Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1435 E. 2022/1711 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1435 Esas
KARAR NO: 2022/1711
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/01/2019
NUMARASI: 2018/228 E. – 2019/48 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dilekçesinde özetle; Davalı tarafından müvekkili aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile kambiyo senedine dayalı icra takibi yapıldığını, bu dosyadan müvekkili adına kayıtlı olan üç aracın haczedildiğini ve yakalaması yapılarak yediemin otoparkına çekildiğini, icra takibine konu edilen senetlerdeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, davalı yanın bir dönem müvekkiline ait olan şirkette muhasebe elemanı olarak çalıştığını, icra dosyasından gönderilen ödeme emrinin 15.4.2015 tarihinde o dönem sorunlar yaşadığı eşine tebliğ olunduğunu ve uzun bir dönem dosyanın işlemsiz kaldığını, akabinde ise yenilenerek, usulsüz biçimde muhtara tebliğ edildiğini, müvekkilinin ise bu icra dosyasından araçların yakalanması esnasında haberdar olduğunu, müvekkiline yapılan her iki tebligatın da usulsüz olduğunu, yaptırılacak inceleme sonucunda senetlere atılan imzaların müvekkiline ait olmadığının ortaya çıkacağını belirterek, müvekkilinin takibe konu senetlerden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı asil cevap dilekçesinde özetle; Takibe dayanak olan senetteki imzaların davacı tarafından vekil tayin edilen …’a ait olduğunu, …’ın mernis adreslerini değişik adreslerde gösterdiğinden dolayı tebligatı alıp almadığını bilmediğini, kayıtlı olduğu mernis adresine tebliğ edilmiş olacağından dolayı icra takibinin kesinleştiğini, bundan dolayı araçlara yakalama çıkardığını, asıl davacı tarafın sahtecilik yaparak ve kendisi gibi kişileri kullanarak menfaat temin etmeye çalıştığını ve kötüniyetli olmadığını belirtmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Tüm bu açıklamalar doğrultusunda ve yapılan yargılama sonunda; dosyada mevcut Kartal … Noterliğinin 16.01.2012 ve 06.02.2013 tarihli vekaletnamelerinde dava dışı …’ı davacı …’ın vekil tayin ettiği, ancak sözkonusu vekaletnameler ile verilen yetkiler arasında “kambiyo senedi düzenlemek” üzere verilmiş özel bir yetki bulunmadığı, dolayısıyla dava dışı … tarafından vekaleten düzenlendiği taraflarca da kabul edilen davaya konu bononun davacıyı borç altına sokmasının mümkün olmadığı anlaşıldığından, (Yargıtay 11.HD nin 2006/13524 esas 2007/3739 karar sayılı 01.03.2007 tarihli, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. HD nin 2017/1831 esas 2018/1575 karar sayılı 16.10.2018 tarihli kararları da nazara alınarak ) aşağıdaki şekilde davanın kabulüne, yapılan takibin davalı tarafça kötüniyetle yapıldığı ispatlanamadığından davacının kötüniyet tazminat isteminin yasal koşulları oluşmadığından reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin gerekçeli kararında belirtildiği üzere, uyuşmazlık hususunun davacının …’a vekaleten “kambiyo taahhüdünde açıkça bulunma yetkisi” verilip verilmediğinin tespit edilmesi olduğunu, davacının …’ a özel vekalet ile kambiyo taahhünde bulunmaya ilişkin yetki verdiğini, ispata elverişli olan, mahkemenin de gerekçeli kararında tespite dayanak belge olarak bahsettiği belgenin, Kartal … Noterliğince düzenlenen 06/02/2013 tarihli davacının …’ı vekil tayin ettiği özel vekaletname olduğunu, Mezkur vekaletnamenin 18. Satırında “…namıma borçlanmaya, her türlü kambiyo taahhüdünde bulunmaya, her nevi kambiyo senetlerini keşide etmeye, … tam yetki ile temsile….” şeklinde düzenlenmiş özel yetki bulunduğunun açık ve net olduğunu, vekaletin kapsamında ” kambiyo taahhüdünde bulunmak” üzere özel düzenleme tesis edildiği açık ve net iken sayın mahkemenin mezkur vekaletnamedeki özel yetkiyi göz ardı ederek hüküm kurduğunu, Davacının kambiyo taahhünde bulunmaya, davacıyı tam yetki ile temsil etmeye dair …’a açıkça özel yetki vermesine rağmen, kötüniyetli saik ile müvekkiline olan borcunu ödememek üzere müvekkilini zarara uğrattığını, imzanın …’a ait olduğunun savcılık tarafından yapılan bilirkişi incelemesinde tespit edildiğini, ayrıca Kartal … Noterliğince düzenlenen 16.01.2012 tarihli vekaletnamede de …’a özel yetki tesis edildiğini, işbu vekaletname ile çekleri keşide etmeye, çekleri imzalamaya özel yetki verilmiş olması sebebiyle …’ın bono düzenlemesinin de evleviyetle özel yetkisi dahilinde olduğunu, kurulan hükmün usule ve hukuka aykırı olduğunu, kararının kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dosyada mevcut olan ve davalının cevap dilekçesinde delil olarak göstermiş olduğu Kartal … Noterliği 16.01.2012 tarihli vekalet incelendiğinde kambiyo senedi düzenlemek adına özel bir yetki verilmediğinin açık bir şekilde ortada olduğunu, ancak davalı tarafın cevap dilekçelerinde ve ön inceleme duruşmasında delil listesinde ve cevap dilekçelerinde dayanmadığı Kartal … Noterliği 06.02.2013 tarihlî vekaleti davanın konusu haline getirmeye çalıştığını, savunmasını genişlettiğini, söz konusu delilin cevap dilekçesinde, ikinci cevap dilekçesinde sunulmadığını, ön inceleme aşamasında ise açıkça muvafakatlerinin alınmadığını, bu sebeple Kartal … Noterliğinin 06.02.2013 tarihli vekaletine dayanarak İstinaf yoluna başvurmasının hukuka aykırı, kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu, istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Uyuşmazlık; Davacının yetki verdiği vekilin, davacı adına kambiyo senedi düzenlenme yetkisinin bulunup bulunmadığı; buradan varılacak sonuca göre takip konusu senetlerden davacının sorumlu tutulup tutulamayacağı hususuna ilişkindir. Dava, icra takibine konu edilen bonolardaki imzaların, davacıyı kambiyo taahhüdü altına sokmaya yetkili olan kişiye ait bulunmadığı iddiasına dayalı, menfi tespit ve takibin iptali istemine ilişkindir.Öncelikle, somut olayda davacının, dava dışı …’ı kendisini temsilen kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunun tespit edilmesi gerekmektedir. Bu sebeple uyuşmazlığın çözümü için dava dışı anılan kişiye davacı adına çek keşide etmeye dair vekil kılınıp kılınmadığı vekaletname verilmiş ise kapsamına ilişkin yasal düzenlemeler irdelenmelidir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Vekaletin kapsamı” başlıklı 504. maddesi; “Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.” Hükmünü amirdir.Görüldüğü üzere, vekil özel bir yetkiye sahip olmadıkça dava açamayacağı gibi, kambiyo taahhüdünde de bulunamaz. Vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için vekaletnamede açıkça “Kambiyo taahhüdünde bulunmak üzere” yetkilendirilmiş olması gerekir. Ancak, açıkça verilen yetkiye dayanarak kambiyo senedi düzenlenmesi halinde asilin vekilin bu işleminden sorumlu olduğu kabul edilebilir. Şayet bu açık yetki verilmemişse 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun kambiyo senetlerinden sorumluluğa ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Şu durumda, vekil özel yetki gerektirdiği ve bu konuda özel olarak açıkça yetki verilmediği halde kambiyo taahhüdünde bulunmuşsa bu taahhüdünden bizzat ve şahsen sorumlu olur ve burada artık asilin sorumluluğundan söz edilemez.Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosyada davacı tarafından dava dışı çekleri imzalayan kişiye kambiyo senedi tanzim etmeye yetki verildiğine ilişkin Kartal … Noterliğinin 16.01.2012 tarihli vekaletnameye göre, çek keşide etmeye yetki verildiği ancak Çek keşide etme konusundaki tanınan yetkinin, kambiyo senedi düzenlemeye yetki tanındığı biçimde yorumlanmasına da imkan bulunmadığından geçerli bir vekalet olarak dikkate alınamayacaktır.Kartal … Noterliğinin 06.02.2013 tarihli vekaletnamesi ise davalı tarafça delil listesinde dayanılmamış olup, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilir; Yine; HMK’nın 357. maddesine göre de “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” hükümleri gereği inceleme yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, öncelikle “hukuki dinlenilme hakkı” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. Hukuki dinlenilme hakkına göre, Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi Anayasal bir haktır. Anayasa’mızın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir. Açıklama hakkı sınırsız bir içini dökme hakkı değildir. Bu konuda hakkın özünü zedelemeyen, yargılamanın sağlıklı işlemesine yönelik sınırlamalar getirilebilir. Ancak, hakkı anlamsız kılacak sınırlamalar kabul edilemez. Bu çerçevede örneğin, makul kabul edilebilecek, iddia ve savunmayı genişletme yasağı ile delil gösterilmesi konusunda getirilen sınırlamalar hukukî dinlenilme hakkına aykırı sayılmaz. Burada, teksif ilkesi ve usul ekonomisi ortaya çıkacak, hukukî dinlenilme hakkı ihlâli sonucunu doğurmayan, teksif ilkesine ve usul ekonomisine uygun olan sınırlamalar kabul edilebilecektir. Açıklama hakkının ne şekilde kullanılacağını ise, kural olarak ilgili yargılama usulü belirler.Açıklama hakkının kullanılması için ilgiliye gerekli ortam hazırlanmasına rağmen, kişi bu hakkı kullanıp kullanmamakta serbesttir, hakkını kullanmayarak haktan feragat edebilir. Savunma hakkının yeterince kullanılamadığı bir yargılamanın doğru sonuçlar vermesi beklenemez. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında; yargılamanın önemli bir unsurunu oluşturan delilin cevap dilekçesi ve ön inceleme aşamasında ileri sürülmediği, ancak cevap dilekçesi incelendiğinde her türlü delil olarak bir açıklama getirildiği ve davacının davasını asıl olarak imza itirazına dayandırmış olup, sonradan vekaletin geçerli olup olmadığının tartışıldığı, 6100 Sayılı HMK’nın 145. maddesi uyarınca, taraflar, kanunda belirtilen sürelerden sonra yeni delil sunamaz iseler de, delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir hükmü gereği somut olayda davalının yargılamayı uzatmak amacından bahsedilemeyeceği açık olmakla ve ayrıca sonradan ortaya çıkan bir durum sebebiyle davacının da bu kapsamda inceleme yapılmasına ve gerekçe yazılmasına karşı bir savunmasının bulunmadığı, bu kapsamda savunmanın genişletme ve değiştirme yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği, Kartal … Noterliğinin 06.02.2013 tarihli vekaletnamede kambiyo düzenleme yetkisinin bulunduğu, senedin 05.01.2015 düzenleme tarihli olduğu, yani senedin düzenlenme tarihinde geçerli bir vekaletin olduğu değerlendirilerek bir sonuca varılması gerekirken, davanın reddine karar verilmiş olmasının yerinde olmadığı ayrıca davacının dava dilekçesinde yemin delili bulunduğu dikkate alınarak gerektiğinde davacı tarafa yemin delili hatırlatılmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi yönünde ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 355. maddeleri gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/01/2019 tarih, 2018/228 E. 2019/48 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 08/12/2022