Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/15 E. 2020/6 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/15 Esas
KARAR NO: 2020/6
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/06/2017
NUMARASI: 2016/909 E. – 2017/669 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/09/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :Davacı vekili, dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında şifaen yapılmış sözleşme ile, …’nun tescilli ürünü olan portabal büfe imalatının davalı tarafından yerine getirilmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını, polyester imalatı tamamlanmış ürünlerin de eksikliklerin tamamlanmak üzere davalı …’ın atölyesine taşıdıklarını, bu büfelerin tüm eksik malzemelerinin davacı tarafından alındığını, büfelerin tamamlanması için eksik bir malzeme kalmamasına rağmen davalı tarafından bir türlü işe başlanmadığını, dışarıdan işçi getirtilmesinin de davalı tarafça kabul edilmediğini, davacının bu yükü taşıyamaz hale geldiğini, maddi ve manevi kayıplarının olduğunu, ürünlerini alıp ayrılmak istediğinde de davacının davalılara borçlu olduğunun, ürünlerin alınabilmesi için 70.000 TL ödemeleri gerektiğinin söylendiğini, davacının böyle bir maddi imkanlarının olmadığını söylemeleri üzerine, davacıya ürünlerini alması için senet imzalattıklarını, davacının tehdit vari söylemlerle bu senedi teminat amaçlı imzalamak zorunda kaldığını, davalının bu senedi Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası üzerinden takibe koyduğunu öne sürerek, bu dosyadan davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın ticari olmadığını, davalının, davacının, “… A.Ş’ye” olan borcunu ödediğini ve bu ödeme karşılığında davacıdan, alacağı kanıtlamak için senet aldığını, davacıya bir borcunun olmadığını savunarak davanın reddine ve % 20 tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince; Takibe konu bononun incelenmesinde, teminat olduğuna dair herhangi bir kayıt bulunmadığı gibi, bononun teminat olarak verildiğinde dair borçlu tarafından herhangi bir delil ibraz edilmediği, takibe konu bononun talil edildiği iddiası bakımından; takibe konu bonoda “nakden” kaydı bulunduğu, davalının cevap dilekçesindeki “Müvekkilin karşı tarafın … A.Ş. ‘ne olan borcunu ödemiştir ve bunun karşılığında alacağını kanıtlamak için senet almıştır.” beyanının takibe konu olan bonodaki “nakden” kaydına aykırı olmadığı (Yarg. 19. H.D. 28/04/2016 T. 2015/16543 E. 2016/7712 K.), bu durumda davalının, takibe konu bononun ihdas nedenini talil ettiğinden bahsedilemeyeceği, ispat yükünün yer değiştirmediği, ispat yükünün davacının üzerinde bulunduğu, alacağın kambiyo senedine dayalı olması ve yine karşı tarafın ticari defterlerine münhasıran dayanılmaması nedeniyle davalının ticari defterlerini ibraz etmemesinin aleyhinde sonuç doğurmayacağı gerekçisi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacılar vekilinin istinaf sebeplerine ilişkin olarak; -Mahkeme kararının dayandığı Yargıtay İlamının dosya içeriğine uygun olmadığı, bilirkişi raporunun aksine karar verildiği,-Takibe konu bononun davalı tarafça talil edildiği, ispat yükünün yer değiştirdiği ve davalının iddiasını ispatlayamadığı, usul ve yasaya aykırı Mahkeme kararının kaldırılmasını içerir dilekçe sunduğu görülmüştür.Dava; kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olup,uyuşmazlık hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ispat yükünün kimde olduğu, takibe konu bononun davalı tarafça talil edilip edilmediği hususlarında toplanmaktadır.Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır.Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir. Somut olaya gelince; Dava konusu bonoda, ihdas nedeni olarak “nakden” kaydı bulunmaktadır.Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise davacı taraf nakden değil teminat olarak senedin verildiğini, davalı taraf ise 3. kişiye olan borcun ödenmesi nedeniyle senedin verildiğini beyan etmişlerdir. Davalı tarafın beyanının talil niteliğinde olmadığı ancak talil niteliğinde olduğu düşünülse dahi, her iki yanın beyanları karşısında senedin her iki tarafça da talil edildiğinin kabulü gerekeceğinden, bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir. Somut olayda ispat yükünün davalıda olmadığı yer değiştirmediği açıktır.4721 Sayılı TMK.’nın 6. maddesi gereğince “Kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.” hükmü getirilmiştir.Yemin delili 6100 sayılı HMK’nın 225 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Yemin kesin delillerdendir. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür. Şu durumda kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez. İddia veya savunmasını ispat edemeyen tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılabilmesi için yemin deliline dayanılmış olması da gerekir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 03.03.2017 T. 2015/2 E. 2017/1 K. sayılı kararı gereğince açıkça yemin deliline dayanılmamış ise dilekçede yer alan sair deliller gibi bir ibare yemin deliline dayanıldığı anlamına gelmez.Somut olayda davacı, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmış olup davacı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve yemin teklifi sonucunda süre verilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış ve kararın davacı yararına kaldırılması gerektiği anlaşılmıştır.Bu durumda, davacının yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacının diğer istinaf talepleri şimdilik incelenmeksizin, istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerden dolayı kabulüne, yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi gereğince kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan sebeplerle KABULÜ ile, İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/909 esas, 2017/669 karar sayılı, 06/06/2017 günlü kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,2- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3- İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 31,40 TL maktu istinaf karar harcının talebi halinde kendilerine İADESİNE,4- Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,5- İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/09/2020