Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1514 E. 2023/900 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1514 Esas
KARAR NO: 2023/900
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI: 2018/50 E. – 2019/179 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/09/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin TPMK nezdinde … no ile tescilli “…” ve … no ile 41. sınıfta tescilli “…” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır eğitim öğretim sektöründe tanınan, öğrenci ve veliler nezdinde güven ve başarının sembolü eğitim kurumu olduğunu, bünyesinde 4800 öğrencisi, 6 fakülte, 3 Enstitü, 1 Meslek Okulu ve 1 Yabancı Diller okulu olduğunu, davalının müvekkilinin tanınmış markasından ve ününden yararlanmak maksadıyla haksız kazanç sağlamak için … no ile “…” markasını 41. sınıfta tescil ettirmiş olduğunu, davalı markasının müvekkili markaları ile tüketiciler nezdinde iltibas yaratacak kadar benzer olduğunu, davalı markasının müvekkilinin seri markası izlemini yarattığını iddia ederek, davalının … sayı ile 41. sınıfa tescilli “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı markası ile müvekkili markasının benzemediğini, markaların bir bütün olarak ve tüm unsurları ile birlikte karşılaştırma yapılarak değerlendirilmesi gerektiğini, görsel ve işitsel olarak markaların benzerlik arz etmediğini, taraf markalarının verdiği hizmetlerin farklı olduğunu, davacının üniversite eğitimi, müvekkilinin ise kolej eğitimi verdiğini, farklı hedef kitlesine hitap ettiklerini, veli ve öğrencilerin bilinçli tüketici olup, tabela okuyarak okul seçmediklerini, araştırma yaparak okul seçtiklerini, davacının markası ile ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “davacının markaları … tescil nolu “…” ve … tescil başvuru nolu “…” olup, davalı markasının ise … tescil başvuru nolu pembe zemin üzerine lale motifi “…” şeklinde olduğu, görsel anlamda markalar arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığı, davacı markasının tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı, her iki markanın da ortak kelimelerinin “…” ve “…” kelimeleri olduğu, bu ibarelerin ayırt edici niteliği bulunmadığı, bu kelimelerin kimsenin tekeline bırakılmasının da söz konusu olamayacağı, … ve … ibarelerini taşıyan markanın zayıf marka olarak kabulü gerektiği, davacı markasının zayıf marka olması, görsel ve logolarının tamamen farklı olması, hedef kitleleri de gözetildiğinde ve özellikle davacı Üniversite ve yüksek okula merkezi sınavla öğrenci alınması karşısında, davalı markasının davacı markası ile ortalama tüketici nezdinde karıştırma veya ilişkilendirme ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine,” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece benzemezlik tespiti yapılırken sadece görsellik tespiti yapıldığını, işitsel ve anlamsal benzerlik kriterlerini göz önünde bulundurulmadığını, dava dosyası yönünden tüketiciler ile kastedilenin ise “ortalama tüketici” olduğunu, Dava konusu davalıya ait “…” markası ile davacı markaları ve özellikle “…” markası arasında, gerek markalardaki “…” VE “…” kelimelerinin aynı olması, gerekse de aynı şehirde aynı hizmeti vermesinden dolayı hitap edilen tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin doğacağını, Yerel mahkeme herhangi bir değerlendirme yapmamışsa olsa da taraf markaları arasında kavramsal ve işitsel olarak da benzerlik bulunduğunu, Yerel mahkeme, taraf markalarının tescilli olduğu sınıf ve emtiaların benzerliği hususunda herhangi bir değerlendirme yapmamışsa da davacı üniversitenin seri markaları ile davalı markasının, 16, 25. ve 41. sınıfta ortak olarak tescilli olduğunu, dolayısıyla; her iki taraf markası da aynı hizmeti (eğitim ve öğretim hizmetini) kapsadığından, hitap ettikleri tüketici kesiminin mahkeme tarafından da belirtildiği üzere aynı (ortalama tüketici) olduğundan davaya konu “istanbul şehir koleji” markasının sahibi olan davalı şirketin; müvekkiline ait üniversite markalarının oluşturduğu olumlu ortamdan yararlanarak haksız gelir elde edeceğini ve halk nezdinde kendi kabul edilirliğini hiçbir emek, çaba ve yatırım yapmadan artırmış olacağını, Türkiye’de özel eğitim ve öğretim kurumlarının, müvekkil üniversite gibi seri markalar yaratarak, anaokulundan başlayıp üniversite eğitimini de kapsayacak şekilde eğitim ve öğretim hizmeti sunduğunu, günümüzdeki genel uygulamaya göre özel eğitim ve öğretim kurumları lisans alanında eğitim ve öğretim hizmeti vermekle birlikte tanınmışlık seviyesinin artması ile birlikte aynı ad ile “kolej” ve/veya üniversite niteliğinde kurumlar açıp eğitim ve öğretim hizmeti vermeye devam ettiğini, örneğin; … Üniversitesi – … Lisesi – … İlkokul ve Ortaokulları veya …uş Üniversitesi ile … Fen Lisesi, … Koleji – … Üniversitesi vb. örnekte belirtilen kurumlar birbirinin devamı nitelikte olup aralarında işletmesel bağ bulunduğunu, dolayısıyla, ortalama tüketici nezdinde davaya konu davalı markasının, müvekkili üniversiteye ait markaların devamı niteliğinde olduğu ve davacı üniversite markaları ile bağlantılı olduğu kanısını uyandıracağını, Dosyaya sunulan deliller ve müvekkili üniversitenin mütevelli heyeti ve kurucuları arasında yer alan isimler dikkate alındığında, müvekkili markasının tanınmış marka olduğunu, Müvekkili üniversitenin “…” ve “…” ibareli markaları ile çok uzun yıllardır Türkiye’de hizmet verdiğini, tanınıp bilindiğini ve itibar gördüğünü, ayrıca müvekkiline ait markaların görsel, duysal ve sosyal medya (Facebook vs.) basında çıkan reklamlarına bakıldığı takdirde, davalının, müvekkili markasından haberdar olmadığını iddia edemeyeceğini, nitekim davalı tarafın da, ilgili marka tanınmış bir marka ise emek hırsızlığı yapmayarak hareket etmesi gerektiğini, bu durumun da Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararında belirtildiği üzere; kötü niyetli tescile girdiğini ve hükümsüzlük sebebi teşkil ettiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; davalı adına … sayı ile tescilli ”…” ibareli markanın, 6769 Sayılı SMK’nın 25/1 maddesi gereğince hükümsüzlüğü ve sicilden terkini taleplidir. Uyuşmazlık ise; davalı adına … sayı ile tescilli ”…” ibareli markanın, davacı adına tescilli ”…” ibareli marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığı, bu itibarla davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; Her ne kadar Mahkemece, taraf markaları arasında görsel açıdan benzerlik bulunmadığı, davacı markasının zayıf marka olduğu, ”…” ve ”…” ibarelerinin markada ayırt ediciliğinin bulunmadığı, ayrıca davacı markasının tanınmış marka olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı adına tescilli “…” ibareli marka ile davacı markasının ortak bir şekilde 16. 25. ve 41.sınıflarda tescilli olduğu, tarafların eğitim öğretim faaliyetleri sektöründe hizmet verdiği, taraf markalarında ”…” ve ”…” ibareleri sektörel olarak tanımlayıcı olup, bu ibarelerin markaya bir ayırt edicilik kazandırmadığı, davacıya ait ”…” ibaresinin ise markanın esaslı unsurunu oluşturduğu, bu ibare sektörel anlamda tanımlayıcı olmadığı gibi, davalıya ait ”…” ibareli marka ile aralarında işitsel ve kavramsal anlamda benzerlik bulunduğu, ortalama düzeydeki tüketici kitlesinin davacı ve davalının birbirleriyle bağlantılı işletmeler olduğunu düşünebileceği, dolayısıyla yerel mahkemenin taraf markaları arasında benzerlik ve iltibasın bulunmadığı yönündeki değerlendirmesinin isabetli olmadığı, tanınmışlık hususunun tartışılmasının sonuca etkili bulunmadığı, somut davada SMK’nın 25.maddesi kapsamında hükümsüzlük koşullarının gerçekleştiği anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/966 Esas, 2020/5679 Karar sayılı ilamı) Açıklanan sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kaabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesine göre İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davanın kabulüne dair yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/05/2019 tarih, 2018/50 E., 2019/179 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2.maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, bu kapsamda; 3- Davanın KABULÜ ile, davalı adına tescilli … numaralı “…” ibareli markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine, 4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar harcından peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile 233,95 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan: 35,90 TL başvurma harcı, 35,90 peşin harç, 5,20 TL vekalet harcı, 600,00 TL bilirkişi ücreti, 189,50 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 866,50 TL’nin, yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 4/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- Davacı kurum harçtan muaf olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 5/b-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 77,50 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 77,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/09/2023