Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1340 E. 2022/1754 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1340
KARAR NO: 2022/1754
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının, … Bankası Viranşehir Şubesi’ne ait 15.12.2014 keşide tarihli 14.000,00 TL bedelli çek sebebiyle müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile takip başlattığını, takibe konu çekin müvekkili şirket muhasebesinde iken kaybedildiğini, doldurularak piyasaya sürüldüğünü, çek altındaki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, müvekkili şirketin söz konusu takipten bankalara konulan haciz neticesinde haberdar olduğunu, müvekkilinin böyle bir borcu bulunmadığını beyanla müvekkili şirketin söz konusu çek sebebiyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile dava dışı … San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında akdedilen faktoring sözleşmesi kapsamında dava dışı … İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti’nin ön ödeme yoluyla kullandırılan finansman karşılığında davacının keşide etmiş olduğu dava konusu çekin müvekkiline cirolandığını ve teslim edildiğini, söz konusu çekin vadesi geldiğinde ibraz edildiğini, karşılığı bulunmadığından davacı ve diğer çek borçluları aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosya üzerinden icra takibine girişildiğini, söz konusu dosya üzerinden ihtiyati haciz kararı alındığını, davacıya ödeme emri tebliğ edildiğini, takibin kesinleştiğini, borçlu aleyhinde açılmış olan icra takibi üzerinden borçluya gönderilmiş olan ödeme emrinin 15.03.2015 tarihinde tebliğ alındığını ve borçlunun borca herhangi bir şekilde itiraz etmediğini, söz konusu davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını beyanla davacının taleplerinin süre yönünden reddine aksi kanaatte ise davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından “… davacı davalı banka tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında takibe konu çekteki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, müvekkilinin böyle bir borcu bulunmadığından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklının … Faktoring A.Ş., borçluların … San. Tic. Ltd. Şti.’nin ve … İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. olduğu, dava ve takip konusu çek keşideci imzaları alınarak Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’ne gönderilmiş aldırılan raporda; inceleme konusu çekteki keşideci imzasının ….’nun mukayese imzaları ile karşılaştırıldığında tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğitim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlik saptanmadığından söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalara kıyasla … eli ürünü olmadığı kanaatine varıldığı raporunun verilmiş olduğu görülmüştür. … Dava konusu çekteki keşideci imzasının davacı şirketin yetkilisine ait olmadığının Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas raporu ile tespit edilmiş olması sebebi ile davacının davasının kabulüne, davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında takibe konu 15/12/2014 keşide tarihli, … Bankası Viranşehir Şubesinden verilme, 14.000 TL bedelli keşidecisi … San. Tic. Ltd. Şti olan … çek numaralı çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından buna ilişkin istemin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Raporda imzanın kasten farklı verilmiş olma ihtimali göz önünde bulundurularak bir inceleme yapılmadığını, bilirkişi raporunun bilimsellikten uzak olduğunu, hükme esas alınmış olmasının hukuka aykırı olduğunu, kullanılan yöntem ve incelenen hususların imzanın aidiyetini saptamaya yeterli olmadığını, ulaşılan neticenin kesin sonuç verebilir mahiyette olmadığını, raporda dikkate alınan imza örneklerinin sadece davacının beyan ettiği deliller olduğunu, davacının beyanları doğrultusunda imza örneklerinin toplanması neticesinde davacı lehine hüküm kurulduğunu, mahkemece gerekirse çekin imzalandığı tarihteki şirket yetkililerinin Ticaret Odasından sorulmasının gerektiğini, çekin vekaleten keşide edilmiş olma ihtimaline binaen bankalardan ve noterliklerden temsil yetkisi verilen kişilerin sorulmasını, cirantaların çek karnesi aldığı bankalardan davacının ödenen- karşılıksız çıkmayan çeklerinin görüntülerinin istenmesini, akabinde bu belgelere ilişkin de inceleme yaptırılması gerektiğini, raporun bu yönüyle de eksik olduğunu, mahkemece eksik deliller toplanarak yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğini, adli tıp kurumu dışında bilirkişi heyetinden de imzaların aidiyeti hususunda rapor alınması talep edilmişken mahkemece bu taleplerinin değerlendirilmediğini, savunma haklarının zedelendiğini, adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini, grafoloji uzmanı ile adli tıp uzmanlarının yöntem ve yaklaşımlarının oldukça farklı olduğunu, yalnızca adli tıp incelemesiyle yetinmenin eksik incelemeye sebebiyet vereceğini, yerleşik Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere Adli Tıp Kurumu raporunun imza incelemesinde tek ve son merci olmadığını, grafoloji uzmanınca da hazırlanacak raporla adli tıp raporunun yeterli olup olmadığının sayın mahkemece kıyas edilerek neticeye varılması gerekiğini, itirazlarının dikkate alınarak ikinci bir bilirkişi raporu aldırılması gerektiğini, imza incelemesi son derece uzmanlık eğitim ve deneyim gerektirmekte iken mahkemece tek bir raporla hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, raporun denetlenmediğini, 6361 sayılı Kanun’un 9/3. maddesi” Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoring şirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” gereği yasaya ve usule uygun bir şekilde kambiyo senedini devralan müvekkiline karşı herhangi bir şahsi def’i ileri sürülemeyeceğini, müvekkilinin şirket faktoring mevzuatına uygun olarak ekli evrak ile çeki ödeme vasıtası olarak ciro ve teslim aldığını, müvekkilinin kötü niyetli yada ağır kusurlu olduğunun da ispatlanmadığını beyanla kararın kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; 2004 Sayılı İİK’nın 72. maddeden kaynaklanan, davacı- keşidecinin imza inkarı (sahtecilik) iddiası ile, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takibe konu 15/12/2014 keşide tarihli, … Bankası Viranşehir Şubesi’nden verilme, 14.000,00 TL bedelli, keşidecisi … San. Tic. Ltd. Şti olan … çek numaralı çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir (YHGK’nın 26.04.2006 tarih ve 2006/12-259 Esas-2006/231 Karar sayılı kararı). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun; “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi; “(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır. (2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır. (3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir. (4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”; “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi; ”(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir” “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;“(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir” şeklinde düzenlemeler içermektedir. Buna göre, 6100 Sayılı HMK’nın 211/a. maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise 6100 Sayılı HMK’nın 266. ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanunun 211/b. maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde “…Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir…” şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir. Davacı keşidecinin kendisine ait makamlar önünde verdiği önceki tarihli kıyasa elverişli imza örneklerinin nereden temin edilebileceğini en iyi bilen olması muhakkak olup aksi düşünüldüğünde Mahkemece usul ekonomisi aşılıp sanrılarla imza araştırması yapılmasına mahal verilecek ve bu durum yargılamanın uzamasına sebep olacaktır. Davalının savunduğu üzere farklı yerlerde mevcut olup olmadığı kesin bile olmayan belgelerin celbi için müzekkere yazılması yargılamayı uzatmaya matuftur. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi sebeple farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.10.2019 tarihli ve 2017/12-2692 E., 2019/1003 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 211. maddesinde yer alan ve imza incelemesi konusunda getirilen bu sıraya uyulması zorunludur. Buna göre hâkim imzayı inkâr eden tarafın isticvap edilmesine karar verdiği hâlde, bu davete icabet edilmemesi imzanın ikrar edilmiş sayılması sonucunu doğuracak ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Aynı şekilde inkâr edilen imza ile karşılaştırılan imzanın birbirine benzemediğinin ilk bakışta tespit edilebildiği hâllerde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur ( Pekcanıtez, H./ Özekes, M./ Akkan, M./ Korkmaz, H.T.:Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1795). Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin özel bir sahası olan adli grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir. Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı alacaklının davacı borçlu hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla başlattığı takibin dayanağının çekten oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacı icra takibine konu edilen keşideci olarak göründüğü çekteki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek sahtecilik iddiasında bulunmuştur. Davaya konu çekin keşide tarihi ve öncesine yakın tarihli davacı şirketin yetkilisine ait imzalı belge asılları, mahkeme huzurunda alınan ıslak imza örnekleri ve davaya konu çek aslının bir bütün olarak Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi nezdinde uzman bilirkişi heyeti tarafından teknik olarak incelendiği, inceleme konusu çekteki keşideci imzası ile Mehmet Avu’nun mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptanmadığı, çekteki söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’nun eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 266., 279., 281. maddeleri uyarınca yukarıda izah olunduğu üzere yapılan değerlendirmede; bilirkişi raporu çözümü özel ve teknik değerlendirme, uzmanlığı gerektiren hususlarda alınır. Bunun dışında raporda açıklama yapılması, hakim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerin yapılması yasaktır. Rapora itiraz, belirsiz ve eksik olan hususlar için açıklama yapılmasını istemektir. Eğer itiraz yerinde görülürse açıklama yapılması amacıyla ya ek rapor alınması ya da yeni bilirkişi raporu alınması cihetine gidilir. Raporun denetimi hakim tarafından yapılmakla birlikte belirsizlik ve/ veya eksiklik bulunmuyorsa ya da hukuki bilgi ile çözümlenmesi gereken hususlarda açıklama yapılması bekleniyorsa, çözüm hukuki bilgi ile giderilebilecek nitelikte ise, itiraz yerinde bulunmayabilir zaten hukuki konularda bilirkişiye başvurulması da yasaktır. Somut davada rapora karşı beyanlar ve itirazlar birlikte değerlendirildiğinde açıklanan hususlar gözetildiğinde iddia- savunma- toplanan bilgi, belge, deliller ile itirazların raporda ve gerekçeli kararda karşılandığı saptanmıştır. Takibe dayanak teşkil eden çekteki keşideci imzasının sahteliği iddiası mutlak def’i niteliğinde olduğundan herkese karşı ileri sürülebilir. Çekte keşideci imzası kurucu unsurdur. Somut davada keşidecinin imzasının sahteliği sabit hale geldiğinden keşideci çekten dolayı kimseye karşı sorumlu olmayacağından bu def’iyi çekte yer alan ilgililere ve hamile yani herkese karşı ileri sürebilir, yani bu bir mutlak def’idir. Yani hamilin iyi niyetli veya kötü niyetli olması ve/ veya ağır kusurunun bulunup bulunmaması sonucu değiştirmeyecektir, bu hususlar sadece kötü niyet tazminatı taktirinde dikkate alınabilir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/01/2019 tarih ve 2016/478 E., 2019/57 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.074,24 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 312,96 TL harcın mahsubu ile bakiye 761,28 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 15/12/2022