Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1355 E. 2022/7 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1355
KARAR NO: 2022/7
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2018
NUMARASI: 2013/370 E. – 2018/1189 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Taşınır Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı temlik eden banka ile davalı şirket ile davalı … arasında 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu çerçevesinde Beyoğlu …Noterliği’nin 10/03/2005 tarih, … yevmiye, … sözleşme numaralı düzenleme şeklinde Finansal Kiralama Sözleşmesi ve Beyoğlu …Noterliği(nin 07/07/2015 tarih, … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde Finansal Kiralama Sözleşmesine ek Tadilat Sözleşmesi akdedildiğini ve sözleşmeye konu “1 adet 2005 Model … Seri Numaralı … ve 1 adet 2005 Model …”in mülkiyeti davacıya ait olmak üzere finansal kiralama yolu ile davalılara kiralandığını, davalıların imzalanan sözleşme kapsamında 21/02/2006 tarihi itibari ile toplam 4.236,95 USD kira borcu ve 50,11 USD gecikme borcunu ödemeyerek temerrüde düştüğünü, davacı tarafça bu sebeple Beyoğlu …Noterliği’nin 03/03/2006 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edilerek borcun 60 gün içerisinde ödenmesi, aksi halde sözleşmenin feshedileceğinin ihtar edildiğini, ihtarnamenin davalılara tebliğine rağmen borcun ödenmemesi sebebi ile sözleşmenin feshedildiğini, davalılar hakkında borçların ödenmemesi sebebi ile 17/01/2013 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalıların icra takibine itirazı üzerine takibin durduğu, davalıların itirazlarının haksız olduğunu, anılan sebeplerle davalıların icra dosyasına haksız itirazının iptali ile takibin devamına, davalıların %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında imzalanan sözleşme ve ek tadilat sözleşmesi ile davaya konu makinelerin finansal kiralama yoluyla kiralandığını, kiralama konusu borcun büyük bir kısmının ödendiğini, ancak davalı şirketin ödeme güçlüğüne girmesi sebebiyle kalan 21/02/2006 tarih 4.236,95 USD borcun ödenemediğini, davacı tarafın sözleşmeyi feshederek kiralama konusu makineleri teslim aldığını, davacı tarafın ihtardan kısa bir süre sonra icra yoluyla makineleri teslim alarak malı sattıklarını, açılan davada makinelerin kime ne miktarda satıldığı belirtilmeden aradan 6 yıl geçtikten sonra faizlerle beraber 103.142,49 TL’nin tahsilini istediğini, makinelerin satış bedeli borçtan tenzil edilmediğini, davacı tarafın İstanbul .. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile aynı borç için takip yaptığını, bu takibin de itiraz ile durduğunu ve dava açılmadığını, dava konusu takibin mükerrer olduğunu, anılan sebeplerle davanın reddine, icra inkar tazminatının, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, icra dosyaları, aldırılan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Yargılama aşamasında alacağını temlik alan … AŞ’ye temlik eden … AŞ ile davalı … Hiz.Ltd.Şti ve … arasında Beyoğlu …Noterliğinin 10/03/2005 tarihli … yevmiye nolu finansal kiralama sözleşmesinin akdedildiği, bu sözleşme uyarınca sözleşmeye konu menkul malların, davalılara teslim edildiği, davalılar tarafından bir süre kiralama bedellerinin ödendiği, daha sonra davalıların kalan finansal kiralama borçlarını ödememesi sebebi ile taraflar arasındaki sözleşmenin davacı şirket tarafından feshedildiği, sözleşmeye konu menkul malların da davalılardan geri alındığı, daha sonra davacı … şirketi tarafından söz konusu malların 3.bir şahsa finansal kiralama yapıldığı ve bu finansal kiralama sonucunda da sözleşmeye konu mallardan birinin 566,22 TL’ye, diğerinin ise 472,00 TL’ye 3.bir şahsa satıldığının belirtildiği ve bu bedelin de davalıların borcundan düşüldüğünün ileri sürüldüğü görülmüştür. Her ne kadar davacı … şirketi tarafından sözleşmenin feshinden sonra sözleşmeye konu malların 3.şahsa satılmasından sonra satış bedelinin davalıların finansal kiralama borcundan düşüldüğü ileri sürülmüş ise de davaya konu makinaların davacı firma tarafından teslim alındıktan 6 yıl sonra toplam 1.000,00 TL’den daha az bir bedelle satıldığı iddiasının inandırıcı olmadığı, mahkememizce yaptırılan teknik bilirkişi raporuna göre gerek sözleşmenin feshedildiği tarih itibariyle, gerekse makinaların satıldığı tarih itibariyle makinaların toplam değerinin 45.000,00-50.000,00 USD olduğu, dolayısıyla söz konusu makinaların doğrudan bir satışa konu olmaksızın önce başka bir 3.şahsa finansal kiralama suretiyle kiralandığı ve bu kiralama sonucu satış işleminin gerçekleştirildiği, dolayısıyla davacı … şirketinin hem davalılardan vadesi gelmemiş tüm kira borçlarını istediği, hemde davalılardan teslim aldıkları finansal kiralamaya konu makinaların 3.bir şahsa kiralayıp daha sonra satmak suretiyle aynı makinadan mükerrer olarak kiralama bedeli tahsil ettiği ve bu şekilde sebepsiz zenginleştiği görülmüştür. Her ne kadar taraflar arasındaki hukuki ilişki 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu döneminde akdedilmiş ve aynı dönemde sona ermiş olsa da 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu’nda 6361 sayılı yasanın 33.maddesi uyarınca düzenlenen şekli ile sözleşmenin feshinden sonra sözleşmeye konu malların geri alınması halinde iade edilen malın 3.şahıslara satılması yada kiralanması halinde bu bedelin vadesi gelmemiş kira borçlarından düşüleceği ve şayet mal daha fazlaya satılmış ise aradaki bedelin kiracıya iade edileceği, daha ucuza satılırsa da aradaki farkın kiracıdan tahsil edileceğine yönelik düzenleme mevcut değil ise de gerek Yargıtay uygulamaları, gerek BK’daki sebepsiz zenginleşme hükümleri, gerekse hakkaniyet gereği davacı … şirketi tarafından söz konusu tahsil edilen bedellerin davalılara ait kira borcundan indirilmesi gerekmiştir. Bu noktada davalı şirket tarafından mahkeme incelemesine ve bilirkişilere 3.şahıs şirkete yapılan kiralama bedellerini belirtmeksizin sadece makinaların kiralama sözleşmesi sonunda finansal kiralama sözleşmesinin niteliği gereği cüzi miktarda kararlaştırılan satın alma bedelini bildirmesi mahkememizce doğru görülmemiş, yine makine mühendisi bilirkişiye yaptırılan inceleme sonucunda söz konusu malların gerek sözleşmenin feshedildiği ve malların teslim alındığı 2007 tarihi itibari ile gerekse icra takibinin başlatıldığı 2013 tarihi itibari ile her iki makinanın toplam değerinin 44.400,00 USD olduğu tespit edilmiş ve bu değerin davalıların borcundan düşülmesi gerekmiştir. Buna göre davalıların 14.634,13 USD muaccel hale gelmiş kira borcu, 52.762,62 USD’de vadesi gelmemiş kira borcunun bulunduğu, ayrıca 236,85 USD sigorta alacağı, 933,14 USD ise faiz alacağı (sözleşmenin fesih tarihi olan 30/03/2007 tarihine kadar) olmak üzere toplam 71.566,74 USD borcunun bulunduğu, söz konusu borçtan makinaların teslim alındığı tarihteki değeri olan 44.400,00 USD düşüldüğünde borç miktarının 27.166,74 USD olduğu görülmüştür. Dolayısıyla davacı şirketin makinaları teslim aldığı tarihteki davalılardan toplam alacağı makina değerleri düşüldükten sonra 27.166,74 USD’dir. Buna göre davalılar tarafından davacı şirkete sözleşmenin feshinden sonra yapılan ödemelere kadar sözleşmedeki faiz oranı üzerinden faiz işletildiğinde davalının sözleşme feshinden sonra 26/07/2007 tarihinde 20.630,00 USD, 09/11/2007 tarihinde 8.252,00 USD, 19/12/2007 tarihinde 2.063,00 USD, 06/02/2008 tarihinde 2.100,00 USD ödeme yaptığı görülmüştür. Her ne kadar muhasip bilirkişi tarafından faiz işletilmesi icra takip tarihi olan 2013 yılına kadar sürdürülmüş ve daha sonra ödemeler mahsup edilmiş ise de aslında uygulanması gereken BK 100.maddesine göre alacak miktarının tamamına ödeme tarihine kadar faiz işletilmesi, ödeme tarihinde yapılan ödeme sonrası ödemenin öncelikle faiz ve ferilerinden düşülmesi, bakiye kalırsa ana paradan düşüm yapılarak, bir sonraki ödemeye kadar kalan ana para üzerinden faiz işletilmesi gerekmektedir. Buna göre bu işlem mahkememizce yapılabilecek nitelikte görüldüğünden yeniden yeni bir ek rapor alınmaksızın aşağıdaki şekilde faiz hesabı yapılmıştır. Hesaplama ana para x 20/100 (yıllık faiz oranı) x adat/365 gün hesabı üzerinden yapılmıştır. Bulunan faiz ana paraya eklenmiş, yapılan ödemeler önce faizden olmak üzere düşülmüş ve kalan ana para üzerinden yeniden bir sonraki ödemeye kadar faiz işletilmiştir. Yukarıdaki tablodan da görüldüğü üzere davacı şirket tarafından sözleşme feshinden sonra davalılardan teslim alınan sözleşmeye konu malların değeri davalıların borcundan düşüldükten sonra, davalıların kalan 27.166,74 USD borcunun, BK 100.maddesi uyarınca ödemelerin yapıldığı tarihe kadar işletilecek faiz ile ana para toplamı öncelikle faiz ve feriden düşüm yapılarak kalan miktarın ana paradan düşülmesi ve daha sonra kalan ana paraya yine bir sonraki tarihe kadar faiz işletilmesi durumunda davalılardan en geç 10/12/2007 tarihinde 2.063,00 USD’lik tahsilat ile davalıların tüm borcunun tahsil edilmiş olduğu ve bu tahsilatta 1.512,47 USD fazla tahsilatın sağlandığı, ayrıca 06/02/2008 tarihinde yapılan tahsilatın fazladan yapıldığı, dolayısıyla henüz icra takibi başlatılmadan önce davacı şirketin her iki davalıdan olan alacağını faizi ile birlikte tahsil etmiş olduğu anlaşıldığından davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Taraflar arasında mevcut finansal kiralama ilişkisi ve akdi ilişkinin 10.03.2005 tarihli Finansal Kiralama Sözleşmesi ile başlamış olduğunu ve bilahare 07.07.2005 tarihinde tadil edilmiş olduğunu, buna göre akdi ilişkinin kurulduğu tarihte 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu’nun yürürlükte bulunduğunu, Finansal Kiralama Sözleşmesinin feshi tarihi olan 03.03.2006 ihtar tarihi itibariyle de aynı 3226 sayılı Kanunun yürürlükte bulunduğunu, 3226 sayılı kanun kapsamında kiracının 25. Maddede belirlenen yükümlülüğü çerçevesinde finansal kiralama konusu malın iadesini takiben kiralayanın bu malın satışından elde edeceği geliri kiracının borçlarından mahsubu yönünde bir düzenleme bulunmadığını, bilirkişi raporları aksine karar verildiğini, sonradan yürürlüğe giren 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 33. Maddesinde öngörülen satış bedelinin borçtan mahsubu yönteminin fesih tarihindeki yasada benimsenmemiş olduğunu, -Bir an için, sözleşme konusu ekipmanların satış bedellerinin finansal kiralama borçlarından mahsup edilebileceği düşünüldüğünde 6361 sayılı Kanunun 33. Maddesi düzenlemesine göre yapılması gerektiğini, buna göre “Satış bedeli”ne mevcut atfa istinaden malın 3. Kişiye satışı anında ve “Satış bedeli” miktarınca gerçekleştirilebileceğinin kabulünün gerektiğini, Mahkemece kanuna aykırı olarak, ekipmanların icraen muhafaza altına alındığı tarihin esas alınmış olduğunu, erken mahsup uygulaması ile ancak davacı müvekkil şirket yönünden faiz kaybı olarak yorumlanabileceğini, Mahkemece bir mahsup uygulanacaksa dahi yapılması gereken işin, ekipmanların satış tarihinin doğru şekilde tespit edilerek mahsubun bu tarihte uygulanması olacağını, ayrıca ekipmanların mülkiyetini sözleşmenin feshi tarihinden sonra muhafaza eden kiralayanın, bu ekipmanların satış bedelinin belirlenmesi ve serbest piyasada dilediği bedelden paraya çevrilmesi noktasında tam bir serbesti içerisinde bulunduğunu, İlk Derece Mahkemesinin ekipmanların değerini belirleme ve mahsup şeklinin açıkça kanuna aykırı olduğunu, -Gerektiğinde Yüksek Mahkemece bilirkişi heyeti oluşturularak bilirkişi raporu aldırılmasına karar verilmesini, taraflar arasında münakit Finansal Kiralama Sözleşmeleri içeriğinde mevcut delil sözleşmesi gereği … Defter ve kayıtları kesin ve münhasır delil teşkil etmekte olup, bu kayıtlar üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi neticesinde alacaklarının varlığı ve miktarının belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesi ve cevap dilekçesinde özetle; -Mahkemece hesapta maddi bir hata yapıldığını, 14.634,13 USD + 52.762,62 USD + 236,85 USD + 933,14 USD = 68.566,74 USD edeceğini, söz konusu borçtan makinaların teslim alındığı tarihteki değeri olan 44.400,00 USD düşüldüğünde borç miktarının 24.166,74 USD olacağını, buna göre davacı leasing şirketinin, müvekkilinden 7.005,51 USD fazla tahsilat yaptığını, bu sebeple, hesap hatasının düzeltilerek kararın onanmasını talep ettiklerini, -Yargılamada 1.038,22 TL bedel biçilen makinelerin değerinin, bilirkişi incelemesi sonucu 44.400,00 USD olarak tespit edildiğini, davacı leasing şirketinin kötü niyetli olduğunun ve kötü niyetli olarak müvekkilleri aleyhinde icra takibi başlattıklarının tespiti sebebiyle davacı aleyhine takip bedelinin %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatı hükmedilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurduklarını istinaf istemlerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davacı istinaf istemi yönünden yapılan incelemede; Finansal kiralama sözleşmesi 10.03.2005 tarihinde imzalanmıştır. Uyuşmazlığa 6361 saylı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu hükümleri değil 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir. Söz konusu kanun hükümlerinde, kiracı malı iade ile yükümlü olup malın satış bedelinin kira borcundan mahsubunu talep edemez. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar sebebi ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183). Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır. TMK’nun 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hakime özel ve istisnai hallerde adalete uygun hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür (YHGK 07.02.2001 tarih, 13/1729-32 sayılı). Haksız iktisabın temeli hakkaniyet esasına dayanmaktadır, sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da denkleştirici adalet kuralı oluşturur. Bu genel bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki sözleşmede sözleşmeye konu malların geri alınması halinde iade edilen malın 3.şahıslara satılması yada kiralanması halinde bu bedelin vadesi gelmemiş kira borçlarından düşüleceği ve şayet mal daha fazlaya satılmış ise aradaki bedelin kiracıya iade edileceği, daha ucuza satılırsa da aradaki farkın kiracıdan tahsil edileceğine yönelik düzenleme mevcut değil ise de, hakkaniyet gereği davacı … şirketi tarafından söz konusu tahsil edilen bedellerin davalılara ait kira borcundan indirilmesine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmaması sebebiyle davacının istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalılar istinaf istemi yönünden yapılan incelemede; Davalılar vekili her ne kadar kararda Mahkemece 14.634,13 USD muaccel hale gelmiş kira borcu, 52.762,62 USD’de vadesi gelmemiş kira borcunun bulunduğu, ayrıca 236,85 USD sigorta alacağı, 933,14 USD ise faiz alacağı (sözleşmenin fesih tarihi olan 30/03/2007 tarihine kadar) olmak üzere toplam 71.566,74 USD borcunun bulunduğu hesap edilmiş ise de yapılan hesapta maddi hata yapıldığı iddiası ile istinaf isteminde bulunmuş ise de, Mahkemece 52.762,62 USD’de vadesi gelmemiş kira borcunun bulunduğuna ilişkin kısımda sehven maddi hata yapıldığı, olması gereken miktarın 55.762,62 USD olduğu bu sebeple sonuç kısmındaki toplamda hata yapılmadığı, 55.762,62 USD yazıldığında çıkan sonucun Mahkemece belirlenen miktar olduğu, davalının istinaf isteminin yerinde olmadığı, davacının kötü niyetli olduğuna ilişkin delil bulunmadığı davalılar vekilinin tüm istinaf istemlerinin reddi gerektiği anlaşılmıştır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf taleplerinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/11/2018 tarih ve 2013/370 E., 2018/1189 K. sayılı kararına karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 06/01/2022