Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1317 E. 2022/1334 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1317
KARAR NO : 2022/1334
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 29/01/2019
NUMARASI: 2017/408 E. – 2019/45 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın … markasını çeşitli yazı stilleri ve renklerle 1963 yılından beri kullanmakta olup, tüm dünyada … kelimesinin müvekkili ile özdeşleştiğini, müvekkilinin bu markayı ilk olarak 1979 yılında İspanya’da tescil ettirdiğini, Türkiye’de ise 1994 yılında … sayı ile tescil ettirdiğini, yine müvekkiline ait … markasının 5.7.2005 tarihinde yaptıkları müracaat üzerine TPE tarafından … sayılı ile tanınmış marka olarak özel koruma altına alındığını, … markasının tanınmış marka olduğunun mahkeme kararları ile tespit ve kabul edildiğini, markanın 1999 yılından beri Türkiye’de tescilli olarak korunduğunu ve 2005 yılından itibaren de tanınmış marka olarak kayıtlı bulunduğunu, davalıların “… ” ve “…” markalarını izinsiz ve yasa dışı bir şekilde kullandıklarını, zira davacının tescilli markasının ” …” olduğunu, davalının hem web sitesinde hemde sattıkları ürünler üzerinde kullandıklarını, davalıların bu kullanımlarının İstanbul 15.Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan 2016/119 D.iş tespit dava dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporunda tespit edildiğini, davalıların bu fiillerinin müvekkilinin … markası üzerindeki haklarına tecavüz oluşturduğunu, konu ile ilgili davalılara çektikleri ihtara olumsuz yanıt aldıklarını, davalıların izinsiz kullanımının, müvekkilinin marka hakkına tecavüz olduğunu, ayrıca haksız rekabet de teşkil ettiğini, davalılara ait tescilin “…” ve “…” kullanma hakkı vermediğini, zira tescilli ” …” markası ile tescilsiz kullanılan “… ” ve “…” markalarının tamamen farklı markalar olduğunu, kaldı ki davalıların söz konusu tescilinin de haksız bir tescil olduğunu, bu sebeple de hükümsüz kılınması gerektiğini, bu konu ile ilgili benzer davalar bulunduğunu, ” …” markasının müvekkilinin “…” markasını aynen içermekte olduğunu, ibaresinin markayı farklı kılmadığını, … ibaresinin asli unsur olduğunu ve müvekkilininki ile birebir aynısının kullanıldığını, davalı ile müvekkilinin aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, yine müvekkilinin “www…..com” alan adının sahibi olup, yine … ibaresinin bu alan adının esas unsuru olduğunu, bu sebeple de davalıya ait markanın hükümsüz kılınması gerektiğini, kaldı ki davalının ” …” markasını da kullanmadığı için iptal edilmesi gerektiğini, tescilli markanın kullanıldığını ispat külfetinin davalı yanda olduğunu belirterek, davalılardan … Holding’in TPE nezdinde tescilli … no lu ” …” marka tescilini 3.kişilere devrinin önlenmesi, davalıların tescilsiz ve izinsiz kullanımları aleyhine tedbir kararı verilerek kullanımının satışının, dağıtımının, depolamasının, tanıtımının durdurulması davalıların web sitesine erişiminin engellenmesi, davalıların tescilsiz kullandığı “… ” ve “…” markalarını kullandığı ürünler reklam, broşör, faturalar vb. her türlü ticari evrak ve malzemeye el konulması, toplanması şeklinde tedbir kararı verilmesini, davalı … adına tescilli … nolu ” …” markasının kullanmama sebebiyle KHK 14.madde kapsamında iptali, aynı zamanda markanın KHK 8/1-b, 8/4, 8/5, 35 ve Anayasa 90.maddeleri kapsamında da hükümsüzlüğü, davalıların davacıya ait … ve … markalarını izinsiz kullanımları sebebiyle marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ref’i, HMK. 389.madde kapsamında www….com sitesindeki içeriklere erişimin engellenmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı markasının hazır giyim sektöründe tanındığını, ancak halı sektöründe tanınırlığının bulunmadığını, müvekkilinin hazır giyim sektöründe çalışmadığını, dava konusu … markasının 27.sınıftan tescilli bir marka olduğunu, müvekkilinin ayrıca …, …, …, … markalarının sahibi olduğunu, … ibaresinin halılar üzerinde hangi koleksiyona ait olduğunu göstermek için kullanıldığını, halı etiketleri üzerinde kayıtlı “…” ibaresi bulunması ile … ibaresinin İngilizce’de cins, tür, tip anlamına gelen bir kelime olduğunu, dolayısıyla bu etiketi gören tüketicinin Sivas’ın … ilçesi ile ilişkili olduğunu anlayacağı, davalı markası ile müvekkillerine ait marka karıştırma ihtimalinin bulunmadığını, yine müvekkillerinin internet yoluyla satış yapmadıklarını, müvekkillerinin kötü niyetli olmadıklarını, iktibas bulunmadığını, müvekkilinin markayı eylemli olarak kullandığını beyan ederek, asıl davanın reddine karar verilmesini, karşı davada ise; ihtiyati tedbirin infazı sırasında halıların üzerindeki etiketlerin kesilerek halılara zarar verildiğini, müvekkilinin maddi ve manevi açıdan zarar gördüğünü belirterek, 10.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; “Asıl davanın davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkin talebin, sessiz kalma hak kaybına uğranıldığı, davalı tarafın kötüniyetinin ispat edilemediği gerekçesiyle reddine, Davalının tescilli markasını tescilli olduğu şekilde kullanmayıp markasal olarak kullandığı gerekçesiyle marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine ve ref’ine, Davacının ”…” ibareli markası ile iltibas oluşturan ve davalılarca markasal olarak kullanılan “…” ve “…” ibarelerinden oluşan markaları taşıyan halı ürününde ve tanıtımlarda bu ibarelerin çıkarılmasına, çıkarılması mümkün olmayanların satışının ve dağıtımının tedbiren engellenmesine, davalı-karşı davacının ürünlerinde ürünün cinsini belirtmek için kullandığı cins belirtici “… veya cins karşılığı olarak belirtilen …” şeklindeki kullanımının markasal olmadığı gerekçesiyle SİVAS ili … İlçesine has halı cinsini belirtmede kullanılan kullanımlara ilişkin ihtiyati tedbir talebinin reddine, Davalıların www…com alan adlı internet sitesinde davacının tescilli “…” ibaresi ile satışta bulunduğu gerekçesiyle, söz konusu internet sitesinden “…” ibaresinin tedbiren çıkartılmasına, uzantısı sebebiyle bu mümkün olmadığı takdirde siteye dava sonuçlanıncaya kadar Türkiye’den erişimin engellenmesine, davalı-karşı davacıya ait web sitesindeki ürünün cinsini belirtmeye yönelik tanıtımlar bakımından taleplerin reddine, icra müdürlüğünün … nolu haciz tutanağı ile halılar üzerinden sökülen ve yediemin olarak davacı vekiline teslim edilen etiketlerin karar kesinleştiğinde imhasına, karar kesinleştiğinde yatırılan teminatın davacıya iadesine, Davalının tek başına halı cinsi haricinde, dürüst ticari kullanım haricindeki … markasını tek başına taşıyan ilan, reklam, bröşür, tanıtım malzemelerinin hükmün kesinleşmesini mütakip el konularak imha edilmesine, fatura benzeri ticari evrak niteliğindeki ticari iş evrakların ise ticari hayattaki güven ilkesi gereği 3.kişilerin hukuki işlem güvenliğinin korunması adına imha ve el koyma işlemi dışında tutulmasına, karşı davanın ise, ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine.” karar verildiği görülmüştür. Davacı karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösteren davalıların, müvekkili markalarından haberdar oldukları, müvekkili markalarının tanınmışlığından faydalanmak amacıyla … markasını tescil ettirdikleri ve ticaret hayatında “…” ve “¸” markalarını kullandıkları, işbu kullanımlarının müvekkili aleyhine marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği dikkate alındığında davalının davaya konu “ …” markasını kötü niyetli olarak tescil ettirdiğinin sabit olduğunu, Sessiz kalma yoluyla hak kaybının bir def’i olduğunu, taraflarca ileri sürülmemesine rağmen, Mahkemece re’sen dikkate alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle Mahkemece sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğranıldığı gerekçesiyle hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, Davalıya ait … sayılı “ …” markasının hükümsüzlüğü şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda bilirkişi heyetinin görüşüne başvuran mahkemenin, bilirkişi raporunda yer alan değerlendirmelere aykırı şekilde ve başkaca bir yeni rapor ya da ek rapor tanzim ettirmeksizin hüküm kurmasının yerinde olmadığını, Davalının davaya konu “ …” markasının yanı sıra …, …, …, …, … gibi marka tescillerinin de sahibi olduğunu, bu durumun ise yerel mahkemenin kanaatinin aksine; ibaresinin davalıların çatı marka olduğu, ilgili markalarda asıl korunmak ve kullanılmak istenen ve esas unsur olan ibarenin, diğer kelime unsurları olduğu hususunu kanıtladığını, müvekkiline ait dayanak markaların esaslı unsurunun “…” ibaresini içermekte olup, markaların 27. sınıfta birebir aynı/benzer ürünler bakımından tescilli olduğu da dikkate alındığında, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, müvekkili markasının 27. sınıftaki ürünler bakımından da tanınırlığa sahip olduğunu, hükümsüzlüğü talep edilen davalı karşı davacıya ait … tescil no.lu “ …” markasının başvuru tarihinden çok daha önce 2005 yılından beri giyim sektörünün yanı sıra ev tekstili, aksesuarları ve dekorasyonu sektöründe tanınmış marka olduğunu, Davalının, davacı markasının tanınmışlığından faydalanmak amacı taşıdığını, kötüniyetli olduğunu beyan ederek, hükümsüzlük taleplerinin reddine dair Mahkeme kararının kaldırılmasına, davalının … sayılı “ …” markasının hükümsüz kılınmasına ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Asıl dava, markanın hükümsüzlüğü talepli olup, uyuşmazlık; davalı …adına tescilli … nolu ” …” ibareli markanın, davacı adına kayıtlı ”…” ibareli marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığı, bu kapsamda davalı adına kayıtlı markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Sessiz kalma sebebiyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’i olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından resen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.02.2020 tarih, 2017/11-27 Esas, 2020-225 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. HD’nin 2011/7104 Esas, 2012 14860 Karar, 2010/6588 Esas, 2011/17257 Karar, 2010/12137 Esas, 2012/16604 Karar sayılı kararları da bu yöndedir.) Bu nedenle, davacı her ne kadar Sessiz kalma yoluyla hak kaybının bir def’i olduğunu, taraflarca ileri sürülmemesine rağmen, Mahkemece re’sen dikkate alınmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ise de; yukarıda açıklanan nedenlerle bu yöndeki istinaf başvuru sebebi yerinde görülmemiştir. Sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’da düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak somut olay yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmekte olup, uygulamada genellikle bu süre beş yıl olarak yerleşmiştir. Davacı adına kayıtlı ”…” markasının 2005 yılından bu yana tekstil alanında tanınmış marka olduğu gerek bilirkişi raporu ile gerekse davacının 05.07.2005 tarihinde yapmış olduğu başvuru akabinde Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından … bSAYI ile tanınmış marka olarak özel koruma altına alındığı ortadadır. Davalı ise … tescil no’lu “ …” markasını 11.8.2006 tarihinde tescil ettirmiş olup, davacı hükümsüzlük davasını 2016 yılında, aradan 10 yıl geçtikten sonra ikame etmiş olup, uygulamada kabul edilen beş yıllık süre geçmiştir. Diğer yandan kötüniyetin varlığı halinde süreye bakılmaz ise de; davalı adına tescilli ticaret unvanının “…” ibaresini içerdiği, şirkete ait …, … vb. markalarının mevcut olduğu, şirketin, unvanıyla birlikte markalaşma yoluna gittiği, bu markaların esas unsurlarının ‘…” ibaresi olduğu, davalı adına tescilli markalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı şirketi tarifleyen ve genellikle yöresel olarak halılarıyla ünlü coğrafi yerlerin isimleri kullanılarak marka oluşturma yoluna gidildiği, dava konusu markanın da bu markalardan birisi olduğu, davalının halıcılık sektöründe faaliyet gösterdiği, dolayısıyla her ne kadar davalı kullanımının tescilin dışına çıktığı bilirkişi raporu ve dosya kapsamı ile sabit ise de; davalının markanın tescilinde kötüniyetli hareket ettiğinin ispatlanamadığı, bu nedenle kötüniyet iddiasının ispatlanamadığı ve davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı gerekçeleriyle hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan sebeplerle davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı karşı davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 29/01/2019 tarih ve 2017/408 E., 2019/45 K. sayılı kararına karşı davacı karşı davalı tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacı karşı davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı karşı davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 29/09/2022