Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1548 E. 2022/1740 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1548 Esas
KARAR NO: 2022/1740
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 07/05/2019
NUMARASI: 2015/38 E. – 2019/163 K.
DAVA: Markaya Tecavüz ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men ve Ref’i,
Maddi-Manevi Tazminat
BİRLEŞEN BAKIRKÖY (KAPATILAN) 2. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ’NİN 2015/98 ESAS SAYILI DOSYASI
DAVANIN KONUSU: Markanın Hükümsüzlüğü, Sicilden Terkin
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Danimarka merkezli havacılık endüstrisinde 25 yılı aşkın süredir faaliyet gösterdiğini, dünya çapında tanınmış şirketlerin uçaklarına hizmet veren ve uluslararası faaliyetlerinin doğal sonucu olarak “…” markasının dünya çapında havacılık hizmetleri konusunda tercih edilen bir “tanınmış marka” haline geldiğini, “…” Markasının 06.12.2013 tarihinde … no ile Avrupa Birliği Üye Ülkeleri’nde ve 06.12.2013 tarihinde … no ile 12. sınıfta Türkiye’de Müvekkilleri adına tescil edildiğini, bu sebeplerle “…” markasının tanınmış marka kriterleri çerçevesinde hukuki koruma altında olduğunu, “…” ibaresinin müvekkilinin aynı zamanda ticaret unvanı olduğunu, ancak hal böyle iken davalının, müvekkilinin 1989’dan bu yana yasalarla koruma altına alınmış şekilde kullanmakta olduğu ‘…” marka ve ibaresini, iltibas yaratacak şekilde haksız ve yanıltıcı biçimde kendi işletmesinde kullandığını, davalının, ürün ve hizmetlerin reklamını yapmak amacıyla üzerinde müvekkilleri şirketin faaliyetleriyle karıştırılacak şekilde “…” yazan katalog ve broşürleri kullanmakta olduğunu, www…com alan adı altında bir internet sitesi kurduğunu, davalının açıklanan haksız ve izinsiz kullanımlarının üçüncü kişiler nezdinde iki firma arasında ciddi şekilde iltibas yaratıp karışıklığa yol açtığını ve müvekkilinin ticari itibar ve markasının zedelendiğini, davalının geçmişte müvekkili ile ticari ilişkilerde bulunduğunu, ticari faaliyetlerin ardından davalının müvekkiline ait “…” markasını neredeyse aynen ve olduğu gibi marka, işletme ve alan adı olarak kullanımının kötü niyet olduğunu gösterdiğini iddia ederek, müvekkili markasının tanınmış marka olduğunun tespitini, tecavüzün ve haksız rekabetin tespitini, men ve ref’ini, davalının “…” markasını, birlikte, tek başlarına veya başka herhangi bir ibare ile birlikte, her türlü yayın, hizmetler ve mallar, ürünler, ambalajlar, ilan, reklam, broşür, afiş ve sair her türlü tanıtım malzemesinde kullanmasının önlenmesini, davalının “…” markasını kullandığı alan adının kullanılmasının yasaklanmasını ve taraflarına devrini, fazlaya dair haklarını saklı tutarak şimdilik 30.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın, en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini ve 30.000,00 TL yoksun kalınan karın, ihtarname tarihinden itibaren en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini ve verilecek hüküm özetinin ilanını talep etmiştir. Davacı vekili 09/01/2019 tarihli dilekçesi ile, maddi tazminat talebini 493.839,16 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin havacılık sektöründe uçak motor ve yedek parçaları ve ekipmanları alanında faaliyet gösteren bir firma olduğunu, 20.08.2003 tarihinde … Dış Tic.Ltd.Şti unvanı ile kurulduğunu, 31.12.2010 tarihinde de unvanını … Ltd.Şti olarak değiştirdiğini, davacının “…” ibaresinin markası olarak tescil edildiğini ileri sürdüğünü ve bu marka hakkına dayanarak dava açtığını, ancak davacı tarafından sunulan belgelerde söz konusu ibarenin marka olarak tescil edilip edilmediğinin belli olmadığını, sunulan internet sayfası çıktısında da sadece bir başvuru kaydı görüldüğünü, davacının dünyada çok tanınan bir firma olduğu ve markasının da dünyada tanınmış marka olduğu beyanının gerçeği yansıtmadığını, davacının kendi ülkesi dışında havacılık sektöründe tanınan bir firma olmadığını, “…” isminin dünyanın bir çok ülkesinde birbirinden ve davacıdan tamamen bağımsız kişilerce kullanılmakta olduğunu, davacının bu ibareyi marka olarak tescil ettirmiş olmasının da bu markanın davacıya ait tanınmış marka olduğunu göstermediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ticaret unvanı olarak 2010 yılından bu yana kullandığı “…” ibaresi üzerinde 556 sayılı KHK.’nin 8/3 maddesi gereğince öncelikli kullanım hakkı bulunduğunu, davalı şirketin TPE nezdinde … tescil numarası ile “…” ibaresini marka olarak tescil ettirdiğini, müvekkilin şirketin havacılık sektöründe bu isimle tanınmış olup, bu ismin tanınırlığı için büyük yatırımlar yaptığını, davalı firmanın ise havacılık sektöründe tanınmayan Danimarka’da yerleşik bir firma olduğunu, Türkiye ile bir bağlantısının bulunmadığını iddia ederek, davalı adına … sayı ile tescilli “…” ibareli markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”Asıl dava, davacı adına tescilli “…” ibareli markasına, davalının tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti, men ve ref’i ile, maddi, manevi ve yoksun kalınan karın davalıdan tahsili ve verilecek hüküm özetinin ilanı, birleşen davanın ise, davalı adına … sayı ile tescilli “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini taleplidir. Marka tescil kayıtları celbedildikten ve ve taraf vekillerince de deliller sunulduktan sonra, dosyada iddia ve savunmaların değerlendirilmesi açısından bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. İki bilirkişi arasındaki çelişkinin giderilmesi için üçüncü heyetten rapor alınmıştır. Tüm dosya kapsamı, deliller ve bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde; davacı-birleşen dosya sebebiyle davalı şirketin 1989 yılından beri “…” ibareli ticaret unvanını kullandığı, yine 2004 yılından beri “…” adlı internet sitesini de kullandığı, bu markanın … no ile uluslararası marka olarak tescilinin yapıldığı, bilahare 06/12/2013 tarihinde yapılan başvuru sonucu Türk Patent nezdinde de … no ile tescilinin yapıldığı, davalı-birleşen dosya sebebiyle davacı şirketin ise, 2003 yılında … Dış Tic.Ltd.Şti olarak kurulup 24/12/2010 tarihinden itibaren unvan değişikliği yaparak … Tic.Ltd.Şti unvanını kullandığı, davacı-davalı şirketin Türkiye’de de havacılık sektöründe ticari faaliyetinin bulunduğu ve öncesinde de taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu, davalı-davacı şirketin davacı-davalı şirketin unvan ve markasından haberdar olduğu halde, yine havacılık sektöründe faaliyette bulunarak unvanını “…” olarak değiştirdiği, ticari faaliyetlerinde “…” ibaresini kullandığı, yine internet sitesinde de bu ismi kullandığı anlaşılmıştır.
Birleşen dava yönünden yapılan değerlendirmede; dava konusu marka “…” ibaresidir. İki kelime kombinasyonundan oluşmaktadır. “…” kelimesinin karşılığı Türkçe’de … ve … kelimesinin karşığılı da havacılık anlamına gelmektedir. Marka, tescil edilen malın-hizmetin asıl özelliğini gösteren sözcüklerden meydana gelse dahi, tüketiciler nezdinde algılanabilir herhangi bir farklılık yaratıyor olması halinde markanın ayırt edici özelliğine sahip olduğu kabul edilebilir. Birden fazla kelime içeren markalarda, marka bir bütün olarak değerlendirilir. “…” kelimesi Türkçe’de … anlamına gelmekte olup, tescil edildiği emtia grubunda tanımlayıcı olmadığından, bu yanıyla markanın esaslı unsurunu oluşturmaktadır. Somut olayda, … markası yabancı dilde olup, standart bir şekilde yazılmıştır. 12. Emtia sınıfında havacılık sektörü ile ilgili olarak tescil edilmiştir. Türkçe’de … olarak tercüme edilen … ibaresi bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ortalama tüketici ve/veya ilgili taraflar açısından tek tek tanımlayıcı anlamlarından uzaklaştığında, bir bütün olarak ayırt edici niteliğinin bulunduğunun kabulü gerekmiştir. Bu itibarla, birleşen davada markanın hükümsüzlüğüne dair talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Asıl dava yönünden ise, yukarıda değinildiği üzere, tarafların aynı alanda (Havacılık) faaliyet gösterdikleri, davalının davacının ticaret unvanından, markasından ve internet site adından haberdar olduğu halde ve herhangi bir zorunluluğu olmadığı halde, ticaret unvanını dahi … olarak değiştirip, ticari faaliyetinde “…” ibaresini kullandığı, yine internet alan adı olarak kullandığı anlaşılmakla, davalının bu kullanımının davacının marka haklarına tecavüz ve aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğinden, davacının tecavüz ve haksız rekabete ilişkin davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davacının kullandığı seçimlik hakkına göre isteyebileceği maddi tazminat tutarının 493.839,16 TL olduğu anlaşılmakla, bu tutarın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar vermek gerekmiştir. Davalının yukarıda değinilen eylemi aynı zamanda davacının manevi haklarını da ihlal ettiğinden, tarafların sosyal ekonomik durumu, markanın kullanım biçimi, manevi tazminatın amacı ve hakkaniyet ilkesi gözetilerek takdiren davacının manevi tazminat talebinin de kısmen kabulü ile, 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiştir. Bu itibarla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklinde gerekçeyle asıl davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Davalı birleşen davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Tarafların havacılık sektöründe faaliyet gösterdiklerini, ancak her iki firmanın farklı alanlarda faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin tamamen uçak parça tamiri alanında faaliyet gösterirken asıl davanın davacısının ise, parça satışı yaptığını, yani tarafların faaliyet alanlarının birbirinden tamamen farklı olduğunu, bir şirketin Türkiye’de uçak parça bakımı yapabilmesi için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünden bu konuda yetki alması gerektiğini, müvekkilinin Türk Hava Yolları’na bağlı … firması ile birlikte hem Türk SHGM’den, hem Avrupa ve hem de Amerika sivil havacılık otoritelerinden uçak parça bakımı yapma konusunda yetki almış iki Türk firmasından birisi olduğunu, asıl dosya davacısı firmanın bugüne kadar Türkiye’de uçak bakımı yaptığını gösteren herhangi bir delilin dosyada bulunmadığını, Mahkemece karıştırma ihtimali kabul edilirken, hatalı olarak ortalama düzeydeki tüketicinin esas alındığını, zira karara dayanak olan bilirkişi heyeti raporunda da, ortalama düzeydeki tüketicinin esas alındığını, bu sektörde faaliyet gösteren örneğin … şirketinin Türkiye ve Danimarka’da faaliyet gösteren iki ayrı şirketi birbirine karıştırma ihtimali olamayacağını, bu şirketlerden birisinin sadece uçak parçası satmakta iken diğerinin ise parça bakımı yaptığını, 19.04.2018 tarihli dilekçede, Sivil havacılık genel Müdürlüğü’nden bir takım hususların sorulmasını talep ettiklerini, ancak bu taleplerinin kabul edilmediğini ve nihayetinde hatalı sonuçlara varıldığını, 2011 ve 2012 yıllarında davacı ile müvekkili arasında bir kaç defa ticari ilişki kurulduğunu, müvekkilinin bu ticari ilişkilerin tamamında “…” ibaresini kullandığını, davanın ise 2015 yılında açıldığını, yani aradan geçen yıllar içerisinde davacının markasının kullanımına itiraz etmediğini, sessiz kaldığını,Alınan bilirkişi raporlarında, bu ibarenin Türkiye’de ilk defa müvekkili tarafından kullanıldığının kabul edildiğini, ilk defa müvekkili tarafından 2010 yılında kullanıldığını, davacının markası 1989 yılında tescil edilmiş dahi olsa dahi bu tescil ve kullanımın Danimarka’da olduğunu,Havacılık sektörünün özel ihtisas gerektiren bir alan olduğunu, iltibas değerlendirmesinde ortalama tüketicinin esas alınamayacağını,Dosyaya sunulan ilk raporun tedbirle ilgili değerlendirmeler içerdiğini, diğer raporlar arasında çelişkiler bulunduğunu, davacının iddialarına karşı öne sürülen; davacının markasının tanınmış marka olmadığı, marka başvurusu ve tescilinden önceki kullanım, bu kullanımdan davacının haberinin olduğu ve sessiz kaldığı, davacının Türkiye’de hiçbir faaliyetinin olmadığı, davacının markasını oluşturan ibarelerin marka olarak tescilinin mümkün olmadığı, tarafların havacılık sektöründe çalışsalar bile tamamen farklı alanlarda faaliyet gösterdiği yönündeki savunma ve itirazlarla ilgili hiçbir değerlendirme yapılmadığını, ilk raporun davanın asıl dava ile birleşmesinden dahi evvel alınmış bir rapor olduğunu, bu haliyle davaların esası hakkında değerlendirme içermesinin mümkün olmadığını, ikinci bilirkişi heyetinin ise, birleşen dava yönünden yeterli inceleme yapmadığını, Alınan ilk bilirkişi raporunda, davaların esası ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığını, ilk raporda tedbir kararına muhalefet edilip edilmediği üzerinde durulduğunu, bu sebeple aslında davaların esası ile ilgili ayrıntılı değerlendirme içeren tek rapor bulunduğunu ve bu raporun da 19.04.2017 tarihli bilirkişi heyeti raporu olduğunu, ancak mahkeme iki rapor arasında çelişki olduğu gerekçesiyle üçüncü bir heyet teşkili ile yeni bir rapor alınması yoluna gidildiğini, bilirkişi heyetinin verdiği 15.01.2018 tarihli raporun, daha evvel alınan ikinci bilirkişi heyeti tarafından verilen rapora tamamen çelişkiler içeren tespit ve sonuçlar içerdiğini, raporda müvekkilinin kullanımının davacının markasını ihlal ettiği sonucuna varıldığını, ancak bu raporlar arasında var olan çelişkinin temel sebebinin, heyette yer alan sektör bilirkişisinin kendisine tevdi edilen görevi yerine getirmemesi, dosyada kendi bilgi alanı ile ilgili olarak yapması gereken incelemeyi ve değerlendirmeyi yapmaması olduğunu, bilirkişi heyetinde görevli olan sektör bilirkişisinin raporda kendi alanı ile ilgili tek satır bir inceleme ve değerlendirme yapmadığını, Müvekkilinin … unvanını 2010 yılında kullanmaya başladığını, “…” ibaresini de bu tarihten beri kullandığını, müvekkilinin davacı ile evrak tarihi olan 23.11.2011 tarihinden evvel de ticari ilişki kurduğunu, bu kapsamda sipariş formu düzenlendiğini, dorm üzerinde yer alan el yazısı ile … numarasının konşimento numarası olduğunu ve bu durumun aynı zamanda belgenin davacıya ulaştığının en önemli kanıtı olduğunu, ilişkilerin varlığını davacının da kabul ettiğini, Söz konusu alanın havacılık sektörü olduğunu ve bu alanda faaliyet gösteren şirketlerin uluslararası şirketler olduğunu, bu sebeple ortak dil olan İngilizcenin geçerli olduğunu, müvekkilinin de unvanının karşılığı olan bu ibareleri kullandığını, kullanımın gerekçesinin bu olduğunu, yoksa davacının markası ile iltibas yaratma amacı bulunmadığını, Üç bilirkişi heyetinin de, davacının “…” markasının tanınmış marka olduğu yönündeki iddiası ile ilgili bir değerlendirme yapmadığını, davacı markasının tanınmış marka olduğuna dair dosyaya yansıyan bir delil de olmadığını, bir markanın tanınmış marka olmasının belirli kriterlere bağlandığını, davacının tanınmış marka iddiasının TPMK tarafından belirlenen ve yine Yargıtay uygulamaları ile belirlenen kriterlere göre değerlendirilmesi gerektiğini, Tazminat talebi yönünden yapılan bilirkişi incelemesinin de eksik ve hatalı olduğunu, öncelikle markasal kullanımın, markanın bu gelire etkisinin olup olmadığının ve var ise ne oranda olduğunun tespiti gerektiğini, bu sebeple tazminat hesabını yapan heyet içerisine bir marka uzmanı tayin edilmesi gerektiğini, davacı markasının tescil tarihinin tazminat hesabında dikkate alınması gerektiğini, bu raporda en önemli hususun, sektör bilirkişisinin yaptığı değerlendirmeler olduğunu, sektör bilirkişisinin davanın taraflarının farklı alanda faaliyet gösterdiğini, davacının makine ve ekipmanların toptan satışı alanında, müvekkilinin ise aldığı yetkiler kapsamında komponent bakımı yaptığını ifade ettiğini, Davacının ıslah tarihi itibariyle ıslah ettiği rakam açısından tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, zira davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı KHK’ya göre tazminat taleplerinin 2 yıllık zamanaşımına bağlı olduğunu, ıslah dilekçesinin 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra dosyaya sunulduğunu, davacı firmanın faal olup olmadığı yönünde gerekli araştırmanın yapılmadığını, Dosyamızın 30.05.2017 tarihli duruşmasında, davacı vekiline bilirkişi ücretlerini yatırmak üzere 2 hafta kesin süre verildiğini ve bu süre içerisinde bu ücretin yatırılmaması durumunda bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılacağı hususunda ihtarat yapıldığını, ancak davacı tarafın bu ücreti verilen kesin süreden çok daha sonraki bir tarihte yatırdığını, Mahkemece bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilmesi gerekirken dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edilmesinin usule aykırı olduğunu, Birleşen dava açısından ise, markanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, … kelimesinin …, …, anlamına geldiğini, “…” ibaresinin 556 sayılı KHK’nın 7/-d hükmü gereğince bir meslek adı için kullanılan genel ibare olduğunu, bu ibarelerin aynı zamanda faaliyet gösterilen ve tescili yapılan sınıflardaki ürünlerde cins, çeşit, vasıf ifade ettiğini, Hükümsüzlük davasında, önceye dayalı kullanım iddiasında bulunduklarını ve asıl davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını ileri sürdüklerini, müvekkilinin ticaret unvanında bu ibareyi asıl davacının marka tescilinden çok daha önce kullandığını, müvekkilinin söz konusu unvanını 2010 yılından bu yana kullandığı halde davalı şirketin söz konusu “…” ibaresini 10.02.2015 tarihinde TPE nezdinde marka olarak tescil etiğini, yani müvekkilinin söz konusu ibareyi çok daha önceki bir tarihten bu yana kullandığını, bu sebeple müvekkilinin “…” ibaresi üzerinde korunması gereken öncelik hakkı bulunduğunu, zira burada gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, belirtilen sebeplerle müvekkili firmanın Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tescil ettirdiği unvanı olan “…” kelimesinin İngilizce’sini yani … ibaresini kendisine marka olarak seçip yıllardır kullandığını, Hükümsüzlük talebinin asıl dava açısından bekletici mesele yapılması gerektiğini, Mahkemece bu taleple ilgili karar verilmemiş olmasının hatalı olduğunu beyan ederek, belirtilen sebeplerle Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Asıl dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men ve ref’i ile maddi, manevi tazminatın ve kar kaybının tahsiline yönelik olup, birleşen dava ise; markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemlidir. Uyuşmazlık; Davalı birleşen davacının “…” ibareli kullanımlarının, davacı birleşen davalı adına … sayı ile tescilli “…” ibareli markayla iltibas oluşturup oluşturmadığı, davacı birleşen davalının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğrayıp uğramadığı, davalı birleşen davacının önceye dayalı kullanım hakkı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı birleşen davacı, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını ileri sürmüştür. Sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’da düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak somut olay yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmekte olup, uygulamada genellikle bu süre beş yıl olarak yerleşmiştir.Somut olayda; dosyaya sunulan 15.01.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre, davalının ”…” ibaresini ticari belgelerinde 2011 yılında kullandığı, davacı birleşen davalının söz konusu markasal kullanımı daha önceki bir tarihte bildiği veya bilmesi gerektiğine dair dosyaya yansıyan bir delilin bulunmadığı, tarafların birbiriyle ticari ilişkide bulunduğu hususunda bir çekişme bulunmuyor ise de, davalı birleşen davacı tarafından davacı birleşen davalıya gönderildiği iddia edilen ticari belgenin tebliğine ilişkin yine dosyaya yansıyan bir belgenin bulunmadığı, eldeki davanın ise 2015 yılında ikame edildiği, arada geçen süre bakımından davacı karşı davalının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığına yönelik iddianın yerinde olmadığı anlaşılmakla, aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı birleşen davacının, önceye dayalı kullanım hakkı bulunduğunu iddia etmiş olması sebebiyle, bu markayı daha önce tescilsiz olarak kullandığını, markayı ihdas eden ve istimal eden, kullanım yoluyla bilinir hale getiren kişi olarak gerçek hak sahibi olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, davacı birleşen davalının “…” ibareli markasının aynı zamanda ticaret unvanını oluşturduğu, firmanın 1989 yılından beri aynı unvanla faaliyette bulunduğu, aynı ibareyi taşıyan internet sitesini 2004 yılından beri kullandığı, her ne kadar davacı birleşen davalı markasının 1989 yılında tescil edilmiş olmasına rağmen Danimarka’da faaliyet göstermiş olması ileri sürülmüş ise de, Paris Sözleşmesi veya Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması hükümleri dahilinde başvuru hakkına sahip gerçek veya tüzelkişilerin de 556 sayılı KHK’nın sağladığı korumadan faydalanacağı, somut olayda bu koşulun gerçekleşmiş olduğu, davalı birleşen davacının dava konusu markayı daha önce tescilsiz olarak kullandığını, markayı ihdas eden ve istimal eden, kullanım yoluyla bilinir hale getiren kişi olarak gerçek hak sahibi olduğunu mevcut delillere göre ispatlayamadığı, aksi yöndeki istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan, davacı birleşen davalının 1989 yılından beri “…” ibareli ticaret unvanını kullandığı, yine 2004 yılından beri “…” adlı internet sitesini de kullandığı, bu markanın … no ile uluslararası marka olarak tescilinin yapıldığı, bilahare 06/12/2013 tarihinde yapılan başvuru sonucu Türk Patent nezdinde de … no ile tescilinin yapıldığı, davalı birleşen davacının ise, 2003 yılında …Ltd.Şti olarak kurulup 24/12/2010 tarihinden itibaren unvan değişikliği yaparak … Tic.Ltd.Şti unvanını kullandığı, bilirkişi incelemesine göre, davalı birleşen davacının “…” ibaresini 2011 yılında ticari belgelerinde de kullandığı, kullanımın ”…” şeklinde ”…” ibaresi ön planda ve baskın unsur olmak üzere gerçekleştiği, davalı birleşen davacının “…” ibaresli marka üzerinde önceye dayalı hak iddiasında bulunduğu, dolayısıyla kullanım yönünden bir ihtilafın da bulunmadığı görülmektedir. İltibas değerlendirmesinde, davacı markası ile davalı kullanımlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. İltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, dosyaya sunulan bilirkişi raporlarındaki iltibas değerlendirmelerine yönelik istinaf sebepleri nazarında, iltibas değerlendirmesi Dairemizce re’sen aşağıdaki şekilde yapılmıştır.Karıştırılma (iltibas) tehlikesi, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir.Karıştırma ihtimali incelemesi, esas itibariyle markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel izlenime göre ve markaların asli ve ayırdedici unsurları esas alınarak yapılmalıdır. Bu inceleme sırasında önce sınıfsal benzerlik olup olmadığı araştırılmalı, daha sonra ortalama tüketici kitlesi de dikkate alınarak, markalar arasında görsel, işitsel veya kavramsal bir benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama tüketicinin markayı taşıyan mal veya hizmetin kaynağı konusunda yanılgıya düşüp düşmeyeceği, işletmeler arasında organik, işletmesel bir bağlantı olduğunu düşünüp düşünmeyeceği, sonraki markayı, önceki markanın bir serisi gibi algılayıp, algılamayacağı hususlarının tartışılması gerekmektedir.Davaya konu marka ”…” ibaresinden oluşmakta olup, ”…” kelimesinin Türkçe’de ”…” anlamına geldiği ve tescil edildiği emtia grubunda tanımlayıcı olmadığı, bu sebeple markanın esaslı unsurunu oluşturduğu, İngilizcede havacılık anlamına gelen ”…” ibaresinin ise, tarafların havacılık sektöründe faaliyet göstermesi sebebiyle tanımlayıcı olduğu, ancak iltibas değerlendirmesinde markanın bütünsel olarak değerlendirmesi gerektiği, bu kapsamda; ”…” kelimesinin markanın esaslı unsurunu oluşturmasına ve tanımlayıcı olmamasına göre, markaya ayırtedicilik kazandırdığı anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı birleşen davalı markasının 12. emtia sınıfında “her çeşit uçak, uçak parçaları ve bu sınıfta bulunan uçak ekipmanları, havacılık ekipmanları yedek parçaları” alt başlıklarında tescil edildiği, davalı birleşen davacının 37. hizmet sınıfında ”hava taşıtlarının bakım ve tamir hizmetleri” faaliyet gösterdiği, her iki tarafın da havacılık sektöründe benzer alanlarda faaliyet gösterdiği, her ne kadar hizmetin verildiği alanların niteliği göz önünde bulundurulduğunda, hedef kitlenin, ortalama bilgi ve dikkat düzeyine sahip tüketici kitlesinden daha dikkatli ve bilgili tüketici kitlesi olduğu görülse de, davalı birleşen davacının, tanımlayıcı nitelikte olmayan ve ayırtediciliği bulunan ve davacı birleşen davalı adına tescilli olup uzun süredir kullanılan ”…” markasını faaliyetlerinde ayniyet derecesinde benzer şekilde kullandığı, önceye dayalı kullanım iddiasını ise ispatlayamadığı, bu sebeplerle davalı birleşen davacı kullanımının TMK’nun 2.maddesi anlamında dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, kullanımlarının davacı birleşen davalı markasıyla iltibas tehlikesi doğurduğu, hedef tüketici kitle nezdinde işletmeler arasında bir bağ bulunduğu algısı oluşturabileceği hususları dikkate alınarak Mahkemece marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı birleşen davacı, ıslah tarihi itibariyle ıslah edilen rakam açısından tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, zira davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı KHK’ya göre tazminat taleplerinin 2 yıllık zamanaşımına bağlı olduğunu, ıslah dilekçesinin 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra dosyaya sunulduğunu ileri sürmüş ise de; marka hakkına tecavüz eylemi, aynı zamanda bir haksız fiil teşkil etmektedir. Dolayısıyla TBK’nun 72.maddesine göre; tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak diğer yandan haksız fiil teşkil eden eylem devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeyecektir. Somut olayda, haksız fiilin ne zaman sona erdiği tespit edilemediği gibi zararın öğrenildiği tarihin de tam olarak tespit edilemediği, dolayısıyla ıslah ile arttırılan miktar bakımından alacağın zamanaşımına uğramadığı, bu sebeple zamanaşımı iddiasının da yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yine davalı birleşen davacı vekili istinaf başvurusunda, davanın 30.05.2017 tarihli duruşmasında, davacı birleşen davalı vekiline bilirkişi ücretlerini yatırmak üzere 2 hafta kesin süre verildiğini ve bu süre içerisinde bu ücretin yatırılmaması durumunda bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılacağı hususunda ihtarat yapıldığını, ancak davacı birleşen davalı tarafın bu ücreti verilen kesin süreden çok daha sonraki bir tarihte yatırdığını, Mahkemece bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilmesi gerekirken dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edilmesinin usule aykırı olduğunu iddia etmiştir. Somut olayda, 30.05.2017 tarihli duruşmada, delil avansı niteliğinde olan bilirkişi ücreti için kesin süre tayin edilmiş ve avansın kesin süre geçtikten sonra yatırıldığı görülmüş ise de; son celseden önce bilirkişi ücreti yatırıldığına göre, davanın da uzamasına sebebiyet verilmediği dikkate alınarak, ”bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçilmiş sayılacağına” karar verilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı görülmüştür. (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2014/5852 Esas, 2015/2020 karar sayılı ilamı) Diğer yandan, davalı birleşen davacı vekili maddi tazminata ilişkin hesaplamanın hatalı olduğunu, bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu, heyet içerisinde marka uzmanı bilirkişinin yer almadığını, markanın satışa etkisinin tespit edilmediğini ileri sürmüştür. Mahkemece davalı birleşen davacının ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre, 493.839,16 TL tazminata hükmedilmiş ise de, raporda; firmanın iki yıllık kayıtları üzerinde yapılan incelemede, 5.608.514,52 TL ciro elde ettiği ve net kârının 493.839,16 TL olduğunun belirtildiği, yapılan hesaplamada davalı birleşen davacının markasal kullanımından dolayı ne kadar sipariş alındığı, ne kadar hizmet verdirildiği, markasal kullanımın gelire etkisinin ne olduğunun tespit edilmediği, mevcut delillere göre bu durumun tespitinin de mümkün olmadığı, dolayısıyla Mahkemece rapordaki gibi 493.839,16 TL maddi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğu anlaşılmış olup, davalı birleşen davacının istinaf başvurusunun bu yönüyle yerinde olduğu anlaşılmıştır. Ancak 6098 sayılı TBK’nun 50. maddesi kapsamında hakkaniyete uygun, makul bir miktarda maddi tazminata hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılmış olup, ihlalin süresi, niteliği, boyutu ve yapılış şekli dikkate alındığında, davacı birleşen davalının maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, takdiren 100.000,00 TL tazminatın davalı birleşen davacıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan sebeplerle, davalı birleşen davacı vekilinin birleşen dava kapsamında ileri sürdüğü istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesine göre esastan reddine, asıl davada ileri sürmüş olduğu istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesine göre İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davanın kısmen kabulüne dair karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı birleşen davacı vekilinin birleşen dava kapsamında istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Asıl davada ileri sürülen istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 07/05/2019 tarih, 2015/38 E., 2019/163 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, bu kapsamda; 3-ASIL DAVA YÖNÜNDEN 3/a- Davanın KISMEN KABULÜNE, davalının davacı adına kayıtlı “…” ibareli markasında doğan haklarına vaki tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, menine ve kaldırılmasına, 3/b- Davalının “…” markasını birlikte tek başına veya başkaca her hangi bir ibare ile birlikte her türlü yayın, hizmetler ve mallar, ürünler, ambalajlar, ilan, reklam, buroşür, afiş vs. her türlü tanıtım malzemesi basılı kağıtlar, faturalar vs. tüm ticari evrak ve görsel araçlarda ve internet alan adları dahil olmak üzere internet üzerinde kullanmasının önlenmesine, bu şekildeki ürünlerin toplatılarak imhasına, davalının “…” markasını kullandığı alan adının kullanmasının önlenmesine ve menine, 3/c- Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin masrafı davalıdan karşılarak ülke çapında yayınlanan traji en yüksek bir gazete ile yayınlanmasına, 3/d- Davacının maddi ve manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜNE, toplam 100.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine,
4-BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN Birleşen Bakırköy 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/98 Esas, 2016/10 Karar sayılı dosyasında açılan davanın REDDİNE, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; Asıl dava yönünden; 5/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 8.197,20 TL nispi karar harcından peşin alınan 10.141,29 TL’den mahsubu ile fazla alınan 1.944,09 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 5/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 27,70 TL başvurma harcı, 2.732,40 TL peşin harç, 7.408,89 TL ıslah harcı, 4,10 TL vekalet harcı, 5.300,00 TL bilirkişi ücreti, 682,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 16.155,09 TL yargılama giderinden davanın kabul ret oranına göre 12.116,31 TL’sinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 5/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan, 64,00 TL tebligat ve 3.100,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.164,00 TL yargılama giderinden davanın kabul ret oranına göre 791,00 TL’sinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, bakiye giderin davalı üzerinde bırakılmasına, 5/ç-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre Marka hakkına tecavüz talebi yönünden 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre Haksız rekabetin tespiti talebi yönünden 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/e-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(1). maddesine göre tecavüzün meni ve kaldırılması yönünden 15,000,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/f- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(2). maddesine göre maddi tazminat talebi yönünden 16.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/g- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. ve 13/(1). maddelerine göre manevi tazminat talebi yönünden 15.00,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/h- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. ve 13/(2). maddelerine göre reddedilen manevi tazminat talebi yönünden 15.00,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/ı- Reddedilen maddi tazminat talebi yönünden mahkemece takdiri indirim yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Birleşen dava yönünden; 5/h- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcının peşin yatırılan 27,70 TL’den mahsubu ile bakiye 53,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 5/ı- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5/i- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- Asıl dava yönünden, istinaf talebi kabul edildiğinden davalı birleşen davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 6/b- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcının peşin yatırılan 8.766,00 TL’den mahsubu ile fazla alınan 8.685,30 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde birleşen davanın davacısına iadesine, 6/c-İstinaf yargılaması için davalı birleşen davacı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 89,60 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 210,90 TL’nin davacı birleşen davalıdan tahsiliyle davalı birleşen davacıya verilmesine,6/d- Birleşen dava yönünden istinaf yargılamasında davalı birleşen davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6/e- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/12/2022