Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1526 E. 2023/175 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1526
KARAR NO: 2023/175
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/06/2019
NUMARASI: 2017/464 E. – 2019/608 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/02/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını ve takibin kesinleştiğini, müvekkilinin lehtar ve birinci ciranta olarak gözüktüğü takibe dayanak yapılan 13/01/2012 düzenleme 28/02/2012 ödeme tarihli 6.730,00 TL bedelli ve 13/02/2012 düzenleme 28/03/2012 ödeme tarihli 6.000,00 TL bedelli senetler üzerindeki imzaların müvekkiline ait olmadığını ve sahte olarak düzenlendiğini, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 29/05/2015 tarihli bilirkişi raporunda senetteki yazı ve imzaların müvekkilinin eli ürünü olmadığının belirlendiğini, kesinleşmiş bulunan takip nedeniyle 23/08/2013 tarihinde müvekkilinin çalıştığı işyerine maaş haciz müzekkeresi gönderildiğini, bu tarihten sonra her ay almakta olduğu maaşının 1/4’ünün kesilerek icra dosyasına gönderildiğini, bu nedenlerle davanın kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasına konu senetler nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, davalının %20 tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmamış ancak 05.03.2018 tarihli ibraz ettiği beyan dilekçesi ile, davanın mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili ile aynı ticari faaliyet içerisinde olan diğer borçluların almış aldıkları ürün karşılığında alacağına karşılık bonolara dayalı takip başlattığını, müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu davanın haksız olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Dava, imza inkarına dayalı menfi tespit davasıdır. Davacı senetlerdeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmüş olup senetlerin incelenmesinde senetlerdeki mevcut imzanın grafolog bilirkişi tarafından yapılan incelemesinde ; senetteki imzasının davacının eli ürünü olmadığı anlaşılmıştır. İmzanın sahteliği mutlak def’i olup herkese karşı ileri sürülebilir. Anılan durum karşısında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … e. Sayılı dosyası ile başlatılan takibe konu 13/01/2012 düzenleme 28/02/2012 ödeme tarihli 6.730-TL bedelli ve 13/02/2012 düzenleme 28/03/2012 ödeme tarihli 6.000-TL bedelli senetlerdeki imzanın davacı …’nun eli ürünü olmadığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Davacının kötü niyet tazminat talebinin koşuları oluşmadığından reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Söz konusu davanın hukuksal mesnetten yoksun olup, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkili firmanın gıda toptan ticareti işi ile iştigal ettiğini, aynı ticari faaliyet alanında çalışan diğer borçluların müvekkilinden almış olduğu ürünlere karşılık olarak alacaklı olduğu bedel karşılığında kendisine verilen bonolar ile ilgili icra takibi yapıldığını ve bu icra takibinin bir kısmının tahsil edildiğini, davacının icra takibine konu borca ve bonoda bulunan imzaya itiraz etmekte ve borçlu olmadığını iddia etmekte ise de bu iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, Davacının borca ilişkin itirazının yersiz ve kötü niyetli olduğunu, herhangi bir belgedeki imza ve yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir Laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının, tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması, sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine, elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imzâ veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf yada diğer uygun görüntü teknikleri ile de desteklenmesi gerektiğini, kararının istinaf incelemesi neticesinde “kaldırılması” ve yeniden, yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda “davanın reddine” karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, 2004 Sayılı İİK’nın 72. madde gereğince açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, dava konusu takibe dayanak yapılan 13/01/2012 düzenleme 28/02/2012 ödeme tarihli 6.730,00 TL bedelli ve 13/02/2012 düzenleme 28/03/2012 ödeme tarihli 6.000-TL bedelli senetler üzerindeki imzaların kendisine ait olmadığını ileri sürmektedir. Mahkemece, bilirkişi raporu alındığı, raporda senetteki imzasının davacıya ait olmadığı yönünde görüşü bildirildiği anlaşılmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, inkâr edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan ilgili kişiye ait mukayeseye elverişli yazı ve imzalar temin edildikten sonra sahtelik iddiasına ilişkin bilirkişi incelemesi yapılması gerekir (Yargıtay HGK’nın 2019/(23)6-128 esas ve 2021/1133 karar sayılı kararı). Yargıtay kararlarına göre, çekte sahtecilik iddiasının mutlak defi olarak herkese karşı sürülebileceği, burada ispat yükünün çekteki imzanın davacıya ait olduğunu iddia eden tarafa ait olacağı, somut olayda mahkemece alınan raporda incelemesi yapılan mukayese belge ve imza örneklerinin senet keşide tarihine yakın tarihlere ait oldukları, bu sebeple bilirkişi raporlarının teknik yeterliliğe haiz ve dosya kapsamına uygun oldukları, senet asıllarının dosyada bulunduğu, incelemeye konu mukayese belgelerinin çoğunun asıl evrak olduğu ve fotokopi evrakların tek başına incelemeye alınmadığı, asıl evrakların da incelemeye haiz nitelikte evraklar olduğu bu sebeple bu yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca Adli Tıp Kurumu imza incelemesi yönünden son merci olmadığından, mahkemece Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması zorunlu değildir. Adli Tıp Grafolojı Uzmanı tarafından verilen raporda şüpheye yer vermeyecek şekilde imzanın davacıya ait olmadığı belirtildiği gibi, bilirkişinin uzmanlık alanı imza incelemesi yapması için yeterli olduğundan, dosya kapsamı da raporu desteklediğinden, HMK 30. maddesindeki usul ekonomisi ilkesi uyarınca mahkemenin davayı en az masrafla ve en kısa sürede sonuçlandırma yükümlülüğü bulunduğundan, ATK’dan veya diğer 3 kişilik bilirkişi heyet rapor alınmadan karar verilmesinde usule aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Alınan grafoloji bilirkişi raporunda, incelemenin, HS 525 ve Optik Aletler (Büyüteç, Stereo Mikroskop) ile donanımlı laboratuvarında yapıldığının açıkça belirtildiği tespit edildiğinden, davalı vekilinin incelemede kullanılan teknik unsurların belirtilmediğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/06/2019 tarih ve 2017/464 E., 2019/608 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.255,06 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 314,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 941,06 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/02/2023