme, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava konusu kredi sözleşmelerinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır” düzenlemesi bulunmaktadır. Bilindiği üzere 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesine göre TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Dava konusu somut olayda uyuşmazlık konusu Genel Kredi Sözleşmesi 16.08.2011 tarihinde imzalanmıştır. Davalılar sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzalamıştır. Kefalet sözleşmeleri 818 sayılı BK yürürlükte iken kurulduğundan 6098 sayılı TBK’nın 583. maddesindeki düzenlemeden dolayı geçersiz kabul edilemez. 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7. maddesinde 6098 sayılı TBK’nın derdest davalara uygulanması ile ilgili düzenleme yapılmışsa da bu hüküm 818 sayılı BK’ya uygun olarak kurulan kefaletin kamu düzenine aykırı olduğu sonucunu doğurmayacağından somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Açıklanan bu hükümler çerçevesinde somut olayda dava ve icra takip konusu genel kredi sözleşmeleri çerçevesinde kredi 01.07.2012 tarihinden önce kullandırılmış olduğundan o tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olacaktır. Takip dayanağı 16.08.2011 tarihli Genel Ticari Kredi Sözleşmesi’nde kredi limiti 200.000,00 TL olarak belirtilmiştir. 818 sayılı BK’nın 484. maddesi hükmü uyarınca kefalet miktarı bu sözleşmede açıkça yazılı değil ise de, Yargıtay’ın 12.04.1944 tarihli ve 14/13 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetildiğinde genel kredi sözleşmesinin ilk sayfasında söz konusu kredi limiti yazılı olduğu, bu şekilde borç miktarı belli olduğuna göre davalı kefillerin anılan sözleşmedeki kefaletinin geçersiz olduğu kabul edilemez.(Yargıtay 19.HD 2017/4303 Esas, 2018/6291 Karar sayılı, 2016/3336 Esas, 2016/14793 Karar sayılı kararları) Mahkemece davalı kefillerin kredi sözleşmesinden sorumlu olduğu gözetilerek icra takip tarihi itibariyle sözleşmeden kaynaklanan borç miktarı belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yukarıda açıklanan hususlar gözetilmeksizin davalı kefillerin sözleşmeden sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilerek ve kefillerin sorumluluğu hususunda yukarıda belirtilen kanun hükümleri ve Yargıtay içtihatlarına aykırı değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davalı vekili tarafından davalılardan … yönünden kararın red edilmesi sebebiyle istinaf edilmediği, gerekçe yönünden Mahkeme kararının yapılan incelemesinde, davalılardan Arif’in icra takibine itiraz ettiği, itirazın süresine ilişkin uyuşmazlık bulunduğu, bu konuda da İcra Hukuk Mahkemesi tarfından itirazın süresinde olduğuna ilişkin kararın bulunduğu, bu nedenle … icra takibine itirazının bulunduğu, Arif yönünden de davanın kabulü yönünden karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kredi sözleşmesini müteselsil kefil olarak imzalandığı, kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı B.K.’nın 484. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerliliği için sözleşmenin yazılı olması ve kefil olunan miktarın belirli veya belirlenebilir olması yeterli olduğu, kredi sözleşmesinde miktar belirtildiğinden ve miktarın yazılı olduğu sözleşmenin son sayfası müteselsil kefiller tarafından da imzalandığından, kefalet sözleşmesinde miktar belirlenebilir durumda ve kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu, kredi ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818. sayılı Borçlar Kanununun kefalete ilişkin maddelerinin uygulanması gerekirken, olay tarihinde yürürlükte olmadığı için uygulanmasına olanak bulunmayan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 583. maddesi uyarınca şekil şartlarına uyulmadığından kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğuna dair mahkeme kabulü hatalı olduğu, kredi sözleşmesindeki kefaletinin geçerli olduğu sonucuna varıldığı, ancak çekten ve/veya teminat mektubundan kaynaklanan gayrı nakdi alacağın depo edilmesi kefiller yönünden nakit alacağın dışında bir sorumluluk doğurduğundan bu hususta genel kredi sözleşmesinde açık hüküm bulunması gerekir. Bir başka anlatımla genel kredi sözleşmesinde müşterinin çekten ve/veya teminat mektubundan kaynaklanan gayrı nakdi alacağın depo edilmesinden sorumlu olduğuna ilişkin hüküm, müşteri hakkında yer alan hükümlerin kefiller hakkında da uygulanacağına yönelik bir atıf hükmü ile kefillerin de gayrı nakdi alacağın depo edilmesinden sorumlu olması sonucunu doğurmayacaktır. Davalı kefillerin kefalet limitlerinin asıl borç miktarını ve ferilerini karşıladığı, bu sebeple ödenmeyen nakdi alacak yönünden sorumluluklarının bulunduğu, çek depo bedeli yönünden kefiller hakkında açık bir sorumluluk hükmü bulunmadığından bu kısma ilişkin talebin reddi gerektiği ancak bu durumun da davalı vekili tarafından istinaf konusu yapılmadığı anlaşılmıştır.Davacının açıklanan gerekçelerle istinaf isteminin kabulüne, Dairemizce, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından mahkemenin gerekçesi yönünden de hata edildiğinden “gerekçe düzeltilerek ve değiştirilerek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan istinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri doğrultusunda istinaf sebebi yapılmayan hususlar da aynen korunarak karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE,2- 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/05/2017 gün ve 2014/1024 Esas, 2017/425 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,Buna Göre;3- Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan Davanın KISMEN KABULÜNE;4- Davalıların, İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yapılan itirazlarının iptali ile takibin 7.136,12 TL taksitli kredi asıl alacağı, 13.027,32 TL tazmin olunan çek sayfa sorumluluk bedeli, 525,00 TL teminat mektubu komisyon bedeli, 712,07 TL işlemiş faiz, 35,60 BSMV olmak üzere toplam 21.436,11 TL alacak üzerinden kaldığı yerden devamına, – 7.136,12 TL, 13.027,32 TL ve 525,00 TL asıl alacak miktarlarına takip tarihinden itibaren %19,62 oranında temerrüt faizi ile faizin %5’i oranında gider vergisinin talep edilebileceğine, -İade edilmeyen 31 adet çek yaprağının iadesini veya yasal yükümlülük bedeli olan 31.000,00 TL’nin nakten icra dosyasına depo edilmesini talep edebileceğine, 5- Takip tarihi itibariyle talep edilen 4.860,00 TL’lik bir adet teminat mektubunun 14/12/2015 tarihinde bankaya iade edilerek kayıtlardan çıkışının yapıldığının anlaşılması karşısında teminat mektubu ile ilgili talebin konusuz kaldığının tespiti ile bu yöndeki talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,6- Asıl alacağın % 20’si olan 4.287,22 TL icra inkar tazminatının davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine,-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;7- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 3.581,91 TL nispi karar ve ilam harcından peşin alınan 692,02 TL harcın mahsubu ile geriye kalan 2.889,89 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle hazineye gelir kaydedilmesine, 8- Davacı tarafça başlangıçta yapılan 721,02 TL toplam harç ile yargılama aşamasında yapılan tebligat, posta ücreti 210,00 TL ve bilirkişi ücreti 1.200,00 TL olmak üzere toplam 2.131,02 TL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, yenileme sebebiyle yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,9- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf’ne göre, 6.117,97 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine,-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;10- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,11-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 47,50 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 133,20 TL’nin, davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine,12- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,13- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanunun 42 nci maddesi ile değişik HMK.m.362/1-a hükmü gereğince kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2020