Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/135 E. 2020/364 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/135
KARAR NO: 2020/364
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 07/03/2017
NUMARASI: 2014/782 E. 2017/253 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacı ile davalı arasında mevcut ticari kapsamında davalıya toplam dört adet fatura kapsamında alüminyum döküm malzemeleri satışı yapılarak teslim edildiğini, dört adet fatura toplam tutarı 21.142,10 TL alacağa karşılık davalıdan sadece 7.000,00 TL ödemelik bir adet çek olarak alındığını, bakiye alacağın 14.142.10 TL alacağın ödenmediğini, davalı aleyhinde İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, davalının icra takibinden 1,5 ay sonra 04/08/2011 tarihinde ihtarname ile malların ayıplı olduğunu iddia ettiğini ve malların iade alınmasını talep ettiğini ileri sürerek 14.142,10 TL asıl alacağın, temerrüt tarihi olan 21.04.2011 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde özetle, davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, dava dilekçesi ekinde bahsi geçen sevk irsaliyesi, faturalar, cari hesap ve diğer delillerin müvekkile tebliğ edilmediğini, taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesinden kaynaklandığını, davacının ayıplı imalat yaparak müvekkilin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, sunulan raporda ürünlerin yapılan özel test ve x-ray muayenesi sonucunda ayıplı olduğunun tespit ve rapor edildiğini, 04/08/2011 tarihli ihtarname ile ayıp ihbarında bulunulduğunu, davacıya tebliğ edilen ihtarname ekinde 04/08/2011 tarih 187473 numaralı 14.142.44 TL tutarlı iade faturasının davacıya tebliğ edildiğini ileri sürerek haksız davanın reddine, takas mahsup talebinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi ile, davalının ürünlerdeki ayıp iddiasını yerinde olmadığı açıkça anlaşıldığından davalının ayıp nedeniyle mahsup ve takas iddiasına itibar edilmemiştir. Belirtilen nedenlerle tarafların birbiriyle uyumlu defter ve kayıtları ile davacının davalıdan 14.142,10 TL alacaklı olduğu, davalının 21/04/2011 tarihinde temerrüde düşürülmüş olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, “Mahkeme kararı incelendiğinde gerekçede davanın reddine karar verildiğini, gerekçenin son iki paragrafında davanın reddinin gerektiği belirtilirken, hüküm kısmında davanın kabulüne karar verildiğini, çelişkili karar verildiği görülmekte olup, haksız ve mesnetsiz davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi nedeniyle istinaf başvurusu yapıldığını, -davalının, davacıya alüminyum döküm ürünü (akaryakıt pompa brodimetreleri) siparişi verdiğini, davacının ise davaya konu ürünleri ayıplı olarak imal ettiğini, taraflar arasındaki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığını, Mahkemenin ayıp ihbarının süresinde yapıldığına ilişkin tanık beyanlarına, ayıba ilişkin 25.03.2011 tarihli bilirkişi test raporuna ve ticari defter ve kayıtlara aykırı karar verdiğini, -hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme ve değerlendirme sonucu hazırlandığını, rapora itirazlar değerlendirilmeden, yeniden uzman heyet raporu alınması talepleri reddedilerek, deliller ve tanık ifadeleri nazara alınmadan hazırlanan raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, dosyada bulunan 25.03.2011 tarihli bilirkişi test raporunda; davacı tarafça dökümü yapılan ürünlerin döküm hatası sonucu ayıplı olduğu, yapılan muayene sonucunda tespit edildiğini, bu rapor ile Mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporu arasında çelişki giderilmeden davanın kabulüne karar verilmesinin yasaya ve içtihatlara aykırı olduğunu, akaryakıt pompalarında uzman bilirkişiden rapor alınması gerektiğini, bilirkişi davaya konu Brodimetrenin benzin pompası içindeki görevinin ne olduğunu, çalışma koşullarını ve ayıplı üretilmesi halinde meydana gelebilecek aksaklıklar hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapmadığını, işin ehli olduğu varsayımı ile davacıyla anlaşmaya varıldığını, benzin pompasında kullanılması nedeni ile ürünlerde hiç bir şekilde kaçak ve terleme olmaması gerektiğini, bu konuda da mutabakat sağlandığını, Brodimetreye ait dökümlerin peyderpey davalıya verildiğini, bir brodimetre 45 adet parçadan meydana geldiğinden test edilebilmesi için bütün parçaların imal edilip bütünlüğünün sağlanması gerektiğini, testler başladıktan sonra kusuru olan dökümlerin davacı tarafa iade edildiğini, yeniden imalat yapılarak test devam ettiğini, sızdırmazlık ve kaçaklar davacıya defalarca anlatıldığını, davacı şirket yetkilisi …’in defalarca gelip testlerde hazır bulunduğunu, bu hususlar dinlenen tanık beyanları ile de sabit olduğunu, Sayın bilirkişinin raporda; gaz boşlukları, çekintilerin gövdenin her tarafında bulunduğunu kabul etmekte ancak belirtilen standartlara uygun olduğu ve bu yüzden ayıplı mal sayılmayacağını beyan ettiğini, ancak üretilen malların akaryakıt pompasına takılacak olup, akaryakıt pompasına takılması halinde çıkabilecek tehlikeler konusunda maalesef yorum getirmediğini, akaryakıt istasyonuna yakıt almak için girildiğinde bir takım uyarılar yapılmaktadır. telefonun kapatılması, arabanın stop edilmesi, sigara içilmemesi gibi. zaman zaman haberlerde benzin istasyonlarında araçların yandığı görülmektedir. bütün bu uyarılar ve sonuçlar brodimetrelerdeki kaçaklardan, ayıplı imalatlardan kaynaklandığını, davacıdan ayıp ve kusurları gidermek için bir gayret görülmediği için kaçakların nedenini belirlemek için 3 adet numune Kalkancı döküm fabrikasından X-ray cihazında teste tabi tutulduğunu ve test sonuçlarının davacıya sözlü olarak, fax ve mail yolu ile hemen bildirildiğini, davacıya ayıp ve kusurların süresinde bildirilmesine ve ayıplı imalatları iade alması söylenmesine rağmen sonuç alınamayınca Noterlikten ihtarname keşide edilerek ve iade faturası kesilerek tebliğ edildiğini, davacı brodimetreleri fatura ederken adet belirtmediğinden sadece Kg olarak fatura ettiğinden, iade faturasının da bu nedenle adet değil kg olarak belirtildiğini, ayıplı ürünler nedeniyle davalının siparişleri ve sözleşmeleri iptal edildiğini, davalı bir çok zarara ve kazanç kaybına uğradığını bu nedenle davalının takas ve mahsup talebinin değerlendirilmesi ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davalının defterlerini sunduğu, iade faturasının defterlerde yer aldığı açık olduğunu, -TTK. 21/3 hükmü gereğince davalının gönderdiği faksı ve 21.04.2011 tarihli maili alan davacının ürünlerin ayıplı olduğunu kabul ettiğini, zira 8 gün içerisinde gönderilen belgelere hiçbir itirazda bulunmadığını, bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmesi için TSE. de çalışan akaryakıt pompalarında uzman makine mühendisi bilirkişiye dosyanın tevdii ile teknik rapor alınmasını ve kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Talebimiz usule, yasaya ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak reddedilmiştir. Bu nedenle verilen hüküm de yasalara ve içtihatlara aykırıdır.” gerekçesi ile istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle eser sözleşmesinde “ayıp” kavramına ilişkin genel açıklamaların yapılması gerekmektedir. BK’daki düzenlemeden hareketle de ayıp, satılan malda ortaya çıkan, alıcının o maldan tümüyle ya da gerektiği gibi yararlanmasını engelleyen eksiklikler ve aksaklıklar gibi özürleri ifade eder (m.194) (Zevkliler, A.: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2002, s.108; Zevkliler, A./Aydoğdu, M.: Tüketicinin Korunması Hukuku, Ankara 2004, s.104) Bu çerçevede ayıp kavramının içeriği belirlenirken öncelikle; sözleşme hükümlerine bakılmalıdır. Sözleşme ele alınırken bakılacak ilk husus, taraflar arasında eserdeki vasıfların neleri içermesi konusunda açık bir anlaşmanın olup olmadığıdır. Üzerinde anlaşma olmayan durumda ise sözleşmenin yorumundan hareketle tarafların zımnen bu konuda bir anlaşma yapıp yapmadıklarına bakılacaktır. Zımni anlaşmanın dahi olmadığı durumlarda, sözleşmenin tümü dikkate alınacak ve dürüstlük kuralına göre eserin taşıması gereken vasıflar belirlenecektir. Bu anlamda ayıp, eserin sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da, sözleşmenin niteliği ve içeriği dikkate alındığında, mülga 743 sayılı MK’nın 2. maddesi gereği eserde mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde ortaya çıkacaktır (Seliçi, Ö.: İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin Sorumluluğu, 1978, s. 135). Dolayısıyla ayıp, iki ayrı anlam içermektedir. Bunlardan ilki, yüklenicinin eserde gerçekleşeceğini taahhüt ettiği niteliklerin mevcut olmaması hâlidir. Sözleşmede üzerinde anlaşılan vasıf eksik olmasına rağmen eser teknik açıdan kusursuz da olsa, yine de ayıplıdır. Hatta eser, sözleşmede kararlaştırılan vasfı taşımadığından dolayı daha değerli veya sağlam dahi olsa yine de ayıplıdır. Zira yüklenici, herhangi bir şekilde kullanıma uygun olanı değil, sözleşmede kararlaştırılan koşullara göre eseri yapmakla yükümlüdür (Kostakoğlu, C.: İnşaat Hukuku ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmeleri, 2011, s. 547). İkinci anlamda ayıp ise, eserin vasıflarının önceden kararlaştırılmamış olmasına rağmen, dürüstlük kuralı gereği eserin kendisinden beklenen yararı gerçekleştirmeye elverişsiz olmasıdır. Başka türlü kararlaştırılmış olmadıkça, yüklenici kullanılmaya elverişli normal bir eserin kalitesinde bir eser teslim etmekle yükümlüdür. Eserin normal yapısı, onun çeşidi ve kullanım amacına göre belirlenecektir. Yüklenici, herhangi bir şekilde kullanmaya elverişli bir eser değil, somut sözleşmedeki kullanım amacına elverişli bir eser teslim etmekle yükümlüdür. Son olarak, ayıp kavramı “nispi” bir kavramdır. Zira, eserin ayıplı olması somut sözleşmenin içeriğine bakılarak anlaşılacaktır. Bunun tespiti için de yukarıda açıkladığımız üzere sözleşmede aranan özelliklerle, eserin fiilen taşıdığı özellikler karşılaştırılacak veya sözleşmede kararlaştırılmamış dahi olsa lüzumlu vasıfların mevcut olup olmadığına bakılacaktır. Dolayısıyla, eserdeki ayıp her sözleşme ilişkisine göre farklılık gösterebilecektir. Ayıba ilişkin yapılan açıklamalardan sonra ayıbın türlerine de değinmekte yarar vardır. Ayıbın türünün belirlenmesi, yüklenicinin sorumluluğunun sınırının çizilmesinde ve iş sahibinin başvurabileceği hakların belirlenmesinde önemli rol oynar. Şöyle ki, iş sahibinin seçimlik haklarını kullanabilmesinin şartlarından birisi eserde meydana gelen ayıbın türüdür. Eser sözleşmesinde ayıp, gizli veya açık ayıp şeklinde olabilir. Açık ayıplar, ilk bakışta görülebilen veya basit bir muayene ile anlaşılabilen ayıplardır. Buna karşılık gizli ayıplar, ilk başta gözle görülemeyen veya basit bir muayene ile anlaşılamayan, sonradan kullanılmakla ortaya çıkan ayıp türüdür. Başka bir anlatımla, eserin teslim alınması ve basit muayene neticesinde görülebilen ayıplar açık, görülemeyenler ise gizli ayıplardır. Şöyle ki, mülga 818 sayılı BK’nın 359/1. maddesi uyarınca, açık ayıplardan dolayı yüklenicinin sorumlu tutulabilmesi için iş sahibinin “işlerin olağan akışına göre” o şeyi muayene edip, ayıpları yükleniciye bildirmesi gerekir. Kanundaki muayeneden kasıt, gözle veya elle yapılan ve işin bünyesine nüfuz edilemeyen bir incelemedir. Örneğin: sıva, badana ve boya işçiliğindeki kalite veya açıkça göze çarpan ayıplı malzeme, el veya gözle yapılabilecek basit bir incelemede saptanabilecek kusurlar açık ayıptır. Gizli ayıplar ise, ilk bakışta fark edilemeyen, sonradan yapılacak detaylı bir muayene ile anlaşılan ayıplardır. Bu tür ayıplar genelde eserin yapısıyla ilgili olan ve eserin kullanılmasıyla anlaşılan ayıplardır (Aydemir, E.: Eser Sözleşmesi ve İnşaat Hukuku, 2009, s. 240). Gizli ayıplar da, ayıp ortaya çıktığında veya iş sahibi tarafından öğrenildiğinde yükleniciye bildirilmesi gerekir. Bu yönden eserin hiçbir itiraz ileri sürmeden teslim alınması iş sahibini bu yöndeki hakkını kullanmaktan yoksun bırakmayacağı gibi yükleniciyi de sorumluluktan kurtarmayacaktır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 474. maddesi hükümlerine göre iş sahibi açık ayıplarda eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz (makul süre içerisinde) eseri muayene ve açık ayıpları ihbar etmek zorunda olduğu, TBK’nın 472/son maddesi hükümleri gereğince ayıbın gizli olup sonradan ortaya çıkması halinde gecikmeksizin (derhal) ayıbı yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi halde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı hükümleri getirilmiştir. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. (YHGK’nın 02.02.1979 gün 1977/11-393 E., 1979/80 K. sayılı ve Dairemizin 16.01.2013 tarih ve 2012/5835 E., 2013/129 K. sayılı ilamında bu ilke ve esaslar ayrıntıları ile açıklanmıştır.) Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı ile davacı arasında brodimetre konusunda sözleşme yapıldığı ancak sözleşmenin yazılı olmayıp sözlü olarak yapıldığı, davalının iddiasına göre işin teknik bir iş olduğu, ayarlarının olduğu, ürünlerde hiç bir şekilde kaçak ve terleme olmaması gerektiğini, bu konuda da mutabakat sağlandığını beyan edilmesine rağmen bu kadar titiz bir konuda işin niteliği konusunda davacıya bilgi verildiğinin dosya içerisindeki belgelerden tanık beyanlarından anlaşılamadığı, davacının işinin ehli olduğu düşüncesiyle hareket edildiğinin beyan edildiği ancak benzin istasyonlarınki yanma olaylarına sebebiyet verecek derecede önemli bir işin sözleşme kapsamı belirlenmeden davacıya yaptırılmasının basiretli tacir davranışı ile bağdaşmadığı, Davacının işin uzmanı olduğu, üstlendiği işi fen, sanat ve tekniğine uygun olarak yapma sorumluluğu bulunduğunun da kanıtlanması gerektiği, ürünlerin gizli ayıplı olduğu kabul edilse dahi 4 adet fatura tarihlerinin 02.06.2010; 02.08.2010; 03.01.2011; 20.01.2011 olduğu, ilk iki faturanın tutarının 13.200,00 TL tutarında olup, 7000,00 TL tutarında kısmi ödemenin 22.10.2010 tarihinde yapıldığı, kısmi ödeme yapılması nedeninin ayıplı ürünler bulunması nedeniyle olduğunun istinaf dilekçesi ile beyan edildiği, bu durumda ayıbın 22.10.2010 tarihi itibariyle bilindiğinin kabul edilmesi gerektiği, ayıp ihbarının 21.04.2011 tarihinde yapıldığı yani ayıp tespit edildi ve buna göre ödeme yapıldı ise ayıp ihbarının da 22. 10.2010 tarihi ile yapılması gerektiği, davalının gizli ayıbı öğrenme tarihinin kendi beyanı ile ve istinaf dilekçesi beyanı ile 22.10.2010 tarihi öncesi olduğu ve buna göre kısmi ödeme yapıldığının da kendi beyanı ile sabit olduğu, davacının ayrıca seçimlik hakkını kullanarak ürünlerin düzeltilmesini istediği, ayıplı malı bu şekilde kabul ettiği buna yönelik sürenin kaçırılmış olduğu, gizli ayıp ile ilgili derhal ihbar koşulunun yerine getirilmediği, Mahkeme kararının gerekçesinin ise sehven red nedeni de yer alacak şekilde yazıldığı ancak genel yazılıştan kabul gerekçesinin yazıldığının görüldüğü, bu durumun hata sonucu oluştuğunun anlaşıldığı yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07.03.2017 tarih ve 2014/782 E., 2017/253 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 966,05 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 241,55 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 724,50 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İnceleme duruşmasız olarak yapıldığından taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 03/12/2020