Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1401 E. 2023/558 K. 31.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1401 Esas
KARAR NO: 2023/558
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/02/2019
NUMARASI: 2017/689 E. – 2019/134 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine 19.12.2016 tarihinde alacaklısı … olan İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin ev hanımı olup, iş bu dosyada alacaklı olarak bulunan davalıya iş bu bono karşılığı ve miktarı kadar borçlu olmadığı gibi, bu bononun altındaki imzadan da müvekkilin haberinin olmadığını, takibe konu bono incelendiğinde davacı müvekkilin bononun keşidecisi olmadığı, bonoda yalnızca kefil olarak gösterildiğinin anlaşılacağını, davacı müvekkilin takibe konu bu borç ve bono ile hiçbir ilgisi bulunmadığı gibi senet altındaki imzada müvekkile ait olmadığını, senedin keşidecisi olarak gözüken …’nın müvekkilin babası olduğunu, müvekkilin evli olup babası ile maddi bir bağının bulunmadığını, müvekkilinin uzun süredir de babası ile görüşmediğini, bu bono nedeni ile babasının gerçekte davalıya borçlu olup olmadığı dahi müvekkilinin bilgisi dışında olduğunu, müvekkili adına imzaya açıkça itiraz ettiklerini, bu bono üzerindeki kefil/borçlu kısmındaki imzanın davacı müvekkiline ait olmadığını, bu nedenlerle davalı aleyhine açılan imza inkarı nedeniyle menfi tespit davasının kabulü ile davacı müvekkilin takip konusu İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ve dayanak senet bedeniyle borçlu olmadığının tespitine, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının ve takibe konu senedin müvekkil lehine iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “…Davalı alacaklı tarafından, davacı hakkında, … tarafından keşide edilen, davacı tarafından aval verilen (senette kefil olarak yazmakta), davalı lehine keşide edilen, 10/03/2014 keşide, 05/05/2015 vade tarihli, 90000,00 TL bedelli bonoya istinaden İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlattığı, Davacının senedin ön yüzündeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek iş bu davayı açtığı, aynı zamanda C.Başsavcılığının 2017/125648 soruşturma sayılı dosyasında yürütülen soruşturma kapsamında yapılan bilirkişi incelemesinde, davacının adının yanındaki imzaları da kapsamak üzere senedin ön yüzünde yer alan dört adet imzanın dava dışı …’nın eli ürünü olduğunun tespit edildiği, Mahkememizce Üsküdar … Noterliği’nin 14/02/2014 tarihli … yevmiye nolu, Üsküdar … Noterliği’nin 09/01/2017 tarihli … yevmiye nolu, 22/04/2015 tarihli Nüfus Cüzdanı talep formu, 26/04/2008 tarihli SGK işe giriş bildirgesi aslı getirtilerek Bilirkişi …’e yaptırılan bilirkişi incelemesinde takibe ve davaya konu edilen bonoda yer alan imzaların davacıya ait olmadığının tespit edildiği, bu durumda davacının senetten dolayı borçlu olmadığı anlaşıldığından davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. Senedin davalının huzurunda imzalanmayabileceği, davalının senetteki imzanın davacıya ait olmadığını bildiğine, kötüniyetli olduğuna dair bir delil bulunmadığı anlaşılmakla tazminat talebinin reddine” karar verilmiştir Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkili …’in, davacı … ve babası …’ya 90.000,00 Türk Lirası borç verdiğini, karşılığında her ikisinin de imzaları olduğu senet aldığını, söz konusu senet vadesinde ödenmeyince İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası üstünden takibe geçildiğini, takibin kesinleştiğini sonrasında ise taraflarına menfi tespit davası ikame edildiğini, senetteki imzaların ikisinin de davacının babası adına olma ihtimalinin bulunduğunu ve bu nedenle 01/08/2017 tarihli dava dilekçesine karşı sundukları cevap dilekçesinde …’nın da imza örneklerinin alınması taleplerinin olduğunu ancak taleplerinin dikkate alınmadığını, -İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Müracaat ve Suçüstü Bürosu’na 2017/125648 soruşturma numarası ile … ve … hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, soruşturma sonrasında …’nın borçlu kısmını imzaladığını, müvekkili …’in dalgınlığından faydalanarak …’ın imzalaması gereken kısmın da imzaladığını, şüpheli …’ın kendisine atfen diğer şüpheli …’ya sahte imza attırarak …’nın suçuna iştirak ettiği gerekçesiyle her ikisi hakkında da resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları amacıyla yargılanmalarına karar verildiğini, yargılamanın İstanbul Anadolu 44. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/95 Esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, bekletici mesele taleplerinin dikkate alınmadığını, -davacı …’ın, müvekkiline herhangi bir borcunun bulunmadığını ve kendisinden para almadığını belirttiğini, taraflarınca 20/11/2017 tarihli cevaba cevap dilekçeleri ile müvekkilinin davacı …’a vermiş olduğu 3 adet çekin bilgilerini sunduğunu ve Mahkeme’den ilgili bankalara müzekkere yazarak söz konusu çeklerin kim tarafından tahsile konduğunu araştırmasını talep ettiklerini, Mahkemenin bu talepleri de dikkate almayarak yine eksik ve hatalı inceleme sonucu hüküm tesis ettiğini kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalı tarafın ısrarla müvekkili … ve babasının imzalarının bulunduğu senet ifadesini kullandığını, ayrıca davalı şirket vekili, söz konusu imzaların ikisinin de müvekkilimin babasına ait olma ihtimalinden ısrarla bahsettiklerini, borç ilişkisinin şahsa bağlı bir hak olduğunu, imzanın müvekkiline ait değilse, davaya konu senedin müvekkili yönünden iptaline karar verilmesinde bir hata bulunmadığını, 25/01/2019 tarihli bilirkişi raporunda inceleme konusu belgedeki imzanın davacı müvekkili …’nın eli ürünü olmadığının anlaşıldığını, İstanbul Anadolu 44. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/95 Esas sayılı dosyada anılan raporlar gereğince de senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığının tespit edilerek müvekkili lehine raporların dosyaya girdiğini, bekletici sorunun, bir ceza davasının görülebilmesinin başka bir mahkemenin yetkisine giren bir sorunun veya uyuşmazlığın çözülmesine bağlı olması halinde söz konusu olacağını, söz konusu ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin müvekkili lehine karara vardığı bilirkişi raporu haricinde, bu raporla yetinmeyip aldığı bilirkişi raporunda da söz konusu senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığının ortaya çıktığını, müvekkilinin davalıdan alacaklı olması gerekirken davaya konu senet miktarı 90.000,00 TL kadar da borçlanmış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu istinaf dilekçesinin ve taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı taraf bono üzerindeki imzanın kendisine ait olmaması nedeniyle menfi tespit isteminde bulunmuştur. Davalı taraf ise, davacı ve dava dışı davacının babasının birlikte hareket ettiğini, senedin sahte olarak düzenlenmesine iştirak ettiğini, bu nedenle senet nedeniyle borçlu olduğunu ileri sürmüştür. T.C. İstanbul(anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı 2017/125648 soruşturma sayılı dosyasında iddianame düzenlendiği, yargılamanın İstanbul Anadolu 44. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/95 Esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiği, iddianame incelendiğinde “Müteahhitlik yapan şikayetçi ile şüpheli …(Kaymakçı) arasında 2014 yılında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmıştır. … inşaat ile ilgili işleri yürütmek üzere babası diğer şüpheli …’ya yetki vermiştir. İnşaat başlamadan önce şüpheliler 2B uygulamasından dolayı maliyeye 90.000 TL borçları olduğunu söyleyerek bu paranın ödenmesini şikayetçiden talep etmişlerdir. Şikayetçi talep edilen parayı ödedikten sonra şüphelilerden teminat olarak 90.000 TL bedelli bono vermelerini, bonoyu Fahri’nin borçlu, Mehtap’ın ise kefil olarak imzalamasını istemiştir. Bu teklifi kabul eden şüpheliler şikayetçinin Çekmeköy ilçesinde bulunan bürosuna gitmiş, şikayetçi gerek yazı ve gerekse rakam bölümlerini doldurduktan sonra bonoyu şüphelilere vermiş, şüpheli Fahri borçlu kısmını imzalamış, bu esnada şikayetçinin dalgınlığından faydalanarak diğer şüpheli Mehtap’ ın imzalaması gereken bölümü de kendisi imzalamıştır. Şüpheli Mehtap, kendisine atfen diğer şüpheli Fahri’ ye sahte imza attırarak Fahri’ nin işlediği sahtecilik suçuna iştirak etmiştir. Böylece şüpheliler hileli hareketlerle şikayetçiyi aldatıp sahte senet düzenlemişlerdir. Suça konu senet Türk Ticaret Kanununda öngörülen unsurları taşıdığından resmi belge niteliğindedir. ” tespitlerinin bulunularak resmi belgede sahtecilik suçundan kamu davası açıldığı görülmüştür. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle; ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır: Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi hükmü de aynı yönde bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E 1983/10-372, K:1985/21; 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamları). Tüm bu açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; davacı takip ve dava konusu bonoda imza itirazında bulunarak borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Ancak davalı, davacının da içinde bulunduğu sahtecilik iddiası nedeniyle davacının da borçtan sorumlu olması gerektiği iddiasındadır. Her ne kadar imza incelemesi sonucunda imza davacıya ait çıkmamış ise de, yapılan ceza yargılamasında ceza davasında sanıklardan birinin davacı olduğu, eldeki davaya konu yapılan bono nedeniyle resmi evrakta sahtecilik (TCK. M.204/1) suçlarından ayrı ayrı hapis cezası ile cezalandırılmalarının talep edildiği, resmi evrakta sahtecilik suçunu davalı ile işlemediğine dair dosyada tespit bulunmadığı, yargılamanın devam ettiği, yukarıda belirtildiği üzere, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlayacağı, Ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmamasına göre, mahkemece, henüz bu aşamada kesinleşmeye ceza davasının sonucunun beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir. Ceza yargılaması beklenerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, yukarıda açıklanan hususlar gereğince Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, kararın kaldırılmasını gerektiği anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece Mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın açıklanan biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/02/2019 tarih, 2017/689 E. 2019/134 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 31/05/2023