Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1476 E. 2022/1792 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1476 Esas
KARAR NO: 2022/1792
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/05/2019
NUMARASI: 2016/354 E. – 2019/525 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkillerden … İnşaat’ın, dava dışı 3. Şahıs olan … isimli kişi ile 03/12/2014 başlangıç tarihli sözleşme ile yıllık 66.000,00 TL bedelle Büyükçekmece adresinde bulunan gayrimenkul kiraladığını, müvekkillerden …’in anılan sözleşmeyi vekil sıfatı ile imzaladığını ve yine vekil sıfatı ile 2 yıllık kira bedeli olan 132.000,00 TL tutarında teminat bonosu düzenleyip 3. Kişi …’e verdiğini, müvekkillerden … İnşaat’ın kiradan doğan bütün borcunu ödediğini ve mecurun tahliye edildiğini, davalı ile müvekkili arasındaki ticari ilişkiden doğan … İnşaatın borçlarına karşılık davalıya bir kısım çek verdiğini, ancak mali açıdan zor duruma düşen … İnşaat iflasın ertelenmesine ilişkin dava açtığını ve buna ilişkin olarak Erciş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/955 Esas sayılı dosyasınca tedbir kararı verildiğini, davalıya davaya konu bononun verilmediğini, dava konusu bononun alacağa karşılık verilmediğini, davalıya olan borçlara karşılık müvekkilinin çek verdiğini, davaya konu bononun ödeme aracı olarak değil, teminat maksatlı olarak 3. Kişi …’e verildiğinin ortada olduğunu belirterek davalının Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla ile başlattığı takipte müvekkillerin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu senedin ön ödeme olarak verildiğini, kira aktinin depozitosu olarak verilmediğini, senet metninde depozito-teminat gibi bir ibarenin olmadığını, davacı … avalist sıfatıyla senede şahsi imzasını attığını, müvekkili nezdinde güven telkin ederek senedin kabul edilmesini sağladığını, sonraki dönemde … İnşaat piyasaya borçlandığını, şirketin mal varlığını gayri resmi bir şekilde tasfiye edip şirkete ait iş yerini terk ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “… Söz konusu bono altındaki imzanın davacı … tarafından atıldığı, imzasının inkar edilmediği,ancak diğer davacı sıfatı ile atıldığının ve teminat maksatı ile verildiğinin iddia edildiği, ancak bu iddianın davalı tarafça kabul edilmediği,bono incelemesinde teminat bonosu olduğuna dair herhangi bir ibarenin bulunmadığı veya ayrıca taraflar arasında teminat maksadı ile bono verildiğinin herhangi bir yazılı belge ile kanıtlanamadığı,illetten mücerretlik ilkesi gereğince ispat yükü üzerinde bulunan davacının iddiasını herhangi başkaca bir yazılı delille kanıtlayamadığı anlaşılmakla her iki davacı yönünden de açılan davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müflis … İnşaatın, dava dışı 3. şahıs olan … isimli kişi ile 03.12.2014 başlangıç tarihli sözleşme ile yıllık 66.000,00 TL bedelle … Mh. … Sk … Sk. Büyükçekmece adresinde bulunan gayrimenkulü kiraladığını, Müvekkillerden …’in, anılan sözleşmeyi vekil sıfatı ile imzaladığını ve yine vekil sıfatı ile 2 yıllık kira bedeli olan 132.000,00 TL tutarında teminat bonosu düzenleyip 3. kişi …’e verdiğini, düzenlenen bu bonoda ödeme tarihi, alacaklı, bononun mal veya nakit karşılığı mı verildiği gibi kısımların, kambiyo senedi vasfı taşımasın diye boş bırakıldığını, uygulamada çok sık rastlandığı gibi bonoya, zorunlu olduğu düşüncesi ile çift kaşe basıldığını ve çift imza atıldığını, … İnşaat’ın vekili sıfatıyla müvekkillerden …’in de adının yazıldığını, Müflis … İnşaat’ın kiradan doğan bütün borcunu ödediğini ve mecurun tahliye edildiğini, hatta … inşaatın tahliye edilemeyen pek çok malına da kiraya verenlerin el koyduğunu, müflis … İnşaat’ın, davalı … ile ticari ilişkilerinin bu senedin düzenlenmesinden çok sonra başladığını, Müflis … İnşaatın, bu ticari ilişkiden doğan borçlarına karşılık olarak 18.05.2015 tarihinde … numaralı, 20.11.2015 keşide tarihli ve 34.413 TL meblağlı … Bankası çekini, 18.05.2015 tarihinde … numaralı, 15.10.2015 keşide tarihli ve 20.632 TL meblağlı … Bankası çekini, 25.06.2015 tarihinde … numaralı, 07.10.2015 keşide tarihli ve 39.285 TL meblağlı … Bankası çekini ve 25.06.2015 tarihinde … numaralı, 30.09.2015 keşide tarihli ve 39.285 TL meblağlı … Bankası çekini verdiğini, ancak müflis … İnşaatın mali açıdan zor duruma düşünce iflasın ertelenmesine ilişkin dava açtığını ve buna ilişkin olarak Erciş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/955 Esas sayılı dosyasınca tedbir kararı verildiğini, bu tedbir uyarınca müflise yönelik cebri icra yollarında sınırlama getirildiğini, dolayısıyla davalının da icra yoluyla takip hakkının kısıtlandığını, daha sonra şirketin iflas ettiğini, müflis konumuna geçtiğini, bu sebeple dava dışı …’in kendisine verilen bonoyu, sahibi ve yöneticisinin akrabası … olduğu davalı şirkete verdiğini, müvekkillerden …’in bonoda adının vekil sıfatı ile yazıldığını, ancak davalının kötü niyetli olarak bu durumu kullanarak, …’i de borçlu gösterdiğini, bu durumun aynı zamanda suç da teşkil ettiğini, -Davaya konu bononun davalıya verilmediğini, anılan bononun boş kısımlarının müvekkilinin elindeki suretten de anlaşılacağı gibi, müvekkilinin rızası hilafına doldurulduğunu ve teminat maksatlı verilen evrakın kambiyo senedi haline getirildiğini, neyse ki müvekkilinin kira ilişkisine teminat amaçlı senet düzenlerken, düzenleme tarihini senede yazdığını, senedin düzenleme tarihinde müflis … İnşaat ile davalı arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, senedin düzenleme tarihinde müvekkillerinden … İnşaat’ın davalıya hiçbir borcu olmadığını, bu nedenle ödeme maksatlı olarak davalıya kambiyo senedi vermesini gerektirecek sebep olmadığını, sonradan doğan borç için önceden ödeme amaçlı senet düzenlenmesi mümkün olmadığı gibi, sonradan doğan borç için ayrıca çekler tanzim edilip verilmesinin de iddialarını kesin olarak ortaya koyduğunu, -Yargılama esnasında tarafların ticari defterlerinin incelenmesine karar verildiğini, … İnşaatın iflas ettiğini ve müflis durumuna düştüğünü, bu sebeple de ticari defterlerinin incelenemediğini, Davalı …’in ticari defterlerinin incelendiğini, davaya konu olan senet ile ilgili alacaklı olmadığının tespit edildiğini, söz konusu senet ile ilgili herhangi bir kaydın defterlerinde bulunmadığını çünkü bu senedin davalıya verilmiş bir senet olmadığı gibi davalının daha sonra doğan borcu için … İnşaata çekler verdiğini, bu çeklerin verilmiş olmasının da davalı iddialarının doğru olmadığını gösterdiğini, defterlerin incelenmesi ile ispat edilen bu durumun, senedin düzenleme tarihinde doğmuş bir borcun olmaması ve doğan çekler için ayrıca çeklerin verilmiş olmasının mahkemece yok sayıldığını, davalı şirket ile müflis şirket arasında senedin düzenlenme tarihinde hiçbir ticari ilişki olmadığını, haliyle davacı müvekkili ile de hiçbir ticari ilişki olmadığını, Müflis ile davalı arasında senet başkasına verildikten aylar sonra ticari ilişki başladığını, bu ticari ilişki kapsamında yukarıda bahsi geçen çeklerin verildiğini, Davalı tarafın bu çekler ile ilgili iflas dosyasında alacak kaydı yaptığını, Davaya konu olan senetler ile ilgili defter incelemesinde alacaklı olmadığının ortaya çıktığını, -Menfi tespit davasında ispat yükünün davalı alacaklıda olduğunu, Mahkemece ispat yükünün yanlış değerlendirildiğini, -İlk derece mahkemece verilen kararda müvekkilince imzanın inkar edilmediğini belirtilmişse de dava dilekçesinde belirttikleri – gibi müvekkili …’in senedi, kefil sıfatıyla değil vekil sıfatıyla imzaladığını, Mahkemenin bu yönüyle de yaptıkları itirazı yanlış değerlendirdiğini kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacı …’in aslında … İnşaat’ın vekili sıfatıyla imza attığı yönündeki iddiasının, yazılı delille çürütüldüğünü, kefile ait imza yerinde …’in TC kimlik bilgileri isim ve soyisim hatta adres bilgileri ve kaşe üzerinde olmayan imzasının mevcut olduğunu, imzanın şahsi olarak atıldığını, davacı yanın, kira ilişkisinden kaynaklı olarak teminat amaçlı verdiğini ikrar ettiği kambiyo senedine ilişkin borcunun olmadığını, ticari ilişkiyle değil ancak ve ancak kira borcunu ödediğini ispatla ortaya koyması gerektiğini, davacı tarafın baştan beri; dava konusu senedin düzenlenme sebebini dava dışı …’in lehtar, davacı şirketin borçlu, diğer davacı gerçek şahıs İzzet’in ise vekaleten senedi imzaladığı ve bu senedin daha sonra … tarafından davalı … firması sahibi olan akrabası …’e verildiğini beyan ettiğini, Davacının bu beyanından sonra artık senedin davacı şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı olarak verildiği iddiasının incelenmesinin mümkün olmadığını, davacının bu beyanının artık bir yönüyle açık ikrar, diğer yönüyle de bedel kaydının ta’lili olduğunu, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Senet içeriği ve imzalarına yönelik sahtelik iddiasının bulunmadığı, senetlerin teminat olarak davacı tarafın yetkilisi oldukları şirketlerin kira ilişkisi kapsamında verilen teminat senetleri olup olmadığı, davacının senedi vekil sıfatı ile imzalayıp imzalamadığı, aval veren olup olmadığı, davalı tarafından başlatılan icra takiplerinden dolayı sorumlu olup olmadığı davalı yanın mal karşılığı aldığına ilişkin senet olup olmadığı ispat yükünün kime ait olacağı noktasında uyuşmazlık bulunduğu görülmektedir. Somut olayda icra takibine konu senetten kaynaklanan borç sebebiyle davacı …’in aval veren sıfatı ile sorumlu olup olmayacağı, senede attığı imzanın vekil sıfatıyla atılıp atılmadığı hususunun çözümlenmesi gerekmektedir. TTK’nın 700/2. maddesine göre aval, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan başka bir kişi tarafından da verilebilir. Bu şekilde poliçe borçlularından biri lehine aval verilmek suretiyle poliçenin ödenmesi güvence altına alınacağından o poliçenin tedavülü kolaylaştırılmış olur ( Bozer A. / Göle C., s. 161 ). TTK’nın 701/4. maddesine göre, avalin kimin için verildiği belirtilmemişse, keşideci için verildiğinin kabulü gerekir. Poliçenin yüzüne, muhatabın veya keşidecinin imzaları hariç olmak üzere atılan her imza da aval hükmündedir (TTK m. 701/3). Buna göre bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne keşideci tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır. Keşidecinin el yazısıyla atılmış imzasının senedin ön yüzünde ve senet metninin altında bulunması gereklidir. Kanunen keşidecinin imzası yeterli olmakla birlikte keşidecinin kim olduğunun tespiti ve özellikle keşidecinin tüzel kişi olması durumunda keşideci unvanının poliçede yer alması, poliçenin kim tarafından verildiğinin tespiti bakımından önemlidir. Zira, poliçede imzası bulunanın borçlu olarak mı yoksa bir başka kişi adına temsilen veya vekaleten mi poliçeyi imzalamış olup olmadığının tespiti ancak ad ve soyadı veya unvan ile sıfatın belirtilmiş olması ile mümkündür. Poliçe borçlusunun tüzel kişi olması hâlinde, yetki belgesinde şirketi temsile yetkili şahısların poliçeyi imzalamış olmasına ve usulünce kaşe basılmış olmasına dikkat edilmelidir. Bu durumda, poliçeden doğan sorumluluk doğrudan doğruya temsil edilen tüzel kişiye aittir Şirket yetkilisi tarafından da olsa senede atılan ikinci imza, şirket kaşesi olmadan atılmış ise, burada keşideci sıfatı söz konusu olmayacağından, bu imza aval olarak kabul edilir ve bu imza sahibi borçtan şahsen sorumlu olur. Somut olayda davacı …’in imzasının kaşe üzerinde olmadığı bu sebeple şirketi temsilen atıldığının kabul edilemeyeceği anlaşılmakla bu konudaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Menfi tespit davaları İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenmiş olup, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” şeklindeki düzenlenmiştir Dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere tabidir. Somut olayda, davacı taraf, icra takibi başlatıldıktan sonra lehtar ve ciranta aleyhine 2004 Sayılı İİK’nın 72/1. maddesi uyarınca menfi tespit davası açmıştır. Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Diğer bir değişle, alacaklı olduğunu iddia eden kişi borcunun dayandığı hukuki sebebi ve onun geçerli olduğunu ispat etmek zorundadır. Ancak alacaklı bonoya dayalı alacağını talep ettiğinde ispat soyutluğu karinesi sebebiyle sebep göstermek zorunda değildir. Alacağını bonoyu sunarak iddiasını ispatlamış kabul edilmektedir. Artık borcunun olmadığını ispatlamak zorunda olan borçludur. İspat yükü borçluya geçmiştir. Ancak alacaklı bono üzerinde borcun sebebine ilişkin bir açıklama varken başka bir düzenleme sebebine ilişkin beyanda bulunursa yani bonoyu talil ederse artık ispat soyutluğu sebebiyle elde ettiği avantajı kaybeder. Bu durumda borçlu ile aralarında olan borç ilişkisinin dayandığı hukuki sebebi ve bu sebebin geçerliliğini ispatlamak zorundadır. Diğer bir deyişle bononun üzerindeki bedel kaydının aksinin savunulması bononun talili anlamına gelir ve böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Bonoyu talil eden savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Dosya kapsamında tartışılması gereken husus bononun talil edilip edilmediği, ispat yükünün hangi tarafta olduğu ve iddiasını hangi delillerle ispat edebileceğidir. Dava konusu bonolarda, ihdas sebebi olarak kayıt bulunmadığı görülmüştür. Somut olayda, davacı taraf, davalının ile yetkilisi oldukları şirketler arasındaki ticari ilişki bulunduğunu, fakat kendisi ile davalı arasında ticari ilişki bulunmadığını, kendisine davalı tarafından herhangi bir şekilde para transferi yapılmadığını, senetlerin başka bir kira ilişkisi sebebiyle teminat olarak verildiğini verildiğini ileri sürerken, davalı taraf, mal karşılığı kapsamında söz konusu bonoların düzenlendiğini iddia etmiştir. Senet kayıtsız düzenlenmiş olup, şirketler arasındaki kiralama çerçevesinde teminat amaçlı düzenlendiğini davacı iddia etmektedir. Davacı taraf nakden değil teminat olarak senedin verildiğini, davalı taraf ise mal karşılığı olarak senedin verildiğini beyan etmişlerdir. Davalı tarafın beyanının talil niteliğinde olduğu düşünülse dahi, her iki yanın beyanları karşısında senedin her iki tarafça da talil edildiğinin kabulü gerekeceğinden, bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir. Somut olayda ispat yükünün davalıda olmadığı yer değiştirmediği açık olup, davacı tarafın istinaf istemlerinin yerinde olmadığı görülmüştür. Bononun, bağımsız borç ikrarını içeren bir senet olması, bu sebeple bir illete bağlı olmasının gerekmemesi ve ispat yükünün senedin bedelsiz olduğunu ileri süren ve senedin ihdas sebebini değiştiren tarafa ait olması sebebiyle somut olayda ispat yükünün davacı tarafta olduğu kuşkusuzdur. Bu kapsamda, davacının bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Öte yandan 6100 Sayılı HMK’nın 353/1. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca re’sen yapılan inceleme sonucunda, davacı tarafın dava dilekçesi ile deliller kısmında açıkça yemin deliline dayandığı tespit edilmiştir. Mahkemece davanın kanıtlanamadığı kanaatine varılmıştır. Bu konuda yeminin kesin delil olduğu, yemin deliline dayanan tarafın, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması sebebiyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlü olup, kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemeyeceğinden, davacıya tüm deliller toplandıktan sonra gerekli görülür ise yemin teklifi hatırlatılıp davacı yemin teklif etmek istediği taktirde, yemin delili hatırlatılarak sonuca ulaşılması gerekirken, davacı tarafın yemin deliline dayanmasına ve mahkemece, davanın kanıtlanamadığı kanaatine ulaşılmasına rağmen, davacı tarafa yemin delili hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacı tarafa yemin delili hatırlatılmaksızın karar verilmesi sebebiyle karar usule aykırı olduğundan, kararın bu eksiklik giderilmek üzere kaldırılarak mahkemesine gereği için gönderilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/05/2019 tarih, 2016/354 E. 2019/525 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/12/2022