Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1469 E. 2022/1790 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1469
KARAR NO: 2022/1790
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 09/04/2019
NUMARASI: 2014/107 E. – 2019/115 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesini duruşmada tekrarla; Müvekkili firmanın … Alışveriş Merkezinin mal sahibi olduğunu, söz konusu alışveriş merkezinin 06.01.2005 tarihinde açıldığını, müvekkilinin TPMK nezdinde … sayılı “…” markası için başvuruda bulunduğunu, marka başvurusuna davalı firma tarafından kendilerine ait … sayılı “…” markası ile iltibas oluşturduğu gerekçesiyle itiraz edildiğini, başvuru süreci devam ederken davalının İstanbul Anadolu 1. FSHHM’nin 2014/41 D.İş sayılı dosyası üzerinden markanın kullanılmaması için ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu ve talebin reddine karar verildiğini, bu markanın ilk kez davacı tarafından kullanıldığını, alışveriş merkezinin 06/01/2005 tarihinde açıldığını ve markanın o tarihten bu yana kullanıldığını, davalının bu açılıştan sonra 14/02/2005 tarihinde marka tescil başvurusunda bulunduğunu, markasını tescilli olduğu 35. ve 40. sınıflarda bu güne kadar hiç kullanmadığını, davacının ilk kullanım sebebiyle gerçek hak sahibi olduğunu, davacının 10 yıldan bu yana markayı kullandığını ve tanınır hale getirdiğini, bu sebeple davalının markasının 35. ve 40. sınıflarda iptali ve sicilden terkini gerektiğini, davalının marka tescili ile davacının markasına yaptığı itirazların kötü niyetli olduğunu, davalının tasfiye sürecine girdikten sonra itirazda bulunduğunu belirterek, davacının davaya konu marka üzerinde ilk kullanım sebebiyle gerçek hak sahibi olduğunun tespiti ile, davalının bu markayı markasal olarak ciddi biçimde kullanmaması sebepleriyle davalının davalıya ait … numaralı “…” marka tescilinin iptali ile sicilden terkinine verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesini duruşmada tekrarla; Müvekkili firmanın dava konusu marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, müvekkilinin 2001’den bu yana Maltepe ilçesinde “…” markası altında faaliyet gösterdiğini, şirket yetkilisi …’ın dahi “…” lakabıyla tanındığını, davacı firmanın kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin davacı şirket aleyhine 25/03/2014 tarihinde şikayette bulunduğunu, bu şikayeti takiben 28.03.2014 tarihinde davacı firmanın … sayılı “…” marka başvurusunda bulunduğunu, davacı firmaya karşı İstanbul Anadolu 1.FSHHM’nin 2014/41 D.İş sayılı dosyası ile delil tespiti, akabinde ise yine aynı Mahkemenin 2014/94 Esas sayılı dosyası ile tecavüz davası açıldığını, davacı firmanın uzun süre sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını, müvekkilinin dava konusu markayı kullanmaya devam ettiğini, markayı davalı firmadan lisans alan …’ün kullandığını, bu sebeplerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Toplanan deliller, tanık anlatımları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı ile, davacı şirketin markayı kullandığı alış-veriş merkezinin açılış tarihinin 12/02/2015 olduğu, davalının ise bu markayı daha önceden 2004 yılından bu yana kullandığı, dava konusu marka ibaresi üzerinde davacının 556 Sayılı KHK’nın 8/3. maddesi anlamında önceye dayalı hak iddiasının kanıtlanamadığı, davalının marka tescilinin kötü niyetli olduğu da iddia edilmişse de, davalının tescilsiz olarak kullandığı ve hak sahibi olduğu markayı davacıya ait alışveriş merkezinin açılışından kısa bir süre sonra tescil ettirmek için başvuruda bulunmasının ve tescil ettirmesinin kötü niyetli tescil olmadığı, davacının alışveriş merkezinin açılışından önce “…” ibaresini marka olarak kulladığının ve bu kullanım sonucu markanın ayırt edici nitelik kazandığının kanıtlanmadığı, davalı şirketin konfeksiyon işi ile iştigal ettiği, dava konusu markayı da bu işle ilgili kullandığı, markanın tescilli olduğu sınıflardaki mal ve hizmetlerin de davalının faaliyet alanıyla bağlantılı olduğu, bu sebeple davalının markasının hükümsüzlük koşulları oluşmadığından davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;-Yerel Mahkemenin kararında müvekkili şirket’in önceye dayalı kullanımı ispat edemediğine kanaat getirdiğini ancak müvekkili şirket tarafından dosyaya ibraz edilen tüm belgelerin açıkça müvekkili şirket’in önceye dayalı kullanımını ortaya koyduğunu, Müvekkili Şirketin İstanbul ve Türkiye nezdinde markayı gerçek anlamda kullanan, markaya marufiyet kazandıran ve markayı yaratanının kendisi olduğunu, Müvekkili Şirket’in mevzuat kapsamında gerçek hak sahibi olduğunun aşikar olduğunu,-Müvekkili Şirket’e ait markanın kullanım yoluyla ayırt edici nitelik kazanmış olduğunu, Müvekkili Şirket tarafından “…” markasının uzun süreli kullanımı firma ile … ifadelerinin birbirini çağrıştırmasına yol açtığını, böylelikle “…” ibaresinin kullanımıyla birlikte tüketiciler tarafından ilk anda hatırlanan firmanın Müvekkili Şirket olduğunu, bu türden kullanım ile tüketiciler nezdinde “…” ibaresi sadece coğrafi konumu içermemekte olup Müvekkili Şirket markası olarak anılmaya başladığını, bir markanın piyasada bir kişi tarafından kullanılarak belirli bir tanınmışlığa getirilmesi ancak sonradan bir başka kişi tarafından tescil edilmesi halinde doktrin ve içtihadın ortak görüşüne göre o markayla ilgili gerçek hak sahibi markayı ilk defa kullanan kişi olacağından buna göre; “…” ve/veya “…” ibarelerinin Müvekkili Şirket tarafından … AVM’nin açılış tarihi olan 06.01.2005 tarihinden itibaren kesintisiz bir şekilde “… ve/veya “…” ya da “… AVM” olarak kullanıldığını, Müvekkili Şirket’in bu kullanımının ilgili alışveriş merkeziyle alakalı ekonomik değeri olan bütün ticari faaliyetlerinde, reklam tanıtımlarında … ve/veya … ya da … AVM ibareleri altında gerçekleşmiş olması sebebiyle ciddi bir kullanım olduğunu, Müvekkili Şirket’in kullanımının Ocak 2005 tarihinden itibaren kesintisiz olarak devam ettiğini, 2013 yılı içerisinde Müvekkili Şirket tarafından yapılan yatırım faaliyetleri kapsamında … AVM’nin büyütülmesi ile “…” ibaresinin marka olarak da değerinin ciddi bir biçimde arttığını, … ibaresinin neredeyse 10 yıla aşkın bir süredir tanınmış ve müşteri portföyü geniş bir alışveriş merkezinin ismi olarak kullanılmasıyla, Müvekkili Şirket tarafından sektöründe maruf bir hale getirildiğini bu konudaki tüm tanıtım ve yatırım faaliyetlerinin sadece Müvekkili Şirket tarafından yapıldığını, Müvekkili Şirket’in tescil başvurusunu 2014 yılı içinde yapmakla birlikte gerek “…” ve gerekse “…” ibaresini davalının tescil başvurusu talebinde bulunmasından dahi önce kullanmaya başladığını, bu ibarelerin 10 yıla yakın bir süredir Müvekkili Şirket tarafından ciddi biçimde kullanıldığını ve perakende sektöründe belirli bir tanınmışlığa Müvekkili Şirket tarafından ulaştırıldıklarının tartışmasız olduğunu, -Davalı firmanın ve markasının tanınmışlık düzeyinin ortalama tüketici nezdinde markaların karıştırılmasına olanak sağlamayacak kadar düşük olduğunu, somut olayda ilgili sektör “perakende ve AVM yönetimi” olarak değerlendirilebilecek olup ilgili sektör aktörleri ve sektör dahilindeki tüketiciler tarafından “…” ibaresinin doğrudan Müvekkili Şirket’i tanımladığını, bunun yanında davalının faaliyette bulunduğu işletme bakımından ise tanınmışlık seviyesinin oldukça düşük olacağını, Müvekkil Şirket’in gıda perakende sektöründeki tanınmışlığı ve ticari faaliyetleri tüketiciler tarafından bilinebileceğini, davalı şirketin ise tanınmışlığından söz edilmesinin mümkün olmadığını, -Davaya konu markanın ciddi kullanımı davalı tarafından ispat edilememiş olmasına rağmen Yerel Mahkeme tarafından verilen red kararının aykırı olduğunu, Davacı dava konusu markayı AVM’nin açılıştan önce gerçekleştirmiş olduğu ve devamında ticari faaliyetleri uyarınca devam etmiş olduğu yatırımların karşılığını alabilmek üzere dava konusu markanın kullanımını 2005 senesine dayandırdığını, özellikle söz konusu davalının kullanımının Müvekkil Şirket’in kullanımı ile kıyaslandığında davalının kullanımının yüzeysel olduğunu,-Yerel Mahkeme tarafından kötü niyete ilişkin ileri sürdükleri iddiaların dikkate alınmadığını, müvekkili şirket’in “…” ve “…” ibarelerini 06.01.2005 tarihinden beri kesintisiz olarak kullandığını ve ciddi bir kullanıma konu ettiğini, buna karşılık, davalının ticari merkezinin bulunduğu adres incelendiğinde, 2005 yılında yeni gelişmekte olan bir bölge olan Maltepe’de Müvekkili Şirket tarafından açılan ve adı “…” olan bir alışveriş merkezinin ismini tanınmışlığının tartışmasız olan “…” ibaresini atarak yalnızca “…” olarak tescil ettirmesi ve Müvekkili Şirket markasının itibarının ciddi anlamda yükseldiği ve marka olarak daha da değer kazandığı 2014 yılına kadar hiçbir ihbar ve itirazda bulunmadığı halde bu konudaki ilk ihbarın işbu tedbir talebi ile birlikte tasfiye sürecine girdikten sonra yapılmasının son derece manidar olduğunu, dosya kapsamında yer alan tanık beyanlarının irdelenmeyerek eksik incelemeyle kötü niyetin ispat edilmediğinden bahisle hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, davalının tamamen kötü niyetli bir tutumla, Müvekkili Şirket’in … ve … ibareleri üzerinde üstün hak sahibi olmasına rağmen özellikle perakende sektörü için son derece önemli olan 35. ve 40. sınıfta tesciline mani olmaya ve bu suretle Müvekkili Şirket’ten maddi çıkar elde etmeye çalıştığını, kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle;”…” markasının kullanılmasındaki öncelikli ve gerçek hak sahibinin davalı (müvekkili) şirket olduğunu, dosyada mübrez bilirkişi raporları ve dava dışı matbaa(*) şirketinin müzekkere cevabı doğrultusunda tüm aşamalarıyla gerekçeli karara aktarıldığını, dosyadaki delil durumunun Yerel Mahkemece detaylı şekilde ortaya konulduğunu, Yerel Mahkemenin kullanmama sebebiyle hükümsüzlük davasının dayanaksız kaldığını, gerek mülga mevzuatı, gerek uluslararası sözleşmeler gerekse yeni yürürlüğe giren 6769 Sayılı SMK hükümlerini uyarınca gerekçenin açıklandığını, Yerel Mahkeme eliyle, uyuşmazlık kapsamında ispat olunamayan davanın reddine hükmolunmasının tüm yönleriyle hukuka uygunluğunun tartışmasız olduğunu, İstinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, gerçek hak sahipliği ve tanınmış marka iddiasına dayalı markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.Dava davalı adına kayıtlı … numaralı 21.06.2006 tescil tarihli “…” ibareli markanın 35. ve 40. sınıflardaki markaların hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. Davacının … sayılı “…” markası için başvuruda bulunduğu, söz konusu markanın kullanımının ilk kendisinin yaptığı, alışveriş merkezinin 06.01.2005 tarihinde açıldığı tespit edilmiştir. Eldeki dava 2014 tarihinde açılmış olup, mülga 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin somut olayda uygulanması yerindedir.Eskiye dayalı kullanım iddiasına dair hükümsüzlük sebepleri bakımından mezkur KHK’nın (8/3) maddesinde yer alan; “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.a)Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,” şeklideki düzenleme bulunmaktadır.”… gerçek hak sahipliği ilkesi gereği, yurt içinde, marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden yoğun ve sıkı kullanım sonucu işaret üzerinde önceye dayalı hak elde edilmiş olması halinde, o işaret üzerinde gerçek hak sahibi olan kişiye öncelik hakkı tanınır ve itirazı üzerine başvurunun reddine karar verilir. Şayet marka tescil edilmiş ise bu defa KHK’nın 42/b. maddesi yollamasıyla aynı ilkeler uyarınca, markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Ancak söz konusu işaret üzerindeki kullanımın, yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun bir şekilde kullanılmış olması gerekir. İşaretin yurtdışındaki kullanımları, işareti kullanan kişiye yurtiçinde herhangi bir öncelik hakkı vermez. Keza işareti taşıyan mal ve hizmetlerin, yurtdışına çıkan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına pazarlanmış olması da, yurtdışındaki internet sitesine Türkiye’den alıcıların ulaşabiliyor olması da işaret sahibine KHK’nın 8/3 maddesi uyarınca yurtiçinde her hangi bir öncelik hakkı bahşetmeyecektir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2017/3943 Esas- 2019/1154 Karar). Tescilsiz bir markaya dayalı olarak başka bir markanın hükümsüzlüğünün istenebilmesi için marka tescilinden önce tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından, markanın yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanması, bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandırılması gerekmekte olup, önceye dayalı kullanımların, hükümsüzlüğü istenilen markanın başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce olması gerekmektedir. Diğer taraftan markanın münferit kullanımları ile marka tescil kapsamı dışında kalan mal ve hizmetler yönünden kullanımlar da davacıya önceye dayalı hak sahipliği vermeyecektir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13/05/2019 tarih, 2018/2275 Esas ve 2019/3674 Karar sayılı ilamı). Somut uyuşmazlıkta, bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, davalının markasının kullanımının davacı markası kullanımından önce olduğu, … Alışveriş Merkezinin açılışının 12.02.2005 tarihinde yapıldığı, markanın bu tarih ile birlikte kullanılmaya başlandığı, marka tescil başvurusunun ise 2014 yılında yapıldığı, davalı şirketin sunduğu 18/05/2004 tarihli ve 4.885.200.000 Eski Türk Lirası bedelli faturalar, davalı şirketin kullandığı Z raporlarında ve dolayısıyla yazar kasa fişlerinde “…” ifadesini kullandığı, satışların da ticari defterlere kaydının yapıldığı, bu raporların tarihlerinin 06/09/2004, 07/09/2004 ve 10/09/2004 olduğu, ayrıca 18/05/2004 tarihli ve 4.885.200.000 Eski Türk Lirası bedelli faturanın davalıya ait ticari defterlerde 320 kodlu satıcılar hesabında yer aldığı tespit edilmiş olup, buna göre “…” markasının kullanılmasındaki öncelikli ve gerçek hak sahibinin davalı şirket olduğu görülmüştür. Davalının ise 12.02.2005 tarihi öncesine dair bir kullanımının tespit edilemediği, dinlenen tanık beyanlarının 2005 yılı öncesine dair kullanıma ilişkin bilgi vermedikleri, 2005 yılından itibaren kullanıma ilişkin beyan verildiği bunu göre davacının istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/04/2019 tarih ve 2014/107 E., 2019/115 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/12/2022