Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1517 E. 2022/1741 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1517
KARAR NO: 2022/1741
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI: 2016/269 E. – 2018/257 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ticari fuarlar ve sergiler alanında faaliyet gösterdiğini, Almanca Messe kelimesinin Türkçede fuar anlamına geldiğini, 1965 yılından bu yana 40’ı Münich ve çevresinde, 14’ü ise uluslararası olan ticari fuarların sahibi ve düzenleyicisi olduğunu, dünya çapında bir ağı bulunduğunu, fuar düzenlediği ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğunu, …’in müvekkili tarafından dört yılda bir düzenlenen içecek gıda fuar olduğunu, fuara Türkiye’den de yoğun bir katılım olduğunu, fuarın temellerinin 1950’li yıllarda atıldığını, ayrıca müvekkilinin … fuarını Hindistan, Afrika, Çin gibi ülkelerde gerçekleştirdiğini, … markasının müvekkili adına Dünya’da ve Türkiye’de tescilli olduğunu, … nolu … markasının 16, 35 ve 41.sınıflarda tescilli olduğunu, davalı tarafın … markasının … numarası ile 16, 35 ve 41. sınıflarda tescil ettirdiğini, davacı tarafa ait markanın ise 1997 yılında Almanya’da tescil edildiğini ve WIPO tescillerinin 48 ülkeyi kapsadığını, müvekkilinin aynı zamanda … markasının gerçek hak sahibi olduğunu, markanın 1989 yılında müvekkili tarafından yaratıldığını ve neredeyse 30 yıl boyunca kesintisiz kullanıldığını, yıllar süren emek ve kaynak harcamaları sonunda dünya çapında tanınan bir marka haline gelen … markasının 2013 yılında yapılan fuarına Türkiye’den de çok sayıda şirketin katıldığını bu sebeple bir an dava konusu markadaki mal ve hizmetlerin müvekkilin tescili kapsamındaki mal ve hizmetlerle aynı veya benzer olmadığına karar verilse dahi markanın gerçek hak sahipliğinden dolayı hükümsüz kılınması gerektiğini, müvekkilinin aynı zamanda … ibaresini alan adı olarak kullandığını ve alan adının da KHK 8/3 kapsamında korunması gerektiğini, davalı tarafın markasında yer alan İstanbul kelimesinin markaya herhangi bir ayırt edicilik katmadığını, marka fuarcılık alanında kullanıldığı için markanın İstanbul’daki fuarda kullanılan adı olarak adı olarak algılandığını, bu durumda her iki markanın esas unsuru açısından inceleme yapıldığında … ve … markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, markalar arasında sadece bir harf farklılığı olduğunu ve “C” ile “G” harflerinin birbirine benzediğini, ayrıca markaların benzer sınıflarda tescilli olduğunu, fuarcılık alanında faaliyet gösteren davalının müvekkilinden haberdar olduğunu ve markanın tescilini de bu amaçla aynı sınıflarda gerçekleştirdiğini, … markasının tanınmış marka olduğunu, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, davalının müvekkilinden ve faaliyet alanından haberdar olduğunu, tarafların aynı uluslararası fuar birliğine (…) üye olduklarını, üye listesinde müvekkilinin 5. Davalının ise 11.sırada olduğunu, ayrıca davalı şirketin genel müdürünün 2014 yılında …’nin Avrupa Kıtası Üyeleri Başkan Yardımcılığına seçildiğini, bu durumda aynı alanda çalışan davalının müvekkilinden ve … markasından haberdar olmamasının mümkün olamayacağını beyan ederek, davalı adına tescilli … markasının tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüz kılınmasını talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin uzun zamandır fuarcılık sektöründe faaliyet gösterdiğini, düzenlediği fuarlar ile adından sıkça söz ettiren bir şirket olduğunu, müvekkilinin 2004 yılında … Global Fuar Endüstrisi Birliğine üye olarak kabul edildiğini, yönetim kurulu başkanı …’nın … Yönetim Kurulu’na seçilen ilk Türk olduğunu, ayrıca …’nin 75.yıl Kongresinin müvekkili önderliğinde 2008 yılında İstanbul’da gerçekleştirildiğini, bu fuara davacı … şirketinin de katıldığını ve şirket yetkilisinin müvekkili şirketin sahibi ile aynı masada yemek yediğini, müvekkilinin 2014-2017 yılları için … Avrupa Kıtası Ülkelerinin Yönetim Kurulu Başkanvekili seçildiğini, müvekkili tarafından … onaylı çok sayıda uluslararası ihtisas fuarları düzenlendiğini, davacı tarafından hükümsüzlüğü talep edilen … İçecek Teknolojileri İhtisas Fuarı’nın ise ilk olarak 2016 yılında … onaylı … fuarının tamamlayıcısı olarak düzenlendiğini, dava konusu … markasının Türkçede içecek anlamına gelen İngilizce “…” kelimesinin ve … tasarımı ile benzer olarak sonuna eklenen TEG eki ile oluşturulduğunu ve ayırt edicilik sağlandığını, markanın devamında yer alan İstanbul kelimesinin ise fuarın Türk Fuarı olduğunun anlaşılması için tercih edildiğini, müvekkilinin … markasının da aynı saikle yaratıldığını, somut olayda davacı şirkete zarar verilmesinin mümkün olmadığını çünkü fuarların farklı ülkelerde düzenlendiğini, fuar katılımcılarının tamamen farklı kişiler olduğunu, içecek yiyecek sektöründe faaliyet gösteren firmaların bu sektörlere ait isimlerden marka tasarlamalarının normal ve olağan olduğunu, içecek sektörü ile ilgili fuarlarda “…” kelimesinin yaygın olarak kullanıldığını, somut olaya konu markalar arasında fonetik ve şekil açısından bir benzerlik olmadığını, benzerlik incelemesinde her somut olayın kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, her iki fuarın birbiri ile karıştırılma ihtimali olmadığını ve fuar sektöründe katılımcıların hemen hemen tamamının basiretli tacir olduğu gözetildiğinde markaların benzer olmadığı sonucuna ulaşılacağından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacıya ait … markasının davalı tarafça … şeklinde tek harf değiştirilmek suretiyle kullanıldığını, bu durumun ortalama tüketici nezdinde iltibas oluşturabileceğini, davalının ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğunun olduğu ve işi gereği dava konusu “…” markasının davacı tarafından kullanıldığını bildiği veya en azından bilmesi gerektiği, davalının tescilde kötüniyetli olduğu gerekçeleriyle davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafından hükümsüzlüğü talep edilen … İçecek Teknolojileri İhtisas Fuarı’nın ise ilk olarak 2016 yılında … onaylı … fuarının tamamlayıcısı olarak düzenlendiğini, dava konusu … markasının Türkçede içecek anlamına gelen İngilizce “…” kelimesinin ve … tasarımı ile benzer olarak sonuna eklenen TEG eki ile oluşturulduğunu, ayrıca … ve … markalarının marka yazım tekniği ve şekil ve söyleyiş olarak birbirine benzer olduğunu, İstanbul kelimesinin ise fuarın Türk Fuarı olduğunun anlaşılması için tercih edildiğini, bu suretle markaya ayırtedicilik kazandırıldığını, … şekil+ibare markasının müvekkili tarafından 05.05.2015 tarihinde başvuru ile 21.04.2016 tarihinde tescil edildiğini, tarafların markaları arsındaki tek benzerliğin ”…” kelimesinden türetilmiş olmasından kaynaklandığını, Sektörel olarak içecek, yiyecek, giyecek vb. faaliyet gösteren firmaların bu sektörlere ait isimlerden marka tasarlamalarının normal ve olağan olduğunu, markanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin türetilen markasının fonetik ve şekil olarak davacı markası ile benzerliği, karıştırılma ihtimali bulunmadığını,Taraflarca düzenlenen her iki fuara katılan katılımcı firmaların, sözkonusu fuarların hangi fuar firması tarafından ne sıklıkla düzenlendiği, fuarlara kimlerin katıldığı vb. gibi ilgili fuara ait tüm bilgileri en ince detayına kadar bilerek fuara katıldığını, Uluslar arası ihtisas fuarı katılımcıları basiretli tacir oldukları gibi fuar ziyaretçilerinin de sektörde ticaret yapan iş insanları olduğunu, dolayısıyla … ve … fuarlarının ilgilileri tarafından karıştırılma ihtimali olmadığını, üstelik … fuarının Türkiye’de düzenlenen bir fuar olmadığını, “…“ ve “…“ markalarının, hem şekil tasarımı ve hem de yazım olarak birbirine benzer olmadığını, hatta çok farklı olduğunu, davacı Şirketin 4 yılda bir Almanya’da düzenlediği “…” Fuarı’nın davalı tarafından bilinmesinin beklenemeyeceğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğünden kaynaklanmaktadır.-Davacı adına kayıtlı ”…” markası ile davalı adına kayıtlı ”… ” markaları iltibas yönünden karşılaştırıldığında; davalı adına kayıtlı ”…” markasındaki ”…” ibaresinin coğrafi yer bildiren jenerik ibare olduğu, her iki markada da esas unsurun ”…” ve ”…” ibareleri olduğu, bu anlamda marklar arasında işitsel yönden yüksek oranda benzerlik bulunduğu, her iki markanın da kök kelime olan ”…” ibaresinden türetildiği, tarafların fuarcılık sektöründe faaliyet gösterdiği ve her iki markanın da aynı emtia ve hizmet sınıfında (16. 35. ve 41. Sınıflarda) tescilli olduğu, basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olan davalının, pek çok seçenek özgürlüğü varken Türkçede bir anlam ifade etmeyen davalı markasına yaklaşmak suretiyle aynı sektörde faaliyet göstermesinin iltibas tehlikesine sebebiyet verdiği, davalının kendi beyanı ile de sabit olduğu üzere, uzun yıllardır sektörde faaliyet gösteren davacıdan haberdar olduğu, aksi yöndeki savunmanın hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu durumun aynı zamanda TMK’nın 2.maddesi anlamında dürüstlük kuralına da aykırı olduğu, dolayısıyla dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b ve 42.maddeleri uyarınca Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/12/2018 tarih ve 2016/269 E., 2018/257 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/12/2022