Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1510 E. 2023/904 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1510 Esas
KARAR NO: 2023/904
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 23/05/2019
NUMARASI: 2018/389 E. – 2019/193 K.
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/09/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Tarafların İddia ve Savunmaları: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı yanın “…” ve “…” ibareli ürünlerinin müvekkilinin “…” markaları ve ürünlerinden taklit edilmesi nedeniyle müvekkilleri aleyhinde yaratılan marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespiti için 13 Kasım 2008 tarihinde davalı şirkete karşı Bobigny Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açıldığını ve işbu dava sonucunda, Bobigny Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26 Mayıs 2009 tarihli ve 08/14360 sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verildiğini ve marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, hükmün ilanına ve ayrıca marka tecavüzü ve haksız rekabetin yol açmış olduğu zararın tazmini için davalı şirketin müvekkillerine 30.000 Avro tazminat ödemesine, ayrıca sair masraf ve cezaların da davalı tarafından ödenmesine karar verildiğini, Bobigny Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen karara karşı davalı şirket tarafından istinaf yoluna başvurulduğunu, bunun üzerine Paris Bölge Adliye Mahkemesi’nin 1 Şubat 2012 tarihli ve 09/20084 sayılı kararıyla, davalının “…” ibareli ürünün marka tecavüzü ve haksız rekabet oluşturmadığına, ancak “…” ibareli ürününün müvekkiller aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet teşkil ettiğine hükmettiğini ve davalı şirket tarafından müvekkili …’e 25.000 Avro, diğer müvekkili …’a ise 5.000 Avro olmak üzere toplam 30.000 Avro tazminat ödenmesine karar verildiğini ve Paris Bölge Adliye Mahkemesi’nin söz konusu kararının davalıya tebliğ edildiğini ve davalı tarafından süresi içerisinde temyiz yoluna başvurulmaması üzerine kararın 15 Temmuz 2014 tarihinde hazırlanan kesinleşme şerhi ile kesinleştiğini, söz konusu kararın gereğinin yerine getirilmesi için davalı şirkete 12 Şubat 2015 ve 9 Nisan 2018 tarihlerinde iyi niyetli olarak mektuplar gönderildiğini, ancak davalı şirket tarafından bu mektuplara 3 Mart 2015 ve 17 Nisan 2018 tarihinde olumsuz cevaplar verildiğini ve davalının işbu karara konu tazminat miktarını müvekkillerine ödememek konusunda ısrar ettiğini, bu nedenle davalı şirket aleyhinde yasal yollardan takibe başlayabilmek için Paris Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilerek kesinleşen 1 Şubat 2012 tarihli ve 09/20084 sayılı kararın tazminata ilişkin kısmının Mahkeme tarafından tenfizini talep etmek zorunlu doğduğunu iddia ederek, Paris Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilerek kesinleşen 01/02/2012 tarih ve 09/20084 sayılı kararın tazminata ilişkin kısmının, MÖHUK’un 50 ve devamı maddeleri uyarınca tenfizini ve kararda hükmedilmiş bulunan toplam 30.000 Avro’nun karar tarihinden itibaren işletilecek olan ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, mahkeme kararı objektif esas ve değerlere uygun bir gerekçeyle tesis edilmediğini, söz konusu yerel mahkeme kararının yetersiz ve yanlı olduğunu, tamamen kendi vatandaşı ve ülkesi firmalarını korumak saikiyle hareket ettiğini, hakkaniyete uygun delil toplanmadığını ve objektif bir değerlendirme yapılmadığı hususunun aşikar olduğunu, mahkeme gerekçesinde, “…” ve “…” adlı ürünlerinin detaylı özelliklerini karşılaştırmasına ve farklılıkları bulunduğu hususu açık olduğunu ve mahkeme de bu farklılıkların bulunduğunu gerekçesinde kabul ettiğini, tüketicinin yanılacağı şeklinde subjektif değerlendirmesi yanılgıyı ve yanlılığı ortaya koyduğunu ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde ise, yabancı mahkeme ilamının aynı zamanda haksız rekabete ilişkin de olduğunu, müvekkilinin savunma hakkının kısıtlandığını ve davaya Türk Hukukunun uygulanmadığını beyanla, davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk Derece Mahkemesince “Davacıların tenfize ilişkin davasının KABULÜNE, taraflar arasındaki Fransa Paris Bölge Adliye Mahkemesi’nin 01 Şubat 2012 tarih ve 09/20084 sayılı kararının tazminata ilişkin kısmının MÖHUK 50 ve devamı maddeleri uyarınca TENFİZİNE, Davacının tahsile ilişkin talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına,” şeklinde karar verilmiştir. İstinaf Sebepleri: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin görevli mahkeme olmadığını, davanın Asliye Ticaret mahkemesinin görevinde olduğunu, yabancı mahkemece , yanlı ve yetersiz bir gerekçeyle somut gerçekliğe aykırı bir şekilde fahiş tutarda tazminata karar verildiğini, müvekkilin üretmiş olduğu, ülkede tescilli etmiş olduğu yerli ve milli ürünlerin sırf Fransa’da tanıtımının önlenmesi için haksız ve mesnetsiz bir biçimde müvekkile karşı Fransada dava açıldığını, Fransız yerel mahkemesinin de müvekkil şirketin sırf Fransa piyasasında ürünlerini tanıtımını engellemek maksatlı yanlı ve yetersiz bir gerekçeyle müvekkili tazminata mahkumiyeti yanında başkaca ağır yaptırımlara da mahkum ettiğini, kararın müvekkilin yokluğunda verildiğini savunma haklarının kısıtlandığını , müvekkilin söz konusu ürüne dair dosyada mübrez tescil belgesinin edinim tarihine, ülkemizdeki tescil bakımından korunurluğuna değinmeden, özellikle ayırdedici birçok farklılıklara rağmen tamamen subjektif bir biçimde yanlı verilen huzurdaki yargı kararının; ülkemiz de halihazırda uygulanan yerli ve milli üretim seferberliğine etkisi de göz önünde bulundurularak-ülkemizde tescilli olan ürünün- kamu düzenini de ilgilendirdiği veçhiyle tanıma-tenfizine ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, mahkeme kararında da müvekkil yerel mahkemece verilen karar aşamasında bulunmamış olup, kendisini savunamadığnı, kanuni haklarını kullanmaktan mahrum bırakıldığını, mahkemece yazılı tebliğ de bulunulmadığını, keyfiyet ancak yerel mahkemece tazminata ve ağır müeyyidelere karar verilince muttali olunduğunu,, usulüne uygun bir biçimde yapılmayan tebliğler yüzünden müvekkil mağdur edilmemesi gerektiğini, Paris Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararda hükmedilmiş bulunan toplam 30.000 Avronun karar tarihinden itibaren işletilecek olan ticari faiz ile birlikte tahsili isteminde bulunduğunu ve bu talebine dair de harç ikmalinde bulunduğunu, ön inceleme duruşmasından sonra yerel mahkemece vermiş olduğu beyan dilekçesi ile tahsile ilişkin talebinden vazgeçtiğini, yerel mahkemece davacının vazgeçme iradesi, davanın geri alınması olarak değerlendirildiği, bu hususta davacının iradesinin net olarak irdelenmemesi ve geri alma ise muvafakat sorulmaması ve yine “davacının tahsile ilişkin talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına,” dair karar verilmiş olduğunu, bu sebeplerle istinaf başvurumuzun ‘esastan kabulüne’ karar verilmesine yerel mahkeme kararının “kaldırılmasına” ve davanın reddine, “davacının tahsile ilişkin talebi yönünden vazgeçtiği” hususu gözetilerek vekalet ücretine hükmedilmemesine, usule ve yasaya aykırılık teşkil ettiğinden ilk derece mahkemesinin kararının “kaldırılmasına” yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılara yüklenmesine, talep etmiştir. Davacılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığını, mahkemenin görevli olduğunu, davadaki talebin tenfize ilişkin olduğunu, tahsil talep etmediklerini, esasa ilişkin itirazların yerinde olmadığını, davalıya tebligat yapıldığını, vekalet ücreti verilmemesinin yerinde olduğunu beyanla istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Gerekçe ve Sonuç: HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede; Dava yabancı mahkeme ilamının tazminata ilişkin hükümlerinin tenfizi istemine ilişkindir. Yabancı bir mahkeme kararının bu kararın verildiği ülke dışında hüküm ve sonuç doğurması ilgili kararın tanınmasına veya tenfiz edilmesine bağlıdır. Kural olarak tanıma ve tenfiz açılacak ayrı bir dava ile gerçekleştirilebilir .Tanıma veya tenfiz kararı verilmesiyle birlikte yabancı mahkeme kararı, mahalli mahkeme kararı kuvvet ve niteliğini kazanır ( Şanlı, C./Esen, E./Figanmeşe Ataman, İ.:Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul 2014, s. 467 ). 5718 Sayılı MÖHUK’un 50. maddesi hükmüne göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o Devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanun’un 58/1. maddesine göre de, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi, yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. 59’uncu maddede ise, yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceğine yer verilmiştir. Tanıma ve tenfiz davalarında; Tanıma davası, yabancı bir mahkemeden bir hukuk davasına ilişkin olarak verilen ve verildiği mahkemenin tabi olduğu hukuk sistemi uyarınca kesinleşmiş olan mahkeme kararlarının Türkiye’de de kesin delil ve kesin hüküm teşkil etmesini sağlamaya yönelik davalardır. Tenfiz davası ise; icra kabiliyetine sahip olan mahkeme kararlarının Türkiye’de de icra edilebilirliğini sağlamaya yönelik davalardır. Diğer bir deyişle tanıma davaları; yalnızca kesin delil ve kesin hüküm niteliği kazandıran davalar olup icra kabiliyeti kazandırma gücüne sahip değildir. Oysa tenfiz davaları; tanıma davalarının sağladığı etkilerin yanı sıra icra kabiliyetine de yol açar. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hâkimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Şu durumda tenfiz hâkiminin, tenfiz şartları dışında, ilamın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Bu açıklamalara göre somut olaya gelindiğinde; Dosya kapsamına göre; tenfizi istenen kararın fikri ve sınai haklara ilişkin olması nedeniyle ihtisas mahkemesi olan ilk derece mahkemesinin davaya bakma hususunda görevli bulunduğu açıktır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2015/3651-K. 2015/10305,T. 12.10.2015). Tenfizi talep edilen, Paris Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilerek kesinleşen 01/02/2012 tarih ve 09/20084 sayılı kararının aslı ve onaylı tercümesinin ibraz edildiği, kararın marka ve fikri hakların ihlaline dayalı tecavüzün tespiti ile men’ine ve tazminata dair hüküm içerdiği , kararın yabancı ülke mevzuatına uyarınca usulüne uygun olarak şeklen kesinleştiği, yargılamada davalıya usulen tebligat yapıldığı, davalının kendisini vekil ile temsil ettirdiği, bu hali ile savunma hakkının ihlal edildiğine dair iddianın ispatının bulunmadığı , mahkeme ilamının konusunun Türk Mahkemelerinin münhasınran yetkisine girmediği ve hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bir yönünün olmadığı , MÖHUK 54. maddesi kapsamında tenfiz şartlarının eldeki dava yönünden mevcut olduğu, yukarıda açıklandığı üzere tenfiz hakiminin kararın esası ve yerinde olup olmadığı ile ilgili denetleme yapma yetkisinin bulunmadığı bu nedenle davalı vekilinin savunma ve itirazlarının ağırlıklı bir kısmını oluşturan kararın yetersiz incelemeye dayalı ve yanlı bir karar olduğu yönündeki beyanlarının tenfiz hakimince değerlendirilmesi mümkün itirazlar olmadığı görülmekle ilk derece mahkemesince tenfiz talebinin kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan; tanıma ve tenfiz davaları niteliği itibariyle ayrı açılması gereken tespit davası niteliğinde davalardır. Bu nedenle maktu harca tabi davalardandır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2021/2326-K. 2022/7723,T. 2.11.2022″ Dava; yabancı mahkeme kararlarının tenfizi istemine ilişkindir. Dairemizce tenfiz davaları nitelikleri itibariyle eda davası değil, tespit davası mahiyetinde kabul edilmesi nedeniyle maktu harca ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, nisbi harca ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.” Eldeki davada , dava dilekçesinde yabancı mahkeme ilamının tenfizi dışında ilamda hükmedilen tazminatın tahsili talep edilmiş, ancak maktu harç yatırılarak dava açılmıştır. Ön inceleme duruşmasında davacılar vekili talebin yabancı mahkeme ilamının tazminata ilişkin hükümlerinin tenfizi isteminden ibaret olduğunu beyan ettiği, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın ilgili ilamın tenfiz koşullarının bulunup bulunmadığı şeklinde belirlendiği, mahkemece dilekçenin somutlaştırılması ve tahsil talebi varsa harçlandırılması için süre verildiği, davacılar vekili tarafından sunulan 07.03.2019 tarihli dilekçe ile tenfiz dışında taleplerinin olmadığı açıkça ifade edilmiş , tazminat tutarı üzerinden tamamlanan harcın tenfiz talebi yönünden nispi harç uygulanması ihtimaline binaen yatırıldığı beyan edilmiştir. Dolayısıyla tahsile yönelik harçlandırılarak açılmış bir eda davası ve bunun geri alınması yada vazgeçmenin somut olayda söz konusu olmadığı, ön inceleme aşamasında talebin somutlaştırıldığı nispi harcın tenfiz talebine ilişkin yatırıldığı açık olduğundan , mahkemece tahsil konusunda usulünce açılmış bir dava ve talep olmadığı halde bu talep hakkında “Esas Hakkında Karar Verilmesine Yer Olmadığına” karar verilmiş olması yerinde değil ise de ,davalı vekili yararına vekalete ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik söz konusu değildir. Sonuç olarak , dosya kapsamında iddia ve savunmaya, saptanan dava niteliğine ve toplanıp değerlendirilen delillere, kararda gösterilen gerekçelere göre MÖHUK’un 5. maddesi kapsamında kamu düzenine aykırı bir yön bulunmadığı, MÖHUK’un 54/1-a, b, c, ç bendleri kapsamında tenfiz şartlarının eldeki dava yönünden mevcut olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne dair kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı ancak kurulan hükümde tenfizine karar verilen ilamın hüküm kısmına yer verilmemiş olması nedeniyle infaza olanaklı olmadığı görüldüğünden resen yeniden hüküm kurulması gerekmiştir. Davalı vekilinin İstinaf başvurusunun, HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulüne, kararın kaldırılmasına, karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, 2-Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 23/05/2019 tarih, 2018/389 E. 2019/193 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 3-Davacıların tenfize ilişkin davasının KABULÜNE,4-Taraflar arasında görülen Fransa Paris Bölge Adliye Mahkemesi’nin 01 Şubat 2012 tarih ve 09/20084 sayılı kararının tazminata ilişkin kısmı olan; “… Şirketini aşağıdaki tazminatları ödemeye mahkum eder: taklit zararının tazmini için … şirketine 25.000 Avro tutarında tazminat ödemesi, haksız rekabet zararının tazmini için … şirketine 5.000 Avro tutarında tazminat ödemesi, Fazla talepleri reddeder, “şeklindeki ilamının MÖHUK 50 ve devamı maddeleri uyarınca TENFİZİNE,5-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5-/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile 233,95-TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 5-/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan: 35,90-TL başvurma harcı, 35,90 peşin harç 5,20-TL vekalet harcı, 224,40-TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 337,30- TL’nin, davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,5/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan, yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,5/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(1). maddesine göre 15.000-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;6/a-İstinaf talebi kısmen kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,6/b-İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 121,30-TL istinaf yoluna başvurma harcı, 40,50-TL posta gideri olmak üzere toplam 161,80-TL’nin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,6/c-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6/d-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde Yargıtay’ nezdinde temyiz başvurusunda bulunma yasa yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/09/2023