Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1359 E. 2022/1482 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1359
KARAR NO: 2022/1482
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/02/2019
NUMARASI: 2018/301 E. – 2019/63 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının “…” ve “…’’ markalarının yazı ve/veya şekil markası ve tasarımlar olarak Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olarak koruma altında bulunduğunu, davacıya marka ve tasarımların üretim ve lisans verme yetkisinin de münhasıran davacı şirkete ait olduğu halde davalının hukuka aykırı olarak üretilmiş olan taklit ürünleri satışa sunduğunu, bu hususun İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2015/358 E. ve 2016/119 K. sayılı dosyasında yargılama yapılarak, davalının suçunun sabit görüldüğünü ve hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, davalının düşük kalite ve düşük fiyattaki ürünleri satışa arz ederek, yaptıkları eylemin suç olduğu bilinciyle genellikle faturasız satış yaparak, davacı şirket ile iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı şekilde TTK 54 vd. hükümleri kapsamında haksız rekabet içine girdiğini, aynı zamanda faturasız satışları ile devleti de ciddî derecede vergi kaybına uğrattığını, davacının kendi lisanslı satış mağazalarında belirlenen konseptten uzak, farklı müşteri portföyleriyle mütecavizler aracılığıyla ticari ağı da bozduğunu, davacının marka hakkına karşı yapılan bu tecavüzün manevi tazminatı gerektirdiğini, yapılan bilirkişi incelemesi ile ürünlerin taklit olduğunun ceza yargılamasında görülen ve sonuçlanan davada alınan raporlarla da sabit olduğunu, düşük kaliteli ürünlerin marka sahibi açısından markanın haksız sömürüsü ve bir yandan da itibar kaybı anlamına geldiğini, bu türden ürünlerin yaygınlaşması markanın imajını zedelemekte ve itibar kaybına yol açmakta olduğunu, ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu sebeple ayrıca tazminat islenebilir düzenlemesi karşısında davacının itibar tazminatına da hak kazandığını, bu sebeple 4.000,00 TL manevi tazminatın ve 1.000,00 TL itibar tazminatının 24/6/2015 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak sureti ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı beyanında; Davacının talep ettiği tazminatı ödeme gücü bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Somut dava dosyasında incelenen deliller ve somut olayın özelliği nazara alındığında davalının tacir olarak işletme işlettiği, davacının tescilli markasını bilmediğinin ileri sürelemeyeceği, gelen marka tescil belgeleri kapsamına göre markanın halen davacı adına tescilinin geçerli olduğu bir başkası adına lisans verilmediği, ele geçen ürün üzerinde davacıya ait markaların şekil ibareleri ile satışa sunulduğu gerçeğinden hareketle manevi tazminat ve itibar tazminatı ödenmesinin şartlarının oluştuğu anlaşılmıştır. Davacı vekili itibar tazminatı da talep etmiştir. Gerek mülga 556 Sayılı KHK’nın 68. maddesine göre gerekse SMK madde 150/2. madde düzenlemesine göre “Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu sebeple ayrıca tazminat islenebilir” şeklinde düzenleme mevcuttur. Görüldüğü gibi madde metninde itibar tazminatının oluşabilmesi için tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi şartını aramıştır. Söz konusu taklit markalı ürünler davalı işyerinde tespit sonucu ele geçmiştir. Söz konusu mallar orijinal lisanslı ürünler değildir ve sahte olarak hazırlanmıştır. Davalı da tacir olarak bilerek ürünü ticari saha içine alarak kabul etmiştir. İtibar tazminatına hükmedilebilmesi için, Davalının kusurlu eylemi,Marka sahibinin itibarının zarara uğraması ve Davalının kusurlu eylemi ile itibarın zarara uğraması arasında illiyet bağı aranır. Bu durumda söz konusu taklit markalı ürünler piyasaya sürüldüğünden söz konusu markayı kullanan tüketici nezdinde,ürünlerin çocuklara hitap ettiği hususu da göz önüne alındığında davacının emek, masraf ve uzun zaman sonucunda oluşturduğu itibarının , markasının çekim gücü ve reklam değerinin kalitesiz taklit/ sahte ürünler satılarak zedelendiği ve markaya olan çekim gücünün azalmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığından davacının 1.000,00 TL itibar tazminatına hak kazandığı anlaşılmıştır. Zira İtibar tazminatı tüzel kişi işletmeden ziyade doğrudan markanın itibarına yönelik meydana gelen zararın giderilmesi amacını gütmektedir. Davacı manevi tazminatta da talep etmiştir. Marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibinin manevi tazminat talep edebileceği belirtilmiştir. Mütecavizin kusurlu olması şartıyla, markası ile işletmesinin ticari hayattaki imajının ve kendisine duyulan güvenin sarsılması sebebiyle, marka sahibinin ticari ve kişisel varlığında meydana gelen olumsuz sonuçların ortadan kaldırılması amacıyla manevi tazminat ödenmesine karar verilebilir. Somut olayda davalı tarafından taklit ürünler ticari saha içinde yani işyeri içinde ele geçirilmiştir. Somut olayda davalı, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünü ihlal ederek, davacıya ait markayı taşıyan ürünleri taklit olduğunu bilerek satışa sunduğu ve davacının marka hakkına tecavüz eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Davalı, davacıya ait tescilli markanın popülerliğinden yararlanarak, taklit ürünler satması , davacının haksız rekabet içinde bulunduğunu da göstermektedir. Davalının, davacının marka hakkına tecavüz eylemi ve haksız rekabeti kusur niteliğinde olduğundan davacının manevi tazminata hak kazanacağından hareket ile somut olayın özelliği hak ve nesafet ilkesi gereği 4000-TL manevi tazminat günün ekonomik koşullarına göre davacının talebinin makul bulunduğu, somut olayın özellliğine uygun bir talep olduğu gibi fahiş de bulunmadığı anlaşıldığından, mahkememizce talep gibi 4000-TL manevi tazminatında davalıdan tahsiline” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Zamanaşımı süresi hitamından sonra dava ikame edildiğini, davadaki zamanaşımı itirazlarının hiç dikkate alınmadığını, hükümde neden ret edildiğine dair bile açıklamada bulunulmadığını, ilama dayanak yapılan İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2015/358.E-2016/119.K sayılı dosyası incelendiğinde; suç tarihinin 24/06/2015 olarak belirtildiğini, karar tarihinin de 01/03/2016 olarak belirtildiğini ve aynı tarihte kesinleştiğini, davanın ise, 05/07/2018 tarihinde ikame edildiğini, suç tarihi olan 24/06/2015 nazara alınırsa zamanaşımının hitama erdiğini, ceza davasının bekletici mesele yapılıp, kararının kesinleşmesinden sonra davanın ikame edildiği ihtimalinde dahi 01/03/2016 olan karar tarihi nazara alındığından zamanaşımının her şekilde hitama erdiğini, -İtibar tazminatına hükmedilebilmesi için, tecavüz edenin “…kasıtlı ve kusurlu olması, markanın tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması ve/veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi…” şartlarının gerçekleşmesi gerektiğini, tespit için bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı gibi, eksik inceleme neticesinde sadece Fikri Sınai Haklar Ceza Mahkemesi kararına atıf yapıldığını, atıf yapılan söz konusu kararda davalı müvekkilinin kardeşinin çocuğuna hediye olarak gelen bir adet fazla çantayı, kardeşinin kendisine bila bedel olarak değerlendirmesi için verdiğini açık ve samimi olarak beyan ettiğini, bunun suç olduğunu da bilmediğini söylediğini, davalı müvekkilinin okul malzemeleri satışı işiyle iştigal ettiğini, iş yerinde yüzlerce çanta olduğunu, sadece bir tanesi üzerinden hüküm tesis edildiğini, her ne kadar davacı yan tarafından, çantaların faturasız satışlarının yapıldığı ileri sürülmüş ise de bu konuda herhangi bir dayanak ileri sürülemediğin, kasıt ve kusur unsuru bulunmaksızın , ekonomik değeri pek az olan bir adet çanta için 1000,00 TL itibar tazminatının hükmedilmesinin yukarıda şartların gerçekleşmediği de gözetildiğinde usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Manevi tazminat talebinde ise “… mütevacizin kusurlu olması şartı, markanın ve işletmenin ticari hayattaki imajı ve güvenin mütecavizin eylemleri neticesiyle sarsılması, marka sahibinin ticari ve kişisel varlığında meydana gelen olumsuz sonuçların…” şartlarının hep birlikte gerçekleşmesi gerekmekte ise de mütecaviz olarak değerlendirilen davalı müvekkilinin kasıtlı ve kusurlu olmadığını, satışı dahi gerçekleştirilmemiş, ekonomik değeri pek az olan, bir adet okul çantası için marka sahibi işletmenin ticari hayattaki imajının yahut güveninin ne şekilde sarsıldığına dair somut bir delil dosya ibraz edilmeksizin, satışlarının olumsuz etkilenip etkilenmediği yolunda bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın hatta satılmamış olsa dahi söz konusu çantanın marka hakkına duyulan güveni zedeleyecek nitelikte olup olmadığı araştırılmaksızın piyasaya arz edilmemiş, satılmamış bir adet okul çantası için hüküm altına alınan 4.000,00 TL manevi tazminatın dosya kapsamına, usul ve yasaya ve vicdani kanaate aykırı olduğunu öncelikle davanın usulden reddine, aksi kanaatte oluşacak ise davanın esastan reddine karar verilmek üzere kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, markaya tecavüz sebepli manevi tazminat ve itibar tazminatı taleplerine ilişkindir. Dava konusu uyuşmazlıkta dava dilekçesi içeriği incelendiğinde, davacının manevi tazminat ve 1.000,00 TL itibar tazminatı talep etmiş olduğu görülmüştür. Maddi tazminat gibi itibar tazminatı da markanın tüketiciler nezdinde kazandığı saygınlık ve güvenin kaybına ilişkin olduğundan marka üzerinde hak sahibi olan kişinin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmenin giderilmesi ve markanın imajının düzeltilmesi için yapılan giderlerin tazminine yönelik olmasından ötürü “maddi tazminat” niteliğinde olduğu kabul edilmektedir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/5375 Esas-2020/3075 K. sayılı kararı). 6100 sayılı HMK’nın 341/2. maddesinde; “Miktar veya değeri Üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.” hükmü mevcuttur. Mahkeme karar tarihi 01/03/2019 olup, hükmün verildiği 2019 yılı itibariyle yeniden değerleme oranında artırım yapıldığında istinaf sınırı 4.400,00 TL’dir. Davalının itibar tazminatı talebine konu rakamın da 1.000,00 TL olduğu anlaşıldığından, bu yöne ilişkin karar miktar itibarıyla kesin karar olduğundan talebin kesinlik sınırının altında kalması sebebiyle itibar tazminatına yönelik istinaf itirazının usulden reddi gerekmiştir. Dosya kapsamına göre, olaya tecavüzün gerçekleştiği tarih itibarıyla yürürlükte olan 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır.556 Sayılı KHK’nın “Zamanaşımı” başlıklı 70. Maddesi “Marka hakkına tecavüzden doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, zamanaşımı süresi için, Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklinde hüküm içermektedir. “Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller” başlıklı 61. maddesinin (c) bendi “…Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak,…” şeklinde hüküm içermektedir.”Ceza hükümleri” başlıklı 61/A. maddesi “Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal veya hizmet üreten, satışa arz eden veya satan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır,…” şeklinde hüküm içermektedir. “Marka sahibinin talepleri” başlıklı 62. maddesinin (b) bendine göre”… Marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi, mahkemeden, tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazminini talep edebilir.”Tazminat” tazminat başlıklı 64. maddesinde “Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür…” “Markanın itibarı” başlıklı 68. maddesi” Marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, marka sahibi, bu sebeple, ayrıca tazminat isteyebilir.” hükmünü içermektedir.Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre davalı İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2015/358 E. ve 2016/119 K. ile kamu davası açıldığı ve karar verildiği anlaşılmaktadır. Ceza ve Hukuk Mahkemeleri kararları arasındaki ilişkiyi düzenleyen 6098 sayılı TBK’nın 74. (818 sayılı BK 53) maddesi hükmü hukuk hakimini, ceza mahkemesinin kesinleşen kararı karşısında maddi hukuk bakımından kural olarak bağımsız kılmaktadır. Ancak hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Her mahkumiyet kararı o eylemin hukuka aykırılığını tespit etmesi bakımından hukuk hakimini bağlayıcı niteliktedir. Ceza hakiminin saptadığı maddi olaylar ve özellikle fiilin hukuka aykırılığı ve davalı tarafından işlenmiş olup olmadığı hukuk hakimini bağlar. Bu itibarla, İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2015/358 E. ve 2016/119 K. sayılı sayılı dosyasının incelenmesinde sanık/davalı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, davalı sanık hakkında marka hakkına tecavüz suçundan 556 sayılı KHK 61/A maddesi uyarınca davalının söz konusu eylemi işlediğinin sabit olduğu anlaşılmıştır.Davalı vekili cevap süresinde zamanaşımı defi’in de bulunmuş ve verilen kararı bu yönden istinaf etmiş ise de; Marka hakkına tecavüz fiili haksız fiil niteliğini taşımaktadır. Bu sebeple marka hakkına tecavüz edilmesinden kaynaklanan özel hukuka ilişkin taleplerde TBK m. 72’ de belirtilen iki ve on yıllık zamanaşımı süreleri uygulama alanı bulmaktadır. İki yıllık zamanaşımı süresi zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten, on yıllık zamanaşımı süresi ise her hâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren işlemeye başlar (TBK m. 72) . Marka hakkına tecavüz edilmesinden dolayı dava açma süresi KHK m. 70’ te belirtilen zamanaşımı süresi belirlenmekle birlikte, marka hakkına tecavüz fiili ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü cezayı gerektiren bir fiil olması halinde (TBK m. 72/ f. 1 – c. ceza kanunlarında düzenlenen zamanaşımı süreleri uygulama alanı bulur, Örneğin, KHK m. 61/ A’ da belirtilen ve suç oluşturan tecavüz fiilleri sebebiyle açılacak olan davalarda TCK’nın m. 66/ f. 1 – b. e hükmü gereğince sekiz yıllık zamanaşımı süresi uygulama alanı bulur. Ceza kanunlarında düzenlenen zamanaşımı sürelerinin uygulama alanı bulabilmesi için, tecavüz fiilinin cezayı gerektirmesi yeterlidir. Bu bakımdan tecavüz fiili sebebiyle ayrıca bir ceza davasının açılmış olması veya mahkûmiyet kararının verilmiş olması şart değildir özellikle markaya tecavüzün aynı zamanda suç teşkil etmesi sebebiyle davalının zamanaşımı savunmasının yerinde görülmediğinden reddi gerekmiştir.Marka hakkının ihlal edilmesi özünde bir haksız fiildir. Dolayısıyla, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. ve devamı maddelerinde belirtildiği üzere tazminat talebinde bulunulabilmesi için kusur, zarar ve illiyet bağının bulunması gerekecektir. Bu anlamda marka hakkı sahibi, yasal koşullar altında sahip olduğu kullanma, tasarrufta bulunma gibi haklarının yanında, marka hakkını ve dolayısıyla marka itibarını koruma, bir ihlalin varlığı halinde bunun ortadan kaldırılmasını talep etme ya da bu ihlal sebebiyle oluşan maddi veya manevi zararlarını talep etme hakkına sahiptir. Marka hakkı sahibinin, söz konusu ihlal sebebiyle maddi zararının yanında manevi zararı da söz konusu olabilir. Nitekim, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Hükmü uyarınca haksız fiilin kişilik haklarını zedelemesi sonucunda, zarar görenin manevi zarar talep edebileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiil niteliğindeki marka hakkı ihlali sebebiyle zarar gören marka hakkı sahibi, bu ihlal sebebiyle mütecavizden manevi tazminat talebinde bulunulabilecektir. Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere göre yasaya uygundur. Somut uyuşmazlıkta İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2015/358 E. ve 2016/119 K. sayılı kararı ile, davalı sanık hakkında marka hakkına tecavüz suçundan 556 Sayılı KHK’nın 61/A. maddesi uyarınca ceza verildiği anlaşılmış; davalı hakkındaki mahkumiyet hükmü hukuk hakimi yönünden bağlayıcı değil ise de, davalının beyanları ve ceza dosyasındaki arama/elkoyma işlemleri sonucunda davalıya ait adlı işyerinde 1 adet Pepe marka taklit ürünü ele geçirilmiş olması dikkate alındığında, davacı markasını taşıyan taklit ürünlerin davalı tarafından satışa sunulduğunun maddi vaka olarak sabit olduğu, davalının eylemi davacının marka tescilinden doğan haklarına tecavüz oluşturduğundan ve davalının, bu ürünlerin taklit olduğunu bilmesi gerektiğinden somut olayda manevi tazminat koşullarının gerçekleştiği, mahkemece hükmedilen manevi tazminat tutarının 4.000,00 TL olup, ele geçirilen ürün sayısı, davalının ekonomik ve sosyal durumu ve dosya kapsamına göre mahkemece davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin takdir yerinde olup, hükmedilen manevi tazminat miktarı makul kabul edildiğinden kararda bu yönden bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin manevi tazminat koşullarının oluşmadığı, hükmedilen manevi tazminat tutarının fahiş olduğu yönündeki istinaf itirazının esastan reddi gerekmiştir.Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/02/2019 tarih ve 2018/301 E., 2019/63 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 341,55 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 85,38 TL harcın mahsubu ile bakiye 256,17 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/10/2022