Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/145 E. 2020/443 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/145 Esas
KARAR NO: 2020/443
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/01/2017
NUMARASI: 2014/910 E. – 2017/32 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinden özetle; davacı şirketin EPDK tarafından regüle edilen LPG piyasasında faaliyet gösteren dağıtıcı lisansına sahip köklü bir şirket olduğunu, davalı şirket ile akdedilen 27/01/2012 imza – 31/12/2015 bitiş tarihli “Otogaz Bayilik Sözleşmesi” gereğince … istasyonunda davacı şirketin markası altında ve davacı şirketten satın alacağı …’ı müşterilerine satmak amacıyla bu sözleşmeyi imzaladığını ve sözleşme koşullarına uyacağını kabul ve taahhüt ettiğini, davalı şirketin Kumluca … Noterliğinden 16/05/2013 tarih … yevmiye numaralı tek yanlı fesih bildirimi içeren ihtarname ile sözleşmenin 5 yıl daha uzatılmasına dair 01/03/2010 tarihli beyan ile devam edegelmekte olan sözleşmelerin fesh edildiğini, 27/01/2012 tarihli Otogaz Bayilik Sözleşmesine göre süresinden önce fesh edilen bu durumda …’a ceza şartı ve bakiye kalan sözleşme süresi için net kar mahrumiyeti ödemeyi davalının kabul ettiğini, davalı şirketin tek taraflı haksız olarak fesih etmesi neticesinde sözleşmenin 25. Md gereği 100.000-Euro cezai şartını ve sözleşmenin kalan süresi 2 yıl 7 ay 15 gün için sözleşmenin 40. Maddesinde belirtilen kıstasa uygun olarak hesaplanacak kar mahrumiyetinin tahsilini davacının talep edebileceğinin açıkça yazıldığı, dava tarihindeki Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanan Türk Lirası karşılığını ve kâr mahrumiyetini 16/05/2013 fesih tarihi itibari ile ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsilini, Otogaz Bayilik Sözleşmesinin 25., 38., 40. Ve diğer maddelerine istinaden 40.000,00-TL ceza şartının, 20.000,00-TL kâr mahrumiyetinin davalılardan tahsilini,yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinden özetle; Davacı şirket ile 2000 yılında müvekkil … ile başlayan ticari ilişkinin 16/05/2013 tarihine kadar devam ettiğini, davalı şirketin 2011 yılından itibaren yaşanan ekonomik krizinde etkisiyle nakit sıkıntısı çekmeye başlaması sonucu ticari kârlılığının düştüğünü ve akaryakıt alamaz hale geldiğini, davacı şirket ile 2005 tarihine kadar uzatılmış bir sözleşmeleri var iken peştemaliye adı altında bir miktar para alabilmek için 2012 yılında yeni bir sözleşme daha yapıldığını, 27/01/2012 tarihinde yapılan protokole göre 55.000-TL peştamaliye ödemesi alan davalının nakit sıkıntısı nedeniyle ödeme yapamadığını, 24/04/2013 tarihinde davalı şirkete yazılan mektupta davacı şirkete akaryakıt istasyonunu kiraya vermeyi planladığını yazdığını ancak davacının bu mektuba cevap vermemesi üzerine iflas etmemek için istasyonu kiraya verdiğini, cezai şart istemi açısından davacının yasal bir dayanağı olmadığını ve davalının yaşadığı ekonomik zorlukta zaten davacı şirketten mal alıp satma durumunun söz konusu olmaması nedeniyle kar mahrumiyetinin bulunmadığını, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Taraflar arasında acentelik ilişkisinin mevcut olduğu hususunda taraflar arasında herhangi bir çekişme yoktur. Bilirkişiler tarafından düzenlenen raporla taraflar arasındaki acentelik ilişkisinin mevzuata uygun olarak düzenlenmiş olduğunu, taraflar arasındaki ilişkinin sınırlarının tespit edilmiş olduğunu, feshi koşullarının belirlendiğini tespit etmiş, davalıların davacıya acentelik ilişkisi nedeniyle taleple bağlı kalınmak üzere 40.000 TL cezai şart ve 20.000 TL kar mahrumiyet zararı olmak üzere toplam 60.000 TL borcu bulunduğu anlaşılmakla alacağın 16/05/2013 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, davalı şirket ile davacı arasında bayilik anlaşması bulunduğunu, Davalı tarafın ticari sıkıntı içine düşüp iş yapamaz hale gelmesi nedeniyle ticareti bırakmak zorunda kaldığını, Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 25 maddesinde “Bayi tarafından hiçbir haklı sebebe dayanmaksızın tek taraflı olarak fesih edilmesi” halini düzenlemesi yer aldığını, bayinin bu yaşadığı ekonomik sıkıntının haklı bir neden oluşturduğunu, davalı şirketin mali durumu, nakit para sıkıntısı çekmesi, akaryakıt istasyonunun birkaç kez icra yolu ile satışa çıkarılması son anda satışın engellenmesi bir zor durumun ve akaryakıt istasyonunu kiraya vermekten başka çıkar yolunun kalmadığının gösterdiğini ve davalının bu maddeye göre sözleşmeyi feshetmek için haklı nedeni oluştuğunu, haklı nedenin varlığı ortada iken davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli ve adil olmadığını, -Kabule göre bilirkişilerin, davacı şirketin kar mahrumiyetini hesaplarken izledikleri yol ve hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, tarafların imzaladıkları ve bilirkişilerin atıfta bulunduğu Protokolün 3 maddesinde karın nasıl hesaplanacağı ve tarafların alacakları payın açıklandığını, bu maddeye göre, 1 ton LPG nin dağıtım marjının 640.92 TL olduğu, bu dağıtım payının % 52,5 davalı şirkete, kalanın davacı şirkete ait olduğunu kararlaştırıldığını, bu madde uyarınca davalı firmanın, davacı firmadan satın aldığı LPG miktarının TON olarak belirlenmesi, bu belirlendikten sonra, Toplam Dağıtım Marjı ile çarpıp, davacı şirketin kararının bulunması gerektiğini,Bilirkişilerin, davalının sattığı LPG üzerinden hesaplama yapmış, satış bedelinin tamamı karmış ve dağıtıcı davalı firmanın, hiç bedel ödemeden LPG yi davacı şirketten satın almış gibi çok hatalı bir yol izlediğini, bu nedenle çok yüksek kar çıktığını, petrol dağıtımında satış bedelinin tamamının kar olarak belirlenmesi mümkün olmadığını, dağıtıcı firma olan davalı firma 1 ton LPG sattığında 640.92 TL kar ortaya çıkmakta bu karında % 47,5 i davacıya ait olmakta olduğunu, bu bedelin de satış tutarının yaklaşık olarak, % 7 sine tekabül ettiğini, hatalı ve bilimsel verilerden uzak bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesinin yerinde olmadığını kararın bozularak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart ve kar mahrumiyeti alacağına ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.TBK’nın 112. ve devamı maddesine göre; alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir.Müspet zarar; Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur. Kâr mahrumiyeti ve cezai şart talep edilebilmesi için davalı bayiinin borca aykırı davranması ve bu borca aykırı davranış nedeniyle davacı dağıtıcının sözleşmeyi feshetmesi ya da davalının haklı sebep olmadan sözleşmeleri feshetmiş olması gerekmektedir. Davalı, ekonomik olarak zor durumda olması nedeniyle sözleşmenin haklı fesh edildiği iddiasında bulunulmuş ise de, bu durumun tacirler arasında haklı neden sayılmayacağı, öncelikle sözleşmenin feshinde hangi tarafın haklı olduğunun açık ve somut gerekçelerle ve delillere dayalı olarak ortaya konulması gerektiği ancak bu konuda yeterli delilin bulunmadığı anlaşılmıştır. Sözleşme feshedildikten sonra müspet zarar talep edilebilmesi için sözleşmede bu yönde açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. Taraflar arasında imzalanan 4 yıl süreli ve cezai şart yanında kâr mahrumiyeti talep edilebileceği yönünde düzenleme içeren 27.01.2012 tarihli bayilik sözleşmesi davalı bayii tarafından 16.05.2013 tarihinde haksız olarak feshedilmiştir. Fesih tarihi ile sözleşmenin sona ereceği 31.12.2015 tarihleri arasında davacı taraf kâr mahrumiyeti talep etmişse de, yapılan hesap yönteminin sözleşmede kararlaştırılan yöntem olup olmadığı konusunda raporda açıklık bulunmamaktadır. Davalı tarafça kar mahrumiyeti hesaplanırken bilirkişinin izlediği yol ve yöntemin hatalı olduğunun bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürüldüğü, 20.05.2016 tarihinde tebliğ edildiği ve süresinde itiraz dilekçesinin sunulduğu, Mahkeme tarafından son celse itirazın bulunmadığı duruşma zaptında yer almış ise de, itiraz dilekçesi sunulduğu ve Mahkeme tarafından değerlendirilmediği, itiraza konu hususlarda bilirkişi raporunda açıklama bulunmadığı, her ne kadar davacı talebi düşük ise de, raporun, bu haliyle hüküm vermeye elverişli olmadığı anlaşılmakla, davada kâr mahrumiyeti talep edilebilecekse sözleşmenin fesih tarihinden sözleşmenin biteceği tarihe kadar olan dönem için kâr mahrumiyeti hesaplanıp TBK’nın 114/2. maddesi atfıyla aynı kanunun 52. maddesi uyarınca kâr mahrumiyeti tazminatından bir indirim yapılmasının gerekip gerekmediği de tartışılarak sonuca gidilmesi gerekecektir. Yukarıdaki açıklamalara göre ilk derece mahkemesinin uyuşmazlık noktalarını net olarak ortaya koymadığı, bu uyuşmazlıkları ne şekilde aştığını delillere dayalı bir şekilde ve gerekçeli olarak ortaya koymadığı, kararın bu haliyle istinaf denetimine elverişli bir karar olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, 6100 sayılı HMK’nın 356/1-a/6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/01/2017 gün ve 2014/910 E., 2017/32 K. sayılı kararının 6100 sayılı HMK 353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından peşin olarak yatırılan 1.056,05-TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/12/2020