Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1484 E. 2023/428 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1484 Esas
KARAR NO: 2023/428
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/05/2019
NUMARASI: 2014/1460 Esas – 2019/498 Karar
DAVANIN KONUSU: Çek İstirdat Davası
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait fabrikada 31/01/2014 tarihinde hırsızlık olayının meydana geldiğini, fabrika kasasından müşteri çeklerinin ve senetlerinin çalındığını, İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2014/43 Esas sayılı dosya ile zayi nedeniyle iptal davası açıldığını ayrıca Savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, çekleri çalan kişilerin kasadan çaldıkları çeklerin bir kısmını vekil eden firmanın sahte cirosunu yapmak sureti ile bir kısmını ise vekil eden firmanın cirosunu yapmaksızın piyasaya sürdüğünü, davalı şirket tarafından İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/43 Esas sayılı dosyasına ibraz edilen davaya konu 2 adet çekten … bank Rize Şubesine ait keşidecisi …Ltd.Şti olan 31.05/2014 tarihli 4.100-TL bedelli çekin hırsızlar tarafından vekil edenin cirosu yapılmaksızın piyasaya sürüldüğünü ve sahte ciro altında yer alan … San.Tic.Ltd.Şti ile vekil eden firma arasında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını, … Bankası Çaycuma Şubesine ait keşidecisi … olan 05/06/2014 tarihli, 5.000-TL bedelli çekin arkasında cirosu bulunan … San. A.Ş ile vekil eden arasında da hiçbir ticari ilişkin bulunmadığını, davalının çekleri kimden ciro etmiş ise ona müracaat ederek o kişi veya şirketlerden alacağını tahsil etmesi gerektiğini iddia ile çeklerin iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Mahkemeleri değil, İstanbul Mahkemeleri olduğunu, müvekkili şirketin adresinin Mecidiyeköy olduğunu, dosyanın yetkisizlik kararı verilerek İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesini, yapılan faktoring işleminin yasaya uygun olarak faktorig sözleşmesi ve fatura belgeleri ile temlik alındığını, gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini, yetkili hamil olduğunu, kötü niyet ve ağır kusurunun bulunmadığını, davacı tarafından ispatlanamadığını beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi “… her ne kadar dava konusu çeklerdeki imzanın davacıya ait olmasa da, davacının dava dilekçesinde ve duruşmalarda açıkca belirttiği üzere talebinin menfi tespit değil, sadece çek istirdatı olduğu, dava konusu çeklerin 6361 sayılı Kanun’un 9/2 ve yukarıda sözü edilen Yönetmeliğin 8. maddesi hükmüne uygun şekilde faktoring şirketine devredilmiş olduğu, dava konusu çeklerde lehtardan hamile ciro silsilesinin tam olduğu, herhangi bir kopukluk bulunmadığı anlaşıldığından, davalı temlik eden … A.Ş.’nin yetkili hamil olduğunun kabulü gerekir. 6102. sayılı T.T.K.’nun 792. maddesi gereğince davalı … A.Ş.’nin dava konusu çeki kötü niyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu hususunda davacı tarafça yeterli ve inandırıcı delil sunulamadığından, …” gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yargılama sırasında alınan grafolojik bilirkişi raporu ile davaya konu çeklerdeki imzaların davacı şirket yetkilisinin eli mahsulü olmadığının sabit olduğunu, sahtecilik def’inin senedin hükümsüzlüğüne yönelik def’i olup, mutlak def’i mahiyetinde olduğunu, bu nedenle sahtelik ve tahrifat def’inin herkese karşı ileri sürülebileceğini, emsal mahiyette YHGK’nın 21.09.1977 tarih, 3343-743 sayılı kararının, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.11.1988 tarihli, 8499-6928 sayılı kararının, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19.12.1988 tarihli, 2995-7747 sayılı bir başka kararının, YHGK’nın 06.07.2011 tarihli, E.2011/19-413 K. 2011/476 sayılı kararının bulunduğunu, yine emsal Yargıtay kararlarından da görüldüğü üzere sahtecilik def’inin senedin hükümsüzlüğüne taallük eden def’i olduğunu, herkese karşı ileri sürülebildiğini, davalının iyi niyetli 3.kişi olmasının önem arz etmediğini, emsal Yargıtay 19. HD’nin E. 2009/9341 K. 2010/6774 sayılı ve 1.6.2010 tarihli, E. 2013/8348 K. 2013/11882 sayılı ve 25.6.2013 tarihli kararının bulunduğunu, davaya konu çeklerin hırsızlık yolu ile el değiştirdiğinin de ispatlandığını, davaya konu çeklerin fatura mukabilinde teslim alınmasının davalıya mülkiyet hakkı bahşetmeyeceğinin açık olduğunu, kaldı ki hırsızlık olayının 31/01/2014 tarihinde meydana geldiğini, faktoring işleminin de 04/02/2014 tarihinde gerçekleştiğini, hal böyle iken Mahkemece dava konusu olaya 02.04.2015 tarih ve 29257 sayılı R.G.de yayınlanarak yürürlüğe giren Faktoring İşlemlerinde Uygulanacak Usul ve Esaslar Yönetmeliğin uygulanmasının da mümkün olmadığını, davalı faktoring firması müşterisinin cirosundan önceki ciro sahiplerinin araştırmamış ve özen yükümlüğüne de aykırı davranılmış olduğunu, bu gerekçe ile çekin iktibasında ağır kusuru bulunduğunu beyanla kararın kaldırılmasını davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; … A.Ş.’nin borçludan olan kredi alacaklarının, banka ile müvekkili şirket arasında imzalanmış olan Alacak Temlik Sözleşmesi gereğince … A.Ş.’ye devir ve temlik edildiğini, … A.Ş.’nin 17/03/2017 tarihli karar ile … A.Ş. ile “… A.Ş.” hükmi çatısı altında birleştiğini, müvekkili şirketin Bankacılık Kanunu’na göre kurulmuş bir varlık yönetim şirketi olduğunu, bu nedenle Bankacılık Kanunu’nun 143/5 maddesi uyarınca 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na göre ödenecek damga vergisinden ve 492 sayılı harçlar kanununa göre ödenecek harçlardan muaf olduğunu, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. Madde 5. Fıkrası gereği ” Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden istisnadır.” şeklinde olduğunu, müvekkili şirketin harçtan muaf olduğunu, temellük eden … A.Ş. tarafından; … bank T.A.Ş. Rize Şubesine ait … No.lu 31/05/2014 Keşide tarihli, 4.100,00-TL Bedelli çek … Ticareti- … , … Bankası A.Ş. Çaycuma şubesi … No.lu 05/06/2014 Keşide tarihli 5.000- TL bedelli çekin İnsomnia İletişim … Sat. – … ile yapılan faktoring sözleşmeleri kapsamında temlik alındığını, davacı … San.ve Tic. Ltd. Şti. Tarafından … A.Ş. tarafından temlik alınan çeklerin iadesi talebiyle istirdat davası ikame edildiğini, mahkemece dava konu çeklerdeki imzanın davacıya ait olmasa da davacının talebi menfi tespit değil çek istirdat davası olduğu, dava konusu çeklerin 6361 Sayılı Kanun’un 9/2 ve yönetmeliği 8.maddesine uygun şekilde faktoring şirketine devredilmiş olduğu, dava konusu çeklerde lehtardan hamile ciro silsilesinin tam olduğu, herhangi bir kopukluk bulunmadığı gerekçeleriyle davalı … A.Ş.’nin yetkili hamil olduğunun kabulü ile davanın reddine karar verildiğini, kararın dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ile dosyadaki bilgi ve belgeler kapsamında kurulmuş usul ve yasaya uygun nitelikte olduğunu, temlik eden … A.Ş.’nin çeklerin iktisabında gerekli dikkat ve özeni gösteren iyi niyetli kişi kişi konumunda olan yetkili hamil olduğunu, TTK m.792 hükmü kapsamında değerlendirme yapıldığını, davaya konu çekin meşru hamili temlik eden factoring şirketi olduğunu, hamiline yazılı çekte ciro silsilesinin görünüşte düzgün olmasının yeterli olduğunu, temlik eden factoring şirketine başkaca bir sorumluluk yüklenmesinin beklenemeyeceğini, faktoring şirketlerine def’ilerin ileri sürülmesine yönelik Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanun’unda düzenleme mevcut olup mezkur kanunun 9. maddesinde aynen”Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoring şirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun. ” hüküm altına alındığını, bu madde hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere dava konusu çeklere yönelik def’ilerin temlik eden bankaya karşı ileri sürülemeyeceğini, emsal mahiyette YHGK’nın 25.03.2015 T., 19-2238/1062 sayılı kararının, Yargıtay 18. H.D. 2009/11178 E. 2010/966 K. Sayılı kararının bulunduğunu, TTK m.790 düzenlemesi karşısında temlik eden … şirketinin çekin iktisabında hüküm altına alınan sorumluluklara uygun davranmak suretiyle hareket ettiğini, bahsi geçen hükümde çek iktisap edilirken ciro zincirinde dış görünüş itibariyle kopukluk olup olmadığının inceleme yükümlülüğünün yüklenildiğini, … tarafından ciro sahiplerini araştırma yükümlülüğü bulunmadığı gibi davacı yanın kötüniyet iddialarının soyut ve mesnetsiz iddialardan öteye gidemediğini, mahkeme tarafından verilen kararda TTK.790. Madde hükmüne uygun hareket edildiğinin açıkça ortaya konulduğunu ve davacı tarafça … A.Ş.’nin ağır kusur ve kötüniyetli şekilde hareket ettiği ispatlanamadığını, emsal YHGK’nın 18.5.2011 E.2011/19-228 – K.2011/328 kararının bulunduğunu beyanla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir : Dava; çekin çalındığı, çekte bulunan imzaların sahte olduğu, ciro silsilesinin kopuk olduğu, çekin iktisabında davalının ağır kusurlu olduğu- iyi niyetli hamil olmadığı iddiası ile davacının davalıya borçlu olunmadığından bahisle TTK m.792’den kaynaklanan çek istirdat istemine ilişkindir. Mahkeme tarafından davanın reddine karar verilmekle davacı kararı istinaf etmiş olup uyuşmazlık; eldeki davada davalı son hamilin 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi uyarınca iyi niyetli üçüncü kişi olup olmadığı, eş söyleyişle çekin bankaya ibraz tarihinden önce iktisap anında çekin keşidecisinin elinden rızası dışında çıktığını bilebilecek durumda olup olmadığı ve kötü niyetli olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece verilen kararın isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. Bilindiği üzere, 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı eTTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda da aynı esas benimsenmiştir. Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir. 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabında 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s:221, 6102 sayılı TTK’nın 778. ve 6762 sayılı eTTK’nın 690, 730. maddeleri).Çek, TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, kanunun öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna, Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem: Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s.268). Türk Hukuk Lûgatında çek; 6102 sayılı TTK’nın 780. maddesi esas alınarak, senet metninde “çek” sözcüğünün ve eğer senet Türkçe’den başka bir dilde yazılmış ise o dilde “çek” karşılığı kullanılan sözcüğü, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi, ödenecek kişinin ve “muhatabın” ticaret unvanını, ödeme yerini, düzenleme tarihinin ve yerini, düzenleyen imzasını içeren; ödeme aracı niteliğinde emre yazılı senettir şeklinde tanımlanmıştır. Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Diğer kambiyo senetlerinde olduğu gibi çekte de sıkı sıkıya şekle bağlılık esası geçerlidir. Zorunlu unsurlardan birinin bile eksikliği çekin bu niteliğini ortadan kaldırır. Çekin zorunlu unsurları, mülga 6762 sayılı eTTK’nın 692-693. maddelerinde gösterilmiştir (6102 sayılı TTK m.780, 781). 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Elden çıkan çek” başlıklı 792. maddesi (eTTK’nın 704. maddesi) ise; “(1) Çek, herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilebilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790 ıncı maddeye göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle yükümlüdür” hükmünü içermektedir. İstirdat davası olarak nitelenen bu dava özü itibariyle menkullerin iadesini sağlamak için açılan menkul davası niteliğindedir. Medeni hukukta bu dava gasp, çalınma veya ziya hâllerinde sadece kötü niyetli değil, iyi niyetli hamile karşı da açılmakta ise de, kambiyo senetleri yönünden bir sınırlama getirilmiş ve aynî haklardaki genel prensipten ayrılmak suretiyle, söz konusu davanın yalnızca kötü niyetli veya senedi iktisabında ağır kusuru bulunan kimselere karşı açılabileceği esası benimsenmiştir. Bu tür davalarda, davacının senedin rızası hilafına elinden çıktığını ve senedi elinde bulunduran şahsın kötü niyetli veya iktisabında ağır kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekir (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2000, s. 294). Bu noktada, “Faktoring (Factoring)” kavramı üzerinde durulması ve kurum olarak nasıl islediğinin açıklanmasında fayda bulunmaktadır. Türkiye’de faktoringin gelişmesi 1980 sonrası dışa açık ekonomi politikaları ve ihracata dayalı sanayileşme stratejileriyle paralellik göstermektedir. Ülkemizde kısa bir geçmişi olduğu hâlde hızlı bir gelişme gösteren faktoring hakkında 13.12.2012 tarihine kadar müstakil bir yasa yürürlüğe konmamış, faktoring işlemleri, önceleri 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak 1994 yılında yayımlanan “Faktoring Şirketlerinin Kuruluş ve Esasları Hakkında Yönetmelik”, daha sonra da 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile faktoring şirketlerinin kuruluş ve faaliyet izni ve denetim yetkisinin BDDK’ya verilmesi üzerine BDDK tarafından çıkarılan ve 10.10.2006 tarih ve 26315 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik” hükümleri çerçevesinde düzenlenmiştir. Ancak, anılan yönetmelik hükümleri ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğu için 23.11.2012 tarihinde 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu (FKFFŞK) kabul edilmiş ve 13.12.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Saraç, Şükrü: Yargıtay Kararları Işığında Faktoring, Ankara, 2013, s.43). Bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra ise, 24.04.2013 tarihli “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Şu anda ülkemizde faktoring işlemleri, FKFFŞK ve bu Kanun’a dayalı olarak çıkartılan Yönetmelik ve diğer mevzuat hükümlerine göre yapılmaktadır. Factoring (mevzuatta kullanılan şekliyle Faktoring) Latince “Factor” kelimesinden türetilmiştir. Faktoring; “Müşterinin üçüncü şahıs olan borçlu karşısındaki mal tesliminden veya iş görme/hizmet ediminden ileri gelen alacaklarının karşılığını, alacağın tahsilinden önce avans olarak ödeyerek alacağın tahsil edilmemesi riskinin ve müşteri için borçlunun muhasebesinin tutulması, ihtar işlemleri gibi iş görme/hizmet edimlerinin üstlenilmesi suretiyle devir ve satın alınması” olarak tanımlanmaktadır (Kocaman, Arif: Faktoring İşlemlerinin Hukuki Niteliği, Ankara 1992, s.21). Türk Hukuk Lûgatında da vadeli mal satışı yapan işletmelerin bu satışlardan doğan alacaklarının finans kurumunca satın alınması olarak tanımlanmış ve böylece tahsil rizikosunun satın alan firmaca yüklenildiği dile getirilmiştir. Konuyu düzenleyen Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğe göre Türkiye’de bu işlemler ancak Faktoring Şirketleri tarafından yapılabilir. Faktoring’in amacı, firmalara satışlarının ve kârlarının artması konusunda yardımcı olmaktır. Kapsam olarak faktoring; bir mali kuruluş (factor/faktor) ile ticarî borçlular (müşteriler) ve mal satan veya hizmet arz eden bir ticarî işletme arasında (satıcı) üç taraflı bir sözleşme olup, genelde rücu hakkı olmaksızın alıcının borçluların hesap hasılalarını factor satın alır ve bu suretle müşterilere tanınan kredileri kontrol altında tuttuğu kadar, muhasebe ve tahsilatını da yürütür. Faktoring işleminin üç tarafı vardır. Bunlar; a) Müşteri (firma):Faktoring hizmetlerini talep eden ve alacaklarını faktoring şirketine devreden (satan) işletme, b) Faktoring Şirketi (Factor): Müşterinin alacaklarını devir ve satın alarak karşılığında nakit olarak ödeyen şirket, c) Borçlu: Müşterinin alacaklı olduğu kişi veya işletmedir. Faktoring şirketlerinin yapamayacakları iş ve işlemler Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğin 19 ve 22/2. maddelerinde düzenlenerek; 19. madde ile;“Bu Yönetmelik hükümlerine göre kendilerine faaliyet izni verilen şirketlerin, müşterileri ile yapacakları işlemler için yazılı sözleşme düzenlemeleri zorunludur.” şeklinde düzenleme yapılarak yazılı sözleşme yapma zorunluluğu getirilmiş, 22. maddenin 2. fıkrasında ise; “Faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş veya doğacak fatura veya benzeri belgelerle tevsik edilmeyen alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler” hükmüne yer verilmiştir. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu … bank T.A.Ş. Rize Şubesine ait TR… IBAN hesap numaralı, … no’lu, 31.05.2014 keşide tarihli, 4.100-TL bedelli ve … Bankası A.Ş. Çaycuma Şubesine ait, … no’lu, 05.06.2014 keşide tarihli, 5.000-TL bedelli çeklerin hırsızlık nedeni ile iptali için açılan davada ödeme yasağı kararı verildiği, yargılama esnasında (İstanbul Anadolu 13.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/43 Esas sayılı) çeklerin ibraz edildiği, bunun üzerine eldeki istirdat davasının açıldığı, davalı temlik alan faktoring şirketinin dava dışı temlik eden faktoring şirketinden alacağın temliki hükümlerine göre alacağı temlik alan olduğu, dava dışı temlik edenin selefin haklarına davalı- temlik alanın halef olduğu, bu noktada yapılan değerlendirmeye göre çeklerin cirolarla en son davalı şirket elinde olduğu tespit edilmiştir. Grafoloji alanındaki teknik bilirkişi raporuna göre; dava konusu çek asıllarının ön ve arka kısımlarında bulunan imzaların, davacı şirket yetkilisi …’ın dosya içerisindeki mevcut mukayeseye esas imzalarına kıyasla aralarında … isimli şahsın eli mahsulü olduğunu gösterir nitelikte ve yeterlikte kaligrafik ve grafolojik bulguların tespit edilemediği tespit edilmiştir. Eldeki davada davacı, davalı alacağı temlik alan halef şirketin (alacağı temlik eden selef şirketin haklarına halef olarak) çekin çalıntı olduğunu bilmesine rağmen kötü niyetle çeki temlik aldığı ve bu çekten dolayı borçlu olmadıkları iddiasına dayanmaktadır. İncelenen ticarî defterlere ve dosyaya ibraz edilen çek teslim bordrosuna göre faktoring şirketinin çekleri müşterisinden aldığı ve müşterisine ödeme yaptığı ancak çekin muhatabı bankalara ödeme yasağının bildirildiği anlaşılmaktadır. O hâlde, söz konusu çekin davalı faktoring şirketi tarafından teslim alındığı/ iktisap edildiği tarihte muhatap banka nezdinde hırsızlık nedeniyle çek iptali davası kapsamında ödeme yasağı konulduğu anlaşılmaktadır. Davalı faktoring şirketinin buna rağmen çeki müşterisinden teslim aldığı, teslim tarihinde çekin hırsızlık konusu olduğunu ve yasaklı olduğunu bilmesi/bilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Zira, dava konusu çeklerin, davalıya alacağı temlik eden faktoring şirketi tarafından dava dışı şahıs ile aralarında yapmış oldukları faktoring sözleşmesi uyarınca satın alındığı ancak faktoring şirketinin, faktoring mevzuatı uyarınca alacağı temlik alırken satın alınan çekin hırsızlık malı olduğunu bildiği/ bilmesi gerektiği, o hâlde 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi ile 6361 sayılı Kanun’un 9/(3) ve Yönetmeliğin 22. maddeleri uyarınca davalı faktoring şirketi çeki iktisapta ağır kusurlu olduğundan çekin yetkili hamili sayılamaz. Hâl böyle olunca; tüm bu açıklamalar kapsamında mahkemece davalı faktoring şirketinin çeki iktisapta ağır kusurlu olduğundan çekin yetkili hamili sayılamayacağından bahisle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi yerinde bulunmamıştır. (emsal mahiyette YHGK’nın 2018/(19)11-538 Esas- 2021/1694 Karar- 16.12.2021) Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları bilgilere, belgelere, delillere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK m.353/1-b-2 uyarınca davacının istinaf başvurusu yerinde görülmüş ancak hata/eksiklik nedeniyle yeniden yargılama yapılması gerekmediğinden kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına; “Davacının davasının kabulü ile; dava konusu …bank T.A.Ş. Rize Şubesine ait TR… IBAN hesap numaralı, … no’lu, 31.05.2014 keşide tarihli, 4.100-TL bedelli ve … Bankası A.Ş. Çaycuma Şubesine ait, … no’lu, 05.06.2014 keşide tarihli, 5.000-TL bedelli çeklerin davalıdan istirdadı ile davacıya iadesine,” kesin olmak üzere karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile,2-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/05/2019 tarih, 2014/1460 Esas, 2019/498 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına,3-Dava konusu … bank T.A.Ş. Rize Şubesine ait TR… IBAN hesap numaralı, … no’lu, 31.05.2014 keşide tarihli, 4.100-TL bedelli ve … Bankası A.Ş. Çaycuma Şubesine ait, … no’lu, 05.06.2014 keşide tarihli, 5.000-TL bedelli çeklerin davalıdan istirdadı ile davacıya iadesine,4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;4/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 621,62-TL karar harcından peşin alınan 155,45 TL’nin mahsubu ile 466,17-TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 4/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 25,20-TL başvurma harcı, 155,45-TL peşin harç, 7,80-TL vekalet harcı, 1.500,00-TL bilirkişi ücreti, 249,00-TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 2.033,55-TL’nin, davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan, yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(1)-(2). maddesine göre 9.100-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 5/b-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 121,30-TL istinaf yoluna başvurma harcı, 30,90-TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 152,20-TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 04/05/2023