Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1331 E. 2023/499 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1331
KARAR NO: 2023/499
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 29/01/2019
NUMARASI: 2017/446 E. – 2019/42 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)|Marka (Manevi Tazminatİstemli)|Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin uzun yıllardır hazır giyim ve konfeksiyon alanında faaliyet göstermekte olduğunu ve “…” ibareli markanın … sayılı tescil belgesi ile TPE nezdinde 25/35 grubunda yer alan sınıflarda müvekkili adına tescilli olduğunu, müvekkilinin söz konusu markayı işyerinde, reklam panolarında, tabela ve reklam vasıtalarında uzun yıllardan bu yana fiilen kullandığını ve tanıttığını, haklı bir üne kavuşturduğunu, bilinen ve aranan bir marka haline getirdiğini, müvekkili ile aynı alanda faaliyet gösteren davalının, internet sayfasından da görüleceği üzere, … ibaresini sattığı tekstil ürünlerinde kullandığını, davalının müvekkilinin … ibareli tescilli markasının ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan … ibareli markayı kullanmasının müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu iddia ederek, 556 Sayılı KHK’nın 9 ve 61. maddeleri uyarınca, markanın bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanılmış olması halinde ödenmesi gereken lisans bedeline göre yoksun kalınan kazancın hesaplanmasını, marka hakkına tecavüzün tespitini ve men’ini, davalının müvekkiline ait tescilli markanın kullanım şeklinin engellenmesini, katalog, broşür, fatura, irsaliye, ambalaj, reklam, tanıtım vasıtalarının ve ürünlerin toplatılmasını, hükmün kesinleşmesini müteakip imhasını, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 20.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, davalının Türkiye genelinde mağazalar zincirinin bulunması, tanınmış olması ve satışlarının yüksek seviyede olması sebebiyle 556 Sayılı KHK’nın 67 maddesi uyarınca yoksun kalınan kazancın arttırılmasına karar verilmesini ve hükmün ilanını talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davalı vekili beyan dilekçesinde özetle; Davaya konu “…” markasının müvekkili adına TPE nezdinde … sayı ile 35. sınıfta tescilli olduğunu, ayrıca … sayı ile 18 ve 25. sınıflar yönünden de tescil işlemleri ve süreci halen devam etmekte olduğunu, bu nedenle söz konusu kullanımların bir hakka dayalı olduğunu, dava dilekçesinde iddia edilen iltibas ve tecavüzün hiçbir şekilde söz konusu olmadığını, markaların okunuş, yazılış ve anlam olarak tamamen farklı olduklarını, hukuksuz iddia ve talepler yönünden zaman aşımı ve sessiz kalma yoluyla hak kaybı def’i itirazlarında bulunduklarını savunarak, davanın reddini istediği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “…Dolayısıyla oluşturulmuş markalar Orjinal değildir.Uygulamada bilindiği üzere; tekel altına alınmasına izin verilmeyen tasviri ve vasıf bildirici sözcüklerden esinlenilerek oluşturulan markalar baştan itibaren zayıf marka konumundadırlar. Bu tür markalar arasındaki iltibas tehlikesi, yapılacak küçük bir değişiklik ile bertaraf edilebilir. Bu tür işaretleri marka olarak seçenlerin, önceden alınmış olan markalardan küçük bir takım değişiklikler yapmak suretiyle aynı vasıf bildirici sözcüklerden türetilen başkalarına ait yeni isimlere/markalara engel olabilme olanağı daha baştan itibaren ortadan kalkmakta veya zayıflamaktadır.Ayırt edici gücü zayıf işaretler kimi durumda tescil edilebilirlik eşiğini geçebilse de, bunlar için sağlanacak koruma kapsamı ayırt edici gücü yüksek işaretlere sağlanan koruma kadar yüksek olamaz. Her ikisi de tescilli markalar olsa da, ayırt edici gücü zayıf bir markanın yararlanacağı koruma düzeyi, hiçbir şekilde ayırt edici gücü yüksek bir markanın yararlanacağı koruma düzeyiyle eşit olmayacaktır. TPE kayıtlarına göre; Örneğin dava dışı fimalar …, …,… ibareli markalar oluştururken SUİT ibaresinin zayıf marka olduğu gerçeğinden hareket ile markalarına ayırt edici nitelik katmak için …, … gibi ibareler eklemişlerdir. Gerek davacı gerekse davalı markası 25. ve 18. sınıf için zayıf marka olup, yeterli orjinaliteyi sağlamadığından ancak zayıf marka korumasından faydalanabilir, markalar arasında bütünsel anlamda karıştırma ihtimali bulunmadığı hususu da bilirkişi raporunda belirlenmiştir. Toplanan deliler, marka hukukuna ilişkin genel hukuki kurallar, markala tescil belgeri, tescilli oldukları sınıf ve faaliyet alanlarına göre somut olayda marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin oluşmadığı dolayısıyla tazminat hesabını gerektirir bir eylemde tespit edilmediğinden davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Bilirkişi raporuna itirazları dikkate alınmadan karar verildiğini, raporda görüşü destekler ne bir içtihat, ne bir teknik bilgi ve ne de bir görselin sunulmadığını, -Bilirkişi raporunda markalar arası bir benzerlik bulunduğunun belirtildiğini ancak Mahkemece gerekçeli kararda davacı … davalı markalarının her ikisinin de zayıf marka olduğu ve korumadan yararlanılamayacağının belirtildiğini, bu tespitin Mahkemenin görevi olmadığını, usulüne uygun şekilde tescil olunmuş davacı müvekkilinin markasına bir itiraz olmadığını, Mahkemenin taleple bağlı olduğunu, bu sebeple davacının markasının zayıf bir marka olduğuna dair tespit talebinin savunmayı aşar bir tespit olduğundan hatalı olduğunu, davacının markasına yönelik açılmış bir dava olmadığını, Davacı markasına dair bir inceleme yapılacak ise bu yönde cevaplarının da alınması gerekli olduğunu, Davacı müvekkilinin markasının TPE nezdinde tescilli marka olduğunu, -Mahkemece markanın zayıf marka korumasından yararlanacağının da belirtildiğini ancak bu korumanın kapsamı ve bu kapsamda hangi incelemelerin yapılması gerektiği ve hangi yönlerden tecavüz unsuru oluşup oluşmadığının belirtilmediğini, -Davalının kullandığı marka ile davacı müvekkilinin markasının karıştırılabilecek kadar benzer olmasının, davalının tanınmış bir mağaza olması ve halk tarafından karışıklığa sebebiyet vermesi sebebiyle müvekkilinin satışlarında ciddi oranda düşüş yaşandığını, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere beyaz zemin üzerine siyah yazı olması, ilk dört harfin aynı olması, işitsel ve görsel benzerlik iltimas oluşması için yeterli unsurlar olduğunu, kararın kaldırılarak davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Markaları “…” kelimesinin şekil, söyleyiş ve anlam hususları belirgin ve fark edilir olduğunu, başkaca teşebbüslerin dolayısıyla davacı markasının mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayacak mahiyette olduğunu, benzerlik, iltibas bulunmadığını, mahkemece davacının markasının zayıf marka olduğu ve yeterli orjinaliteyi sağlamadığından zayıf marka korumasından yararlanabileceği ancak markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığından tecavüzün gerçekleşmediğinin belirtildiğini, raporun yeterli ve gerekçeli olduğunu, davacının oluşan zararla, markanın haklı kullanımı arasındaki bağlantının da ortaya konamadığını davacının tüm istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava marka hakkına tecavüz, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı markası “…” 2011/40947 sayılı tescil belgesi ile TPE nezdinde 25/35 grubunda yer alan sınıflarda 13.05.2011 tarihinde koruma altına alındığı, 15.10.2012 tescil tarihli olduğu, Davalı markasının “…” TPE nezdinde … sayı ile 35. sınıfta tescilli olduğu, 12.09.2012 tarihinde koruma altına alındığı, 27.03.2014 tarihinde tescil edildiği, 25. ve 18. Emtia yönünden 23.07.2014 tarihinden itibaren koruma altında olduğu anlaşılmıştır. Somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde, her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta ise mahkemece görüşüne başvurulan ve içlerinde bir marka vekili, bir de mali müşavir bilirkişilerin bulunduğu heyetçe, davacıya ait “…” markası ile davalının kullandığı “…” markaları arasında iltibas tehlikesinin oluşmayacağı belirtilmiştir. Marka hukukunda yerleşik bilimsel ve yargısal içtihatlar uyarınca, eğer marka ile başvuru konusu işaret, ayırt edici niteliği düşük olan bir unsuru ortak olarak içeriyorsa, karıştırılma olasılığının değerlendirilmesinin, ortak olmayan unsurların, markanın bütünsel olarak oluşturduğu izlenime olan etkisi hususuna odaklanarak yapılması gereklidir. Değerlendirmede ortak olmayan unsurların benzerlikleri, farklılıkları ve ayırt edici nitelikleri dikkate alınmalıdır. Zira zayıf marka, ayırt edicilik vasfının son derece düşük olduğu işaretleri ifade eder. Zayıf marka nitelendirmesinin asıl nedeni, aslında herkesin kullanımına açık ibarelerin marka olabilmesi yolunun kapatılmasının engellenmesidir. Böylece bu gibi durumlarda, tescilli markadan az veya çok ayrılan kullanımlar, iltibas teşkil etmezler. Esasen 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesinde belirtilen tasviri işaretler ile zayıf markalar arasındaki fark da, zayıf ibarelerin az da olsa ayırt edici niteliğe sahip bulunduklarından, bir markada tek başına veya asıl unsur olarak yer alabilecek olmalarıdır. Bunun doğal sonucu olarak da zayıf markalar arasında az bir dikkatle anlaşılabilecek küçük farklılıklar veya küçük ayırıcı özellikler, iltibasın önlenmesi için yeterlidir. Bir kararında Federal Patent Mahkemesi, “…” ibareli marka sahibinin, ” …” ibaresine itirazını reddetmiştir. (BPatG, Beshluss vom 02.12.2009-25 W(pat) 21/09 (DPMA), …) Burada da önceki ibarenin zayıf olması halinde, ona yapılacak ilavenin iltibası önleyeceği düşüncesi hakimdir. Türk Marka Hukukunda da zayıf marka olarak nitelendirilen kavram, aslında koruma alanının normal markalardan daha dar olduğu markaları ifade etmek için kullanılır. Bu markaların ayırt etme gücü ve koruma alanı sınırlıdır. Benzerlerinin kullanımına da bu tür işaretlerin sahipleri katlanmak zorundadır. Bir yönüyle işaretin sağladığı tekel alanına, tabii bir sınır getirilmiştir. (Örneklerle Zayıf Marka Kavramı, Fikri Mülkiyet Hukuku Yıllığı 2012, Yetkin Yayınları 2013, Prof.Dr. Tekin Memiş) Dolayısıyla tamamı zayıf ibarelerden oluşan bir markanın dahi tescili mümkün olup, bu tescilin marka sahibi açısından tek olumsuz sonucu, aslında herkesin kullanabileceği bir ibareyi marka olarak seçtiği için bu ibareleri küçük değişikliklerle marka olarak kullanan kimselerin bu kullanımına katlanmak zorunda kalmasında görülür. Somut uyuşmazlıkta da davacı, takım elbise, giyim sektörü ile ilgili yaygın anlamı bulunan ve zayıf bir marka olarak nitelendirilebilecek “…” ibaresini, müstakil veya asıl unsurlu marka olarak seçmiş, davalı şirket de bu ibareye “-…” ibaresini ekleyerek, başvuru markasını davacı markalarından farklılaştırmış ve zayıf nitelikteki davacı markaları ile başvuru markası arasındaki iltibası önlemiştir. Bu itibarla tarafların marka olarak kullandığı ibareler, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzer değildir ve davacı markalarının varlığı, davalı kullanımına engel teşkil edemez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca, iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu bildirildiğinden, Dairemizce de bu konuda bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmemiştir. Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, tescilli bir marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede benzerlik olup olmadığının, her ikisinin ayırt edici ve baskın unsurları gözetilerek münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin dikkate alınarak belirleneceği, “SUİT” kelimesinin tanımlayıcı, cins belirtme yönüyle zayıf marka olduğu, bu nedenle anılan ibarenin kullanımının davacının tekeline bırakılamayacağı ve buna göre “…” ibareli kullanım ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, vasıf bildirici nitelikleri itibariyle ayırt ediciliği zayıf olan bu tür işaretlerin ortalama tüketiciler tarafından karıştırılmayacağı, haksız rekabet ve ticaret unvanına tecavüz oluşturmayacağı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 29/01/2019 tarih ve 2017/446 E., 2019/42 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/05/2023