Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/146 E. 2020/436 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/146 Esas
KARAR NO: 2020/436
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/05/2017
NUMARASI: 2014/650 E. – 2017/380 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “Davacı Türkiye, İran, Japonya dahil olmak üzere Dünya üzerinde 50 farklı Ülkeye et pazarlayan Alman menşeili bir firma olduğunu, Balık, tavuk, siyah et vs. dahil olmak üzere, çeşitli ülkelerden her türlü eti almakta ve onları başka ülkelere satmakta olduğunu, davacının davalı ile anlaşma yaparak davalıdan 2 ton but (tavuk ayağı) satın aldığını, satın alınan bu malın toplam değerinin 31.000 -ABD Doları olduğunu, davacının davalı firmadan satın almak için anlaştığı malın ise, ” İşlenmemiş ve her biri 20-25 gr ağırlığında, 8-10 kg. lık kartonlarda paketlenmiş, iyi temizlenmiş, -32 derecede şoklanmış, 12 ay raf ömrü olan Dondurulmuş Tavuk Ayağı” olduğunu, söz konusu Proforma Fatura’da görüleceği gibi, teslim tarihi, davalı firma tarafından 27.02.2012 – 12.03.2012 arası olarak belirlendiğini, yine aynı faturadan görüleceği gibi, iş bu alışverişin %30’u (=9.300 ABD Doları) davacı tarafından, davalıya peşin olarak ödeneceğini, davacının fatura konusu sipariş ettiği malın %30’una tekabül eden 9.347 ABD Doları’nı 29.02.2012 tarihinde, davalıya havale ettiğini, ancak ürünlerin geciktirildiğini ve davacıya aylarca teslim edilmediğini, davacı, malını teslim almayınca, mükerrer defalar, davalıya yazdığını ancak malın teslimini sağlayamadığını, malı teslim almayınca, bu sefer parasını geri isteyen davacı firma, ödemiş olduğu 9.347-Dolar tutarındaki peşinatı da geri alamayınca, dava açmaya mecbur kaldığını. tüm bu nedenlerle fazlaya dair hak ve alacaklarının saklı tutulmak kaydı ile, 9.347,00-USD’nın havale tarihi olan 29.02.2012 tarihinden itibaren, kamu bankalarınca 1 yıllık USD mevduatına ödenen en yüksek döviz faizi, dava masrafları ve mahkeme vekalet ücretiyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini” talep ve dava etmiştir. Davalı cevap dilekçesine özetle; Davacı firmanın aracısı olan bay … ve … ile, 20.02.2012 tarihinde toplam 50.000,00 kilogram, 25.000,00 kilogramlık iki konteyner halinde yüklenmek üzere, “çıkma yumurta tavuğu ayağı” ürünü için, 0,62 Amerikan doları/kilogram fiyatı ile anlaşıldığını, Proforma faturalarında görülebileceği üzere teslim şekli FOB (free on board) yani, “liman teslimi” olarak anlaşılmış olduğunu, aracı bulunan taraf fatura kesilmeye elverişli tüzel kişiler olmadıklarından, proforma fatura davacı firmaya kesilmekle birlikte, davacı firmayla irtibatlarının aracılar ile olduğunu, davacı tarafın ön ödemesi olan toplam sipariş tutarının %30’u oranındaki tutar, 01.03.2012 tarihinde şirket hesabına geldiğini, bu tarihten sonra da ürünün hazırlanmasına başlandığını, ilk yükleme tarihi olarak 23.03.2012 belirlenmesine rağmen, ürünlerin ham halini sağladıkları tedarikçilerinin taraflarına taahhüt ettiği tonajı sağlayamaması nedeniyle, aracılar ile derhal görüşülüp; en son bilgiler ve anlık tonaj rapor edilmiş, planlanan yeni yükleme tarihi bildirildiğini, ancak aracı taraftan herhangi bir kesin geri dönüş alınamadığını, 19/04/2012 tarihinde, aracı tarafa son bir rapor daha verilerek, süreyi göz önünde bulundurarak davacı ve kendi tarafları açısından daha fazla kayba yol açmadan siparişi iptal edebileceklerini bildirdiklerini, ancak aracılar tarafından iptale gerek duyulmadığı konusunda teyit gelmiş olduğu için, üretime devam edildiğini, 19/04/2012 tarihinden, 07/05/2012 tarihine kadar, ürünler yükleme hazırlandığını bu tarihe kadar da aracılardan yükleme rezervasyonu beklemekte olduklarını, yükleme şeklinin FOB (free on board – liman teslimi) olması nedeniyle, taraflarının sorumluluğu ürünleri hazırlayıp, çıkış gümrüğü masrafları karşılanmış bir şekilde, davacının belirleyeceği gemiye yüklenmek üzere limana teslim edene kadar olduğunu, fabrikadan liman gümrüğüne kadar olan taşıma masrafları ile, liman gümrüğü ve liman masrafları tedarikçiye ait olduğunu beyan etmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; ” Davacı … Şirketinin uluslar arası et pazarlayan Alman menşeili bir şirket olduğu anlaşılmaktadır. Balık, tavuk, siyah et vs. dahil olmak üzere, çeşitli ülkelerden her türlü eti almakta ve onları başka ülkelere satmakta olduğunu, davacının davalı ile anlaşma yaparak davalıdan 2 ton but (tavuk ayağı) satın aldığı. Satın alınan “İşlenmemiş ve her biri 20-25 gr ağırlığında, 8-10 kg. lık kartonlarda paketlenmiş, iyi temizlenmiş, -32 derecede şoklanmış, 12 ay raf ömrü olan Dondurulmuş Tavuk Ayağı” olan bu malın toplam değerinin 31.000.-USD olduğu kararlaştırılmıştır. Söz konusu Proforma Fatura’da belirlendiği gibi teslim tarihi, davalı firma tarafından 27.02.2012 – 12.03.2012 arası olarak belirlendiğini, yine aynı faturadan görüleceği gibi, iş bu alışverişin % 30’u (=9.300 ABD Doları) davacı tarafından, davalıya Peşin olarak ödeneceği konusunda anlaştıkları. Anlaşma üzerine davacı şirketin fatura konusu sipariş ettiği malın % 30’una tekabül eden 9.347-USDoları’nı 29.02.2012 tarihinde, davalıya havale ettiği dosyaya sunulan makbuzdan anlaşılmaktadır. Zaten bu yönde taraflar arasında herhangi bir çekişmenin de mevcut değildir. Davalı yan tarafından dava dosyasına sunulan mal alış faturalarının mal teslim tarihi olan 12.03.2012 tarihinden 8 ay sonraki tarihleri kapsadığı, bu bağlamda davalının teslimle mükellef olduğu ürünlerin 8 ay boyunca temin etmediği anlaşılmaktadır. Teknik bilirkişinin raporda da açıkladığı üzere Tavuk üretiminin, sezonu/mevsimi bulunmamakta olduğu, bu yüzden anılan sektörün hammadde sıkıntısı yaşayan bir sektör olmadığı, yani; siparişin üzerinden 8-9 ay sonra alım faturalarının olması temin sıkıntısından değil davalı yanın siparişten doğan yükümlülüğünü yerine getirmediği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle sözleşme gereğince edimlerini süresi içerisinde yerine getirmediğinden fesh olduğu kanaatine varılmış olmakla, davacı yan tarafından davalı yana ödenen 9.347,00 ABD Dolarının davalı yan tarafından davacı yana geri ödenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Taraflar tacir olduklarından ilişkilerinde faiz esas olup, önceden kararlaştırılmasa bile faiz istenebilir. Bir alacağa faiz istenebilmesi için, ödeneceği tarihin net olarak belli olması veya belli değilse alacaklı tarafından çekilerek bir ihtar veya ihbar ile borçlunun temerrüde düşürülmesi veya icra takibine başvurulması gerekir. Dosyamızda davalının temerrüdüne dair bir belge ve iddia yoktur. Bu nedenle temerrüt dava ile oluşmuştur. Tüm bu anlatımlar nedeniyle davanın Kabulü ile 9.437.-USD nin dava tarihinden itibaren 3095 SY 4/a Md uyarıca uygulanacak USD faizi ile birlik davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Davalı istinaf dilekçesinde özetle, bilirkişi raporuna katılmadıklarını, somut olayda davalı şirketin değil davacı şirketin yapması gereken yükümlülükleri yerine getirmeyerek temerrüde düştüğünü, davalı şirketin, üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, ancak davacı yanın borcu ifa etmek için gerekli hazırlık işlemlerini yapmayarak alacaklı temerrüdüne düştüğünü, gerekçeli kararda, “Davalı yan tarafından dava dosyasına sunulan mal alış faturalarının mal teslim tarihi olan 12.03.2012 tarihinden 8 ay sonraki tarihleri kapsadığı, bu bağlamda davalının teslimle mükellef olduğu ürünlerin 8 boyunca temin etmediği anlaşılmaktadır” şeklindeki tespite katılmadıklarını, mal alış faturalarının tarihinin proforma faturada yer alan teslim tarihinden ileri bir tarih olmasının sebebi, davacı yanın yükümlülüğünde bulunan taşıma hususunun varış limanının kabule kapanması nedeniyle yerine getirmemesinden (rezervasyon işlemini yerine getirmemesinden) kaynaklandığını, dava konusu ürünlerin hazır olduğunun davacı yana nisan 2012 tarihinden aralık 2012 tarihine kadar defalarca bildirildiğini, ancak, davacı yanın, kendi sorumluluğunda olan taşıma işlemini bir türlü ayarlayamadığını, bu süreçte, dava konusu ürünlerin, tedarikçi firma olan … Ltd. Şti. şirketinde muhafaza edildiğini, bunun sebebinin davalının dava konusu ürünleri muhafaza edecek soğuk hava deposunun bulunmaması olduğunu, davacı yanın yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine … şirketinden tedarik edilen ürünlerin raf ömürlerinin dolması üzerine, bu ürünlerin imhası için … şirketinden sevk irsaliyesi ile tüm ürünler alındığını, faturaların ise, sevk irsaliyesi ile birlikte kesildiğini, … şirketine bu ürünlerin ödemelerinin 21.05.2012 tarihinde aylar öncesinden yapıldığını, dava konusu ürünlerin fatura tarihlerinde değil, aylar öncesinden yükleme için hazır edildiğini, ürünlerin yüklemeye hazır olduğuna ilişkin 26.04.2012 tarihli elektronik posta çıktısı olduğunu, … şirketi tarafından kesilen faturaların tarihlerinin 27.11.2012 ve 28.12.2012 tarihleri olması, söz konusu ürünlerin bu tarihlerden önce hazır olmadığı anlamına gelmediğini, bu konunun aydınlatılması bakımından … şirketine müzekkere yazılarak dava konusu ürünlerin üretim başlangıç tarihi, üretim bitiş tarihinin ve söz konusu ürünlerin ne kadar süre muhafaza edildiğinin sorulması gerektiğini, -gerekçeli kararda ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda dosyada mübrez elektronik posta yazışmalarına hiçbir şekilde değinilmediğini, bu mail çıktılarına dahi bakıldığında somut olayda asıl mağdur tarafın şirketleri olduğunu, dava konusu ürünlerin, davalı şirket tarafından hazır edilmesine rağmen, davacı yan, şirketi sürekli oyalamak suretiyle bir türlü taşıma işlemlerine ilişkin rezervasyon işlemlerini tamamlamadığı, gerek taşıma masrafları gerek ürünleri muhafaza masrafları gerekse de ürünlerin imhasına ilişkin masrafların dava konusu bedelin de çok üzerine çıkması nedeniyle şirketin zarara uğradığını, 26.04.2012 tarihli elektronik posta çıktısının tercümesinde ” sayın bay beto biz iki hazır yüklemeyi de salı veya çarşamba erken saatte planladık, yükleme için; sanırım … aracılığıyla mersin’deki … acentası ile verdiğimiz tarihe istinaden iletişime geçmeli. bildiğin üzere fob ( free on board- gemi güvertesine teslim) bir yüklemede, alıcı taraf yükleme rezervasyon numarası aup bize bildirmeden, biz yükleme için herhangi bir işlem yapma yetkisine sahip değiliz” şeklinde olduğunu, Davacı şirket aracısı …’nın 26..2017 tarihli elektronik mail çıktısının cevabının tercümesi;” teşekkürler burçin, hal) hazırda almanlara sordum. bilgi gelir gelmez sana göndereceğim. lütfen elemanlarına ürünlerin fotoğraflarını çekmelerini söyle, alıcının böyle bir isteği var.” şeklinde olduğunu, Nakliye şirketinin davacı şirkete göndermiş olduğu 07.05.2012 tarihli elektronik postanın tercümesi;” Merhaba …, lütfen nakliye acentesine fiyatları bir an önce vermesi konusunda baskı uyguladığımı not et. Anlayışın ve beklediğin için not et” şeklinde olduğunu, Davacının nakliye rezervasyonunun gecikmesi nedeniyle bilgi talep ettiği 07.05.2012 tarihli, elektronik postanın tercümesi; ” sevgili bay metker, güncelleme için teşekkür ederim. rica etsem acentenin rezervasyon ile fiyat ve müsaitlik bildirmesinin neden haftalardır sürdüğünü öğrenebilir misin? bu liman için halen normal servislerini sürdürmekteler mi? ya da müsait yer ( rezervasyon) mu mevcut değil? bu olağandışı durumun bir sebebi olmalı. müşterim Türkiye’den konteyner olabiliyormuş, dolayısıyla söylediğim şeye inanmıyorlar.” Şeklinde olduğunu, Davacı yan’ın aracısı olan …’m davalı şirkete göndermiş olduğu 29.05.2012 tarihli elektronik posta çıktısının tercümesi;” Sevgili …, Nasılsın? … beni Alman altcının çıkma tavuk ayağını iptali ile ilgili haberdar etti. Birkaç hafta önce Hongkong ve Çin’deydim ve onlardaki durum gerçekten karmaşık. … ( … ve …) konteyner alabilecek yere sahip değil. Çoğu ithalatçı Ürünlerini kaybediyor, çünkü yeterli güç kaynağı yok. ürünleri hongkonk ve vietnam’dan taşımak çok masraflı ve alıcılar malı satın almıyor. çoğu kontrat iptal oldu. Lütfen, Alman ve Fransız( Cipa) müşterilerin paralarını geri gönder ki bu müşterilerle ileride çalışma şansım olsun).” şeklinde olduğunu, bu yazışmalardan anlaşılacağı üzere, somut olayda temerrüde düşen tarafın davalı şirket değil, kendi kusuruyla nakliye işlemlerini bir türlü çözemediği için zarara uğrayacağını anlaması nedeniyle davalı ile arasındaki anlaşmayı iptal ederek zararını haksız şekilde davalı şirketten talep eden davacı şirket olduğunu, -Bilirkişi raporunda Gıda Mühendisi bilirkişisi tarafından yapılan tespitin, eksik ve hatalı olduğunu, dava konusu ürünün geç teslim edildiği iddialarını kabul anlamına gelmemekle birlikte, bilirkişi raporunda dava konusu ürün hakkında yanlış şekilde değerlendirme yapılıp ve neticesinde de yanlış bir tespitte bulunulmasının yerinde olmadığını, dava konusu ürünün tavuk ayağı değil “çıkma tavuk ayağı” olduğunu, çıkma tavuk ayağının elde edildiği çıkma yumurta tavuklarının yetiştirme süreleri ise etlik kesim için yetiştirilen tavuklardaki gibi 45 gün değil, bu süre 500 günü bulabildiğini, dolayısıyla dava konusu ürünlerin tespitinin raporda yanlış şekilde yapıldığını, çıkma tavuk ayağı- tavuk ayağı ayrımı kesin bir şekilde yapılmadan, anılan sektörün hammadde sıkıntısı yaşayan bir sektör olmadığı belirtilerek yanlış bir değerlendirme yapıldığını, bu nedenle dosyanın tavuk konusunda uzman bir bilirkişiye tevdii edilip yeni bir rapor alınmadan ya da bu konuda meslek odalarına sorulmadan dosyanın karara çıkartılmasını kabul etmediklerini, -hükmedilen alacak bedelini (9.437 USD) kabul anlamına gelmemekle birlikte, davalı şirket aleyhine hükmedilen fahiş faiz bedelini ve faiz türünü de kabul etmediklerini, -davacı şirketin, maillerde de olsa bunu açıkça belirttiğini, temerrütünü kabul ettiğini, bu mailler karşısında davalıca malın davacıya teslim edilmesinin imkânsız olduğunu davalının tüm bu süreçte ciddi miktarda zarar gördüğünü, (Tedarikçi firmaya yapılan ödemeler, nakliye masrafları, ürünlerin aylarca muhafaza edilmesine ilişkin yapılan masraflar ve ürünlerin imhasına ilişkin yapılan masraflar.) öncelikler istinaf kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini, aksi takdirde tarafların müterafik kusurlu olduğu kabul edilerek, zararın paylaşılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında tavuk bacağı alım satımına ilişkin sözleşmenin kurulduğu konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık alıcının temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediği, zararın oluşup oluşmadığı, oluştu ise zarar sorumluluğuna hangi tarafın katlanması gerektiği noktasındadır. Taraflar, sözleşmede öngörülen şartlar çerçevesinde karşılıklı olarak birbirlerine taahhüt ettikleri edimleri ifa etmekle yükümlüdürler. İfa, borçlanılmış olan edimin sözleşmede belirtilen zamanda ve yerde sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmesidir. Davalı taraf, satış sözleşmesinin FOB satış usulüne göre yapıldığını beyan etmektedir. Proforma faturada bu konuda herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Mail içeriklerinden FOB satış usulünün benimsendiği sonucu çıkarılabilmekle birlikte, bu konuda taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığı anlaşılmaktadır. FOB satış usulünde ihracatçı, sözleşmede belirtilen tarihte alıcı tarafından belirlenen limanda geminin güvertesine malı teslim ederek o andan itibaren oluşacak masraf ve riskleri ithalatçıya devreder. İhracatçı, ihracat ile ilgili formaliteleri yerine getirerek liman ve yükleme masraflarını da karşılamak zorundadır. Bu aşamada, alıcının temerrüdü ve hukuki sonuçları üzerinde durulmasında yarar görülmektedir. Alacaklının edimi kabul etmemesi, çoğunlukla sorumluluğuna yol açmamakla birlikte, bazen edimi kabul, alacaklı için bir borç da teşkil edebilmektedir. Alacaklı borçlu tarafından usulüne uygun yapılan ifa teklifini haklı bir nedene dayanmaksızın kabul etmez ise, alacaklı temerrüdü meydana gelir. Bu durumda ifa engeli, alıcının hareketsizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda alıcı temerrüdünün borçlu ve alıcıya dönük iki şartı mevcuttur. Borçlu tarafından edimin ifaya uygun olarak arz edilmesi gereklidir. Zira ifa edime uygun değilse, alıcı buna kabule mecbur olmadığından temerrüt olgusu gerçekleşmez. Alıcı bakımından gereken şart ise, ifanın haklı bir nedene dayanılmaksızın reddedilmesi ya da ifa için hazırlık hareketlerinin yapılmasından kaçınılmasıdır. Satış sözleşmelerinde alıcının borcu, sözleşmede kararlaştırıldığı biçimde satış bedelini ödemek ve kendisine sunulan satılanı devralmaktır (TBK m. 232/I). Satılanın satış bedeli ödendikten sonra veya ödeme anında devredilmesi gereken durumlarda alıcı temerrüde düşmesi halinde satıcı her hangi bir işlem gerekmeksizin sözleşmeden dönebilir (TBK m. 235/I). TBK’nın 236. maddesinin birinci fıkrası uyarınca borcunu ifa etmeyen alıcı ise satıcının bu yüzden uğradığı zararları gidermekle yükümlüdür. Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise öğretide somut ve soyut yöntem olarak ifade edilen zararın hesaplanma yöntemi açıklanmıştır. TBK 236. maddesinin birinci fıkrası gereğince alıcının temerrüdü hâlinde satıcının uğradığı zararın, öğretide somut yöntem olarak adlandırılan hesaplanma tarzına göre belirlenmesi düzenlenmektedir. Hem adi satışlarda hem de ticarî satışlarda alıcının temerrüdü hâlinde, satıcıya somut yönteme göre hesaplanacak zararını alıcıdan isteme hakkı tanınmıştır. Bu hükme göre, alıcının temerrüdü hâlinde satıcı, sözleşme konusu taşınır malı, başka bir alıcıya, dürüstlük kurallarına uygun olarak, “ikame satımı” yoluyla satmışsa, ilk alıcının ödemeyi üstlendiği bedele göre, yeni alıcıdan elde ettiği satış bedeli farkından doğan zararının, alıcı tarafından giderilmesini isteyebilir. İkinci fıkrada ise, alıcının temerrüdü hâlinde satıcının uğradığı zararın, öğretide “soyut yöntem” olarak adlandırılan hesaplanma tarzı ile belirlenmesi düzenlenmiştir. Buna göre, satılanın borsaya kayıtlı veya piyasa fiyatı (cari fiyatı) bulunan mallardan olması koşuluyla, ikame satımı yapmak zorunda olmaksızın satıcı, alıcıdan satış bedeli ile malın ödeme günündeki fiyatı arasındaki farktan doğan zararının giderilmesini isteyebilecektir. Somut uyuşmazlıkta davalı/satıcının bağlanma parasını iade etmeme nedeni olarak tavukların imha edilmesi nedeniyle zararına uğradığı iddiasına dayandırdığı anlaşılmaktadır. Ancak az yukarıda da açıklandığı üzere alıcının temerrüdü halinde talep edilebilecek zararlar TBK’nın 236. maddesinde düzenlenmiş olup somut ve soyut yöntemlere göre hesaplanabilecektir. TBK’nın 236. maddesinin ikinci fıkrasında satıcının satıma konu emtiayı bir başkasına satması halinde söz konusu olabilecek bir zarar türüdür. Maddenin 3. fıkrasında ise satılanın borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan mallardan olması halinde başkasına satmasına gerek olmaksızın satış bedeli ile malın belirlenmiş ödeme günündeki fiyatı arasındaki fark zarar olarak kabul edilmektedir. Davalı/ satıcının talep ettiği zararın ne TBK’nın 236. maddesinin 2. fıkrasında ne de 3. fıkrasında düzenlenen zarar türü kapsamında değerlendirilebileceği anlaşılmaktadır. Zira davalı/satıcı satıma konu tavukları bir başka kişiye sattığını iddia etmediği gibi yine borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı göz önüne alınarak soyut yönteme göre belirlenecek zararına mahsuben davacının bağlanma parasını iade etmediği iddiasında da bulunmamıştır. Sonuç olarak davalı/satıcı TBK’nın 236. maddesinde düzenlenen somut ya da soyut zarar türlerinden her hangi birine yönelik iddia ve talepte bulunmamış olması ve bu yönde bir ispat vasıtası da sunmamış olduğu göz önüne alındığında paranın iadesine karar verilmesi gerekmiştir. Ayrıca alıcının temürrüdü hükümlerinin uygulanması için şartlar incelendiğinde, sözleşme teslim tarihinin belli olduğu, davalının, dava dışı firmadan malı fatura tarihlerinden önce hazır ettiği düşünülse dahi, borçlunun seçim hakkına sahip olduğu buna göre, borçlu seçeceği edimi tevdi ile ya da tevdii mümkün değilse satım sonrası bedeli tevdi ile borcundan kurtulabilme ve sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. …İfa (Kavram; Kişi, Konu, Yer, Zaman Unsurları), ….’e Armağan, Borçlar Kanunu Genel Hükümler Konferansları I, 24- 25 Mart 2012, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2014, s. 301, 302; İsviçre Federal Mahkemesinin (BGE) 110 II 148 sayılı kararı da aynı yöndedir). Somut olayda, aradan geçen uzun süreye rağmen davacı alacaklının seçim hakkını kullanmadığı, davalı borçlunun da seçim hakkını kullanması konusunda davacı alacaklıya uygun bir süre vererek ve davalının bu sürede seçim hakkını kullanmamasının sonucu olan alacaklı temerrüdünü oluşturmaması karşısında, seçim hakkının davalıya geçtiğinin ve davalının seçeceği edimi tevdi ile ya da tevdii mümkün değilse, satım sonrası bedeli tevdi ile borcundan kurtulabilme imkanına sahip olduğunu kabul etme olanağı yoktur. Bu durum karşısında, davacı alacaklının sözleşmeden dönme anlamına gelen ödediği bedelin iadesini talep etmesi mümkündür. Ayrıca taraflar arasında ticari nitelikte satış sözleşmesi ilişkisi kurulduğu, davacı/alıcı şirket tarafından davalı/satıcı yana yapılan ödemenin TBK 177. madde uyarınca bağlanma parası niteliğinde olduğu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereğince sözleşmenin feshi halinde bağlanma parasının iade edilmesi gerektiği, karşı tarafın fesih nedeni ile uğradığı zararı ispat etmesi halinde bu zarar miktarı kadar bağlanma parasını iade etmeyebileceği, davalının bağlanma parasını, uğradığı zarar nedeni ile iade etmediğini iddia etmiş ise de, bu iddiasını ispat edemediği, bu durumda bağlanma parasının iadesi gerektiği görülmüştür. Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/05/2017 gün ve 2014/650 E., 2017/380 K. sayılı kararına karşı davalı tarafından yapılan istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 1.410,60 TL istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 352,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.058,10 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/12/2020