Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1397 E. 2022/1479 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1397 Esas
KARAR NO: 2022/1479
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/03/2019
NUMARASI: 2018/166 E. – 2019/83 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “…” markası ile tekstil sektöründe faaliyette bulunduğunu, müvekkilinin kullanmakta olduğu “…” markasını ” … & …” olarak 24/07/2003 tarih ve… sayı ile 24, 25 ve 35 emtia sınıflarında kullanılmak üzere TPMK nezdinde tescil ettirdiğini, daha sonra aynı ibareyi “… ” olarak … sayı ile tescil ettirdiğini, müvekkilinin “…” markası üzerinde üstün hak sahibi olduğunu ve bu ibareyi sektöründe bilinir bir marka haline getirdiğini, ancak hal böyle iken, davalının müvekkilinin tanınmışlığından yararlanmak, müvekkilinin markası ile iltibas oluşturarak müşteri portföyünden istifade etmek için 28/10/2014 tarihinde … San.ve Dış Tic.Ltd.Şti unvanı altında şirket kuruluşu yaparak “…” markası altında müvekkili ile aynı sektörde faaliyete başladığını, davalının bu bağlamda 27/11/2014 tarih ve … sayı ile “…” markasını tescil ettirdiğini, davalı markasının müvekkili markası ile iltibas oluşturduğunu, söz konusu iltibası davalının bizzat kendisinin itiraf ettiğini iddia ederek, davalı adına … sayı ile tescilli “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili adına tescilli “…” markası ile davacı adına tescilli ” … & …” markası arasında örtüşen hiçbir benzerlik bulunmadığını, davacının markasının tanınmış marka olduğu yönündeki beyanının herhangi bir hukuki veya fiili temeli bulunmadığını, … markasının davacı şirketin tescilinden sonra pek çok şirket tarafından tescilli olduğunu, müvekkili markası ile davacı markası arasında görsel olarak da benzerlik bulunmadığını ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”… dosyanın tevdi olunduğu bilirkişi hazırlamış olduğu 28/01/2019 havale tarihli raporda sonuç olarak, davalının ticaret unvanının tescil edildiği tarihin 27/11/2014 olduğu, marka tescil başvurularının gerçekleştirildiği tarihin ise 27/11/2014 olduğu ve kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı ve davalı yana ait ticaret unvanının terkini ve markanın hükümsüzlüğü yönündeki talepler bakımından koşulların oluşmadığı, Mahkemece davalı yanın kötü niyetli olduğu değerlendirildiği takdirde ise, davalı yana ait ticaret unvanının terkini ve davalı yana ait … sayılı markanın hükümsüzlüğü yönündeki taleplerin kabulünün gerekeceği yolunda görüş belirtildiği anlaşılmıştır. Buna göre, davacının … tescil sayılı markası ” …&…” olup, davalının daya konu … sayı ile tescilli “…” ibareli markasının ve ticaret unvanının tescilinden öncedir. Ancak, davacıya it … sayı ile tescilli “…” ibareli ve … sayı ile tescilli “…” ibareli markaları ise davalının markasının ve ticaret unvanının tescilinden çok sonradır. ” …&…” markasındaki “…” sözcüğü ile davalının “…” markasındaki “…” sözcüğü müşterek olup, cins ismidir. Bu isimle başlayan birçok marka sicilde tescillidir. Taraf işletmelerinin hacmi, hitap ettikleri tüketici kitlesi, “…” sözcüğünün seçilmesi suretiyle markanın zayıf marka niteliğinde oluşu gözetildiğinde, markalar arasında iltibas riskinin bulunmadığı, yine davalı ticaret unvanının da markaya tecavüz oluşturmadığı, davalının kötü niyetinin ispatlanamadığı anlaşılmıştır. Davacının davalı markasından çok sonraki tescil tarihini taşıyan markalarının değerlendirmeye alınması, tescil başvuru tarihi itibariyle mümkün değildir. Bu itibarla davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir. ” şeklinde gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bilirkişi raporunda; davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin terkini şartlarının oluştuğu, ancak sonrasında davanın şirket kuruluşundan 3 yıl 6 ay sonra açılmasının susma yoluyla hak kaybı olduğu, davalının unvanından “…” ibaresinin terkinine karar verilmesi gerektiğinin belirtildiğini, mahkemece rapora itiraz kabul edilmediği gibi, gerekçeli kararda bu hususun tartışılmadığını, gerekçesiz ve hatalı olarak davanın reddine karar verildiğini, raporun yanılgılı olduğunu, sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşmesi için 5 yıllık sürenin geçmesi gerektiğini, bu sebeple kararın bozulması gerektiğini, Taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu hususu, davalı tarafından müvekkilinin marka başvurusuna yapılan itirazda kabul edilmesine rağmen; gerek bilirkişi, gerek mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, Davanın reddine yönelik kararın gerekçesinin kötüniyete bağlanamayacağını, ticaret unvanı yönünden davalının basiretli tacir gibi davranması gerektiğini, diğer yandan SMK’nun 25/1.maddesinde belirtilen koşulların varlığı halinde hükümsüzlük kararının verilmesi gerektiğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına, davalı adına tescilli … sayılı “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin terkinine karar verilmesini talep etmiştir İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalı adına … sayı ile tescilli “…” markasının, davacı adına … sayı ile tescilli “… & …” ve … sayı ile tescilli “… ” markalarıyla iltibas yarattığından bahisle davalı markasının hükümsüzlüğü ile ”…” ibaresinin davalının ticaret unvanından terkini taleplidir. İlk Derece Mahkemesince; davacı markalarının bir kısmının davalı markalarından sonra tescil edildiği, ”…” ibaresinin cins adı belirten zayıf bir marka olduğu, davalının kötüniyetli olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar yukarıda belirtilen sebeplerle davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı kök markasının … sayı ile tescilli ” … & …” markası olduğu, bu markadan sonra tescil ettirilen … sayı ile tescilli “… ” ve … sayı ile tescilli “… ” ibareli markaların ise seri marka olduğunun kabulü gerekmektedir. Her ne kadar Mahkemece, davacıya ait … sayı ile tescilli “… ” ibareli ve … sayı ile tescilli “… ” ibareli markaların, davalının markasının ve ticaret unvanının tescilinden çok sonra olduğu esas alınarak, kötüniyet bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; bir marka sahibinin, uzun yıllar önce tescil ettirdiği, kullanım ve tanıtımını yaptığı önceki markasının asli ve ayırt edici unsurunu koruyarak, aynı tescilli mal veya hizmetler yönünden, önceki markasından farklı unsurlar içerecek ve onunla seri oluşturacak şekilde yeni markalar oluşturmasının hukuken mümkün olduğu (Yargıtay 11. HD. 2016/9248 esas, 2018/2132 karar sayılı ilamı), Mahkemece, kök marka ile hükümsüzlüğü talep edilen davalı markası arasında iltibas değerlendirmesi yapılmaksızın seri nitelikteki marka tescilinin, salt davalıya ait marka tescilinden sonra gerçekleşmiş olması ve buradan hareketle kötüniyetin bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, aksi düşüncenin seri nitelikteki markanın korunmasını olanaksız kılacağı, bu sebeple davacı markaları ile hükümsüzlüğü talep edilen davalı markası arasında iltibas değerlendirmesinin yapılması gerektiği, markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde daha ziyade her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması, taraf markalarının tescilli olduğu mal ve hizmet sınıflarının gözetilmesi gerektiği, ancak Mahkemece belirtilen hususların kararda tartışılmadığı, bilirkişi raporunun da bu anlamda denetime elverişli olmadığı, raporda; tarafların tekstil sektöründe faaliyette bulundukları dikkate alınmaksızın ”… ibaresinin cins adı belirttiği” şeklinde hatalı gerekçelerle konunun değerlendirildiği kanaatine varılmıştır. Diğer yandan, davacı davalı ticaret unvanındaki ”…” ibaresinin sicilden terkinine karar verilmesini de talep etmiştir. Bir teşebbüsün ürettiği mal ve hizmetleri diğer teşebbüsün ürettiği mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlayacak işaretler marka iken, bir teşebbüsün ticari faaliyetlerinin türü ve niteliğinin diğer işletmelerin faaliyetlerinden ayırt edilmesini sağlayan tanıtıcı işaretler ise ticaret unvanı olup, her ikisinin kullanım nitelikleri birbirlerinden farklıdır. Bizatihi ticaret unvanının tescil edilmiş olması tescilli marka hakkının ihlalini oluşturmaz. Ticaret unvanının amacı dışında markasal kullanımı ile marka hakkına tecavüz söz konusu olması durumunda, markasal kullanımın durdurulması ve önlenmesine karar verilmesi mümkün olup, buna göre, Mahkemece taraf markaları arasında iltibasın varlığının kabulü halinde, ayrıca davalı ticaret unvanının terkini açısından markasal kullanımın bulunup bulunmadığı hususunun araştırılması gerekmekte olup, Mahkemece bu hususta bir delil toplanmaksızın, ”davalı ticaret unvanının tescili ile dava tarihi arasında geçen 3 yıl 6 aylık süredeki nizasız kullanım sebebiyle unvan terkininin talep edilemeyeceği” yönünde hatalı tespitlerde bulunan rapora itibarla bu talebin de reddine karar verilmiş olması hatalı görülmüştür. Mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak, dosyanın alanında uzman bir bilirkişi heyetine tevdi ile bilimsel ve teknik yönden denetime elverişli bir rapor aldırılması, hangi delilin hangisine hangi sebeple üstün tutulduğu karar yerinde tartışılmak suretiyle varılacak sonuca göre hüküm kurulmasıdır. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/03/2019 tarih, 2018/166 E. 2019/83 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı/davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/10/2022