Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1428 E. 2022/1551 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1428
KARAR NO: 2022/1551
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 19/09/2018
NUMARASI: 2016/169 E. – 2018/342 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının … (…) adlı programın format yaratıcı ve format sahibi olduğunu, davalıya ait televizyon kanalında yayınlanan ve 2 numaralı davalı tarafından yapımı gerçekleştirilen programın 21.bölümünden itibaren davacıların sahibi olduğu … (…) isimli televizyon programının taklit edildiğini beyan ederek, kullanım sebebiyle, davacıların mali haklarına tecavüzünün tespiti ile tecavüzün men ve ref’ine, şimdilik 10.000 TL’nin, FSEK madde 68. hükmü gereğince tespit edilecek rayiç bedelin üç katının davalılardan müteselsilen tahsiline, karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava dışı … Ltd. Şti. (‘’…’’) ile iki numaralı davalı … LTD. ŞTİ. (‘’Yapımcı’’) arasında 06.05.2016 tarihinde imzalanan Yapım Protokolü doğrultusunda Eser’in (…) Yapımcı tarafından yayına hazır hale getirilerek …‘a teslim edilmesine ilişkin sözleşmesel ilişkisi kurulduğunu, sözleşme doğrultusunda tarafların yükümlülükleri kapsamında … programını yayına hazır hale getirerek, müvekkili şirkete iletmekle sorumlu olduğunu, İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde 2016/58 D.İş sayılı dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunun son derece yanlış değerlendirme ve tespitler içerdiğini, deliller toplanmadan alındığını, diğer tüm moda programlarında ve yarışma programlarında da doğal olarak bir KONSEPT belirlenmesinin zorunlu olduğunu, diğer tüm programlarda yer alan bu unsurun, davacılara mal edilmesinin söz konusu olamayacağını, ülkemizde ve dünyada bir çok yayıncı tarafından kullanılan formatların kullanılageldiğini, örneğin, dünya çapında ses getirmiş olan …, … ve … içeriklerindeki detaylar haricinde zamana karşı yarış, kısıtlı materyallerden iş çıkarmak ve verilen konsept dahilinde hazırlanmak olmak üzere üç ana unsurda benzerlik göstermekte olduğunu, zamana karşı yarış, bir konseptin verilmesi veya alışveriş faktörünün bir formata ait unsurlardan olmadığını, öteden beri var olan unsurlar olduğunu,beyan dilekçelerinde kendi proğramlarını farklı kılan öğeleri aytıntılı olarak açıkladıklarını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının FSEK kapsamında korunacak bir hakkı olmadığını, davacının “…” yarışma formatındaki bütçe, zaman ve konsept unsurlarının müvekkili firma tarafından taklit edildiğinin iddia edilmesinin mesnetsiz olduğunu, söz konusu unsurların yarışma programlarının olmazsa olmazı ve anonim nitelikteki uygulamalardan olduğunu, alışveriş yarışma programlarında belli bir konsepte alışverişte bulunulması işin doğası gereği olduğu gibi, yarışmacıların herhangi bir konsept olmadan adeta amaçsızca alışverişte bulunmalarının tercih edilmemesinin son derece normal olduğunu, bu unsurlar sadece moda alışveriş programları dışında da kullanılan unsurlar olup mutfak, ev işleri gibi konular içeren yerli veya yabancı yayın formatlarında da kullanılan, herkesin kullanımına açık, kimsenin tekelinde olmayan, anonim unsurlar dan olduğunu, kimseden izin alınmadan kullanılabilecek format unsurları kapsamında olması gerektiğini,Televizyonda yayınlanan birçok programın içerik olarak başka formatla benzerlik gösterebileceğini ancak programın en önemli hususunun programının nasıl işlendiği hususu olduğunu, … programının bütün yarışmacıların kendi gardıroplarından hazırladıkları kıyafetleri ile bir eve yerleşmeleri ve söz konusu evde yaşarken her gün belirlenen konsepte göre jüri karşısına çıkmalara üzerine kurulmuş bir format olarak başladığını, programın ilk yirmi bölümünde iki yarışmacı kız alışverişe çıkarken yirmi birinci bölüm itibari beş yarışmacı kızın toplu alışverişe çıkarak rekabeti yükseltmesine karar verildiğini, yarışma programında değişen tek hususun bu olduğunu, dünyada pekçok proğram format örneklerini beyanlarında bildirdiklerini, davalının iddiasının temelsiz olduğunu, proğrama ait formatı açıklayan unsurları ayrıntılı olarak beyan dilekçelerinde bildirdiklerini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dosyaya sunulan uzman mütalaası, 06.02.2017 tarihli bilirkişi raporu, 26.1.2018 tarihli bilirkişi heyet raporlarına itibar edilerek, davacı yana ait program formatının FSEK kapsamında eser olarak kabul edilemeyeceği, somut olayda genel unsurların kullanılması sebebiyle haksız rekabet hükümlerinin de uygulanamayacağı, her iki programın “format düzeyinde” birebir aynı olmadığı, ancak bir takım fikirler bakımından benzerliklerin ve ortak noktaların olduğu, bunların da genel ve anonim olduğunun her iki heyet tarafından da tespit edildiği, davacının fikri çaba ve emeğinin sonucu oluşmayan genel unsurların kimsenin tekelinde olamayacağı gerekçeleriyle davanın esastan reddine,” karar verilmiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/58 D. İş sayılı dosyası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunun Yerel Mahkeme tarafından hükme esas alınmadığını, Mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporları ile İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/58 D. İş sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporu arasındaki çelişkinin giderilmediğini, Davacılar … ve …’in, ”…” (…) adlı programın format yaratıcısı ve format sahipleri olduğunu, format sahipliklerini Beşiktaş … Noterliği 25.03.2011 tarih ve … yevmiye no ile beyan ve tescil ettirdiklerini, davacılara ait olan ”…”ın formatında, Türkiye’de daha önce yapılanlardan farklı olarak modanın ve alışverişin yarışmaya dönüştürüldüğünü, bu anlamda ilk program olduğunu, her ne kadar bilirkişiler … adlı programın davacıların tescilli formatından önce yayınlanmaya başladığını iddia etse ve tescilli formatın anonim nitelikte olduğunu belirtse de, özgün ve tescilli formatı olan … adlı yarışma programının çekimlerinin 17 Aralık 2010 tarihinde başladığını, bilirkişiler tarafından emsal format olarak gösterilen … televizyon programının ise 11 Ocak 2011 tarihinde yayınlanmaya başladığını, yargılama sürecinde tescilli formatın bilirkişiler tarafından belirtilen tüm tv programlarından daha önce olduğuna ilişkin delillerin sunulduğunu ancak gerek bilirkişiler gerek ise de yerel mahkeme tarafından bu delillerin hiçbir surette dikkate alınmadığını, Bilirkişi raporunda örnek verilen “…”in içeriğini gösteren video incelendiğinde, “…” formatı ile işleyiş açısından hiçbir benzerlik olmadığının görüleceğini, bu formatta iki yarışmacıya birer fotoğraf verilerek ve alışverişe giderek o fotoğraflardaki giysiye en çok benzeyen kombini yaparak gelmelerinin istendiğini, “…” isimli bu yarışmanın 11 Ocak 2011 de “…” formatından önce yayınlanmasını dayanak olarak alan dosyada mübrez bilirkişi raporunun sadece tarihten yola çıkarak, bu sebeb ile “…”ın özgün bir içerik olmadığını öne sürdüğünü, ne var ki aynı bilirkişi raporunda “…” formatının yurt dışında satıldığı yaklaşık 40 ülke göz önüne alındığında bu kez “…”ın özgün olduğu için bu ülkeler tarafından satın alındığı ve yayınlandığının belirtildiğini, bilirkişi raporunda ortaya çıkan bu çelişkili durumun Yerel Mahkeme tarafından göz ardı edildiğini, çelişkili bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, Müvekkilleri tarafından formatta öne çıkarılan uygulamaların dünyada ve Türkiye’de bir ilk olma özelliğine sahip olduğunu, söz konusu formatın birçok ülkeye pazarlama başarısını göstermiş bir format olduğunu, Türkiye’de yapılan ilk moda yarışması olması özelliğinden dolayı daha sonra yapılan ”…” , “…” ve ”…” gibi moda yarışmaları müvekkillerin sahip olduğu ”…” formatının ana unsurları olan, bir konsepte göre belirli bütçe ve kısıtlı süreyle alışveriş yapılarak yarışılmasını formatlarında uygulamadıklarını, bu hususun da bilirkişiler tarafından göz ardı edildiğini, ”…” adlı programın ilk bölümlerinin tanıtımının ve içeriğinin müvekkilerinin formatı ile alakası olmadığını ancak, 21. bölümden itibaren taklide başlandığını, davalıların, yukarıda izah edilen format ile başlayan programda alınan kötü reyting sonuçları ardından, 06.06.2016 tarihinde yayınlanan 21. bölüm ile birlikte format değişikliğine giderek taklide başladığını, “…” programının alışverişi yarışmaya çeviren 3 temel kuralına dayandığını, bu kuralların yarışmacıya süre verilmesi, bir konsepttin olması ve belirli bir bütçe ile alışverişin tamamlanması olduğunu, “…” dan farklı olarak iki yarışmacının aynı anda alışverişe gittiğini, aynı bütçe ve aynı süre içerisinde moda düellosuna tutuştuklarını, yine “…” dan farklı olarak yarışmacı sayısı 5 den 10 a çıkarıldığını, …’de yayınlanan “…” isimli program 10 kişilik yarışmacı sayısının 5’e düşürülerek yapıldığı versiyon olduğunu, “…” un demosunun 2014 yılında … stüdyolarında çekilen versiyona bakıldığında, “…” birebir bir aynı olduğunun gözlemleneceğini, ve önce …’nun “…” ın alışverişi yarışmaya çeviren bütçe konsept ve süre kurallarının kullanmasının ardından, yine bir fikir hakkı tecavüzü yapılarak …’de program müdürü olduğu sırada kendisine getirilen, “…” isimli programın formatını “…” programına uyarladığını ve kullandığının çok açık bir şekilde görüleceğini, bu hususun dahi müvekkillerinin formatının bire bir taklit edildiğinin apaçık emaresi olduğunu,Bu üç temel kural olan, süre, konsept ve bütçenin, yüzde yüz Türk formatı olarak dünyada birçok ülkeye satıldığını, bu formatın ve davacıların fikir haklarının korunmasının çok önemli olduğunu,Bu sebeplerle, 09.06.2016 tarihinde Üsküdar … Noterliği ‘nin … yevmiye nolu ihtarnamesi keşide edilerek, haksız kullanıma son verilmesi hususunda ihtarda bulunulduğunu, davalıya keşide edilen ihtarname 21.06.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen, haksız kullanıma devam edildiğini, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/58 değişik iş sayılı dosyasında haksız kullanımın tespit edildiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E.2004/6612 , K.2005/3278 , T. 05.04.2005 tarihli kararına konu olayda formatın sinema eserlerinin altında eser olarak kabul edildiğini, Yerel Mahkeme tarafından davacıya ait olan formatın eser olarak kabul edilmediği yönünde görüş bildiren bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, bunun hatalı bir uygulama olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasını, haksız kullanımın tespiti ile FSEK’in 68.maddesi kapsamında tazminatın hesaplanmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, 5846 sayılı FSEK’in 68.maddesi kapsamında eser sahipliği iddiasından kaynaklanan tazminat davasıdır.Uyuşmazlık; davacıya ait ”… (…)” adlı TV programına ait formatın eser niteliğinde olup olmadığı, davalılardan biri tarafından yayınlanan ve diğeri tarafından yapımı gerçekleştirilen ”…” isimli programda 21.bölümünden itibaren davacıya ait olduğu iddia edilen program formatının taklit edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Televizyon program formatlarının yazılı bir metin halinde ve sabit olarak tekrarlanabilir şekilde tespit edilmesi, özgün olması ve buna bağlı olarak hususiyet taşıması koşullarıyla FSEK’nın 2. maddesi anlamında bir ilim ve edebiyat eseri sayılabileceği bir gerçektir. Ancak, bir fikri ürünün 5846 sayılı FSEK’de sayılan eser türlerinden birisine dahil edilen eserlerden olduğunun kabul edilebilmesi için aynı Kanunun 1/B-(a) bendi uyarınca sahibinin hususiyetini taşıması gereklidir. Davacının dayandığı TV yarışma programı formatının da ilim ve edebiyat eseri olarak nitelendirilebilmesi ve korunması için hiç şüphesiz ki hususiyet unsuruna haiz olması gerekli ve zorunludur. Bir fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıyan eser olup olmadığının tespiti ise, hakimin hukuki bilgisi dışında kalan özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, bu hususta dosyaya sunulan uzman mütâlaası ve iki adet bilirkişi heyet raporu ile mevcut delil durumu birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda davacı tarafından metin haline getirilerek oluşturulmuş yazılı bir format belgesinin bulunmadığı, her iki programın ortak noktalarının genel ve anonim unsurlar olduğunun her iki heyet tarafından da tespit edildiği, programın hususiyet taşımadığı, dolayısıyla davacının televizyon program formatına dayalı olarak eser sahipliği iddiasıyla talepte bulunamayacağı, ancak eser niteliğinde olmasa bile 5846 sayılı FSEK hükümleriyle eser sahibine sağlanan fikri hak korumasının fikrin bizatihi kendisine ilişkin olmayıp onun ifade ediliş biçimi olduğu, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.12.2007 tarih ve 12890/14256 sayılı ve 23.06.2008 tarih ve 6510/8309 sayılı kararları) yasal koşulların mevcudiyeti halinde, televizyon program formatlarının TTK’nın 56. vd. maddeleri çerçevesinde haksız rekabet hükümlerine göre korunabileceği, bu noktada özgün olmayan ve yayıncılık sektöründe, benzer programlarda başkaları tarafından da kullanılan anonim unsurların değerlendirme dışı bırakılacağı, somut olay bağlamında, …” adlı programın, 21. bölümden itibaren davalı yanın formatı olan Davacı’nın “…” adlı programıyla “format düzeyinde” birebir aynı olmadığı, program taslağının özgün olmadığı, herkesçe bilinen, kullanılan unsurlar taşıdığı, davacının dayandığı program taslağı ile dava konusu programın formatlarındaki belirleyici unsurların birbirinden farklı olduğu, davacı yana ait programın, belirli süre, belirli mekan, belirli bir bütçe ve belirli bir konsept, amaç gibi ana unsurlarının daha önce yurtdışında kullanılmakta olanbirçok formatta birebir kullanıldığı, bu unsurların davacı tekeline verilemeyeceği, dolayısıyla davacı program formatının haksız rekabet hükümleri çerçevesinde yasal şartları oluşmadığından korunamayacağı anlaşılmıştır.Açıklanan sebeplerle, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/09/2018 tarih ve 2016/169 E., 2018/342 K. sayılı kararına karşı davacılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Davacılar tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/11/2022