Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1323 E. 2022/1691 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1323
KARAR NO: 2022/1691
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/10/2018
NUMARASI: 2016/264 E.-2018/1090 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket tarafından verilecek depolama /taşıma hizmetinin avansı olarak 12/12/2014 düzenleme tarihli olan 17/04/2015 vade tarihli 42.225,00 TL bedelli , 24/04/2015 vade tarihli 56.114,00 TL bedelli, 22/05/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli, 29/05/2015 vade tarihli 35.000 TL bedelli, 29/05/2015 vade tarihli 15.000 TL bedelli , 19/06/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli, 29/06/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli ,17/07/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli, 24/7/2015 vade tarihli 50.000,00 TL bedelli, 21/08/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli ,28/08/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli, 18/9/2015 vade tarihli 50.000 TL bedeli 25/09/2015 vade tarihli 50.000 TL bedelli toplam 13 adet senedin müvekkili tarafından keşide edilerek davalı şirkete verildiğini ancak davalı şirketten söz konusu hizmetin alınamadığını, buna rağmen senetlerin kendilerine iade edilmediğini hatta davalının söz konusu senetlere dayanarak aleyhlerine İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile takibe başlattığını, söz konusu senetlere dayalı olarak verilmiş bir hizmet sevk edilmiş bir mal keşide edilmiş bir fatura bulunmadığını, senet üzerinde “bedeli malin ahz olunmuştur” kaydını taşımasının teslim edilen mal karşılığında düzenlenmiş olduğuna karine teşkil ettiğini, davalı şirketçe müvekkiline herhangi bir mal teslimi yapılmadığını beyanla mezkur senetlerden dolayı davalıya borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’nin, davacı …’ın kendisinin ve kızı …’ın ortağı ve yetkilisi olduğu … Tic. A.Ş., … Tic. Ltd. Şti., … Tic. A.Ş. firmalarından alacaklı olduğunu, müvekkili şirketin de dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’ nden aralarındaki ticari ilişki nedeni ile alacaklı durumunda olduğunu, davacı …’ın müvekkili şirkete … Tic. Ltd. Şti. ‘nin borcunu ödemek adına ortağı ve yetkilisi olduğu … Tic. Ltd. Şti.’nin çeklerini keşide ederek verdiğini, … Lojistik Tic. A.Ş.’de … Tic. Ltd. Şti.’nin borcunu ödemek adına çeklerini keşide ederek verdiğini, İTO Bilgi Bankasından edinilen firma sicil bilgilerinden anlaşılacağı üzere davacının gerek doğrudan ve gerekse dolaylı olarak ortağı olduğu firmalarla müvekkili şirketin yoğun bir ticari ilişki içine girdiğinin ticari kayıtlarından anlaşılacağını, dava konusu bonoların da davacının resmi veya gizli ortağı olduğu şirketlerin çek keşide edememesinden ötürü bu borçların tasfiyesi için şahsen tanzim ettiği bonolar olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “İstanbul … İcra Müdürlüğüne ait … esas sayılı dosyası alınıp incelendiğinde , davalı tarafından davacı aleyhine hakkında dava dilekçesinde ayrıntıları verilen senetlere dayalı olarak toplam 635.081,41 TL alacak için kambiyo senetlerine dayalı takip başlattığı kambiyo senetleri incelendiğinde düzenleme tarihlerinin 12/12/2014 olduğu , ödeyecek kısımda …’ın Lehtar kısmında ise … AŞ nin unvanın yer aldığı, ayrıca çeklerde “bedeli malen ahzolunmuştur ” kaydının bulunduğu görülmüştür. … Senetler üzerinde malen kaydı bulunmaktadır, davacı taraf senetlerin avans olarak verildiğini iddia etmektedir davalı taraf ise söz konusu senetlerin , davacının açık yada gizli ortağı olduğu diğer şirketlerin müvekkili şirkete, yapılan hizmet karşılığı olmak üzere borcunu ödemek amacıyla verildiğini iddia etmektedir. Her iki tarafta senet nedenini talil ettiğinden ispat yükü tekrar davacıya geçmektedir. Davacının senetleri avans olarak verdiğini yazılı delille ispatlaması gerekmektedir .Davacı bu iddiasını ispat için dosyaya yazılı delil sunmamıştır. Delil listesinde yemine dayandığından davacı tarafa davalıya yemin teklif edip etmeyeceği hatırlatılmış davacı taraf davalıya yemin tekli etmemiştir. … Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2015/1290 esas 2015/13448 karar nolu ilamında, ” Malen kayıtlı senet mal verildiği nakden kayıtlı senet nakit verildiğine kanaattir ispat külfeti davacıda olup senetlerin avans solarak verildiğinin yazılı delil ile kanıtlamak zorundadır ” denilmektedir, aynı mahiyette Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin 30/03/2010 tarih 2009/6260 esas 2010/3670 karar nolu ilamda bulunmaktadır , davacı taraf senetleri davalıya avans olarak verildiğini ispatlayamadığından davacının davası reddedilmiştir. Davalı taraf kötü niyet tazminat talebinde bulunmuş ise de , İİK 72/4 nolu bendi gereğince bonolarla ilgili mahkememizce verilen tedbir kararı olmadığından kötü niyet tazminat şartları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminat talebi de reddedilmiştir gerekçesi ile davanın reddine” karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde yer alan beyanları ile yargılama safhalarındaki beyanlarını tekrarla, söz konusu takibe konu senetler nedeni ile müvekkilinin davalı … Hizmetleri Tic. A.Ş.’ ne hiçbir borcu bulunmadığını, verilmiş bir hizmet, sevk edilmiş bir mal veya keşide edilmiş bir fatura bulunmadığını, şirket kayıtları ile de bu hususun sübuta erdiğini, bilirkişi raporunda müvekkilinin davalı şirkete 598.339,15-TL borcunun olmadığının belirlendiğini, mahkeme tarafından bilirkişi raporunun dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, bu konuda gerekçelendirme yapmadığını, hangi gerekçelerle bilirkişi raporunu kabul etmediğini belirtmediğini, bu hususun bile Yargıtay kararlarına göre bozma/ kararın kaldırılması sebebi olduğunu, müvekkilinin hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, müvekkilinin dava dışı … Tic.Ltd.Şti.’nin borcunu ödemesi gibi bir durumun da söz konusu olmadığını, müvekkilinin dava dışı … Tic.Ltd.Şti.ne de şahsi olarak her hangi bir borcu bulunmadığını, müvekkilinin … Loj. Hiz. A.Ş. ile hiçbir ortaklık ilişkisinin de bulunmadığını, bir an için söz konusu şirketler arasında organik bağ bulunduğunu düşünülse bile dahi bu durumun müvekkilinin dava konusu senetler ile ilgili davalı tarafa borcu olduğunu mümkün kılmadığını, senetlerde bedelinin “malen” kaydını içerdiği göz önüne alındığında senetlerin bedelsiz olduğu hususunun izahtan vareste olduğunu, bononun, “bedeli malen ahzolunmuştur” kaydını taşımasının teslim edilen mal karşılığında düzenlenmiş olduğuna karine teşkil ettiğini, senetlerde malen kaydının bulunmasının davalı tarafın kötüniyetini de açıkça ortaya koyduğunu, davalı şirketçe müvekkiline her hangi bir mal/hizmet teslimi yapılmadığını, bu hususun davalı şirket defter ve kayıtlarının incelenmesi ile de sübuta erdiğini, mal kaydı bulunan bonoda borçlu alacaklıdan mal almadığını iddia, alacaklı da borçluya mal vermediğini kabul ederse borçlunun iddiasının sabit olacağını, nitekim söz konusu senetlere ilişkin müvekkilinin herhangi bir mal/hizmet almadığı yönündeki iddialarına karşılık olarak davalı tarafın bir itirazda bulunmadığını, alacağını farklı bir ticari ilişkiye dayandırmaya çalıştığını ancak alacaklının somut olayda olduğu gibi alacağına dair başka bir iddiası varsa, diğer bir deyişle alacağının bir alacak borç ilişkisine dayandığını iddia ediyorsa bunu ispatlamanın davacı tarafın yükümlülüğünde olduğunu, borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa ispat yükünün davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşeceğini, yani menfi tespit davasında kural olarak, ispat yükünün davalı/ alacaklıda olduğunu, alacaklının hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumunda olduğunu emsal mahiyetinde Yargıtay 19.H.D.’nin 14.4.1992 gün ve 1992/8081-4430 sayılı ilamı, Yargıtay.11.H.D.nin 21.12.1983 gün ve 1983/5668-5790 sayılı ilamı. Yargıtay 11 HD. 16.6.1983 gün ve 1983/3004-3130 sayılı ilamının bulunduğunu, davalının ispat yönünde hiçbir somut delil sunmadığını, davalı tarafından dosyaya sunulan 14.07.2018 tarihli protokolde belirtilen çeklerin iadesi için takibe konu senetlerin imzalandığının kabul edildiğinin beyan edildiğini ancak buna ilişkin ibare bulunmadığından bunun gerçeğe aykırı olduğunu, ayrıca protokolde belirtilen çeklerin iadesine istinaden verildiğine ilişkin somut ve yazılı delil sunulamadığını, protokolde takibe konu senetlerin kaydının da bulunmadığını, senetlerle protokol arasında illiyetin de bulunmadığını, çift imzaya yönelik iddianın gerçeğe aykırı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını, davanın kabulü ile müvekkilinin takibe konu senetler nedeniyle davalı takip alacaklısına 635.081,41-TL borcu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesine cevap dilekçesi ile yargılama safhalarındaki beyanlarını tekrarla, davacının yemin deliline daynmasına rağmen yasal süre içerisinde yemin metnini hazırlamadığı gibi yemin davetinde de bulunmadığını, davacının davasını ispatlayamadığını, davacı …’ın birçok şirketin perde arkasındaki asıl ve gerçek ortağı olduğunu, bu şirketlerin piyasaya olan borçlarını şahsi olarak keşide ettiği çek/ bono ve kefalet sözleşmeleri ile üstlendiğini, buna ilişkin olarak da tüm savunmalarını destekleyen kayıt ve belgelerin mahkeme dosyasına sunulduğunu, davacının dava dışı … firmasının yetkilisi ve ortağı olan … ile sıkı bir ilişki içinde bulunduğunu, hakeza davacının perde arkasında ortağı olduğu şirketlerle işbu … firmasının iç içe geçmiş bir yapıda olduğunu, birbirlerinin borçlarını ödemek, ertelemek için çeklerini kullandıklarını, 3.kişilerden aldıkları çeklerin gücünü artırabilmek amacı ile işbu çekleri ciroladıklarını, birbirlerine ait çekleri müşteri çeki gibi göstererek bankalardan kredi kullandıklarını beyanla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 342/3 ve 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir : Dava; 2004 Sayılı İİK’nın 72. maddesinden kaynaklanan, davacının davalıdan fatura karşılığında veya faturasız hizmet almadığı, mal almadığı bu nedenle davalıya avans olarak verdiği senetlerin bedelsiz kaldığı iddiasıyla, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takibe konu senetlerden dolayı 635.081,41 TL davalıya borçlu olmadığın tespitine dair menfi tespit istemine ilişkindir. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illî ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukukî işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel ilişkideki talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bono; Ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (eTTK) 691/1. maddesi). Bonoda şekil şartları eTTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senet bono niteliğini kaybeder. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin, senedin lehtarından karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK’nın 12.4.1933 tarihli ve 1933/30-6 sayılı ilamı). Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta’lili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta’lil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denmektedir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir. Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir (YHGK 2019/(19)11-122 Esas- 2022/400 Karar- 29.03.2022 tarihli karar). Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya ise menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346). Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Diğer bir deyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Davaya konu senetlerde; bedeli malen ahz olunmuş kaydının bulunduğu, davacının keşideci, lehtarın dava dışı … AŞ, dava dışı … Ltd. Şti.’nin cirosu ile davalının son ciranta- yetkili hamil olduğu sabittir. Davalının incelenen ve sunulan ticari kayıtlarına göre, davalının senetleri dava dışı … Ltd. Şti.’den alacağı karşılığında teslim aldığı ancak ibraz edilmeyen ve noter onayı bulunmayan ticari kayıtlara itibar edilmesinin mümkün bulunmadığı bilirkişi tarafından belirlenmiştir. Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır. Bedelsizlik iddiası, eTTK’nın 599. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) m.687) maddesi anlamında bir kişisel def’idir. Bedelsizlik bir kişisel def’i olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’ini ileri sürebilir. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 vd. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 vd.) maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir. Kambiyo senedi düzenlenmesine neden olan hukukî ilişkinin, karşılıklı borç yükleyen sözleşme olması ve bu sözleşmeden doğan borcun ifası için kambiyo senedinin düzenlenmesi hâli ise sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, temel borç ilişkisindeki para borcunun (kambiyo senedindeki temel alacağın) karşılığı olan edimin ifa edilmemesi hâlinde kambiyo senedinin bedelsizliğinden bahsedebilmek için, borçlunun BK 106 ve 108’deki (TBK m. 125) seçimlik haklardan borcun ifa edilmemesi sebebi ile olumlu zararının tazminini veya sözleşmeden dönerek olumsuz zararının tazminini talep yolunu seçmesi gerekir. Zira seçimlik haklardan ilki olan borcun ifası ve gecikme tazminatının talep edilmesi durumunda, sözleşmenin ifasını talep eden taraf kendi borcunu ifa ile yükümlü olduğundan, senet henüz bedelsiz kalmayacaktır. Borçlunun zaten var olan borcun ifası ile gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçmesi ile alacaklı (kambiyo senedi borçlusu) ifayı talep etmek hakkını kaybederken, borçlu da asli edim yükümlülüğünü yerine getirme borcundan kurtulur. İşte bu noktada senedin bedelsizliği bu hâllerde gündeme gelecektir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkin olup, senet sebebi talil edildiğinden ispat yükünün davacıda bulunduğu, senetlerin davalıya avans olarak verildiğinin yazılı delille ispatlanamadığı, yemin delili hatırlatılmasına rağmen davacının yemin teklifinde bulunmadığı neticeten davacının davasını ispatlayamaması sebebiyle ilk derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verilmesi isabetli bulunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına, dosya kapsamına sunulu bilgi, belge ve delillere göre, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/10/2018 tarih ve 2016/264 E. 2018/1090 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacı tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 01/12/2022