Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1400 E. 2022/1824 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1400
KARAR NO: 2022/1824
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 04/04/2019
NUMARASI: 2017/150 E. – 2019/111 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın tanınmış “…” markasının sahibi olduğunu, davalının … sayılı “…” ve … sayılı “…” ibareli markaları kötü niyetle kendi adına tescil ettirdiğini, davalı adına tescilli bu markaların müvekkilinin tanınmış markasına iltibas yaratacak derecede benzer olduğunu iddia ile neticeten davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı firmanın “…” ibareli tanınmış markası bulunmadığını, mal ve hizmetlerde örtüşme bulunmadığını, “…” ibaresinin bir spor dalının ismi olup, kullanımının davacı firmanın tekeline bırakılamayacağını, benzerlik ve iltibasın söz konusu olmadığını, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, müvekkilinin ürünlerini sadece www…com ve www…com e -ticaret siteleri üzerinden sattığını, müvekkilinin ürünlerinin Çin merkezli firmalar tarafından taklit edilerek dünya çapında pazarlandığını savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “… Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında, davalıya ait her iki markanın da davacının seri markalarının esas unsuru olan “…” ibaresini birebir içerdiği, bu nedenle işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzer oldukları, davalının markalarının 18. ve 35. sınıfta tescilli oldukları, davacının … numaralı “…”, markasının da 35. sınıfta “müşterilerin çeşitli malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri” için tescilli olduğu, yine … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “Şekil” markalarının da 18. sınıfta davalının markaları ile benzer mal ve hizmetler için tescilli oldukları, davacının markalarının tüm dünya genelinde sektöründe belli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış olduğu, davalının markalarını tescil ettirdiği tarihte de bilinen bir marka olduğu, bu nedenle davalının marka tescillerinin kötü niyetli olduğu, her ne kadar davalı taraf “…” ibaresinin bir spor dalının tanımlayıcı sözcük olduğunu iddia ederek, bu ibarenin kullanımının davacının tekeline bırakılamayacağını savunmuşsa da, davacının markasını uzun süredir kullanmak suretiyle ayırdedicilik kazandırdığı, ayrıca markalar hükümsüz kılınmadığı sürece davacının marka korumasından yararlanacağı, davalının markalarının davacıya ait seri markalardan birisi gibi algılanabileceği, davalının markalarında “…” ibaresinin yanında kullanılan “…” ve “…” ibarelerinin ayırt edici nitelikte olmadığı, tarafların markalarının karıştırılma ihtimali bulunduğu …” gerekçesi ile davanın kabulüne, davalı adına tescilli … numaralı … ve … numaralı … markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Cevap ve yargılama aşamalarındaki beyanları tekrarla birlikte, “…” ve “…” adlı markaların müvekkili tarafından 18. (deriler, yapay deriler ve bunlardan mamul ürünler) ve 35. (Reklamcılık Hizmetleri, İthalat ve İhracat Hizmetleri, Perakende veya Toptan Satış Hizmetleri, Mağazacılık Hizmetleri) sınıflarda tescil edildiğini, SMK m.6’ya göre aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer markalar tescil edilemeyeceğini, bazen aynı sınıflar içerisinde yer alan mal ve hizmetlerin farklı nitelikte, bazen de farklı sınıflar içerisinde yer alan mal ve hizmetlerin aynı nitelikte yer alabileceğini, bu nedenle Yargıtay ilgili hususa vurgu yaparak, aynı sınıflar içerisinde yer alsalar dahi mal ve hizmetlerin farklı nitelikte olabileceği görüşünü benimsediğini, mal ve hizmetlerin aynı veya benzer nitelikte sayılabilmesi için çeşitli kriterlerin bulunduğunu (piyasa anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap etme, benzer ihtiyaçları gidermede kullanma, birbirleri yerine ikame edilebilme ve rekabet etme olanaklarının bulunması, kullanım amaçları, dağıtım kanallarının ortak olması, hedeflenen halk kesimleri), eldeki davada bu kriterlerin tek tek irdelenmediğini, dava konusu markalar arasında ayırt edilemezliğin veya benzerliğin bulunmadığını, davacının tanınmış marka statüsünün bulunmadığını, davacının muhtelif başvurularının da reddedildiğini, polonun spor dalı olması hasebi ile markaya konu edilemeyeceğini, bunun SMK m.5 kapsamında mutlak ret sebebi olduğunu, bilirkişi raporunda sadece davacı iddialarının irdelendiğini, müvekkilinin savunmalarının irdelenmediğini, bu rapor baz alınarak karar verilmesinin hatalı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesi ile yargılama aşamalarındaki beyanlarını tekrarla, markaların aynı sınıflarda tescilli olduğunu, müvekkili markasının tanınmışlığını müvekkiline ait Türk Patent nezdindeki ve dünya çapındaki kayıtlı marka tescillerine ilişkin liste ve belgelere, müvekkili ile ilgili basında yer alan haberlere ve diğer dokümanlara, emsal mahkeme kararlarına vb gibi delillere dayandırıldığını, “…” ibaresinin bir spor dalının adı olması sebebiyle jenerik olduğu ve kimsenin tekelinde olamayacağı savunmasının dinlenmesinin mümkün olmadığını, markasının ayırt edici olduğunu, emsal mahiyette kararlar olduğunu, müvekkiline ait “…” markasının Yerel Mahkeme kararları ve diğer tüm deliller ile de anlaşılacağı üzere dünya çapında tanınmış bir marka olduğunu bu nedenle yüksek bir ayırt ediciliğe sahip olduğunu beyanla davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; davalı adına 18. ve 35. sınıfta tescilli ve 02/10/2013 başvuru tarihli … sayılı “…” ve 18 ve 35.sınıflarda tescilli “…” ibareli markaların, davacı tarafın … ibareli markaları ile iltibas yarattığı iddiası ile markaların hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. TPMK kayıtlarına göre; davalının 02.10.2013 başvuru tarihli … tescil numaralı “…” markasının 18. ve 35. sınıflarda, … tescil numaralı “…” markasının 18. ve 35. Sınıflarda davalı adına tescilli olduğu, davacının 07/09/1992 tarihinde başvurusu yapılmış … numaralı “…” markasının yanı sıra “…” esas unsurlu pek çok markasının davacı adına tescilli olduğu sabittir.Davalının her iki markasının davacı markası olan “…” ibaresini birebir içerdiği, işitsel benzerliğin üst düzeyde olduğu, “…” ve “…” ibarelerinin kavramsal bir karşılığı bulunmasa da, “…” ibaresinin davalı markalarında yer alması nedeniyle kavramsal benzerliğin orta düzeyde olduğu, davalının markalarının düz metin şeklinde, davacının markalarının kısmen grafik unsurlar içerdiğinden grafik benzerliğin de düşük düzeyde olduğu, her iki markanın da ortalama tüketiciye hitap ettiği, davacının “…” esas unsurlu seri markalar yarattığı, davalının “…” ve …” ibarelerinin davacının markalarının esas unsurunun alt dalları olduğu izlenimini verdiği, davalı markalarının tanınmış davacı markasına genel izlenimde yüksek düzeyde benzer oldukları ve karıştırılma ihtimalinin söz konusu olduğu bilirkişi raporu ile teknik olarak değerlendirilmiştir.Markaların karıştırılma ihtimali bulunması 6769 sayılı SMK’nun 25. maddesinde hükümsüzlük sebebi olarak sayılmış olup marka tescilinde nispi ret sebeplerinin yer aldığı 6769 sayılı SMK’nun 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği hükme bağlanmıştır. Markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde; piyasa anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap etme, benzer ihtiyaçları gidermede kullanma, birbirleri yerine ikame edilebilme ve rekabet etme olanaklarının bulunması, kullanım amaçları, dağıtım kanallarının ortak olması, hedeflenen halk kesimleri ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketici olup eldeki davada özel alıcı grubu olan hedef kitle de dikkate alınabilir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki isim, işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Saptanan ve hukuksal durum karşısında; davalıya ait her iki markanın davacının seri markalarının esas unsuru olan “…” ibaresini birebir içerdiği, buna bağlı olarak işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzer oldukları, davalının markalarının 18. ve 35. sınıfta tescilli oldukları, davacının … numaralı “…” markasının da 35. sınıfta “müşterilerin çeşitli malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri” için tescilli olduğu, yine … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “Şekil” markalarının da 18. sınıfta davalının markaları ile benzer mal ve hizmetler için tescilli oldukları, davacının markalarının tüm dünya genelinde sektöründe belli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış olduğu, davalının markalarını tescil ettirdiği tarihte bilinen bir marka olduğu, bu nedenle davalının marka tescillerinin kötü niyetli olduğu, davalı tarafından “…” ibaresinin bir spor dalının tanımlayıcı jenerik sözcük olduğunu iddia ederek bu ibarenin kullanımının davacının tekeline bırakılamayacağını savunduğu ancak davacının markasını uzun süredir kullanmak suretiyle ayırdedicilik kazandırdığı, yine markalar hükümsüz kılınmadığı sürece davacının marka korumasından yararlanacağı, davalının markalarının davacıya ait seri markalardan birisi gibi algılanabileceği, davalının markalarında “…” ibaresinin yanında kullanılan “…” ve “…” ibarelerinin kelime anlamları bulunmamakla ayırt edici nitelikte olmadığı, tarafların markalarının karıştırılma ihtimali bulunduğu muhakkak olduğu belirlenmekle davalı istinaf nedenleri yerine görülmemiş, davalının markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmesi yönündeki ilk derece Mahkemesinin kararı isabetli bulunmuştur. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 04/04/2019 tarih ve 2017/150 E. 2019/111 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 29/12/2022