Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1367 E. 2022/1393 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1367
KARAR NO: 2022/1393
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/12/2018
NUMARASI: 2016/38 E. – 2018/1446 K.
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının senetten kaynaklı alacağı sebebiyle İstanbul 22. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/193 D.iş sayılı kararı ile müvekkili aleyhine ihtiyati haciz kararı aldığını ve daha sonra İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü esas icra takibine geçtiğini, müvekkili hakkında başlatılan ihtiyati haciz ve icra takibinde tüm şahsi ve ticari faaliyetini durduracak şekilde hakkında haciz ihbarnameleri gönderilerek banka hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz mallarının haczedildiğini, cebri icra tehdidi altında bulunan davacının anlaşma yoluna giderek sözleşme imzalamak zorunda kaldığını, 12 adet bono halinde toplam 312.000 TL yi davalıya ödemek zorunda kaldığını, takibe konu bono ile ilgili olarak müvekkilinin herhangi bir borcunun bulunmadığını, zira müvekkilinin ne davalıyı ve ne de cirantayı tanımadığını, müvekkili ile aralarında gerek ticari gerekse başkaca bir ilişki bulunmadığını, müvekkilinin dava dışı … ile aralarındaki güvene dayalı olarak yardımcı olmak amacıyla senetler verdiğini, bu senetlerden 16.02.2004 tanzim tarihli senedin üzerinin doldurularak ve aradan 8 sene geçtikten sonra icraya konulduğunu, dava konusu senedin bu senet olduğunu, müvekkilinin borcu olmayan bir senet takibi için anlaşma yapmaya zorlandığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin müvekkilinin gerçek iradesini yansıtmadığını, davalı ile cirantanın eylemlerinin muvazaalı olduğunu, müvekkilinin vermiş olduğu 12 adet senedi ödediğini, dava dışı kişi ile görüşmesinde konuya çözüm getirilmediğinden en son senedin vade tarihi olan 05.06.2013 tarihli ödemeyi yaptıktan sonra bu davayı açtığını beyanla, taraflar arasında imzalanan sulh sözleşmesinin iptaline, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, icra tehdidi altında ödediği 312.000 TL nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında ikrah bulunmadığını, serbest irade ile anlaşma ve ödeme yapıldığını, ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının davadaki taleplerinin çelişkili olduğunu ve davacının açıklamada bulunması gerektiğini, taraflar arasında ikrah olmadığını, davacının serbest iradesi ile Sulhname’yi imzaladığını, Sulhname’den davacının aşırı yarar sağladığını, zira borcunu yarı yarıya daha az ve bir yıl kadar vadeye yayarak ödeme imkânına kavuştuğunu, davacı takipler sebebiyle müzayaka altında kalmış ise bu savını ispatla mükellef olduğunu, Sulhname’nin mantığının “davacı/borçlunun icra takibine yansıyan borcunu Sulhname’de yazılı olduğu gibi ve aksatmadan ödemesi bu ödeme planının kesinlikle ihlal edilmemesi, bunun karşılığında huzurdaki davalı da bu koşullarda, takipteki alacağının nerede ise yarısına razı olacak, ama bu şekilde ödemeler olmazsa takip avdet edecektir “şeklinde oluştuğunu, davacını ödemeleri yaptığı savının da yerinde olmadığını, ödemeleri yapmış olsa 12 adet senedin de elinde olacağını, davanın TBK 39/l’de yazılı süreden sonra açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Bilirkişi raporuna itibar edilerek; davacının, davalının korkutması altında iradesinin fesada uğradığını ve dava konusu sözleşmeyi imzaladığını somut delillerle ispatlayamadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin ahlaka aykırı olarak niteleyebilecek bir hükmü bulunmadığı gerekçeleriyle sözleşmenin geçersizliği, menfi tespit ve istirdat taleplerinin reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının, müvekkilinin borçlu olmadığı bir senede istinaden ihtiyati haciz uyguladığını, haciz tehdidi ve korkusu altında dava konusu protokolün imzalandığını, bu durumun borçlunun iradesini sakatlayan bir unsur olduğunu, protokolün avukat eşliğinde imzalanmış olmasının haciz tehdidini bertaraf etmediğini, bilirkişi raporunda benimsenen görüşün hatalı olduğunu, raporda doktrindeki muhtelif görüşlerin sıralandığını, uzman olarak konunun değerlendirilmediğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, icra takibi sırasında imzalanan ”sulh ve ibra sözleşmesi” kapsamında düzenlenen senetler sebebiyle, borçlu olunmadığının tespiti ile ödenen bedelin istirdadına yöneliktir. Davacı, sulh protokolünün haciz baskısı altında, iradesi sakatlanarak imzalandığını iddia etmiş, Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm yukarıda belirtilen sebeplerle davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyası incelendiğinde, ihtiyati haciz kararı sebebiyle yapılan icra takibi olduğu, esas hakkında takibe geçildiği ve takibin dayanağının bono olduğu, eldeki davaya konu 18.06.2012 tarihli Sulh ve İbra Sözleşmesinin ise; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosya borcunun, sözleşmede yazılı vadeler, meblağlar ve koşullarda ödenmesine yönelik olarak düzenlendiği, sözleşmeyi taraflar ile birlikte dava dışı … Limited Şirketi temsilcisinin de imzalamış olduğu, sözleşmenin herhangi bir ihtirazi kayıt konulmaksızın hem davacı, hem de davacı vekilinin huzurunda imzalandığı, sözleşmenin haciz baskısı ile imzalandığına yönelik olarak dosyaya yansıyan kesin bir maddi delilin bulunmadığı, bu haliyle davacının iddialarını ispatlayamadığı, dolayısıyla Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/12/2018 tarih ve 2016/38 E., 2018/1446 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 13/10/2022