Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1402 E. 2023/902 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1402
KARAR NO: 2023/902
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 15/03/2018
NUMARASI: 2017/68 E. – 2018/78 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/09/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Tarafların İddia ve Savunmaları: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkilinin … San. Ve Tic. Ltd. Şti’nin sahibi ve tek ortağı olduğunu, dördü İstanbul’da olmak üzere toplam beş lokasyonda hizmet verdiğini, TPMK nezdinde … numaralı “…” ve … numaralı “…” markalarının maliki olduğunu, aynı zamanda “…” isimli restoranı işlettiğini, müvekkili ile davalıların yıllardır ticari ilişkisi bulunduğunu, davalıların … numaralı “…” ibareli markayı 43. sınıfta TPMK nezdinde kötü niyetli olarak tescil ettirdiklerini, “…” markası üzerinde önceye dayalı kullanımının bulunduğunu, marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, bu sebeplerle davalılara ait … numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile ; Müvekkillerinin 2007 yılından beri restoran işlettiklerini, … Caddesinde … numaralı iş yerini “…” markası ile halen işletmeye devam ettiğini, … numaralı iş yerine de döner, pide, kebap restoranı açmak üzere harekete geçtiğini, daha önceden “… ” olarak tanındıklarından çağrışım yapması amacıyla “…” markasını seçtiklerini ve tescil ettirdiklerini, davacının markalarının 35. sınıf kapsamında toptan veya perakende satış kapsamında bulunduğunu, müvekkilinin davacının markasını taklit etme gibi bir çabası bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı:İlk Derece Mahkemesince; ” Davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, Davalıların … sayılı … markasının tescilli olduğu 43. Sınıfta “yiyecek içecek sağlanması hizmetleri, geçici konaklama hizmetleri” sınıfında hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir.
İstinaf Sebepleri: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; reddedilen talepler yönünden kararın hatalı olduğunu, kötü niyetli marka başvurularının yasa gereği reddi gerektiğini, kötüniyetin somut olayın özelliğine göre belirleneceğini, Yargıtayın genel olarak kötü niyetin varlığı halinde tüm sınıflar ve ilgili alt sınıflar yönünden hükümsüzlüğe karar verdiğini, kötü niyetin bölünmezliği ilkesi çerçevesinde ve Yargıtay kararları ışığında davanın 43. Sınıftaki gündüz bakımı hizmetleri, geçici barınma sağlanması hizmetleri yönünden reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, tüm hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bilirkişi raporunda, davacının tüm iddiaları yersiz olduğu tespit edildiğini halde karıştırılma ihtimali ve hatalı birkaç gerekçeye dayanılarak davanın kısmen kabulü ile müvekkilin asıl iş olan “ yiyecek, içecek sağlanması hizmetleriyle ilgi olarak, … markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkine karar verildiğini, müvekkillerinin uzun yıllardır restoran işletmekte olup, …“ ismiyle 43.sınıfta tescilli markaları ile hizmet verdiğini, Müvekkillerin mezkur işyerlerinin bulunduğu dükkanın karşısına sakatat harici ürünlerin de satılacağı bir restoran açmaya karar vermişler ve kendi markalarının tanınmışlığından da yararlanmak üzere “ … ” ve “ … ” markalarının 43.sınıfta tescili için TPE’ ye müracaat ettiğini,“ … ” markasının tescil talebi reddedildiğinden, tescil edilen “… ” markası üzerinden restoranlarını açarak işletmeye başlamışlar ve piyasada da bu marka adı altında haklı bir tanınırlığa ve isme kavuştuklarını, davacının ise “Kasaplık “ mesleğini ifa etmekte olup bu bağlamda soyadı da olan “…” markasıyla 35.sınıfta, mağazacılık alanında faaliyet gösterdiğini, Davacı tarafın, … markasının tanınır hale gelmesi üzerine kötü niyetle davayı açtığını, müvekkillerden …’ nun uzun yıllar önce işlettiği restaurantına vermiş olduğu ete ilişkin, “ tek” bir fatura’ ya dayanmış, onun da aslını, ibraz edememiş olduğu halde hükme dayanak alındığını ve et restoranı işlettiğimizin ile “ ürünleri davacıdan aldığı” şeklinde gerçek dışı bir olguyu dayanıldığını, müvekkilce … restoranı için, hiçbir şekilde davacıdan et alınmadığını , davacının da böyle bir iddiası bulunmadığını, , markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, dava konusu olan davacıya ait markanın tanınmış bir marka olmadığını, tarafların tescil sınıfları da farklı olduğundan marka tecavüzü oluşturmadığını, davacının markasını ticaret sınıfında tescil ettirdiği tarihte, hizmet sınıfında da tescil ettirebileceği halde, iştigal konusu olmamasından kaynaklı olarak tescil ettirmediğini, Müvekkillerin, hizmet sınıfında yaptıkları marka tescilinden çok sonra ve markanın tanınması için yaptıkları bir çok işlem akabinde, marka belirli bir tanınırlığa ulaştığını, davanın kötü niyetle açıldığını, bu sebeplerle, yerel mahkemenin kararının, yapılacak istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İnceleme Ve Gerekçe: Dava, davalının kullandığı “…” İbareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine kararı verilmesi talebine ilişkindir. … numaralı “…” markasının 35.sınıfta 07/03/2014 tarihinden itibaren davacı adına tescil edildiği, … numaralı “…” markasının 36 ve 42.sınıflarda 09/12/2014 başvuru tarihinden itibaren davacı adına tescil edildiği, Davacının 43.sınıfta tescilli markasının 09.12.2014 başvuru tarihinden itibaren 29 , 35 ve 43.sınıflardase “…. lezzetin yeni semti” ibareli olduğu, … numaralı “…” markasının ise 43.sınıfta “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri, geçici konaklama hizmetleri, gündüz bakım (kreş) hizmetleri, hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri” emtialarında 14/10/2014 başvuru tarihinden itibaren davalılar … ve … adlarına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Davacı adına tescil edilen “…” ibareli marka ile davalı adına tescil edilen “…” ibareli markalarda … ibaresinin asli unsur olduğu, markalar arasında yüksek benzerlik bulunduğu, davacı adına tescilli marka ile dava konusu davalıya ait marka arasında 6769 Sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesi mevcut olduğu, davacı markasının 35. Sınıf “müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri, mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri” emtialarında mağazacılık hizmetleri tescilli olduğu, davalıya ait markanın 43. Sınıf “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” emtialarında tescilli olduğu, dosyada mevcut bilirkişi raporunda belirtildiği üzere davacı ve davalı markalarının tescil sınıfları bakımından ilintili emtiaları kapsadığı, davacının et ürünlerinin satışını yaptığı, davalının ise et ürünleri restoranı işlettiği, mal ve hizmetlerin birbirleri için tamamlayıcı olduğu , bu nedenlerle tüketici nezdinde her iki markaya konu mal ve hizmetin aynı yada bağlantılı işletmelerden geldiğini düşündürecek nitelikte olduğundan karıştırılma tehlikesini içerdiği açıktır.Hemen belirtilmelidir ki; 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren SMK’nın 6/9 maddesinde, kötüniyetle yapılan marka başvurularına itirazın nispi ret nedeni olduğu açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca hükümsüzlük hâllerinin düzenlendiği SMK’nın 25. maddesinde nispi ret nedenlerinden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda kötüniyetli tescil 556 Sayılı KHK döneminde öğreti ve uygulama ile hükümsüzlük nedeni olarak kabul edilmiş iken SMK ile birlikte artık açıkça hükümsüzlük hâli olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2021/11-76K. 2023/244,T. 22.3.2023)Öte yandan,hangi hâllerde kötü niyetli marka başvurusunun söz konusu olduğuna dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak genel olarak kötüniyetli marka başvurusu; hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde de tescil için başvuruda bulunulması veya başvurunun tescil ettirilmesi olarak tanımlanabilir. Kötü niyetle marka tescilinden bahsedebilmek için marka başvurusunda bulunan kişinin, markaya konu mal ve hizmeti üretip pazarlamaktan daha ziyade başkalarının ticaretine engel olmak, marka tescili yoluyla başkalarından haksız para koparmaya çalışmak veya vekâlet, bayilik, dağıtıcılık, acentelik vb. ilişki nedeniyle kendisine duyulan güvene ve ticari dürüstlük kuralına aykırı davranış içerisinde bulunması gerekir. Bu kapsamda marka hükümsüzlüğü davalarında kötüniyet iddiası ileri sürülmüş ise TMK’nın 2. maddesi gereğince kötüniyetin korunması söz konusu olamayacağından her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötüniyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmelidir.Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2021/6071- 2023/686 sayılı güncel kararında aynı hususlara işaret edilmiştir; “Dairemiz uygulamalarında genel olarak, markanın kullanmak değil, para koparmak, şantaj veya daha önce açılmış davalarda verilmiş ya da verilecek mahkeme kararlarını etkisiz kılmak, son derece özgün bir örnek markanın aynısının tescili başvurusunda bulunmak ya da markayı kullanmak amacıyla değil sırf başkalarının ticaretine engel olmak için başvuru konusu edilmesi gibi hallerde kötü niyetli başvurunun varlığı kabul edilmektedir. Bununla birlikte markaların kötüniyetle tescil ettirilip ettirilmediği hususunun tarafların iddia ve savunmaları yanında, her bir somut olayda dosyadaki mevcut deliller ile o somut olayın özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir. Dairemizin yerleşik içtihatlarında (Yargıtay 11. H.D. 2020/1837 E., 2021/1722 K.) da belirtildiği gibi mülga 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca önceye dayalı hakların ihlali, tanınmış markanın aynı veya benzeri ibarelerin marka olarak tescil ettirilmesi gibi hususlar tek başına kötü niyetli başvuru olarak görülemez.Öte yandan Daire uygulamalarında her ne kadar aynı Kararnamenin 7 nci maddenin birinci fıkrasının (i) bendi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ise de TRIPS madde 16 ve Paris Sözleşmesi’nin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamında Türkiye’de tescilli olmayan ve buna rağmen Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğu somut delillerle ispatlanan markanın; tanınmışlık ileri sürülen ürünlerle sektörel benzerlik halindeki mal ve hizmetlere karşı korunacağı kabul edilmekle birlikte yukarıda da ifade edildiği üzere tanınmış markayı çağrıştıran benzer ibarelerin tescili talebinin tek başına kötü niyetin varlığına delalet olamayacağı ve başvuruya konu tüm mal ve hizmetlerin kötü niyet sebebiyle hükümsüzlüğünü gerektirmeyeceği kabul edilmelidir. Bu durumda ilk derece mahkemesince, 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca; davacının daha önce gerçek hak sahibi olduğu mal ve hizmetler ile davalı markası kapsamındaki aynı veya ilişkilendirilebilecek ölçüde benzer mal ve hizmetler yönünden davanın kabulü isabetli olmakla birlikte, davacı markasının birden fazla ülkede ayrı ayrı tescillenmiş olmasının tek başına Türkiye’de o markayı tanınmış yapmayacağı hususu da gözönünde bulundurularak, davacı tarafça dosyaya sunulan deliller itibariyle davacının yurt dışında tescilli markalarının Türkiye’deki ilgili çevrede tanınmışlığın ispatı halinde yalnızca tanınmışlığın ve markanın ayırt edicilik düzeyi de dikkate alınarak tanınmışlık ileri sürülen ilgili sektördeki mal ve hizmetler bakımından dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekirken davalının kötü niyetli olduğundan hareketle hatalı değerlendirme ile Bölge Adliye Mahkemesince tüm başvuru yönünden davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olmamış ve kurulan hükmün bozulması gerekmiştir.”Somut olayda, yukarıda açıklandığı üzere; davalı markasının davacı markası ve 43. sınıfta kapsadığı mal veya hizmetlerin benzerliği nedeniyle, halk tarafından ilişkilendirilme ve karıştırılma ihtimali olduğu markaların benzerliği ve karıştırma ihtimali olmakla birlikte taraflar arasında ticari ilişki olmasının , davalının “…” ibaresinin davacı markasının asli unsuru olduğunu bilecek durumda olmasının tek başına kötüniyetli marka tescili olarak kabulüne yeterli olmadığı,bu nedenle SMK 6 ve 25. Maddeleri kapsamında davalı markasının ilgili emtia sınıfında hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği, mahkemece verilen kararın sonucu itibariyle dosya kapsamına uygun olduğu ,istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak , taraf vekillerinin istinaf başvurusun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine, karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 15/03/2018 tarih ve 2017/68 E, 2018/78 K. sayılı kararına karşı davacı ve davalılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45-TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45-TL daha harcın davalılardan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4-Davacı ve davalılar tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,5-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.14/09/2023