Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1350 E. 2022/1558 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1350 Esas
KARAR NO: 2022/1558
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/12/2018
NUMARASI: 2015/769 E. – 2018/1398 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Müvekkilleri … ve … Tic. A.Ş. ile davalı … arasında herhangi bir hukuki ilişki olmadığını, müvekkilleri ile davalı arasında alacak / borç ilişkisinin bulunmadığını, davalı yanca müvekkilleri hakkında İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında takibe konan 1.000.000 USD bedelli senedin sahte olduğunu, şirket kayıtlarına göre böyle bir borcun bulunmadığını, davalı ile beraberindeki şahıslarca müvekkili şirketin adresine gelerek ve tehditler savurarak mafya vari bir uslupla tehdit edildiğini, müvekkilinin ölümle tehdit edildiğini, borç kağıdı düzenlemesinin istendiğini, tehdit sonucunda A4 kağıda 01/10/2014 tarihinde …’dan nakit olarak 1.000.000 USD alındığının yazıldığını ve zorla bu evrakın aşağısına şirket kaşesinin yine … tarafından basıldığını, hem şirket kaşesinin üzeri hem de …’nın ismi üzerine kefil sıfatıyla zorla yazdırıldığını, hem şirket kaşesi üzerine hem de kefil … yazdıran yerlerin altları yine zorla ve tehditle müvekkili …’ya imzalattırıldığını, bononun devamında yer alan “iş bu emre muharrer senedimin mukabilinde …’a bir milyon USD ödeyeceğim ve 03/07/2015 tarihinde ödemeyi kabul ederim” şeklinde cümlenin müvekkilinin el ürünü olmadığını beyanla; müvekkili şirketin ve …’nın davalıya müstenidi senet sebebiyle İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitine, senedin ve takibin iptaline, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle; Tarafların uzun yıllardır Kapalı Çarşı’da esnaf olduklarını, davacı borçluların müvekkilinden borç istediklerini, müvekkilinin de davacılara bir milyon USD borç verdiğini, borca karşılık müvekkilinin davacı …’dan senet istediğini, davacı tarafından müvekkiline senedin verildiğini, ancak ödeme gününde borcun ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1078 D.İş sayılı dosyasında ihtiyati haciz kararı alındığını, akabinde alınan kararın İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, davacının takip konusu senedin düzenleme yeri bulunmadığından yasal şekil şartlarını taşımadığı iddialarının gerçek olmadığını, senedin kambiyo vasfını taşıdığını, senedin zorla imzalattırılmadığını, davacının takip konusu senede sonradan eklemeler yapıldığı yönündeki iddiasının ispata hazi olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı taraftan tahsilini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Davacı …’nın diğer davacı … Tic. A.ş nin ortağı ve yetkilisi olduğu, davalı alacaklı … ile arasında para alışverişi sebebiyle ticari ilişki bulunduğu, bu ilişkinin davacı … tarafından İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/146 Esas sayılı dava dosyasında ortaklık olarak açıklandığı, Tarafların arasındaki bu ilişki sebebiyle icra takibine konu senedin düzenlendiği, davacı … nın senet altındaki imzaların sahteliği konusunda iddiası olmadığı gibi imzaların kendisine ait olduğunu mahkememiz dosyasında ve ceza dosyasında kabul ettiği, bunun bilirkişi …nın 07/11/2016 tarihli raporu ile de teyit edildiği, Davacının davalı … dan ortaklık sebebiyle para aldığını fakat ödeme iddiasında bulunduğu, bunu ispat edecek belgenin olmadığını ceza mahkemesi dosyasında açıkladığı, mahkememiz dosyasına da senede konu (ceza dosyasında aldığını kabul ettiği) parayı ödediğini gösterir belge sunulmadığı, bu hususun incelenen şirket ticari defterlerinden de tespit edilmediği sabittir. Bu sebeplerle davacının borçlu olmadığının tespiti isteminin ispatlanamadığı anlaşılmış, davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Dava konusu sahte senedin müvekkilinden tehdit ve baskı ile alındığını, davalı ile beraberinde bulunan ancak Müvekkilinin davalı dışında şahsen tanımadığı ve alakası olmadığı 7-8 kadar kişinin Müvekkili şirketin adresine gelmek suretiyle, Müvekkilinin kendilerine aslında hiçbir borcu olmadığı halde Müvekkil …, …, … ve …’yı tehdit ettiklerini, …’la fiziksel temas kurarak iteklediklerini, mafyavari tehditlerde bulunduklarını, Davalı ve yanındaki tespit edilebilen kişiler aleyhine “Mağdurun senet haline getirebilecek bir kağıdı imzalamaya mecbur edilmesi suretiyle yağma, resmi belgede sahtecilik” suçlarından İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/146 E. sayılı dosyasından ceza davası açıldığını, halen yargılandıklarını, Müvekkiline zorla borç para aldığına yönelik bir yazı düzenletilmiş olduğunu ve bu yazıya sonradan eklemeler yapılarak kambiyo vasfı kazandırıldığını, senedin sahte olduğunu, davalı ve yanında bulunan adamlarının Müvekkillerine ait ofise gelerek tehdit, baskı ve zorla Müvekkili …ya dava konusu senedin “01.10.2014 tarihinde …’dan 1.000.000,00 Amerikan doları elden alınmıştır. (aldım)” kısmını yazdırdıklarını, bu yazının altına da kendi adına ve şirket adına imza attırdıklarını, daha sonra Davalının bu yazının altına “işbu emre muharrer senedimin mukabilinde …’a birmilyon usd ödeyeceğim. 03.07.2015 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ederim. 02.07.2015 ” ilavesini yapıp, imzaların üst kısmına ise “Borçlu” vc “Kefil” ibarelerini ekleyip Müvekkilleri aleyhine kambiyo senedine müstenit icra takibi başlattıklarını, bu kısımların bonoya sonradan eklendiğinin ve yazılırken farklı kalem kullanıldığının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/91008 dosya numaralı soruşturma dosyasından alınan, işbu dava dosyasında da mübrez Bilirkişi Raporuyla sabit olduğunu, (Ek-3: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/91008 dosya numaralı soruşturma dosyasından alınan bilirkişi raporu) -Davalı … ile Müvekkili Şirket …. arasında senede konu olabilecek bir alacak – borç ilişkisinin mevcut olmadığını, yapılan defter incelemesiyle ve bilirkişi raporuyla tespit edildiğini, davaya konu “sözde senet”‘in hiçbir temel alacağa dayanmadan sahte olarak sonradan tanzim edildiğini, tarafların kapalı çarşı esnafı olduğundan dolayı zaman içinde birbirlerinden bazı alışverişleri olduğunu, fakat dava konusu senedin tanzimini doğuracak şekilde bir alışveriş olmadığını, zaten bu senedin davalıya iradi olarak verilmediğini, -Alacağını ispat yükü üzerinde olan davalı tarafın, alacağını ispata yönelik öne sürdüğü beyan ve iddialarında bir çok çelişkiye düştüğünü, davalının ceza dosyasında hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında verdiği ifadelerde birçok çelişkinin mevcut olduğunu,Davalının, Müvekkiline hangi sebeple para verdiği ve paranın cins ve miktarı konusunda dahi çelişkiye düştüğünü, soruşturma dosyasında Müvekkilinin kendisinden borç istediğini, paranın “borç olarak” verildiği iddia edilmesine rağmen kovuşturma dosyasında “emanet olarak” verildiğinin iddia edildiğini, 1 milyon dolar gibi çok yüksek meblağlı bir miktarın ne sebeple ve ne şekilde verildiğinin hatırlanmamasının ve elden hiçbir makbuz alınmadan alelade verildiği iddiasının en hafif deyimle hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, iş bu davada tarafların tacir olup, iddia edilen rakamın 7.000,00 TL’nin çok fevkinde olduğu halde aracı kurumlarla bir para transferi yapılmadığını, davalının bir iddiasına göre 1.000.000 dolar, diğer bir iddiasına göre 2.040.000 TL gibi çok yüksek bir miktarın, bu yasal düzenleme karşısında elden teslim edildiğine inanılamayacağını, paranın TL cinsinden verildiği düşünülse dahi bunun dolar cinsinden talep edilmesinin de hukuken mümkün olmadığını, -Davalı soruşturma dosyasında yine 24.10.2017 tarihli 1. nolu celsede verdiği savunmasında”Kapalı çarşıda çok büyük nakit paralara ihtiyaç olduğundan banka şubeleri hemen bu paraları ödeyemedikleri için döviz bürolarında sürekli nakit para olduğu için bu tip alışverişler olur ve herkesin bu şekilde döviz büroları ile alışverişi olur. Zaman zaman kendisiyle ve altın alışverişimiz olmuştur, buna ilişkin dekontlan da tahkikat evrakına eklenmek üzere siz görevlilere vereceğim” şeklinde ifadede bulunduğunu, davalının, kovuşturma dosyasında bu konu ile ilgili bir açıklama yapmadığını, davalının, Müvekkili ile ticari ilişki içerisinde olduğunu ifade etmekte ve bu ticari ilişkiyi ispatlamak için delil olarak 3 adet kıymetli maden satım belgesi sunduğunu, bu belgeler incelendiğinde dava dışı … Ltd. ile … Ltd. şirketlerinin Müvekkili Şirketten değişik tarihlerde miktarları 238.734,65 TL, 206.363,00 TL ve 204.174,00 TL miktarlarında maden satın aldığı görüldüğünü, bu belgelerin sadece Müvekkili Şirketin adı geçen şirketlerden alacağını ispatlamaya yarayacağını, yoksa Davalı …’ın Müvekkili Şirketten 1 milyon dolar alacaklı olduğunu göstermediğini, Davalı soruşturma dosyasında verdiği 09.09.2015 tarihli ifadesinde ” Daha sonra ilerleyen zamanlarda … isimli şahsın işlerinin iyi gitmediğini duydum bu durumu …’ ya söyleyerek bana senet vermesini söyledim, o da bana dosya içerisinde bulunan 02.07.2015 tarihli senedi getirip verdi” şeklinde ifadede bulunduğunu, oysa Davalının kovuşturma dosyasında 24.10.2017 tarihli 1. nolu celsede verdiği savunmasında “… beni kendi ofisine çağırdı, ben ofise giderken yanıma diğer sanıkları almadım, ofiste … bir milyon doları şu anda ödemem mümkün değil, ancak sana bir belge vereyim dedi ve davaya konu önceden hasırladığı belgeyi bana verdi” şeklinde ifade de bulunduğunu, soruşturma dosyasında kendisinin Müvekkilden senet istediğini ifade ettiğini, fakat kovuşturma dosyasında tam tersi senet istemeden Müvekkilinin kendiliğinden senet verdiğini ifade ettiğini, -Davalının Müvekkili ile yaptığı WHATSAPP yazışmalarında “son 130 TL” alacağının olduğunu ısrarla ifade ettiğini, mesajların hiçbir yerinde “1 milyon dolar alacaktan” bahsedilmediğini, Davalının Müvekkilinin ofisine ve işyerine kalabalık olarak geldiğini, müvekkilini ve çalışanlarını tehdit ettiğini, taraflar arasında iddia edildiği gibi dava konusu bonodan doğan bir borç ilişkisi bulunmamakla birlikte, asla kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilinden son olarak 130 TL alacağı bulunduğunun ikrar edildiğini, -Davanın reddi gerekçesinin işbu dosya kapsamı, ceza dosyası kapsamı ye diğer delilleri çerçevesinde hatalı olduğunu, Yerel Mahkemenin Müvekkil …’nın Davalıdan 2.000.000 TL aldığını ikrar olarak kabul edip, bu paranın ödendiğine dair belge sunamadığı gerekçesiyle davayı reddettiğini, oysa Müvekkilinin aynı beyanında sözkonusu paranın Davalıya ödendiğini ve bakiye 130.000 TL kaldığını da beyan ettiğini, davalının ceza dosyasına sunmuş olduğu Whatsapp Yazışmalarının (Bkz.Ek-8) da bunu teyit ettiğini, Whatsapp yazışmaları bizzat davalı tarafın delili olduğu için Müvekkilinin sadece 130.000 TL borcu kaldığını Davalının da ikrar etmiş sayıldığını, müvekkilinin ikrarı ile Davalıdan 2.000.000 TL aldığı kabul ediliyor ve başkaca bir evrak aranmıyorsa, Davalının bu ikrarı karşısında da ödemeye dair de Müvekkilinin belge sunmasının aranmaması gerektiğini, müvekkilinin ikrarına dayanan Mahkemenin 2.000.000 TL’ye karşılık Davalının neden 1.000.000 USD talep ettiğini hiç sorgulamadığını, -Senet metninde borçlu olarak yer alan Müvekkili Şirket kayıtlarında söz konusu senedin yer almamasının ve davalı ile aralarında hiç bir ticari ilişkinin mevcut olmadığının yapılan defter incelemesiyle tespit edilmiş olduğunu, Kambiyo senedine dönüştürmek için yazılan ifadenin sonradan eklendiği ve yazılırken farklı kalemler kullanıldığının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/91008 dosya numaralı soruşturma dosyasından alınan, işbu dava dosyasında da mübrez Bilirkişi Raporuyla tespit edilmiş olduğunu, Davalının alacağın sebebi, alacağın doğması, alacağın cinsi (TL/USD) konularındaki beyanlarında büyük çelişkilerin mevcut olduğunu, Senedin protesto dahi edilmeden hemencecik alelacele yangından mal kaçırır gibi icraya konulduğunu, Defter incelemesiyle de ispat olunduğu üzere senet lehtarı …’ın ne Müvekkil Şirketle ne de … ile senedin temeline ilişkin bir ticari ilişkisinin bulunmadığını, Davalı tarafından 1.000.000 USD gibi büyük bir meblağın Müvekkillerime gönderildiğini ispatlar banka dekontu ve sair herhangi başkaca muteber bir yazılı belge sunulamadığını, bu miktarda bir paranın elden borç olarak teslim edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı bulunduğunu, sözde senet metninin sonraki kısmının sonradan el yazısı ile doldurulmuş olmasının, senet üzerinde tahrifat yapılarak bonoya çevrilmesi sebebiyle, borçlu bulunmadıklarının tespitine, senedin ve takibin iptaline, Davalının haksız ye kötüniyetli olarak sahte senet tanzim etmiş olması sebebiyle %20′ den aşağı olmamak üzere tazminata mahkumiyetine karar verilmesi için kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davanın taraflarının uzun yıllardır kapalı çarşı esnafı olduğunu, Davacı asil ve şirket yetkilisinin …’nın 16.07.2015 tarihli “Müşteki şikayetçi İfade Tutanağı”nda ve vekili tarafından İstanbul Sulh Ceza Mahkemesine verilen 19.12.2016 tarihli dilekçesinde vekili aracılığı ile “Kendisinin …. yetkilisi olduğunu, müvekkil ile sözleşme olmadan %30 oranında kar-zarar ortaklığı bulunduğunu olaydan yaklaşık 10 ay önce bu şirkete müvekkili ortak yaptığını, ortaklığa başlarken müvekkilden 2.000.000,00-TL aldığını, müvekkilin değişik zamanlarda şirkete borç verip, para aldığını ancak rakamı bilmediğini” açık bir şekilde birçok kereler ikrar ettiğini, senetteki yazıların borç ikrarına ait bölümünün ve imzanın davacının eli ürünü olduğunun sabit olduğunu, kambiyo senedinin zorla imzalatıldığı iddiasının da gerçeğe aykırı olduğunu, senet imzalanmasından tahsile konulan tarihe kadar olan süreçte davacının müvekkille mesajlaştığını, hatta buluştuğunu, bu yapılan yazışmalar, görüşmeler değerlendirildiğinde davacının senedin zorla elinden alındığı, kambiyo senedi olduğundan haberi olmadığı ve dilekçelerde yer alan taraflar arasında ticari ilişki ve alacak verecek olmadığı iddialarının gerçeğe ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı müvekkiline verilen belgede sonradan eklemeler yapıldığı yönündeki iddianın ise kabulünün mümkün olmadığını, müvekkilinin davacılardan sadece 130,00-TL borcu kaldığını iddia ettiği ileri sürülmekte ise de ; müvekkilinin davacıya …’e söyle emanetimi göndersin, …’e söyle son emanetim var 130 onu versin şeklinde mesaj gönderdiğini, bu mesajların açıkça 130 olarak telaffuz edilen miktarın davacının kardeşi … ile müvekkili arasında ayrı bir konu olduğunu, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. 6100 Sayılı HMK’nın 190. maddesi uyarınca; İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. TTK 776/1-b. bendi uyarınca bono kayıtsız şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini içermesi gerektiğinden, bu vasfı itibariyle mücerret borç ikrarını içerir. Davalı taraf kambiyo senedi vasfındaki bonoya dayanmış olup, bono temelindeki hukuki ilişkiden ayrık olarak, senet metnindeki hususlarda mücerret borç ikrarını içeren belge olduğundan, alacaklı taraf bonoyu sunmakla alacağının varlığını kanıtlamış olmakla, davalı tarafın borcun varlığını kanıtlayamadığına ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı tespit edilmiştir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı sebebin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Somut olayda menfi tespit davası senetten kaynaklanmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Lehtar senetteki ihdas sebebini değiştirir şekilde talilde bulunursa ispat yükünü üzerine alır. Dava; kambiyo senedinin cebir tehdit ve zorla ile meydana getirilmesi iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı yanın iddiası senedin cebir ve tehdit ile senedin düzenlettirdiği yönündedir. T.C. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 08/11/2019 tarihli, 2017/146 Esas, 2019/370 karar nolu kararın kesinleştiği bildirilmiş ise de, dosya üzerinde Mahkeme ile yapılan yazışma sonucunda, resmi evrakta sahtecilik suçu yönünden kurulan hükmün kesinleştiği ancak dava dosyası ile ilgili senedin cebir ve tehdit ile alındığına ilişkin verilen beraat kararının ise Yargıtay incelemesinde olup, kesinleşmediği anlaşılmıştır. Öncelikle, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle; Ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları).Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi sebepsellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı).Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde, re’sen yapılan incelemeye göre davalı hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından görülen ceza davasında her ne kadar beraat kararı verilmiş ise de, dosyadaki verilere göre henüz kararın kesinleşmediği, aynı evrak sebebiyle yürütülen ceza davasının sonucunun, eldeki davanın sonucunu doğrudan etkileyeceği, ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmadığı, buna göre, ceza davasının sonucunun beklenmesi, ceza davasında tespit edilen maddi olgular çerçevesinde varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmiş olması sebebiyle bekletici mesele yönünden kararın kaldırılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca davacı vekili tarafından tanık dilekçesinin süresinde olup olmadığı değerlendirildikten sonra gerekli görülür ise tanıklarının da dinlenilmesi ve ceza dava dosyası ile birlikte değerlendirme yapılması gerekmektedir.Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/12/2018 tarih, 2015/769 E. 2018/1398 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/11/2022