Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1322 E. 2022/1658 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1322 Esas
KARAR NO: 2022/1658 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/04/2018
NUMARASI: 2016/1195 Esas – 2018/404 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 31/12/2010 tarihinde akdedilen “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat Sözleşmesi” gereği davalı tarafından davacının dava dışı Tasfiye Halinde … A.Ş.’den 8.409,00 USD ve 672,61 Euro alacağının sözleşmenin 4.3 maddesinde belirtilen vadelerde müvekkilinin hesabına ödeneceği konusunda anlaşılmış olduğunu, 30/06/2011 tarihinde başlayan ödemelerin davalı tarafından 8 ay süre ile yapılmış ve 29/02/2012 tarihinden sonra ödemelerin kesilmiş olduğunu, ödemelerin talep edilmesine rağmen gerçekleştirilmediğini, bu kapsamda İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, takibi müteakip davalı tarafından ödeme yapıldığını, sözleşmede “ödemelerden birinin gününde yapılmaması bakiye ödemeleri muaccel kılmaz. Ancak ardışık altı taksidin gününde ödenmemesi halinde, takip eden altı aylık ödeme muacceliyet kespedecektir.” hükmünün düzenlendiğini, bu maddeye göre müvekkili tarafından 29/02/2012 tarihi itibari ile 6 aylık ödemenin yapılmamış olması neticesinde 29/07/2012 tarihi itibari ile sonraki 6 aylık taksidin muaccel hale gelmiş olması nedeniyle 2.400,00 USD (5.485,84 TL) üzerinden yasal takibe geçildiğini, davalı borçlu tarafından borca haksız ve mesnetsiz olarak itiraz edildiğini belirterek, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yapılan takibe itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu icra takip dayanağı sözleşmenin tümüyle değerlendirildiğinde; her ne kadar sözleşme başlığında “Alacağın Temliki” denilse de alacaklının değişmemesi, tam aksine borçlunun değişmesi nedeniyle alacağın temliki değil borcun naklinin (yüklenilmesinin) söz konusu olduğunu, alacağın devri (temliki) devredenle devralan arasında yapılan tasarruf işlemi niteliğinde bir sözleşme ile alacağın, devredenin mal varlığından devralanın mal varlığına geçirilmesi olduğunu, alacağın devri ile birlikte alacaklının değişeceğini, alacağın devralana geçeceğini, alacağı devreden borcun ifasını isteyemeyeceğini, bu hakkın yeni alacaklının olduğunu, borç ilişkisinin dışında kalan bir şahsın, alacaklı ile anlaşarak, borçluya ait ifa yükümlülüğünü üzerine alıp borçluyu borçtan kurtarmasına ise borcun nakli (yüklenilmesi) denildiğini, borcun naklinde, borcun nakli sözleşmesinin yapılması ile bu sözleşmenin konusunu teşkil eden borcun, borcu devralana geçeceğini, borcun naklinde, borç varlığını sürdürmeye devam ederken, borcu devreden eski borçlunun, borçlu olmaktan çıkarak, yerine borcu devralan yeni borçlunun geçeceğini, dava konusu somut olayda, taraflar arasında imzalanan sözleşme değerlendirildiğinde, anılan sözleşmede sözleşmenin başlığının “Alacağın Temliki”, müvekkilinin temlik alan, davacı taraf temlik eden olarak kabul edilmesine rağmen; alacaklının değişmemesi, tam aksine borçlunun değişmesi nedeniyle, izah ettikleri çerçevede alacağın temliki değil, borcun nakli (yüklenilmesi) işleminin söz konusu olduğunu, sözleşmede alacağın temliki denilmesine ve müvekkilinin temlik alan olarak kabul edilmesine rağmen, alacağın temlik edildiği yeni alacaklı değil, davacı tarafın Tasfiye Halinde … A.Ş.’deki alacağını ödemekle yükümlü olan ve borcu devralmış olan yeni borçlu olduğunu, dayanak sözleşmede müvekkilinin davacı tarafın kendisine temlik ettiği tutarı taksitler halinde yine davacı tarafa ödeyeceğinin yazılı olduğunu, buna göre alacağın devrinde devralanın hem bir alacağı devralması ve hem de alacağı devreden (temlik eden) şahsa bir ödeme yaptığını kabul etmeye imkân olmadığını, sözleşmeye bakıldığında, devreden borçlunun yani dava dışı Tasfiye Halinde … A.Ş.’nin borçlu sıfatının ortadan kalktığını, borcun müvekkiline geçtiğinin görüldüğünü, dava dışı … A.Ş.’nin tasfiye sürecinin devam ettiğini, kar ve zarara hesabı sahiplerine tasfiye sürecinde alacak isabet edip etmeyeceği ve edecekse bu alacağın miktarının ancak tasfiye sonucunda belli olacağını, tasfiye süreci devam etmekteyken davacı katılım hesabı sahibinin tasfiye sonucunu beklemeden icra takibi başlatmasının, dava açması vs. yollarla talepte bulunmasının yasal olarak mümkün olmadığını bildirerek zamansız ikame olunan, haksız, mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; ”…benzer davalarda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/5732 esas ve 2014/11490 karar sayılı ilamında, taraflar arasında kâr ve zarara katılma ortaklığı ilişkisinin bulunduğu, bu hukuki ilişki süreci içerisinde davalının faaliyet izninin BDDK’nın 10/02/2001 tarihli 171 sayılı kararı ile kaldırıldığı ve davalının tasfiye sürecine girdiği, bu durumda hesabın niteliği gereği tasfiye işlemleri sonucunda bir alacak kalırsa hak talebinde bulunabileceği, davalı finans kurumunun halen tasfiye halinde olduğu, tasfiyesi sonuçlanıp kâr ve zarar durumu belirginleşmeden alacak talebinde bulunulmayacağı, dava tarihi itibariyle tasfiyenin sonuçlanmadığı ve alacağın muaccel hale gelmediği, dolayısıyla davalı şirket hakkındaki davanın zamansız açıldığına karar verildiği; somut olayda, dava dışı … A.Ş’nin faaliyet izninin BDDK’nın 10/02/2001 tarihli 171 sayılı kararı ile kaldırıldığı ve finans kurumunun tasfiye sürecine girdiği, … A.Ş’nin tasfiye sürecine girmesinden sonra davalı şirket ile aralarında sözleşme düzenleyerek finans kurumundaki tüm hak ve alacakların davalı şirkete devrine karar verildiği, her ne kadar sözleşme başlığı “Alacağın Temliki” ise de, borçlunun değişmesi nedeniyle borcun nakli işleminin söz konusu olduğu, bu şekilde taraflar arasında kâr ve zarara katılma ortaklığı ilişkisi bulunduğu, hesabın niteliği gereği tasfiye işlemleri sonucunda bir alacak kalırsa hak talebinde bulunulabileceği, finans kurumunun hâla tasfiye halinde bulunduğu, tasfiye sonuçlanıp kar ve zarar durumu belirginleşmediğinden alacak talebinde bulunulamayacağı, bu şekilde dava tarihi itibariyle tasfiye sonuçlanmadığından alacağın muaccel hale gelmediği anlaşılmakla davacının davasının reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Davacı ile davalı-borçlu arasında 31/12/2010 tarihinde akdedilen “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat Sözleşmesi” gereği davalı-borçlu tarafından, müvekkilin Tasfiye Halinde … A.Ş.’den 8.409,00 USD ve 672,61 Euro alacağının sözleşmenin 4.3 maddesinde belirtilen vadelerde davacının banka hesabına ödeneceği, 30/06/2011 tarihinde başlayan ödemeler davalı tarafından 8 ay süre ile yapıldığı ancak 29/02/2012 tarihinden sonra ödemelerin kesildiğini; talep edilmesine rağmen davalı tarafından herhangi bir ödemenin yapılmadığını; davacı tarafından icra takibine girişilmesi sebebiyle ödeme yapıldığını; sözleşmenin 4.5 maddesi gereği “Ödemelerden birinin gününde yapılmaması bakiye ödemeleri muaccel kılmaz. Ancak ardışık altı taksidin gününde ödenmemesi halinde, takip eden altı aylık ödeme muacceliyet kespedeceği” hükmünün düzenlendiğini; bu kapsamda davalının 28/02/2013 tarihini müteakip 6 aylık dönemi ödememiş olması sebebi ile 28/07/2013 tarihi itibari ile sonraki 6 aylık taksidin muaccel hale gelmiş olması nedeni ile 200 USD X 12AY=2.400 USD karşılığı TL değeri olan 5.475,84 TL asıl alacak ve yasal faizi olmak üzere 273,19 TL, toplam 5.749,03 TL üzerinden 24/01/2014 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını; davalı-borçlu tarafından borca haksız ve dayanaksız olarak itiraz edildiğini; itirazın iptali amacıyla işbu davanın ikame edildiğini, davanın reddedilmesinin yasaya aykırı olduğunu, davalı ile müvekkil arasında akdedilen sözleşme gereği davalı ödeme yükümlülüğü altına girmiş ve buna mukabil bir kısım ödemeler yapıldığını, bu aşamada davalının borcun muaaccel hale gelmediğinden bahisle ödeme yapmaktan kaçınmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu ve kabul edilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Her ne kadar taraflar arasındaki sözleşme başlığı “Alacağın Temliki” ise de borçlunun değişmesi nedeniyle borcun nakli işleminin söz konusu olduğu, bu şekilde taraflar arasında kâr ve zarara katılma ortaklığı ilişkisi bulunduğu, hesabın niteliği gereği tasfiye işlemleri sonucunda bir alacak kalırsa hak talebinde bulunulabileceği, dava dışı finans kurumunun hâla tasfiye halinde bulunduğu, tasfiye sonuçlanıp kar ve zarar durumu belirginleşmediğinden alacak talebinde bulunulamayacağını, bu şekilde dava tarihi itibariyle tasfiye sonuçlanmadığından alacağın muaccel hale gelmediğinden davacının davasının reddine dair verilen kararın doğru olduğunu ve davacı tarafın istinaf gerekçelerinin yasal ve sözleşmesel karşılığı olmadığını ve dava konusu alacağın hukuken henüz talep edilebilir olmadığını belirterek istinaf talebinin reddine karar verilmesini istemiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki 31/12/2010 tarihli “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat Sözleşmesi”ne istinaden, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas numaralı dosyasında davacı tarafından davalı … aleyhine alacak ve işlemiş yasal faiz olmak üzere toplam 5.749,03 TL üzerinden icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine icra takibinin durduğu tespit edilmiştir. Yargıtay HGK’nın 2017/11-2630 esas ve 2019/328 karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. HD’nin 2015/15375 esas ve 2016/4584 karar, Yargıtay 11. HD’nin 2015/14950 esas ve 2016/3529 karar, Yargıtay 11. HD’nin 2015/9772 esas ve 2015/10702 karar sayılı kararlarında istikrarlı şekilde belirtildiği üzere, taraflar arasındaki 31/12/2010 tarihli “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat sözleşmesi” bağımsız mahiyette bir sözleşmedir ve taraflar açısından kendi başına hüküm ifade eder. Davacı tarafından anılan sözleşmeye dayanılarak, sözleşmenin karşı tarafı olan davalı aleyhine icra takibi başlatılmış ve davalı-borçlunun itirazı üzerine işbu itirazın iptali davası açılmıştır. Taraflar arasında akdedilmiş temlik sözleşmesine konu alacağın, borçlusu durumundaki Tasfiye Halindeki … A.Ş. bu davada ve takipte taraf değildir. Davalı vekilinin işbu dava açısından da emsal teşkil ettiğini belirterek sunduğu Yargıtay kararlarında, … A.Ş. davada taraf sıfatını haizdir. Ancak … A.Ş. incelemeye konu işbu davada taraf olmadığından, sunulan kararların dosyamız yönünden emsal olma vasfı bulunmamaktadır. 31/11/2010 tarihli sözleşme, tarafların serbest iradesi ile düzenlenmiş olup, tarafları bağlayıcıdır. Ayrıca davalı tacir olup, TTK’nın 18/2. maddesi uyarınca basiretli tacir gibi davranıp, … A.Ş.’nin tasfiyesinin sözleşmede taahhüt ettiği tarihe kadar tamamlanmama ihtimalini gözeterek, temlik aldığı alacağı riskli bulduğu taktirde sözleşme yapmaktan kaçınabilecek iken, o yolu benimsemeyip sözleşme yapmış ise ahde vefa ilkesi uyarınca taraflar taahhütlerine uymakla yükümlü olduğundan, edimlerini yerine getirmekten kaçınamayacağından davacının bu yöndeki istinaf isteminin kabulü gerekmiştir. Sonuç olarak, taraflar arasındaki sözleşme maddeleri incelenerek, bakiye ödemelerin tespiti ve muaccel olmuş alacak tespiti yapılarak, işin esasına girilip taraf delilleri toplanarak yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Davacının istinaf taleplerinin kabulü ile, gerekirse bilirkişi heyetinden rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmek üzere ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/04/2018 tarihli ve 2016/1195 Esas, 2018/404 Karar sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, HMK m.353/1-a-6 ve m.362/1/g gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 24/11/2022