Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1507 E. 2022/1747 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1507
KARAR NO: 2022/1747
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 07/05/2019
NUMARASI: 2017/339 E. – 2019/164 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin uzun yıllardan beri kemer portföy ve anahtarlık imalatı işi ile iştigal ettiğini, ve kurmuş oldukları … San.ve Tic.A.Ş adı altında bu imalatlarını halen sürdürmekte olduklarını, müvekkilinin ürettiği ürünlerde kullanılmak üzere şirket adı da olan “…” ismini amblemi ile birlikte tüm ürünlerinde kullanmaya başladığını, söz konusu markanın ilk defa 1998 yılında … sayı ile müvekkili adına tescil edildiğini, ancak hal böyle iken, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösteren ve müvekkili yetkililerini yıllardır tanıyan davalının, müvekkilinin piyasada tanınmış bir marka olmasından istifade etmek ve kendisine haksız olarak menfaat temin etmek gayesi ile hareket ederek, aynı yazı stillerini ve aynı karakterleri kullanarak “P” harfi ve altında “…” yazısı ile markasını 25. sınıfta … sayı ile 29/01/2013 tarihinde tescil ettirildiğini, davalı şirketin kötü niyetli olarak hareket ettiği hususunun gayet açık olduğunu ve söz konusu durumun müvekkilinin marka haklarına tecavüz teşkil ettiğini iddia ederek, davalı adına … sayı ile tescilli markanın, davacı adına tescilli markalar ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olması sebebiyle hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini, ayrıca “…” ibaresi veya benzerlerinin davalının tabelalarından kaldırılmasına, bu markayı taşıyan ürünlerin toplatılmasına, markasının çıkarılmasına, çıkarılması mümkün değilse imhasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin sadece dava konusu markasının değil, 4 ayrı markanın sahibi olduğunu, müvekkilinin kendi markalı ürünlerini imal ederken, taklit veya benzetmek suretiyle başkasına ait bir emeğin çalışması yoluyla gelir etme etmiş bir şirket olmadığını, müvekkilinin müşteri portföyünü dikkate alarak … anlamına gelen “…” isminden hareketle “…” markasını oluşturduğunu ve tescil ettirdiğini, müvekkilinin müracaatından bu güne kadar hiçbir itirazla karşılaşmadığını ve söz konusu markaya yaptığı yatırım, tanıtım, reklam ve pazarlama hacmi sebebiyle aynı sektörde faaliyet gösteren davacının dikkatini çekmiş olması sebebiyle işbu davanın açıldığını, davacının kötü niyetli olduğu ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Eski tarihli olan davacı markasının daha sonra davalının çok benzerini aynı sınıf emtialar yönünden adına tescil ettirdiği, “…” ve “…” şeklinde olan davacı markaları ile “…” şeklindeki davalı markası arasında benzerlik olduğu, bu durumun ortalama tüketici nezdinde karışıklığa sebep olacağı gerekçeleriyle davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dava konusu marka dışında dört ayrı markanın daha sahibi olduğunu, müvekkilinin kendi markalı ürünlerini imal ederken, taklit veya benzetmek suretiyle başkasına ait bir emeğin çalışması yoluyla gelir etme etmiş bir şirket olmadığını, müvekkilinin müşteri portföyünü dikkate alarak Lehçe Polonya anlamına gelen “…” isminden hareketle “…” markasını oluşturduğunu ve tescil ettirdiğini, müvekkilinin müracaatından bu güne kadar hiçbir itirazla karşılaşmadığını ve söz konusu markaya yaptığı yatırım, tanıtım, reklam ve pazarlama hacmi sebebiyle aynı sektörde faaliyet gösteren davacının dikkatini çekmiş olması sebebiyle işbu davanın açıldığını, davacının kötü niyetli olduğunu ve taleplerin yersiz olduğunu, müvekkilinin iyiniyetli olduğunu, Açılan davanın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğü davasıdır. TPMK kayıtları, tarafların iddia ve savunmaları, denetime elverişli bilirkişi raporu ile mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa marka olarak tescil edilmeyeceğinin belirtildiği, hükümsüzlüğü talep edilen davalı adına … sayı ile tescilli “…” markasının, davacı adına kayıtlı ”…” ve ”…” markalarıyla görsel ve işitsel olarak benzer olduğu, markaların aynı emtia sınıfında tescilli olduğu, tarafların aynı ticari alanda faaliyet gösterdiği, bu durumun ortalama tüketici nezdinde iltibas tehlikesi doğurduğu, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı yanca davanın zamanaşımına uğradığı yönündeki iddia, ”sessiz kalma yoluyla hak kaybı” iddiası şeklinde kabul edilerek yapılan incelemede; hükümsüzlüğü talep edilen markanın 2013 yılında tescil edildiği, davacının sonraki tarihli markayı bildiği veya bilmesi gerektiği tarihe ilişkin dosyaya yansıyan bir delil bulunmamakla birlikte, eldeki davanın 2016 yılında açıldığı, tescil tarihi ve dava tarihi arasında geçen süre itibariyle içtihadı olarak kabul edilen 5 yıllık sürenin henüz dolmadığı, bu itibarla davalı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 07/05/2019 tarih ve 2017/339 E., 2019/164 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/12/2022