Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1456 E. 2022/1716 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1456 Esas
KARAR NO: 2022/1716
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI: 2017/11 E. – 2018/1130 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Toplam 1.656.000,00TL bedelli 7 adet bonoya istinaden müvekkili aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında icra takibine girişildiğini, müvekkilinin dava konusu bonolardan dolayı davalı tarafça ibra edildiğini, bu sebeple müvekkilinin herhangi bir borcunun söz konusu olmadığını, davaya konu 7 adet bonodan ve takipten dolayı müvekkilinin davacıya borçlu olmadığının tespitini, takibe konu bonoların iptalini, kötüniyetli takip sebebiyle davalı yanın %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulmasını talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı yanın toplam 1.656.000,00 TL bedelli 7 adet bonoya istinaden müvekkiline borçlu olduğunu, davacının iddiasına konu ibranamenin borcun ödenmesi şartına bağlı olarak yani şartlı olarak düzenlendiğini, o dönemde davacının icra dosyasındaki vekili olan Av. …’ya yediemin olarak teslim edildiğini, borcun ödenmediğini ibranamenin geçerli olmadığını, borcu ödediğini iddia edenin borcun ödendiğine ilişkin makbuz almamasının da hayatın olağan akışına uygun olmadığını, ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavıclığın’da halen müvekkili aleyhine yürütülen 2016/754755 soruşturma sayılı dosyanın akıbetinin bekletici mesele yapılması gerektiğini beyan ederek; haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan ve davacı tarafça ispat edilemeyen davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına, müvekkili lehine İİK 72/4 maddesi gereğince ihtiyati tedbir sebebiyle alacağına geç kavuşacağından %20’den aşağı olmamak üzere tazminat hükmedilmesine karar verilmesini savunmuştur. Feri müdahil vekili müdahale dilekçesinde özetle; İ.İ.K 120/2. maddesi gereğince İstanbul … İcra Dairesi … Esas sayılı dosyasında müvekkilinin borçlusu olan huzurdaki davanın davalısı …’ın hak ve alacaklarının takip ve tahsili için taraflarına verilen yetki belgesi uyarınca davalı taraf olarak davaya kabul edilerek taraf teşkilinin bu suretle gerçekleştirilmesine, bu hususta verilecek kararın menfi olması durumunda 6100 Sayılı HMK’nun 66. maddesi uyarında davalı yanında fer’i müdahil olarak katılmalarının kabulüne karar verilmesini savunmuştur.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Somut olayda, davalı tarafın ikrarı; ikrar edilen vakıanın doğumuyla ilgili olduğundan ve ikrar edilen vakıanın hukuki niteliğini (ikrar-şartlı ikrar) değiştirir olduğundan vasıfla ikrardır. Birleşik ikrarda temel şart, ikrar edenin ileri sürdüğü hususun- vakıanın bağlantılı olsa bile doğumuyla ilgili olmamasıdır. Bu durumda aksi düşünülse, yani davalının ikrarı bileşik ikrar sayılsa bile bağlantısız bileşik ikrar olmadığından ispat yükü yer değiştirmez. Davalı taraf davacının takipteki avukatına ibranamenin teslim edildiğini ve şartın yerine gelmesi halinde davacıya verileceğini savunmasına göre ibraname aslı davacıya teslim edilmediğinden ve teslim olgusu gerçekleşmediğinden her ne kadar dosyada fotokopisi olan ibranamede şart düzenlemesi yok ise de; ispat yükü yer değiştirmeyeceğinden ve ceza soruşturma dosyası içeriği sonucu değiştirir nitelikte olmadığından davanın reddi ve davacı yanın kötüniyeti kanıtlanamadığından ve sabit olmadığından yasal şartları kötü niyet tazminat isteminin reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;-İcra takibine konu edilen alacağın tamamının müvekkili tarafından alacaklıya ödendiğini, ödemenin ardından icra takibinde alacaklı görünen davalı … tarafından 24.02.2011 tarihli ibranamenin imzalanarak müvekkiline verildiğini, icra dosyasına ise, daha sonra temlik işlemi yapılabileceği ve bu esnada işlemsiz bırakılır düşüncesi ile ayrıca bir beyan verilmediğini, Davalı tarafın cevap dilekçesinde söz konusu ibranameyi verdiğini kabul ettiğini, uyuşmazlığın ibranamenin veriliş amacına ilişkin olduğunu, Davalı tarafın ibranamenin borç ödenmeden önce düzenlendiğini, fakat alacağını almadığını iddia ettiğini, bu konuda ise dosyaya herhangi bir delil ibraz etmediğini, söz konusu ikrarın vasıflı ikrar olmadığını, olsa olsa bağlantılı bileşik ikrar olabileceğini, bağlantılı bileşik ikrarda ispat külfetinin ikrar edene geçtiği görüşü hâkim olduğunu, müvekkilinin söz konusu ibranamenin şartlı olmadığını ispat ettiğini, -Vasıflı ikrar, ikrar beyanının ikrar edilen vakıanın hukuki niteliğini değiştirmesi halinde verilen isim olup, dava konusu olayda ise davalı tarafın, ibraname verdiğini ikrar ettiğini, dolayısı ile ibranamenin hukuki vasfının değişmediğini, sadece ödeme yapıldığında teslim edilmek üzere verdiğini iddia ettiğini, bu durumda vasıflı değil bağlantılı bileşik ikrar olduğunu, bir örnekle bağlantılı bileşik ikrar; “Evet, bana senet karşılığı parayı borç olarak verdi ama ben elden geri ödedim.” diyen borçlunun ikrarı olduğunu, alacaklının alacağını elindeki senetle ispatladığını, bu durumda borcun elden ödediğini iddia eden borçlunun borcunu ödediğini ispat etmesi gerektiğini, aksi halde alacaklının alacağını almadığını ispat etmesi gerekir ki bu gibi bir ispat külfetinin hukuk sisteminde mümkün olmadığını, dava konusu olayda, davalı tarafın, müvekkilinin dosyaya sunmuş olduğu ibranameyi kabul ettiğini fakat ibranameyi borcun ödenmesi şartına bağlı alarak verdiği yönünde yeni bir iddiada bulunduğunu, bu iddiasını destekleyen herhangi bir delili de bulunmadığını, müvekkilinin, olumsuzu ispat etmesinin yani ibranamenin şarta bağlı verilmediği, ödeme sebebi ile verildiğini ispat etmesinin beklenmesinin ispat hukuku kurallarına aykırı olduğunu, şarta bağlı olduğu yönünde bir ifade bulunmayan bir ibraname veren kişinin, alacağını aldığı hususunun karine ve hayatın olağan akışı içerisinde beklenen olup bu durumda karineye dayanan tarafın değil karinenin aksini iddia eden tarafın iddiasını ispat etmesi gerektiğini,-Davalı tarafça verilmiş olan ibranamenin imzası da ikrar edilmiş olmakla resmi senet hükmünde olup kesin delil teşkil ettiğini, davalı tarafın, iddiasını herhangi bir delile dayandırmadığını, sadece tanık dinletmek istediğini, -İspat külfetinin ikrar edene geçmediğini, yani hukuk kaidelerinin aksine, müvekkilinin ikrar edenin iddiasının aksini ispat etmesi gerektiği düşünülse dahi, müvekkilinin söz konusu ibranamenin şartlı olmadığını ispat ettiğini, davalı tarafın imzayı kabul etmesi ile resmi senet hükmünde olan ibranamenin, koşulsuz olarak düzenlendiğini, ibranamede, ödeme koşulu ile ve ödemeden önce verildiği yönünde herhangi bir ibare olmadığını, sadece bu bile davalı tarafa ibranamede belirtilen borcun ödendiğinin ispatı olduğunu, -Davalı taraf, tüm alacağını tahsil etmiş bulunduğundan aynı tarihte, İstanbul 6. İcra Ceza Mahkemesi 2009/975 E. Nolu dosyasında … ve … A.ş. Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında açmış olduğu ceza dava dosyasına, şikâyetinden feragat ettiğine ilişkin dilekçe verdiğini, davalı tarafın, icra dosyasında müvekkilinin hissedarı ve o dönemde müşterek imza yetkilisi olduğu … San A.Ş. ye ait gayrimenkullerinin satılarak borcun ödenmesi veya şirketin borçlandırılarak şirket senedi ile borcun ödenmesi talep ettiğini, bu talepler kabul edilmediğinden şirket hisse senetleri nominal değerden haczedilerek … hisselerine bu yolla el koyulmak istendiğini, hisse senetlerinin haczine itiraz davası İstanbul 6. İcra Hukuk Mahkemesinin E.2009/3987- K.2010/205 nolu dosyasında karara bağlandığını, davanın müvekkili lehinde alacaklı aleyhinde sonuçlandığını, alacaklı … vekili tarafından Pay haczini imkânsız kılabilmek için ızrar kastı ile yalan beyanda bulunulduğu iddiası ile şikâyette bulunarak şirketin yönetim kurulu üyeleri müvekkili …, eşi …, oğlu …, annesi … aleyhine İstanbul 6. İcra Ceza Mahkemesi 2009/975 Esas nolu ceza davası açıldığını, davalı taraf … 21.02.2011 tarihli ibraname belgesi ile birlikte alacağını tahsil etmiş bulunduğundan, İstanbul 6.İcra Ceza Mahkemesi dosyasına, şikâyet hakkından feragat ettiğine ilişkin dilekçe verdiğini, davalı alacaklı tarafından verilen ve inkâr edilmeyen 24.02.2011 tarihli ibranameden sonra alacaklı tarafından söz konusu icra dosyasında hiçbir işlem yapılmadığını ve dosyanın takipsiz bırakıldığını, bu kadar yüksek meblağlı bir alacak için icra takibi yapılıp da dosya borcunu kat be kat ödeyebilecek nitelikteki gayrimenkuller üzerine haciz konulduktan sonra icra takip muamelesi olarak kabul edilecek bir icrai işlem yapılmamasının borçluya herhangi bir tebligat gönderilmemesinin hayatın olağan akışı ile örtüşmediğini, davalı tarafın alacağının müvekkilince ödendiği ve davalının müvekkilini ibra ettiği açıkça ortada iken, huzurdaki menfi tespit davasının reddi yönünde verilen kararın açıkça usul, yasa ve hakkaniyete aykırı olduğunu, kararın kaldırılmasını, Davanın kabulüne, davalı tarafın ödeme ve ibranameye rağmen icra takibine devam etmesi sebebi ile kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın, iddia ettiği ödeme vakıasını ispat yükü altında olmasına rağmen hukuka uygun bir şekilde bunu ispat edemediğinden davanın reddine dair verilen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/11 E. 2018/1130 K. numaralı kararı hukuka uygun olduğunu, davacının borcunu ödediği iddiasına tek dayanak yaptığı belgenin aslını ibraz edemediğini, ki zaten belgenin aslının kendisine teslim edilmiş olmadığını, istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.6100 Sayılı HMK’nın 205/1. maddesi uyarınca, imzası inkar edilmeyen belge aksi kanıtlanmadığı sürece kesin delil niteliğindedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 208. maddesine göre taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde mahkemeye sunulan bu belge, sahtelik iddiasında bulunmayan aleyhine delil olarak kullanılır.Uyuşmazlık, dava konusu borca ilişkin verilen ibranamenin geçerli olup olmadığı, ispat yükünün hangi taraf üzerinde bulunduğu hususlarındadır.Davalı taraf, dava konusu senetlere ilişkin sunulan ibranamenin, borç ödendikten sonra geçerli olacak bir ibraname olduğunu, borcun ödenmediğin, ibraname şartlarının gerçekleşmediğini savunmuştur. 6100 Sayılı HMK’nın 188. madde de; taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için, Bkz: Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı Cilt: 2, Ankara 2001, sayfa: 2037 ve devamı; Prof. Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: 1–2, 3. Bası, Formül Matbaası, İstanbul 1984, Sayfa: 549 ve devamı; Prof. Dr. Necip Bilge, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, sayfa: 510 ve devamı; Dr. Süha Tanrıver, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, sayfa: 212 ve devamı.). İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar. Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır. Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir. Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur. İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda, (gerekçeli inkârda) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Yukarıda da değinildiği üzere, öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde; ikrardan çok, ibranamenin ne tür bir belge olduğu üzerinde durulması gerekmektedir. 6100 Sayılı HMK’nın 205/1. maddesi uyarınca, imzası inkar edilmeyen belge aksi kanıtlanmadığı sürece kesin delil niteliğindedir.Davalı tarafın ikrarının türünden önce, ibranamenin niteliğinin kesin delil vasfında olduğu, kesin nitelikteki delilden sonra ikrarın niteliğinin davacı yönünden ispat konusunda değerlendirilecek bir husus olmadığı, kesin nitelikteki belge ile ispatın davalı üzerine geçtiği, davalının bu belgeden sonra ikrarına ilişkin olarak öne sürdüğü hususları ispat yükü altında olduğu değerlendirilerek sonuca varılması gerekmekte olup buna göre Mahkemece ibranamenin niteliğinden önce sadece ikrar hususu değerlendirmesinin yerinde olmadığı, buna göre davalının, ibranamenin geçerli olmadığını yasal delillerle ispatlaması gerekli olup, mahkemece davalıya ispat hakkı tanındıktan sonra, gerekir ise yemin delili de hatırlatılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, yukarıda açıklanan hususlar gereğince Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, kararın kaldırılmasını gerektiği anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece Mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın açıklanan biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/12/2018 tarih, 2017/11 E. 2018/1130 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 08/12/2022