Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1466 E. 2022/1796 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1466
KARAR NO: 2022/1796
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 05/03/2019
NUMARASI: 2017/420 E. – 2019/61 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın TPE nezdinde, …, …, …, … ve … numaralı tescilli markaların sahibi olduğunu, müvekkili adına tescilli benzer özellikte başkaca markaların da bulunduğunu, müvekkilinin tescilli markalarının ortak özelliğinin, “…” ibaresinin yanı sıra esas unsurlarının figüratif “…” harfi olması olduğunu, söz konusu markaların mizanpajına bakıldığında, kelime unsurunu oluşturan “…” kelimesinin markanın üst kısmında büyük harf karakterleri ile fakat markanın diğer ana unsurunu oluşturan figüratif “…” harfinin ise daha baskın bir biçimde ve kelime unsuruna göre daha büyük ve daha dikkat çekecek biçimde tertip edildiğini, markalara asıl karakterini veren ana unsurun figüratif “…” harfi olduğunun göze çarptığını, davalı adına … sayı ile tescilli “…” markasının ise müvekkilinin markaları ile karıştırılma ihtimali barındırdığını, nitekim taraflar arasında, figüratif “…” harfi sebebiyle pek çok dava görüldüğünü ve müvekkilinin bu davaları kazandığını, bazılarının kesinleştiğini, sonuç olarak; davalı firmanın … sayı ile tescilli “…” markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu olan ve davalı adına tescil edilen markanın tescil tarihinin 14/03/2011 olduğu, davacının 5 yıl geçtikten sonra dava açması sebebiyle sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını, Ankara 4. FSHHM’nin 2011/52 Esas, 2011/304 Karar sayılı kararı ile aynı marka hakkında YİDK kararının iptaline ilişkin açılan ve sonuçlanan bir dava bulunduğu, markanın iptaline karar verildiğini, bu davanın kesinleşip kesinleşmediğinin sorulmasını, kesinleşmemişse derdestlik itirazlarının bulunduğunu belirterek, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “… davalının davaya konu olan ve davacı markalarından daha sonra tescil edilen markasının görsel olarak davacının seri markalarına benzer olduğu, her iki tarafın markalarında da esas unsurun ön plana çıkartılan figüratif “…” harfi olduğu, “…” harfinin yazım şekillerinin dahi benzerlik gösterdiği, bu sebeple karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, ayrıca her iki tarafın markalarının da 34. sınıfta tütün, türün ürünleri, sigara, buna benzer ürünlerle ilgili eşyalar için tescil edilmiş oldukları, her ne kadar davalı taraf sigara ve tütün kullanıcılarının ortalama tüketiciden daha bilinçli oldukları ve karıştırılma ihtimalinin buna göre değerlendirilmesini talep etmişse de, sigara ve tütün tüketicilerinin toplumun her kesiminden olabileceği, bu sebeple ortalama tüketici oldukları, bilinçli tüketici olarak kabul edilemeyecekleri, kaldı ki bilinçli tüketici olsalar dahi taraf markaları arasındaki benzerlik sebebiyle yine de karıştırılma ihtimali olabileceği sonucuna varılmıştır. Davalı tarafın, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı iddiası da, davacının davalıya ait markanın tescil aşamasında itirazda bulunması, daha sonra YİDK kararının iptali için dava açmış olması sebebiyle sessiz kaldığından söz edilemeyeceğinden yerinde bulunmamıştır. Toplanan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı ile davalının markasının davacının seri markaları ile iltibas yaratacak derecede benzer olması sebebiyle, davanın kabulüne ve davalının … numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine” karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;-Markanın bütün olarak bıraktığı izlenim dikkate alındığında iltibas şartlarının oluşmadığının açık ve net olmasına rağmen İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen hükmün eksik ve hatalı incelemeye dayalı olduğunu, bütünsellik ilkesi gereği inceleme yapılması gerektiğini, müvekkili markası ile davacı markası arasında kesinlikle bir benzerlik bulunmadığını, müvekkili markasının asli unsuru olan … kelimesinin soldan sağa markanın üst kısmını tamamen kapsayacak şekilde yazıldığını, buna karşın davacının markalarının asli unsuru “…” olduğunu ve mizanpajının tam ortasında renkli zemin üzerinde dikkat çekecek şekilde ve markanın bütün zemininin %70-80 ini kapsayacak şekilde yer aldığını, müvekkilinin markasının baskın ve asli unsurunun “…” kelimesi olduğunu ve davacının markaları ile hem görsel hem de fonetik açıdan farklı ve ayırtedici olduğunun ilk bakışta dahi anlaşıldığını, müvekkilinin markasını kullandığı sigara paketlerinin üzerinde yer alan diğer “…” şeklinin ise tali nitelikte olduğunu, asli unsur olan “…” kelimesinin ise müvekkili tarafından uzun yıllardan beri markasında yer verildiğini, “…” kelimesinin müvekkilinin 34. Sınıfta … numarası ile tescilli markalarından biri olduğunu, müvekkilinin markası ile davacının iltibas iddiasına dayanak gösterdiği markaları arasında görsel olarak iltibas yaratacak bir benzerlik bulunmadığını, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için görsel bir benzerlik olduğu varsayılsa dahi sigara piyasasında özellikle de sigara kullanıcıların sigaralara raflardan bizzat ulaşamadıkları marka adı ile kasiyer veya satıcılardan talep ettikleri düşünüldüğünde sigaranın ambalajındaki görselliğin iltibasa elverişli bir netice ortaya koymadığını,-Müvekkilinin tescilli markası ile davacı markası arasında bütün olarak bıraktığı izlenim de dikkate alındığında herhangi bir iltibasın söz konusu olmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2017/3812 E., 2019/1021 K. Sayılı ilamında bu hususa değinildiğini “….marka ile üründeki kelime ve şekil unsurlarının bütünsel yerleşimi ve genel kompozisyonu bakımından ise iltibasa yol açacak her hangi bir benzerlik olmadığı…” şeklinde belirtildiğini, bir markayı oluşturan unsurun, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak gerektiğini, bir markanın koruma kapsamının bir bütün olarak bıraktığı izlenime göre saptanması gerektiğini, şekil ve sözcüklerden oluşan kompozit markalarda ise karıştırma ihtimali bakımından kural olarak sözcüğe ağırlık verilmesi gerektiğini, zira sözcük markalarının hem sözle, hem yazı ile kolayca ifade edilebildiğini, bununla birlikte eğer markadaki şekil unsuru ön plana çıkıyor ise değerlendirmenin buna göre yapılması gerektiğini ( ÇOLAK Uğur, Türk Marka Hukuku, İstanbul2012, sf.255), müvekkilinin ”…” markasının yeterli ayırt ediciliği sağlayacak nitelik ve büyüklükte olduğundan ilk derece mahkemesi tarafından söz konusu markaların iltibas yaratacak şekilde benzer olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesinin yerleşik Yargıtay içtihatları ile çelişki içerdiğini, İlk derece mahkemesi tarafından ise sadece her iki tarafın markalarında da esas unsurunun ”…” harfi olduğu, ”…” harfinin yazım şekillerinin dahi benzerlik gösterdiği gerekçeleri ile davanın kabulüne verilmesinin eksik ve hatalı olduğunu, müvekkili şirketin tescilli markasındaki asli unsurun ” …” ibaresi olup ”…” harfi olmadığını, müvekkili şirketin ”…” markası ile davacıya ait tescilli markalar arasında müşteri kitlesi nezdinde ayırt edilebilecek bir farklılıkları barındırdığını, -İlk Derece Mahkemesi’nin sigara ve tütün kullanıcılarının bilinçli tüketici olmadığı gerekçesi ile ortalama tüketicinin dikkat düzeyi dikkate alınmadan kurulan hükmünün hatalı olduğunu, ayırt edilemeyecek derecede benzerlik halinde, karşılaştırılan markalar aynı olmamakla birlikte, markaların ortalama tüketici kitlesinde bıraktıkları genel izlenim bakımından hemen hemen aynı olmasının kastedildiğini, Markaların ortalama tüketicilerde bıraktıkları genel izlenimin hemen hemen aynı olması durumu ise markalara ayırt ediciliği katan asli ayırt edici unsurların ayniyeti veya üst düzeydeki benzerliği olduğunu, markaların asli ayırt edici unsurlarının üst düzeydeki benzerliğinin ek testlere, değerlendirmelere gerek kalmaksızın ayırt edilemeyecek derecede benzerlik haline yol açıp açmayacağının tespit edilmesi gerekmekteyken ilk derece mahkemesi tarafından eksik incelemeye dayanılarak hüküm kurulduğunu,-Sigara kullanıcıları tiryaki olarak tabir edilen, 18 yaşın üzerinde, akıl baliğ olmuş, gelişigüzel ürün seçmeyen ve tütünün kalitesi ve içim zevkine göre karar veren tüketiciler olduğunu, ambalaja bakarak ürün seçme imkanı da bulunmadığını, davacının markalarının Türkiye’de satış izni bulunmadığını, davacının markalarının müvekkilinin markası ile aynı piyasayı dahi paylaşmadıklarını, TAPDK nın güncel izin listeleri ve geçmiş izin listeleri de dikkate alındığında hali hazırda ve geçmiş dönemlerde davacının ve davacıya ait dava konusu ürünlerin yasal olarak ülkemiz dahilinde bulunmadığını, sigara gibi bağımlılık düzeyi yüksek ve tercih edilen ürünün isim ve paketinden çok içim zevkine ve kullanıcının mamulden aldığı keyfe göre değişmesi sebebiyle tüketicinin bilinç düzeyinin bu sektörde diğer sektörlerden çok daha fazla olacağının kabulü gerektiğini,-Söz konusu markaların karıştırılabilirliği bakımından geniş bir sektörel değerlendirme yapılmadan eksik inceleme neticesinde hüküm kurulduğunu, sigara satın alan tüketiciler alışkın oldukları içim tadına sahip sigarayı marka adıyla ve diğer paket özellikleriyle bilerek, satıcıdan isteyerek aldıkları için; sigara paketlerinin müşterilerce elle karıştırılarak, paket ambalajlarındaki markaya özgü desen-şekillerine bakılıp karşılaştırılarak, ‘hangisini alsam’ tereddütü ile seçilmediğinden, paketler üzerindeki renk, şekil benzerlikleri ile tüketicinin aldatılması iddiasının sigara piyasasındaki alışveriş sırasında geçerli olmadığını, asgari on sekiz yaşını doldurmuş ergin sigara tüketicisinin “…” ve ”…” kelimelerini satın alma işleminde söylerken ayırt edebileceğinin aşikar olduğunu, müvekkilinin markasında yer alan ve markanın ana unsuru olan “…” kelimesi ile davacının markasında yer alan “…” kelimelerinin hem fonetik hem de görsel açıdan farklı olduğunu, sigara kullanıcılarının ortalama tüketiciye nazaran ekstra dikkatli ve bilinçli olduğu yine sigara piyasasındaki yasal düzenlemelerin de nazara alınarak karıştırılma ihtimalinin mümkün olmadığını, -İlk Derece Mahkemesi tarafından davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybının bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne ilişkin verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili şirketin Türkiye’nin en büyük tütün üreticilerinden bir tanesi olduğunu, dava konusu marka için TPE ye 13.04.2009 tarihinde başvuru yapıldığını, tescil tarihinin 14.03.2011 olduğunu, Davacı tarafın müvekkilinin markasına karşı TPE nezdinde birçok kez itirazda bulunduğunu, markanın tesciline ilişkin TPE YİDK kararının iptali ve markanın hükümsüzlüğü talebiyle dava (Ankara 4. Fikri Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi 2013/104 E.) açmış olduğunu, dava konusu markalardan tescil aşamasından bu yana haberdar olduğunu, müvekkili şirketin ise söz konusu davanın hem TPE YİDK kararının iptaline hem de markanın hükümsüzlüğüne ilişkin taleplerinin reddedilmesi ve dosyanın kesinleşmesi sebebi ile artık ihtilaf bulunmadığı inancı ile markasına büyük yatırımlar yaptığını, ancak davacının TPE nezdinde yaptığı itirazlardan yıllar sonra 30.09.2016 yılında işbu davayı ikame ederek hükümsüzlüğü talep ettiğini, davacının 5 yılı aşkın bir süredir dava konusu olan ve hükümsüzlüğü talep edilen markadan haberdar olduğunu davacının sessiz kalma yoluyla dava açma hakkını kaybettiğini, bir an için 5 yıllık sürenin dolmadığı düşünülse bile Yargıtay kararlarından da görüleceği üzere sessiz kalma yoluyla hak kaybındaki süre koşulunun somut olayın özelliklerine ve dürüstlük kuralına göre değerlendirilmesi gerektiğini, davacının davasının sessiz kalma ile hak kaybı sebebiyle reddedilmesi gerekirken aksi yönde verilen kararda hukuka uygunluk bulunmadığını, kararın ortadan kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dosya içerisinde bulunan TPMK kayıtlarından; … numaralı “…” markasının 18/09/2008 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 18/09/2008 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 11/02/2010 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 22/07/2014 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 04/03/2013 tarihinde 34. sınıfta, 2011 … numaralı “…” markasının 03/01/2013 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 28/12/2012 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 02/09/2015 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 05/03/2015 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 05/03/2015 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 26/03/2013 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 20/05/2014 tarihinde 34. sınıfta, … numaralı “…” markasının 26/03/2013 tarihinde 34. sınıfta davacı adına tescil edildikleri anlaşılmıştır, Hükümsüzlüğü istenen … numaralı ”…” markasının 14/03/2011 tarihinde 34. sınıfta davalı adına tescil edildiği tespit edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas no: 2011/15213; Karar no: 2013/2229 sayılı kararı ile, hükümsüzlüğü istenen Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 19/09/2011 tarih ve 2011/52-2011/304 sayılı kararın bozulmasına karar verildiği, kararın “Dava, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ve hükümsüzlük istemine ilişkin olup, Markalar Dairesi Başkanlığı kararından sonra Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından, davalı şirketin ”…” harfini içeren aynı sınıfta markaları olduğunu değerlendirmek suretiyle, davalının itirazı kabul edilerek tescil işleminin devamına karar verilmiştir. Bu karar tarihi itibariyle, davalı şirketin ”…” harfini içeren markaları bulunduğundan, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararı yerinde bulunduğu gibi, dayanak markaların hükümsüzlük davaları da mahkeme kararı tarihi itibariyle henüz kesinleşmemiştir. Ayrıca dosya içerisinde de bu kararların kesinleştiğine dair herhangi bir bilgi ve belge de mevcut değildir. Bu itibarla mahkemece, ilgili Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının alındığı tarih itibariyle doğru olduğu kabul edilerek, bu konudaki istemin reddine karar verilmesi, hükümsüzlük talebi yönünden ise belirtilen davaların neticesine göre hareket edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın davalılar yararına bozulması gerekmiştir” gerekçesi ile bozulduğu anlaşılmıştır. Davalı vekili her ne kadar davanın Yargıtay tarafından bozulduğu ve söz konusu davanın hem TPE YİDK kararının iptaline hem de markanın hükümsüzlüğüne ilişkin taleplerinin reddedilmesi ve dosyanın kesinleşmesi sebebi ile artık ihtilaf bulunmadığı inancı ile markasına büyük yatırımlar yaptığını beyan etmiş ise de, söz konusu kararın bozma sebebine ilişkin gerekçesinin esasa yönelik bir karar olmadığı, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının dava konusu markaya ilişkin açılan dava olması sebebiyle dava sonucu beklenilmesi yönünde bozulmasına karar verildiği bu sebeple hükümsüzlüğe ilişkin red kararı verildiği şeklinde yorumlanamayacağı anlaşılmıştır. Davalı vekili her ne kadar sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı iddiasında ise de, dava sonucunun beklenilmesi ve süre gelen dava olması sebebiyle hak kaybına uğradığından bahsedilemeyeceği bu sebeple bu konudaki istinaf istemlerinin reddinin gerektiği anlaşılmıştır.556 Sayılı KHK’nın 8/1-b. bendi uyarınca “tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise tescil edilmiş ve tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa, önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine sonraki tarihli başvuru reddedilir. Huzurdaki dava, bu iki hüküm çerçevesinde açılmıştır. Bu maddedeki benzerlik kavramı anılan KHK’de tanımlanmamakla beraber; gerek 8/1-b. bendinden gerekse marka hakkının kapsamını düzenleyen 9/1-b. maddesinden, işaret ile tescil edilen marka arasında karıştırılma ihtimali varsa; o işaret ile tescilli marka arasında benzerlik olduğunun kabulü gerektiği, markalar veya marka sahibi işletmeler arasında her hangi bir şekilde bağlantı kurma ihtimalinin dahi karıştırılma ihtimali kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b. bendi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin varlığının tespitinde dikkate alınacak kriterlere ilişkin olarak doktrin ve yargı kararlarında benimsenen ilkeler bulunmaktadır. Buna göre; karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik telaffuz, anlam veya biçimden işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir.Yüksek Yargıtayda karıştırma ihtimalinin tespitinde mal veya hizmetin ithal ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatini esas almaktadır. Markanın fonksiyonlarından hareketle iltibas tehlikesi geniş yorumlanmakta, dolayısıyla markalar arasındaki benzerliğin, alıcıları satın almayı düşündükleri mal/hizmet yerine başka mal/hizmet almak durumunda bırakması kadar, alıcıların iki farklı marka karşısında bulunduklarını anlamalarına rağmen bu markaların aynı kişiye ait olduğunu sanmaları ya da bu malları üreten işletmeler arasında idari-ekonomik anlamda bir bağlılığın bulduğu düşüncesine kapılmaları da iltibas tehlikesi içinde ele alınmaktadır. İltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığının tespitinde, mal ve hizmetlerin aynı veya benzer alıcı çevresine hitap edip etmediklerine ve aynı veya benzer ihtiyaçları gidermede kullanılıp kullanılmadıklarına; hitap ettiği alıcı gurubunun sosyal ve ekonomik düzeyine ve bu gurubun orta yetenekteki alıcılarının markaların kullanıldığı mal ve hizmetin ekonomik değeri sebebiyle markanın kullanılacağı mal veya hizmetleri aldıkları sırada sarf edecekleri dikkat ve özene de bakılır. ” denilmektedir.Dosya içerisinde bilirkişi raporuna ve dosya kapsamına göre; tescilli bir marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sesçil ve anlamsal benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki işaretin ayırt edici ve baskın unsurları nazara alınarak münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle bıraktıkları izlenimin nazara alınması gerektiği, davacının markalarının özel bir şekilde yazılmış … harfini asıl ve ayırt edici unsur olarak içerecek şekilde bir kompozisyon ihtiva edecek şekilde düzenlenmiş olduğu, davalının markasının da özel bir şekilde yazılmış … harfini asıl ve ayırt edici unsur olarak içerecek şekilde bir kompozisyon ihtiva edecek şekilde düzenlenmiş olduğu, davacı markaları ile davalı başvurusunun 34. sınıf ürünleri içerdikleri, davacının önceden tescil ettirdiği markalarındaki kompozisyonun, boyut, biçim ve kombinasyon olarak, davalının marka tescil başvurusuna konu olan işarette, ortalama tüketicileri iltibasa düşürebilecek biçimde tekrar edildiği, sözcük ve kısmen diğer unsurlarda farklılık bulunmasına karşın, bütünsel olarak bıraktıkları intibaların iltibas yaratacak ve haksız rekabet sağlayacak derecede benzer olduğu, normal düzeyde bilgilendirilmiş, makûl ölçüde dikkatli, davacı ve davalı markalarını aynı anda görüp detaylarını karşılaştıramayan, daha önce yararlandığı ürünlerle ilgili tanıtım işaretinin göz ve kulağında kalan izine dayanarak sonraki aynı tür ürün alımlarında, aynı marka ve tanıtım işaretini taşıyan mallardan yararlanmak isteyen ortalama düzeydeki alıcıların, her iki tarafa ait marka ve tanıtım işaretlerinin farklı işletmelere ait iki ayrı tanıtım vasıtası olduğunu anlamalarının mümkün olmadığı, anılan ürünlerle ilgili satın alma süresi içerisinde, davacıya ait marka ve tanıtım işaretini taşıyan ürünlerden satın almak isterken, davalıya ait tanıtım işaretini veya markayı taşıyan ürünleri satın alma yönünde yanılgı ile tercihte bulunabilecekleri, bir kısım alıcıların markalara konu ürün ambalaj kompozisyonları üzerinde farklı sözcüklerin bulunduğunu anlasalar bile, özellikle bütünsel olarak ambalaj kompozisyonlarının bıraktıkları genel izlenim itibariyle ürünlerin sunuş biçimine ilişkin tasarımın davacı tarafından davalıya bir lisans verilmiş izlenimi kapsamında idarî ve ekonomik olarak birbirleri ile bağlantılı şirketler tarafından bu ürünlerin piyasaya sunulduğu şeklinde algılamada bulanabilecekleri, davacı markalarına iltibası söz konusu anlaşılmıştır. Yine markaların 34. sınıftaki aynı emtia için tescilli olduğu ve her iki markanın emtia listesinin bire bir aynı olduğu ve bu emtiadan tütün ile ilgili olanlar ülkemizde ancak 18 yaşından büyük yani yetişkin alıcılara satılabilen ürünler olduğu ve ancak bu alıcı gurubunun önemli bir kısmı alt/orta sosyo-kültürel yapıya mensup kişiler olduğu ve bu kişilerin sigara alışverişinde marka tercihi önemli olmakla birlikte bilhassa fiyata göre marka değiştirme ihtimalinin yüksek olduğu bir ürün türü olduğu, her iki markada da şekil unsurunun ön planda olduğu, okunabilen unsurların karşılaştırılmasında ise, davacı markasında “…” ibaresi ile davalının “…” ibaresinin karşılaştırıldığında, her iki ibarenin manası, telaffuzu ve görünüş itibarı ile genellikle bilinebilecek iki kelime olduğu, her iki kelimenin görünüşünün öne çıktığı ve her iki markadaki şekil unsurlarının benzerliğinin iltibasa katkı yapacak ilave bir unsur olduğu ve sonuç olarak davacının markasını bilen ortalama sigara alıcıları, davalının markasını taşıyan ürünü gördüklerinde bu ürünün markasını bildikleri “…” ürünü olduğunu düşünerek yanılabilecekleri davalının dava konusu markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 05/03/2019 tarih ve 2017/420 E., 2019/61 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/12/2022