Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1352 E. 2023/500 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1352
KARAR NO: 2023/500
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/12/2018
NUMARASI: 2016/948 E. – 2018/1233 K.
DAVANIN KONUSU: Kira (Uyarlama İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesini özetle; Müvekkili ile davalı şirket arasında 30 Mayıs 2013 tarihli finansal sözleşmesinin, sözleşme tarihinden sonra döviz kurunda yaşanan değişimler nedeniyle öncelikle sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını ve aylık taksitler halinde fazladan ödediği miktarın tespiti ile mevcut krediden mahsup edilmesi ile kalan miktar üzerinden 1 dolar karşılığı 1.8661 TL olarak sabitlenmesine karar verilmesini, yargılama, harç ve giderleriyle vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesini özetle; Davaya usule ilişkin itirazlarında yetkili mahkemenin davanın açıldığı yerleşim yeri mahkemesi İstanbul Çağlayan Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, esasa ilişkin itirazlarında sözleşmeye bağlılık ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edildiğini, bu ilkelere göre sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanması gerektiğini, eş söyleyiş ile sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış edimler dengesi sonradan çıkan olaylar ile değişmiş olsa bile borçlu için sonradan ağırlaşmış edimler dengesi sonradan çıkan olaylar ile değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifade etmesi gerektiğini, kiracı kiralama sözleşmesine istinaden kira borçlarını ödediğini, ancak borcun tamamının ödenmediğini, ayrıca BK. 138. Maddesi şartlarının 2 tanesinin mevcut olmadığını, bu durumda sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması şartlarının tam mevcut olmadığını, bu sebeple açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Taraflar arasında imzalanan sözleşmede kur farkından dolayı sözleşmede belirlenen ücretin uyarlanma imkanı olduğuna dair bir hüküm bulunmaması, davacının davaya konu etmiş olduğu tüm bedelleri ödediğinin tespit edilmiş olmasıyla da artık ödemiş olduğu bedellerin uyarlama davasına tabi olmasının mümkün olmaması, (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2011/288, Karar No: 2011/1635 sayılı ilamında da “Ancak, hükmedilecek bedel ödenen bedel olup, bu miktarın uyarlamaya tabi tutulamayacağı da kuşkusuzdur. ” görüşüne yer verilmiştir.) MK md. 2 de düzenlenen “herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” düzenlemesi gereği dürüstlük kuralı bakımından döviz kurunda yaşanan artışın davalı tarafın sebep olduğu bir durum olmaması kaldı ki basiretli bir tacir gibi davranması gerekli olan davacının sözleşme serbestisi ilkesine göre imzalamış olduğu sözleşme gereği yine ödemeleri dolar üzerinden yaparak (Yargıtay 19. Hukuk Daires Esas No: 2016/16115, Karar No: 2018/1030 sayılı ilamı) sözleşmedeki ifa yükümlülüğünü yerine getirdikten sonra bu şekilde iddiada bulunmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunun mahkememizce kabulü nedenleriyle yerinde görülmeyen davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Bu dava açıldığı sırada, müvekkili tarafından ihtirazi kayıt konularak, uyarlama talebinde bulunma hakkı saklı tutularak ödemeler yapıldığını, her ne kadar yargılama sırasında, borcun müvekkili tarafından ihtirazi kayıt konularak ödenmiş ise de, uyarlama yapılmak suretiyle, müvekkilinin kur farkından dolayı fazladan ödediği paranın tespiti ve iadesine karar verilmesi gerekirken, dürüstlük kuralına atıfta bulunarak davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, -Müvekkili ile davalı şirket arasında 30 Mayıs 2013 tarihinde imzalanan sunulu finansal kiralama sözleşmesi ile birlikte, … marka … Model paletli Ekskavatör aracının 300.000,00 Dolar toplam fiyatı ile kiralandığını, Finansal kiralama sözleşmesinin 11. Maddesi gereğince, sözleşme ek1-A’da yer alan ödeme planında belirtilen kiralama bedellerinin kesin olarak kararlaştırılan tarihlerde ve taahhüt edilen para cinsinden ödemenin yapılması gerektiğinin belirtildiğini, Müvekkilinin 27 Haziran 2013 ila 27 Haziran 2016 tarihleri arasında aylık yaptıkları dolar cinsi üzerinden ödemeler neticesinde, kiralanan, … marka … Model paletli Ekskavatör aracın mülkiyetini devralacağını, sözleşme tarihi olan 30 Mayıs 2013 tarihinde, Dolar kurunun Türk lirası açısından değeri alış 1.8695 ve satış 1.8723 olduğunu, iş bu dava tarihi itibariyle, dolar kurunun Türk lirası üzerinden değeri alış 3,0174 ve satış 3,0228 olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1997/11–460 esas ve 1997/651 sayılı kararında belirttiği üzere, “karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçleştirmesi ve belki de imkansız hale gelmesi durumunda “işlem temelinin çökmesi”nin gündeme geleceğinin belirtildiğini, bu gibi hallerde emprevizyon veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde kurulmuş olan bir sözleşmede değişikliklerin yapılması için hakimin sözleşmeye müdahalesinin istenebileceğini, borçlu müvekkilinin kusuru olmaksızın döviz kurunda ortaya çıkan değişikliklerin aşırı ifa güçlüğüne neden olması nedeniyle sözleşmenin değişen koşullara bağlı kalınarak uyarlanması gerektiğini, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesinde gereğince ve 30. Maddesi gereğince, sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen tarafın, sözleşme ile bağlı olmayacağını, döviz kurundaki aşırı değişiklik sebebiyle, sözleşme kapsamında belirtilen borcun ödenmesinin talep edilmesinin dürüstlük kuralına aykırılık taşıdığını, döviz kurundaki değişim göz önünde bulundurulduğunda, müvekkilinin Türk lirası olarak yapacağı ödemenin sözleşme tarihi olan 30 Mayıs 2013 tarihi ile iş bu dava tarihi itibariyle aradaki farkın fahiş olduğu görüleceğinden uyarlanması gerektiğini, aşırı ifa güçlüğüne bağlı olarak sözleşmenin uyarlanmasının talep edilebilmesi için, borçlu tarafından öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkmış olması, bu olağanüstü durumun borçludan kaynaklanmamış olması, buna göre müvekkilinin ülke genelinde ortaya çıkan döviz kurundaki değişiklikler ile ikamet ettiği bölgede ortaya çıkan savaş halinden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, bu olağanüstü durumun, sözleşmenin yapıldığı sıradaki mevcut olguları, borçludan ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması gerektiğini, borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması gerektiğini, müvekkili açısından iş bu dava tarihi itibariyle ödenmemiş kredi borcu ile ödenmiş ancak aşırı ifa güçlüğünden doğan hakları saklı tutulmak kaydı ile yapılan ödemeler için uyarlama talebinde bulunulduğunu, müvekkilinin 30 Mayıs 2013 tarihli sözleşme kapsamında, ekonomik parametler ile bölgedeki çatışma hali göz önünde bulundurulduğunda, döviz kurunun Türk lirası karşısında aşırı değer kazandığı ve bölgede ticari hayatın giderek kötüleştiğinin açık olması nedeniyle kararın istinaf incelemesi neticesinde ortadan kaldırılmasını, davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacı kiralayanın, davalı tarafça yaptığı finansal kiralama sözleşmesinin ödemesinin USD cinsinden kararlaştırılması ve ekonomik kriz hukuksal sebepli uyarlama davası niteliğindedir. Uyuşmazlık, uyarlama koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus-beklenmeyen hal şartı-sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü”, “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumunun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir. Ayrıntıları emsal nitelikteki Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/13-1614 E. 2014/900 K.sayılı 12/11/2014 tarihli, 15/10/2003 gün ve 2003/13-599 E.-2003/599 K.; 07/05/2003 gün ve 2003/13-332 E.-2003/340 K. sayılı içtihadında, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 10/02/2020 tarih, 2017/2723 Esas, 2020/1767 Karar sayılı içtihadında da açıklandığı üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 138. maddesinde, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Uyarlama kurallarının uygulanması için, öngörülmez bir dış olayın meydana gelmesi gerekir. 6098 Sayılı TBK yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi bağlamında ve MK 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde MK 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken, 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nun 138. maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır. Dava konusu olayda; ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle finansal kiralama ve ödeme yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu genel düzenlemelerden sonra uyarlamaya konu diğer bir husus olan Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 06.10.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2008/32-34 sayılı Tebliğ’e ilişkin düzenlemelere bakıldığında da; Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 06.10.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2008/32-34 sayılı Tebliğ’de Değişiklik Yapan ”Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara” ilişkin 2018/32-51 Sayılı Tebliğ ile 2008/32-34 sayılı Tebliğ’in mülga 8. maddesi yeniden düzenlenmiş, yapılan bu düzenlemeye göre Tebliğ’in 8/10. maddesinde “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın 17 ve 17/A maddeleri kapsamında yapılacak finansal kiralama (leasing) sözleşmelerine ilişkin bedellerin döviz cinsinden kararlaştırılması mümkündür.” hükmüne yer verilmiştir. İlk tebliğde değişiklik yapılarak, 32 sayılı kararın geçici 8.maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce akdedilmiş bulunan, menkul ve gayrimenkullere ilişkin finansal kiralama sözlemelerinin Türk Lirasına dönüştürülmesi zorunluluğunun bulunmadığı hususunun hükme bağlandığı, somut sözleşmenin 32 sayılı kararın geçici 8.maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce akdedildiği, dolayısıyla Türk Lirasına dönüştürülmesi zorunluluğunun istisnasını oluşturduğu bu nedenle bu hükümlerin de dava konusu olaya uygulanamayacağı anlaşılmıştır.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacının istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/12/2018 tarih ve 2016/948 E., 2018/1233 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/05/2023