Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1472 E. 2023/316 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1472 Esas
KARAR NO: 2023/316
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/03/2019
NUMARASI: 2014/713 E. – 2019/214 K.
DAVANIN KONUSU: 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktöring Ve Finansman Şirketleri Kanunundan Kaynaklanan (Alacak)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket ile davacı arasında Finansal Kiralama Kanunu çerçevesinde Beyoğlu …Noterliği’nin … yevmiye nolu 28/06/2007 tarihli ve … sözleşme numaralı, Beyoğlu ….Noterliği’nin … yevmiye nolu 08/08/2007 tarihli ve … sözleşme numaralı ve Beyoğlu …Noterliği’nin … yevmiye nolu 28/02/2007 tarihli ve … sözleşme numaralı düzenleme şeklinde finansal kiralama sözleşmeleri akdedildiğini, davalı şirketin sözleşme hükümlerine aykırı davranması sebebi ile Beyoğlu …Noterliği’nin 11/02/2009 tarih ve …, … ve … yevmiye numaralı ihtarnamelerinin keşide edilerek 60 günlük yasal süre içerisinde kira borcunun ödenmesi, aksi takdirde sözleşmenin fesih edileceğinin ve ihbar süresi sonundan itibaren 5 gün içerisinde sözleşme konusu malların tesliminin ihtar edildiğini, davalı kiracının işbu ihtarnamelerin tebliğine rağmen borçlarını ödemediğinden bahisle sözleşmeleri münfesih olduğunu, davalı taraflardan … Ltd.Şti’nin açık adres verilmediği ve adresin yetersiz olması sebebi ile tebligat yapılamadığından bila döndüğünü, yine davalılardan … ve …’un ihtar bildirimini teslim almamış olması sebebi ile tebligatın yapılamadığını, davalıların davacıya adreslerinin değiştiği yönünde noter kanalıyla hiçbir yeni adres bildirmediklerini, bu nedenle sözleşme hükümleri uyarınca sözleşmede bildirilen adrese gönderilen tebligatların eski adrese ulaştığı tarihte tebliğ edilmiş sayılmaları gerektiğini, davalıların sözleşme hükümlerine uymamaları nedeniyle sözleşmelerin fesih edildiğini, davalının kiralama konusu malları da iade etmediğini, sözleşmelerden kaynaklanan 317.774,94 Euro ve 1.586,55 TL kira alacağının ve 378.525,07 Euro ve 7.202,57 TL temerrüt alacağı olmak üzere toplam 696.300,01 Euro ve 8.789,12 TL alacağın bugüne kadar ödenmediğini, anılan nedenlerle sözleşme gereği mülkiyeti davacı şirkete ait olan finansal kiralama konusu malların aynen iadesine, aynen teslimi mümkün olmadığı takdirde dava tarihindeki değerinin sözleşmede belirtilen temerrüt faizi oranından hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, ilgili sözleşmelerden kaynaklanan 317.774,94 Euro ve 1.586,55 TL kira alacağının ve 378.525,07 Euro ve 7.202,57 TL temerrüt alacağı olmak üzere toplam 696.300,01 Euro ve 8.789,12 TL alacağın tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu finansal kiralama sözleşmesinin 3.maddesine göre davacının işyeri adresinin Kıbrıs olması ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunmadığından sözleşmenin taraflarında aranan şartlar sağlanamadığını, bu nedenle davaya konu sözleşmelerin geçersiz olduğunu, davacı tarafından yapılan ihtarnamelerin de usulüne uygun olarak yapılmadığını, 60 günlük yasal süre verilmediğinden dava şartları oluşmadığını, davacının bir kiralama döneminde iki kez kira bedeli ödenmediğinden sözleşmeyi fesih hakkı bulunmasına rağmen davacının bu hakkının kullanmayıp kötü niyetli olarak sözleşmeye devam ettiğini, yine dava konusu sözleşmelerde davalıların sadece kefil sıfatı ile yer aldıklarını, kefilden malın iadesinin istenmesinin mümkün olmadığını, davalıların işbu davada taraf sıfatları bulunmadığını, davacı tarafça İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile sözleşmelerden kaynaklanan kira alacağının tahsili için icra takibi başlattığını, bu nedenle mükerrerlik söz konusu olduğunu, davalı …’un 26/11/2010 tarihinde davacı şirkete yazdığı dilekçesi ile makinelerin iade alınmasını talep ettiğini ve malların bulundukları yerleri tespit ederek davacı şirkete bildirdiğini, ancak davacıların makineleri iade almayarak zararın artmasına sebebiyet verdiğini, anılan nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince,”…taraflar arasında akdedilen Finansal Kiralama Sözleşmesinden kaynaklanan kira borcunun keşide edilen ihtarnameye ve ihtarname ile tanınan 60 günlük süre içerisinde davalı şirket tarafından ödenmemiş olduğu, davacının sözleşme uyarınca kiralananın teslim borcunu yerine getirdiği, davalı yanın ise sözleşme ile yükümlendiği kira bedelini ödeme edimini yerine getirmediği, buna ilişkin olarak keşide edilen ihtarnamenin sonuçsuz kaldığı, bu nedenle de sözleşmenin davacı yanca haklı nedenle feshedilmiş bulunduğu, davalının temerrüte düştüğü ve Finansal Kiralama Kanunu ve Finansal Kiralama Sözleşmesi gereği keşide edilen ihtara rağmen de davalı ediminin yerine getirildiğine dair kanıt ibraz edilmediğinden, davacı tarafından açılan dava sabit olmakla kabulü ile makinaların davalıdan alınarak davacıya iadesine, aynen iadesinin mümkün olmaması halinde icra müdürlüğü tarafından İİK 24.maddesi hükümlerinin uygulanmasına, davalı şirket hakkında verilen tedbir kararının hüküm kesinleşinceye kadar devamına karar vermek gerekmiş, yine diğer davalı kefiller …, …, … ve … hakkında açılan davada yasal hasmın davalı şirket olması, kefillerin kefaletinin kira bedellerine yönelik olması, malların kiralayan şirkete teslim edilmiş olması sebebiyle iade borcunun da sadece kiralayan şirkette olması, kendi uhdesinde olmayan malların aynen teslimi hususunda kefillere yükümlülük yüklenemeyeceği, bu kapsamda malın iadesine yönelik davalarda taraf sıfatının bulunmaması sebebi ile işbu davalılar hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine…” şeklinde gerekçeyle, davalı … LTD. ŞTİ. yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Davanın terditli olarak açılmadığını, bu nedenle Mahkemece alacağın tespit ve tahsiline yönelik olarak hüküm kurulmamış olmasının hatalı olduğunu, davalıların yurtdışında olması nedeniyle hükmün tanıma ve tenfiz aşamasından sonra infazının ancak bu şekilde mümkün olabileceğini, Diğer davalıların sözleşmede müteselsil kefil olduklarını, dolayısıyla haklarındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Mahkemece, dilekçelerin (dava–cevap-cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri) karşılıklı verilmesinden sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirilir. Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir (HMK madde 139).Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder (HMK 140/1 madde). Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder; bu teşvik özellikle yasak savma ya da kanuni gerekliliğin yerine getirilmesi amacıyla değil, sonuca odaklanmak suretiyle gerçekten tarafların uyuşmazlığı bitirmeleri yönünde teşvik edecek şekilde yapılarak bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder (HMK 140/2 madde). Bu yönde bir kanaat edinmediği takdirde; ön incelemeye devam ederek ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür (HMK madde 140/3). Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (HMK madde 140-/5). Özellikle dikkat edilmesi gereken nokta; ön inceleme duruşması tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği hususudur (HMK madde 137/2). Hukuk Muhakemeleri Kanunu 140-(4) maddesi uyarınca ön inceleme tek duruşmada tamamlanır; zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir. Tarafların veya vekillerinin mazeretleri halinde ön inceleme duruşması bir kez ertelenebilir. Diğer yandan, iddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında, davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra, maddenin ikinci fıkrasında, bu hakkın “açıklama ve ispat hakkı”nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının, usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen, adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/ bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca, bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar. Eldeki uyuşmazlıkta; ilk derece mahkemesince ön inceleme duruşmasının yapılmaması, ön inceleme aşamasına geçilmeden bilirkişi deliline başvurulması suretiyle yukarıda açıklanan emredici hükümlere aykırı yargılama yapılması ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle kararın, başkaca istinaf sebepleri incelenmeksizin, kamu düzeni gereğince kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle, istinaf nedenleri incelenmeksizin kamu düzeni gereğince 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/03/2019 tarih, 2014/713 E. 2019/214 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/03/2023