Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1390 E. 2022/1766 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1390
KARAR NO: 2022/1766
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/11/2018
NUMARASI: 2017/248 E. – 2018/1116 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilinin … plakalı aracı davalı şirkette 21/05/2012 tarihinde kiralık servis aracı sözleşmesi ile kiraladığını, davacının alacaklarını tahsili için davalı şirket hakkında İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, icra takibi neticesinde alacaklarını tahsil ettiğini, bu sefer de davacı aleyhine davalılar tarafından sözleşmenin teminatı olarak verilen bonunun bedel kısmı doldurularak icra takibi yapıldığını beyanla tedbir yolu ile İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takibin durdurulmasına, davalılara borçlu olmadığının tespitine ve davalıların alacağın % 40’ı oranında kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin dava konusu senet sebebi ile davacıdan alacaklı olduğunu, aynı şekilde diğer davalı …’ya söz konusu senedi borcuna istinaden ciro ettiğini, dava konusu senedin kambiyo senedi, teminat senedi olduğunu, süresinin dolduğunu, bedelsizliğine ilişkin tüm soyut iddialarını kabul etmediklerini, davacı tarafından ödenmeyen senet sebebi ile müvekkili şirketin halen ve ciranta sıfatıyla diğer davalı …’ya karşı senet borcundan sorumlu olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı …’ya dava dilekçesinin usule uygun şerhli tebliğine rağmen dava dilekçesine cevap vermediği belirlenmekle, davalı … 6100 sayılı HMK m.128 kapsamında dava dilekçesinde iddia edilen vakıaları inkar etmiş sayılmıştır. İlk Derece Mahkemesince; “… davalı …’nun İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile davacı ile davalı … şirketi aleyhine 9.500,00-TL bedelli 10/06/2013 vadeli 02/06/2013 keşide tarihli bonoya dayalı olarak kambiyo takibi başlattığı, davacının dava konusu bononun davalı … ile aralarındaki 21/05/2012 tarihli taşıt kira sözleşmesinin bulunduğu sayfanın bir parçası olduğunu, sayfanın altına imza atıldığını, daha sonra bu kısmın sözleşmeden yırtılarak bononun doldurulduğunu ve takibe konulduğunu, bononun bedelsiz olduğunu iddia ettiği, davalı şirket yetkilisinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/130592 soruşturma sayılı dosyasında verdiği ifadesinde; dava konusu bononun, davacıya elden verdiği 4.500,00-TL nakit para ve yine davacının davalı şirkete ait kredi kartından kullandığı 5.000,00-TL yakıt parası toplamı için tanzim edildiğini savunduğu görülmüştür. Kural olarak bononun bedelsizliği iddiasını ispat yükü borçlu üzerinde ise de; davalı şirket yetkilisinin üzerinde malen kaydı bulunan bononun ihdas sebebini talil ettiği ve alacaklı olduğunu ispat yükünün kendisi üzerine geçtiği, buna karşılık davalı şirketin dava konusu bonodan ötürü alacaklı olduğunu yazılı delillerle ispat edemediği, bononun bedelsiz olduğu anlaşılmıştır. Yine dava konusu bononun tanzim edildiği tarihte davalı şirketin çalışanı olduğu anlaşılan …’nun lehtardan sonraki ilk ciranta olduğu, her ne kadar anılan davalı soruşturma aşamasındaki beyanında davalı şirket ile aralarındaki ticari ilişkiye istinaden bonoyu ciro yoluyla devraldığını iddia etmiş ise de, davalının diğer davalı şirketin 2012-2014 yılları arasında sigortalı çalışanı olduğunun SGK kayıtları ile sabit olduğu, nitekim dosya kapsamından davalılar arasında iddia edildiği gibi bir ticari ilişki bulunduğuna dair delil bulunmadığı, davalının bedelsiz olduğunu bildiği bonoyu davacının zararına iktisap ettiği mahkememizce sabit görülmekle …” gerekçesi ile davanın kabulüne, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takibine konu 9.500-TL bedelli 10/06/2013 vadeli, 02/06/2013 keşide tarihli, keşidecisi davacı olan senetten ötürü davacının davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Davalı … Taş. Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu takibe dayanak evrakın kambiyo senedi niteliğinde olduğunu, kambiyo senetlerinde borcun doğumuna dair temel ilişkiden mücerretlik ilkesinin cari olduğunu, TTK uyarınca kambiyo senetlerinin kayıtsız şartsız borç ikrarını havi belgelerden olduğunu, bu sebeble takip konusu senet sebebi ile borcunu ödediğini ve borçlu olmadığını ispat külfetinin davacıda olduğunu, mahkemece ispat külfetinin yer değiştirdiğine ilişkin değerlendirmesinin yanlış olduğunu, müvekkili şirketin yetkilisinin savcılık beyanları ile ispat külfetinin yer değiştiremeyeceğini, davacının iddialarını genişletme yasağı kapsamında iddialarda bulunduğunu, mahkemece bunlara itibar edilerek gerekçe oluşturulduğunu, dosya kapsamına alınan bilirkişi raporu ile de davanın ispatlanamadığını, genel mahiyette mahkemenin kararının hukuka aykırı olduğundan bahisle kararın kaldırılmasını, davanın reddine ve davacının tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu senedi … Ltd.Şti.’nden o dönemde adına olmayan ancak gerçekte şahsına ait bulunan … plakalı aracın çalışmalarına karşılık bulunan alacağına istinaden ödeneceği inancı ile ciro yolu ile aldığını, bu senet bedelini davacının ve/ veya … Ltd. Şti.nin ödememesi üzerine alacağını almak için icra takibine koyduğunu, davacı ile … Ltd. Şti. Arasında olduğu iddia olunan olaylarla ilgili bilgisi olmadığını, o zamanlarda hem bu şirkette çalıştığını, hem de resmen adına kayıtlı olmayan bir aracının olduğunu, aracını da bu şirkette çalıştırdığını, mahkemece bir dönem söz konusu şirkette çalışıyor olmasına bağlanan gerekçeleri kabul etmediğini, davacı ile … Ltd. Şti. arasındaki meselelere dahil edilmesinin haksız olduğunu, davacının kötü niyetli ve mağduriyet yaratarak imzaladığı senedini ödemediğini beyanla kararın kaldırılmasını, davanın reddine ve davacının tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirket tarafından senetteki malen kaydına rağmen senedin elden verilen 4.500-TL nakit para ve para içeren karttan yapılan 5.000-TL harcama olmak üzere toplamda 9.500-TL karşılığında davacı tarafça düzenlendiğini iddia edilip, senedi talil ettiğini artık kambiyo senedinin borcun doğumuna ilişkin temel ilişkiden mücerret olduğu prensibinin burada dinlenemeyeceği gibi ispat külfetinin de davalı tarafa geçeceğini, iddialarını genişletme yasağı kapsamında ileri sürdüğünü, bunun aşılmadığını, davalı şirketin cevap dilekçesi ile talep etmedikleri tazminatı talep etme imkanının bulunmadığını, davalı şirketin savcılık soruşturma dosyasında kiralık servis aracı sözleşmesinin varlığını kabul ettiğini ancak eldeki davada böyle bir sözleşmenin bulunmadığını belirterek defaten çelişkiye düştüğünü, davalı …’ın yargılama safhalarına hiç katılmadığı gibi davalı şirkette çalışan olduğunun sabit olması karşısında kötü niyetinin varlığına kanaat getirildiğini beyanla davalıların istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı şirket vekili tarafından sunulan 30.11.2019 tarihli ek dilekçe ile; Bir kısım içtihatlar sunularak davanın reddinin savunulduğu belirlenmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; İİK 72. maddesinden kaynaklanan, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra takip dosyasına konu senet (bono) sebebiyle davacının davalılara borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davaya konu senette; bedeli malen ahz olunmuş kaydının bulunduğu, davacının keşideci, lehtarın- ilk cirantanın davalı şirket, diğer davalının son ciranta- yetkili hamil olduğu sabittir. Davalı …’nun, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyası ile davacı ile davalı …şirketi aleyhine 9.500,00 TL bedelli 10/06/2013 vadeli 02/06/2013 keşide tarihli bonoya dayalı olarak kambiyo takibi başlattığı sabittir. Davalı gerçek kişinin SGK kaydından diğer davalı olan şirket nezdinde çalışan olduğu SGK müzekkere cevabından belirlenmiştir. Davalı şirketin incelemeye ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmediği, davacı şirketin kayıtlarında takibe dayanak bononun yer almadığı, davacı ile davalı arasında servis taşımacılığı işinden doğan ticari ilişki bulunduğu bilirkişi teknik raporunda değerlendirilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/130592 Soruşturma sayılı dosyası incelendiğinde; davalı şirket yetkilisi …, dava konusu bononun davacıya elden verdiği 4.500,00 TL nakit para ve yine davacının davalı şirkete ait kredi kartından kullandığı 5.000,00 TL yakıt parası toplamı için tanzim edildiğini, bonoyu daha sonra borçlu olduğu …’ya ciro ettiğini beyan ettiği; …, davalı … şirketinde ruhsatı kendisine ait olmayıp aslında maliki olduğu bir … plakalı aracın … şirketinde çalıştığını, sözü edilen bononun bu aracın çalıştırılmasından doğan hakedişi karşılığında kendisine ciro edildiğini beyan ettiği tespit edilmiştir. Davacı, dava konusu bononun davalı … ile aralarındaki 21/05/2012 tarihli taşıt kira sözleşmesinin bulunduğu sayfanın bir parçası olduğunu, sayfanın altına imza atıldığını, daha sonra bu kısmın sözleşmeden yırtılarak bononun doldurulduğunu ve takibe konulduğunu, bononun bedelsiz olduğunu iddia etmekte; davalı şirket yetkilisi ceza soruşturma dosyasında dava konusu bononun, davacıya elden verdiği 4.500,00 TL nakit para ve yine davacının davalı şirkete ait kredi kartından kullandığı 5.000,00 TL yakıt parası toplamı için tanzim edildiğini savunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”, 6100 sayılı HMK’nın “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir. Belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hâllerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine belli bir olaydan, belli olmayan diğer bir olay için çıkarılan sonuçtur. Karineler ispat yükünün bir istisnasını oluşturur. Lehine karine olan taraf ispat yükünden kısmen veya tamamen kurtulur. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanuni karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyeti yerine karine ile kabul edilen durumun aksinin ispat edilmesi söz konusu olur. Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.05.2019 tarihli ve 2017/19-1656 E., 2019/548 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illî ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukukî işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel ilişkideki talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bono; ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (eTTK) 691/1. maddesi). Bonoda şekil şartları eTTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senet bono niteliğini kaybeder. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı sebebin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin, senedin lehtarından karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Ayrıca senedi malen kaydı ile ciro alan kişi de sonuçlarını tahmin etmelidir. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun sebebini içeriyorsa, sadece bu sebebin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK’nın 12.4.1933 tarihli ve 1933/30-6 sayılı ilamı). Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta’lili (sebebe, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta’lil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun sebebi “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denmektedir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) sebebine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir. Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir (YHGK 2019/(19)11-122 Esas- 2022/400 Karar- 29.03.2022 tarihli karar). Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya ise menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346). Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Diğer bir deyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir sebeple sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına sebep olan temel alacağın herhangi bir sebeple mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır. Bedelsizlik iddiası, eTTK’nın 599. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) m.687) maddesi anlamında bir kişisel def’idir. Bedelsizlik bir kişisel def’i olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’ini ileri sürebilir. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 vd. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 vd.) maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir. Kambiyo senedi düzenlenmesine sebep olan hukukî ilişkinin, karşılıklı borç yükleyen sözleşme olması ve bu sözleşmeden doğan borcun ifası için kambiyo senedinin düzenlenmesi hâli ise sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, temel borç ilişkisindeki para borcunun (kambiyo senedindeki temel alacağın) karşılığı olan edimin ifa edilmemesi hâlinde kambiyo senedinin bedelsizliğinden bahsedebilmek için, borçlunun BK 106 ve 108’deki (TBK m. 125) seçimlik haklardan borcun ifa edilmemesi sebebi ile olumlu zararının tazminini veya sözleşmeden dönerek olumsuz zararının tazminini talep yolunu seçmesi gerekir. Zira seçimlik haklardan ilki olan borcun ifası ve gecikme tazminatının talep edilmesi durumunda, sözleşmenin ifasını talep eden taraf kendi borcunu ifa ile yükümlü olduğundan, senet henüz bedelsiz kalmayacaktır. Borçlunun zaten var olan borcun ifası ile gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçmesi ile alacaklı (kambiyo senedi borçlusu) ifayı talep etmek hakkını kaybederken, borçlu da asli edim yükümlülüğünü yerine getirme borcundan kurtulur. İşte bu noktada senedin bedelsizliği bu hâllerde gündeme gelecektir. Kural olarak bononun bedelsizliği iddiasını ispat yükü borçlu üzerinde ise de; eldeki davada davalı şirket yetkilisinin üzerinde malen kaydı bulunan bononun ihdas sebebini ta’lil ettiği ve alacaklı olduğunu ispat yükünün kendisi üzerine geçtiği, buna karşılık davalı şirketin ve diğer davalının dava konusu bonodan ötürü alacaklı olduğunu dosyaya sunulu bilgi, belge ve yazılı delillerle ispat edemediği sabit olmakla bononun bedelsiz olduğuna kanaat getirilmiştir. Dava konusu bononun tanzim edildiği tarihte davalı şirketin çalışanı diğer davalı …’nun lehtardan sonraki ilk ciranta olduğu, her ne kadar anılan davalı soruşturma aşamasındaki beyanında davalı şirket ile aralarındaki ticari ilişkiye istinaden bonoyu ciro yoluyla devraldığını iddia etmiş ise de, davalının diğer davalı şirketin 2012-2014 yılları arasında sigortalı çalışanı olduğunun SGK kayıtları ile sabit olduğu, keşideci ile lehtarın arasındaki ilişkiyi bilmesinin malum olduğu gibi, senet metnindeki malen kaydının ne anlama geldiğinin de bilinmesinin muhakkak olduğu, nitekim dosya kapsamından davalılar arasında iddia edildiği gibi bir ticari ilişki bulunduğuna dair delil bulunmadığı, davalının bedelsiz olduğunu bildiği bonoyu davacının zararına iktisap ettiğine kanaat getirilmiştir. Dava mezkur bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkin olup senet sebebi davalı şirket yetkilisi tarafından soruşturma aşamasında ta’lil edildiğinden ispat yükünün davalıda bulunduğu, dosya kapsamına sunulu deliller incelendiğinde senedin senet metnin de anlaşılacağı üzere davacı tarafından davalıya malen verildiği, davalılarca davacıdan sadır bilgi, belge ve delille aksine dair ispata yarar delil sunulmadığı belirlenmekle neticeten davanın kabulüne ilişkin ilk derece Mahkemesi tarafından karar verilmesi isabetli bulunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına, dosya kapsamına sunulu bilgi, belge ve delillere göre, davalıların istinaf sebepleri ayrı ayrı yerinde görülmemiş, yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davalıların istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/11/2018 tarih ve 2017/248 E., 2018/1116 K. sayılı kararına karşı davalılar tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 648,95 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 162,23 TL harcın mahsubu ile bakiye 486,72 TL harcın davalı … Taş. Ltd. Şti’den tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 648,95 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 162,25 TL harcın mahsubu ile bakiye 486,70 TL harcın davalı …’dan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 15/12/2022