Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1376 E. 2022/8 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1376
KARAR NO: 2022/8
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/02/2019
NUMARASI: 2010/154 E. – 2019/39 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli)
Marka (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının … numaralı “…” markasının sahibi olduğunu, davalıların ise … Ltd. Şti’nin kullanmış olduğu … isimli web sayfasında “…” olarak tanıtım yapılan … Ltd. Şti’nin Anadolu Yakası Bayiiliğini yaptıklarını, 10/02/2010 tarihli aramada “…” isimli iş yerinde ele geçirilen kataloglarda davacının markasına tecavüz teşkil edecek şekilde markasının kullanılarak radyatör tanıtımının yapıldığının tespit edildiğini belirterek, davalıların davacıya ait marka haklarına tecavüz fiillerinin durdurulmasına ve menine, 5.000,00 TL manevi tazminatın ticari reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hüküm özetinin masrafının davalılardan alınmak suretiyle Türkiye’de yayınlanan tirajı yüksek bir gazetede bir kez yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili …’nin firma ortağı olup, diğer davalı …’ ün firma çalışanı olduğu, bu sebeple …’e husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkili …’nin aynı zamanda yurt dışında … ve ayıca … isimli şirketlerin ortaklarından olduğu, söz konusu şirketlerin yurtdışında “…” markasının sahibi olduğunu, davacının her ne kadar ihtilafa konu markayı Türkiye’ de kendi adına tescil ettirmişse de, söz konusu markanın sadece Türkiye’ de davacı adına tescilli olduğunu, nitekim davacının ürünlerinin İtalya’da bir fuarda müvekkilinin şikayeti üzerine toplatıldığını, diğer yandan söz konusu internet sitesi üzerinden yurtiçine satış yapılmadığını ve davacının zararının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “İstanbul Anadolu Adli Emaneti’nin … sayısında kayıtlı ürün katalogları ve irsaliyeli faturalar ile Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/278 Değişik iş sayılı dosyasında bulunan arama ve el koyma tutanağından; arama sırasında …’ün hazır bulunduğu, tutanağı işyeri sorumlusu olarak imzaladığı, İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2010/492 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılamada sırasında verdiği ifadesinde; “…’nin işyeri sahibi olduğu, ücretli olarak bu işyerinde çalıştığı, diğer sanığın İngiltere’de yaşadığı, işyerinde … markalı ürünlerin satıldığı, arama esnasında ürünün mevcut olmadığını, sadece kataloglar olduğunu, yurt dışına götürmek için ağabeyinin getirdiğini, ürünlerin Tuzla’daki fabrikadan temin edildiğini” beyan ettiği, …’nin savunmasında da; “1987 yılından beri İngiltere’de yaşadığını, İngiliz firmalarında şirket ortağı olduğunu, adresin Türkiye’de bağlantılı işyeri adresli olduğunu” beyan ettiği anlaşılmakla, davalı …’nin işyeri sahibi sıfatı ile sorumlu olduğu, diğer davalı …’ ün ise arama tutanağı ve ceza dosyasındaki ifadelerinden, sadece işyeri çalışanı olmadığı, sürekli olarak yurt dışında yaşayan kardeşi …’nin firmasının işyeri sorumlusu, ticari vekili sıfatı ile sorumluluğunun bulunduğu, dosya kapsamına celbedilen irsaliyeli faturalarda da davalı …’ ün imzasının olduğu , davaya konu kataloglardaki markaların davacıya ait olduğunu bilebilecek durumda olduğu, kusurlu bulunmakla davalı sıfatının ve tazminattan sorumluluğunun bulunduğu kanaatine varılmıştır. Davalı tarafın işyerinde yapılan arama sırasında 688 adet ürün kataloğu ve 35 adet irsaliyeli faturaların bulunduğu, davalı …’ün ceza dosyasındaki ifadesinden; ürünlerin işyerinde bulundurulmadığı, kataloglardan müşterilere gösterilerek seçildiği ve Tuzla’daki fabrikadan ürünlerin temin edilerek müşteriye gönderildiği, kataloglarda davalı …’nin işyerinin kaşesinin bulunduğu, davalıya aidiyetinin saptandığı, ürün görsellerinin farklı isimlerle katalogda tanıtıldığı, davaya konu “…” ibaresinin de katalogda ürün markası olarak kullanıldığı, davacının markasının ayırt edici unsurunun birebir olarak ve davacının markasının tescilli olduğu 11.sınıftaki radyatör emtiası bakımından, katalogda ürünlerin satışının teklifine yönelik olarak kullanıldığı, ayrıca davalı …’ün gerek arama sırasında, gerekse Ceza Mahkemesindeki beyanında ürünlerin Tuzla’daki fabrikadan temin edilerek müşterilere satışının yapıldığını beyan ettiği, ortalama tüketicilerin her iki ürünün aynı firmaya ait olduğunu düşünebileceği, bu şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, 556 sayılı KHK’nin 61.maddesine tanımlanan markaya tecavüz fiilinin gerçekleştiği tespit edilmiş, her iki davalının da kusurlu ve sorumlu olduğu kanaatine varılarak, davanın kısmen kabulüne, davacının tescilli markasına tecavüzün durdurulması ve men’ine, ihlalin gerçekleştirilme şekli ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak takdiren 3.500,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı tarafın 556 sayılı KHK’nin 62/f bendi gereğince hükmün ilânını talep etmekle hukuki yararı bulunmakla, hükmün ilânına karar” verilmiştir.Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davacının, davadışı … LTD.ŞTİ.’nin faturaları ile davalılara “sorumluluk” yüklemeye çalıştığını, davacı tarafından dava dışı … LTD.ŞTİ’ye, sadece ortağı olduğu için …’ye ve kardeşi aynı zamanda çalışanı …(…’ye) de tazminat davası açtığını, … şirketi tarafından tazminat ödendiğini ve aynı marka için aynı delillerle tekrar tazminat ödemek zorunda kalacağından sadece ortağı olma sıfatıyla işbu dava için delil olamayacağından haklı tespiti ile davalının ve çalışanın aleyhine açılan işbu davanın kısmen kabulünün usul ve yasa’ya aykırı olduğunu, -İlk Derece Mahkemesinde aynı özelliklerdeki 2011/14 E. 2013/88 Karar sayılı dosyası reddedildiğini ve kararın kesinleştiğini, -Dava konusu markanın, davalı şirketin de içinde bulunduğu grup tarafından ilk defa ihdas ve öncelikli olarak kullanılmış ve tanıtılmış olduğunu,-Manevi tazminat verilmesi için tecavüz eyleminin varlığının ve kusurun olması gerektiğini, marka taklit amacının olmadığını, manevi zararın oluşmadığını, eylem sonucunda oluşmuş bir zarar söz konusu olmadığından davanın reddinin gerektiğini, davanın kabule yönelik bölümünün kaldırılarak davanın reddi ile yargılama masrafları ve ücreti vekaletin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan ve bu itibarla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 Sayılı KHK’nın 61/c. maddesi uyarınca, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak marka hakkına tecavüz sayılmaktadır. Mahkemece davalıların eylemlerinin marka hakkına tecavüz olduğunun tespiti, men’i ve önlenmesine karar verilmesi isabetli olmuştur. Davalıların eyleminin hukuka aykırı olduğu kabul edildiğine göre, mahkemece, 556 sayılı KHK’nin 62/1-b maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilmesinde hukuka ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. Bu sebeple davalıların bu yöndeki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Davanın davalılarından biri olan …’nin şirketin ortağı olduğu, eldeki davada, o davada yöneticisi olduğu şirkete karşı açılan dava konusu fiillere ilişkin olup, gerek tüzel kişiyi organının (ve organ üyelerinin) haksız fiilinden sorumlu tutan MK’nun 50/2, gerekse bu hükmü limited şirket için tekrarlayan TTK’nun 542. maddesi ve bu maddenin yollamasıyla TTK’nun 321/5. maddeleri, organlarının haksız fiillerinden sorumlu olan tüzel kişinin kusurlu organ üyelerine rücu edebileceğini kabul etmektedirler. Çünkü, kusurlu fillerinden dolayı tüzel kişiyle birlikte organda şahsen sorumlu bulunmaktadır (MK 50/3). Şu halde limited ortaklık ve şirket yönetici ortağı haksız fiil davacısı karşısında iki sorumlu olarak yer alırlar ve aralarında eksik teselsül hükümleri cari olur. Haksız fiilin bir türü olan ve zamanla ayrı bir müessese hâline gelen haksız rekabet, sadece işletmelerin ve rakiplerin değil, müşteriler başta olmak üzere tüm piyasa katılımcılarının ve kamunun da menfaatini gözeten, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamayı ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan bağımsız bir hukuki müessesedir (Nomer Ertan, Füsun: Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul, 2016, s. 4). Bu hâliyle haksız rekabet müessesesi gereğince haksız rekabet teşkil eden eylemi gerçekleştiren kişinin tacir olup olmamasının da bir önemi bulunmamaktır. Bu itibarla haksız rekabeti gerçekleştiren organ kişisel olarak tüzel kişi ile birlikte müteselsil sorumludur. Davalıların anılan eylemlerinin eylem ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nin 61/I-a-b-c-d-e ve 9/I-a, II-a, b, d TTK 56, 57 hükümlerinde düzenlenen marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu, davalıların dava dışı … LTD.ŞTİ’in temsilcisi ve yöneticisi sıfatıyla bu şirketin markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden ” “…” ” markasını ve işaretini kullanımından da şirket yöneticisi sıfatı ile hukuki sorumluluğunun olduğu bu sebeple davalının istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici sebeplere ve hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, davalılar vekilinin yerinde bulunmayan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/02/2019 tarih ve 2010/154 E., 2019/39 K. sayılı kararına karşı davalılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 239,09 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 60,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 179,09 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalılar tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 06/01/2022