Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1315 E. 2022/1448 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1315
KARAR NO: 2022/1448
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/02/2019
NUMARASI: 2018/290 E. – 2019/121 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı- alacaklı … tarafından, dava dışı borçlular … Dış Tic. Ltd. Şti ve … Dış Tic. Ltd. Şti. hakkında 20.02.2018 tarihinde İstanbul … Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip çıkışı 10.710,07 USD olan kambiyo senetlerine mahsus ilamsız icra takibi başlatıldığını, icra takibi henüz kesinleştirilmeden İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/195 D. iş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı alındığını, alınan bu kararın infazı doğrultusunda haciz işlemleri tesis edildiğini, dava dışı borçlu şirketlerin borcundan dolayı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyasından, dosya borçlusu olmayan müvekkili şirketin Ticaret Sicil adresi olan ” … Mah. … Sk … No:16/7 Fatih/İst” adresine 13.03.2018 tarihinde ihtiyati hacze gelindiğini, alacaklı ile hiç bir ticari ilişkisi bulunmayan, borçlular ile hiç bir organik ilişkisi bulunmayan müvekkillerinden, borçlu olmamalarına rağmen; haciz ve muhafaza tehdidi ile 13.03.2018 tarihli protokol ve bu protokolde belirtilen 10.500,00 TL nakit para ve 15.04.2018 vade tarihli, 13.03.2018 tanzim tarihli, 10.000,00 TL bedelli 15.05.2018 vade tarihli, 13.03.2018 tanzim tarihli, 10.000,00 TL bedelli 15.06.2018 vade tarihli, 13.03.2018 tanzim tarihli, 10.000-TL bedelli 15.07.2018 vade tarihli, 13.03.2018 tanzim tarihli, 10.000,00 TL bedelli toplam 40.000,00 TL bedelli dört adet bono alındığını, müvekkilinin haciz tehdidi ile müzayaka halinde imzalamak mecburiyetinde bırakılmış olduklarını 13.03.2018 tarihli protokol gereği sorumlu olmadıklarını ihtiyati haciz esnasında alınan senetlerin vade tarihleri çok yakın olduğundan müvekkilinin haksız yere icra takibine muhatap olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını, haciz mahallinde müvekkilinin, nakliye şirketi olması sebebiyle, yurt dışına göndereceği, 3. kişilerden satın almış olduğu 3 kamyon dolusu mal bulunduğunu, müvekkilinin … San Ve Tic. Ltd Şti’den satın almış olduğu 13.03.2018 fatura tarihli, 25.443,72 TL bedelli, deri malzemeleri, müvekkilinin … & …‘dan satın almış olduğu 13.03.2018 fatura tarihli, 16.200.00 TL bedelli baskılı kumaş malzemelerinin, müvekkilinin … Limited Şirketinden satın almış olduğu 09.03.2018 fatura tarihli, 3.197,84 TL bedelli malların, müvekkilinin … Tic. Ltd Şti’den satın almış olduğu 01.03.2018 fatura tarihli, 6.796,90 TL bedelli toka malzemelerinin, müvekkili … San. Tic. Ltd Şti’den satın aldığı 02.03.2018 fatura tarihli, 1141,06 TL bedelli mallar, ayrıca bu malların dışında mahalde bulunan ve müvekkilinin işi gereği kullanımında olan toplam bedeli yaklaşık 7.867,95-00 TL olan mallar olmak üzere haciz mahallinde toplam 60.647,47 TL lik mal bulunduğunu, davalı tarafın tüm malları muhazafa edeceğini söyleyerek müvekkillerine gözdağı verdiğini, bu denli yüksek bir miktarın haczedileceğinden ve yurt dışına gönderemeyeceğinden, müşteri kaybı yaşayacağından büyük korku duyan müvekkillerinin de mecburen borçlu olmadıkları halde davalı ile protokol yapmak durumunda kaldığını, müvekkillerinden alınan protokol, nakit para ve bonoların haciz ve muhafaza tehdidi ile alınmış olduğunu, ikrah ile iradesi sakatlanan müvekkilinin bu protokol ile sorumlu olduğunun düşünüldüğünü, davalının, dava dışı şirketlerin adreslerine hacze gitmek yerine, haksız şekilde müvekkilinin ticaret sicil adresine hacze gelindiğini, müvekkili ile borçluların hiç bir bağı bulunmamasına rağmen davalı, müvekkillerinin 60.647,47 TL lik malını haciz ve muhafaza etmek istediğini, davalı vekili muhafaza için araç getirdiklerini söylediğini, müvekkilinin de malların kaldırılacak olması tehdidi ile karşı karşıya bırakılmış olmasının vermiş olduğu korku ve endişe ile adeta çaresizlik içinde davalının dayattığı her belgeyi imzalamak mecburiyetinde kaldığını, müvekkillerinin iradesi ikrah suretiyle sakatlandığını ve müvekkillerinin sağlıklı düşünemeyerek, sırf muhafaza tehlikesinden kurtulabilmek için davalıya protokol isimli bir belge, nakit para ve bono vermek mecburiyetinde kaldığını, üstelik bu protokol hem müvekkili şirket hem de şirketin yetkilisi … tarafından imzalandığını, müvekkillerinin dava dışı borçluların bakiye borçlarının dahi ne kadar olduğunu bilmeyerek, bu hususta aydınlatılmayarak bu belgeyi imzalamak durumunda kaldıklarını, müvekkillerinin protokol ile imzaladıkları borç miktarını davalı vekili ile müzakere edemediğini, bu miktarı sorgulayamadıklarını, hâlbuki takip talebi incelendiğinde 20.02.2018 tarihli takip çıkışının 10.710,07- USD (41.707,15 TL) olduğu net olarak görüldüğünü, yani hâlihazırda takip tarihinin üzerinden 20 gün geçmişken ve henüz takip kesinleşmemişken müvekkilinin müzayaka halinden faydalanılarak müvekkillerine (50.500,00 TL) lik fahiş miktarlı bir protokolün imzalatılmasının kabul edilemez olduğunu, ağır ve yakın haciz tehdidi ile karşı karşıya kalan müvekkillerinin, malların kaldırılacağı korkusu ile davaya konu protokolü imzalamak zorunda bırakıldığını, 13.03.2018 tarihli protokolün ikrah sebebiyle geçersiz olduğunu, sonuç olarak; protokole konu dört adet bononun vade tarihlerinin gelmesine çok az bir zaman kaldığını, müvekkillerinin borçlu olmadığı bu bonoların icra takibine konulmasının an meselesi olduğunu, dava sonuçlanıncaya kadar ilgili bonoların icra takibine ve diğer geçici koruma tedbirlerine muhatap olmaması için öncelikle teminatsız aksi halde teminat mukabilinde tedbir kararı verilmesini, 13.03.2018 tarihli haciz esnasında “haciz ve muhafaza tehdidi” ile müvekkilinden alınan; 13.03.2018 tarihli protokol isimli belge, bu protokole istinaden verilen 10.500,00 TL nakit para ve toplam 40.000,00 TL bedelli dört adet bonodan dolayı toplam 50.500,00 TL, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, davalıya ödenen 10.500,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işletilecek mevduata uygulanan en yüksek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalıya verilen toplam 40.000,00 TL bedelli dört adet bononun iptaline, müvekkiline iadesine, şayet bonolar devam eden süreçte davalılarca tahsil edilir ise bono, bedellerinin vade tarihinden itibaren işletilecek mevduata uygulanan en yüksek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, haksız ve kötüniyetli davalının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinin 4. sayfasında da yurtdışına taşınacak mallara ait olduğu iddia edilen faturaların sunulduğunu, bu faturalar incelendiğinde davacının taşımayı üstlendiği malların, deri malzemesi, kumaş, toka malzemeleri gibi malzemeler olduğunun görüldüğünü, ancak 23.02.2018 tarihli haciz zabtı incelendiğinde ise; haczedilen eşyaların büroda kullanılan bilgisayar, büro masası, klasör dolap, koltuk takımları olduklarının görüleceğini, görüldüğü gibi haciz zabtındaki mallar ile davacının taşımayı üstlendiği mallar aynı mallar olmadığı gibi benzer bile olmadıklarını, HMK.204. maddesine göre kesin delil niteliğindeki haciz zabıtları, davacının korkutma iddialarının gerçek ve samimi olmadığını açıkça gösterdiğini, mahkemeye bile gerçek dışı iddialarda bulunan davacının, samimi olmadığını ve kötüniyetli olduğunun açık olduğunu, borçlu … Ltd,Şti”nin tek ortağı ve yetkilisi …’ın davacının kardeşi olduğunu, yine borçlu şirket ile davacı şirketin merkez adresinin de aynı adres olduğunu, borçlu şirket ile davacı şirketin aynı işi yani nakliyat işi yaptıklarını, öncelikle haczedilen büro malzemeleri ile davacının müşteri kaybı korkusu yaşadığını iddia malların ayrı mallar olduğunu, davacının taşınmayı üstlendiği 3. şahıslara ait hiçbir mal haczedilmediğini, davacının müşteri kaybı korkusu yaşayabileceği bir mal haciz edilmediğine göre ortada bir baskının var olmasının da mümkün olmadığını, buna karşılık davacının haczedilen büro malzemelerinin muhafaza altına alınması ihtimali sebebiyle bir korku yaşamamış olduğunu, bu sebebe haciz ne muhafaza baskısının bulunmadığını, protokol ve bonolar haciz tarihinden 20 gün sonra yapıldığından, haciz baskısı olmadığını, ilk haczin 23.02.2018 tarihinde yapıldığını, davacının istihkak iddiası ileri sürmesi üzerine İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/390 E. sayılı dosyası ile takibin devamına karar verildiğini ve bu mahkeme karan üzerine 13.03.2018 tarihinde muhafaza işlemi için gidilmiş ise de, mahcuzların muhafaza altına alınmadığını ve davacı taraf ile protokol yapıldığını, ilk haciz işleminin 23.02.5018 tarihinde yapılmış olmasına rağmen, protokolün ise 13.03.2018 tarihinde yapıldığını, bu iki tarih arasında 20 gün gibi uzun bir süre olduğunu, bu süre içinde davacı tarafın istihkak davası açmadığını ve tedbir de talep etmediğini, haciz ve muhafaza baskısı altında olan kişinin, bu baskıdan kurtulmak için bu kadar beklemeyeceğini, protokol ile muhafaza işleminin aynı tarihli olmasının, protokolün haciz ve muhafaza baskısı altında yapıldığını göstermeyeceğini, 13.03.2018 tarihli muhafaza zabtında, haciz veya muhafaza baskısı bulunduğuna ilişkin bir kayıt da olmadığını, HMK. 204. maddesine göre kesin delil niteliğinde olan 13.03.2018 tarihli muhafazaya başlandığına, protokolün zorla imzalattığına ilişkin bir kayıt da bulunmadığını, haciz, mahkeme kararına dayandığından , hukuka aykırı da olmadığını, davacı hakkında ilk haciz işleminin 23.02.2018 tarihinde yapıldığı ve davacı tarafın istihkak iddiası üzerine hacze devam edip edilmeyeceğinin …96 -97. maddelerine göre İstanbul 7. İcra Mahkemesine sorulduğunu, İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/ 390 E. sayılı karan ile takibin devamına,bu karar üzerine haciz adresine 13.03.2018 tarihinde muhafaza işlemi için gidildiğini, ancak muhafaza işlemi yapılmadığını, dava konusu edilen haciz işlemi sırasında haczedilen malların toplam kıymetinin 6.860,00 TL iken davacının 40.000,00 TL borcu üstlenmesi haciz baskısının bulunmadığını gösterdiğini, davacının, bir şirket olması sebebiyle tacir olduğunu, basiretli bir tacir gibi hareket etmek zorunda olduğunu, İİK 263. maddesine göre haciz değeri olan 6.860,00 TL teminat göstermek suretiyle iddia ettiği baskından kurtulabilme ve İİK 96-99 maddelerine göre de istihkak davası açma hakları bulunduğunu, davacının 6.860,00 TL mahcuz mal bedeli ödemek yerine borcun tamamı olan 40.000,00 TL üstlenmesinin de haciz baskısının bulunmadığını gösterdiğini, davacı ile borçlu arasında organik bağ olduğunu, davacı ile borçlu şirketin tek ortaklarının kardeşler olduğunu ve aynı adreste bulunduklarını, ikisinin de nakliyat işi yaptıklarını, davacı şirketin, borcun doğum tarihinden kısa bir süre önce, borçlunun adresinde yine borçlu şirketle aynı işi yapmak üzere kurulduğunu, davacı tarafın üstlendiği borcun doğum tarihinin 20.11.2017 yılı olduğunu, oysa davacı şirketin kuruluş tarihinin ise 20.07.2017 tarihi olduğunu, yani davacı şirketin, borcun doğumdan kısa bir süre önce kurulduğunu, çeklerin vadeli olarak düzenlendiğini dikkate aldıklarında ise davacı şirketin borcun doğumdan sonra kurulduğunun görüleceğini, aynı alanda faaliyet gösterdiği için birbirine rakip olması gereken iki şirketin aynı adresi paylaşması, iki kardeşe ait olan şirketlerden birinin borca batık olmasına rağmen diğerinin ekonomik durumunun ise iyi olmasını dikkate aldıklarında, davacı şirketin , alacaklılardan mal kaçırmak için paravan olarak kurulduğunu ve davacı şirketin tüzel kişiliğinden yararlanarak alacaklılardan mal kaçırılmak istendiğinin açık olduğunu, haciz ve muhafaza işleminin BK.38/2. maddesi anlamında bir korkutma sayılmayacağını belirterek, sonuç olarak, açılan davanın reddine, davacıların % 20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, mahkeme masrafı ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Tüm dosya kapsamı incelendiğinde; davacılar vekili, düzenlenen protokolün haciz baskısı altında düzenlendiği, davacı şirket ile borçlu şirketler arasında organik bağ bulunmadığını iddia etmiş ise de; 23/02/2018 tarihli haciz zabtı incelendiğinde; haczedilen eşyaların büroda kullanılan büro malzemeleri olduğu, haczedilen toplam mallara 6.860,00-TL kıymet takdir edildiği, iddia edildiği gibi yurt dışına ihraç edilecek mallar olmadığı görülmüştür. Davaya konu protokolün haciz işlemi yapıldıktan yaklaşık 20 gün sonra muhafaza işlemi yapılacağı, 13/03/2018 tarihinde düzenlendiği, taraflar arasında protokolün düzenlenmesi ile 13/03/2018 tarihli haciz tutanağına göre her hangi bir işlem yapılmadığı, bu itibarla büro malzemelerinden oluşan 6.860,00-TL kıymet takdir edilen haczedilen mallar için davacılar tarafından 50.500,00-TL tutarındaki borcun kabul edilmiş olması ve 4 adet toplam 40.000,00-TL senet verilmesi hayatın olağan akışına aykırı olduğu, haciz tehdidi için haklı ve makul gerekçe olmadığı, kaldı ki; teminat gösterilerek haciz tehdidinden İİK 263. madde gereğince kurtulabilecek ve İİK’nun 99. maddesi gereğince istihkak davası açılabilecekken bu işlemin yapılmadığı, icra takibine konu borcun davacılar tarafından üstlenildiği, söz konusu protokolün baskı altında ve zorla imzalattırıldığına dair kayıt ve delil bulunmadığı, ayrıca davacı şirket ile borçlu şirketlerden … Şti.’nin tek ortakları olan davacı … ile …’ın kardeş oldukları, şirketlerin faaliyet konusu ile şirket adreslerinin ve haczin yapıldığı adresin aynı olduğu, bu itibarla davacı şirket ile borçlu şirket arasında fiili organik bağ bulunduğu kanaatine varılmakla, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. İİK 72/4. maddesi uyarınca, davanın alacaklı lehine neticelenmesi halinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısı ile alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarının tazmini için icra inkâr tazminat talep etme hakkı bulunduğundan, tedbir talep edilen 4 adet bonodan kaynaklanan toplam 40.000,00-TL nin % 20 oranında davalı lehine icra inkar tazminatına” karar verilmiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; -İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra dosyasından, dosya borçlusu olmayan müvekkili şirketin ticaret sicil adresi olan “… Mah. … Sok. … No:16/7 Fatih/ İstanbul adresine 13.03.2018 tarihinde ihtiyati hacze gelindiğini; müvekkillerinin borçlu olmamalarına rağmen haciz ve muhafaza tehdidi ile 13.03.2018 tarihli protokol ve bu protokolde belirtilen 10.500,00 TL nakit para ve toplam 40.000,00 TL bedelli dört adet bononun alındığını ve bu davanın da müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ve istirdadına ilişkin olduğunu, -Yerel mahkemenin gerekçesinde hatalı bir şekilde müvekkillerin istihkak davası açmadığı ve haciz tehdidi altında olmadığı vurgulandığını ancak müvekkillerinin istihkak davası açtığını, -Müvekkil şirkete 23.02.2018 tarihinde ilk haciz işlemi yapıldıktan sonra haciz mahallinde bulunan tarafların istihkak iddiaları ve bunun aksine yönelik itirazları sonucu İİK m.97 hükümleri icra müdürlüğünce dosya İcra Tetkik Merci önüne çıkarıldığını, İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesi 2018/390 E. 2018/297 K. Sayılı dosyası ile 08.03.2018 tarihinde ret kararı verildiğini ve bu karar 15.03.2018 tarihinde tebliğ edildiğini ve 7 gün içinde İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesi 2018/507 E. sayılı dosyasıyla 22.03.2018 tarihinde istihkak davası açıldığını, bu dava henüz karara bağlanmadığını, Mahkemece “istihkak davası açılmadığından davanın reddi” yönündeki gerekçenin hatalı olduğunu, istihkak davası açmamanın menfi tespit davası açmaya engel olmadığını, iki yoldan birinin seçilmesinin de mümkün olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereğince menfi tespit davasının istihkak davası için bekletici mesele yapılması gerektiğini, -Davalı tarafın, müvekkili tarafın faturalarda geçen malları yutdışına siparişlere uygun teslim edemezse ticari olarak mahvına sebep olabileceği hususunu bildiği için baskı kurduğunu, irade sakatlığı halinde olan müvekkili tarafa protokol imzalattığını, bu protokolün borcun kabulü anlamına gelmediğini -Müvekkili …’ın haciz tehdidi altında protokol imzaladığını, istihkak iddiasına rağmen yurt dışına gidecek mallara haciz ve muhafaza uygulanacağı baskısıyla protokol imzalamak zorunda kaldığını, Mahkemece haciz tutanağında haczedilen malların büro malzemeleri olduğu yazılı olup, bu durumun iddialarını kanıtladığını, protokol imzalanması karşılığında alacaklı tarafça, yurt dışına gidecek mallara haciz ve muhafaza uygulanmayacağı sözü verildiğini, müvekkili tarafa, davalı tarafça 23.02.2018 tarihinde ilk haciz işlemi yapılıp istihkak hususu gündeme geldiğini, İstihkak değerlendirilmesi için icra dosyasının, İcra Tetkik Mercii önüne çıkarıldığını, bu süreç içerisinde davalı tarafça 13.03.2018 tarihinde tekrar olarak ikinci kez hacze gelindiğini, ikinci haczin gerçekleştiği günlerde müvekkili şirketle başka şirketler arasında alışverişler yapıldığını, söz konusu eşyaların ve bu alışverişe konu yurtdışı siparişlerinin kargoya verileceği gün davalı tarafça ikinci haciz işlemi yapıldığını, dosyaya sunulu faturaların ispat niteliğinde olduğunu, tam da bu esnada davalı tarafın söz konusu faturalarda adı geçen malları muhafaza edeceğinden bahisle müvekkili taraflara baskı yaptığını ve adı geçen protokolü imzalattığını, Yargıtay emsal içtihatlarında da görüleceği üzere “borçlunun ihtiyati haciz esnasında vermiş olduğu kabul beyanına” itibar edilmeyeceği ortada olduğundan, dosyanın borçlusu dahi olmayan müvekkilinin ihtiyati haciz baskısı ile vermiş olduğu bu protokolden borçlu olacağını, borcu kabul ettiğini düşünmenin hukuka aykırı olduğunu, -Yerel mahkemenin davacı şirket ile borçlu şirketlerden … Şti.’nin tek ortakları olan davacı … ile …’ın kardeş olduklarından bahisle şirketler arasında fiili organik bağ bulunduğu kanaatine vardığını ancak sırf şirket yetkililerinin kardeş olmasının, şirketler arasında fiili organik bağ bulunduğunu kanıtlamayacağını, yetkililerin de tüzel kişiliklerinin de farklı olduğunu, tanık dinletme isteklerinin de yerel mahkemece reddedildiğini ve eksik, yetersiz incelemeyle şirketler arasında fiili organik bağ olduğu kanaatine varıldığını,-Dava konusu senetlerin dava tarihi itibariyle vadeleri gelmediğinden huzurdaki dava senetlere ilişkin menfi tespit davası olarak açılmış ise de, bu süreçte senetlerin vade tarihi gelmiş ve alacaklı tarafça;10.000 TL bedelli 13.03.2018 tanzim tarihli, 15.05.2018 vade tarihli senet, 10.000 TL bedelli 13.03.2018 tanzim tarihli 15.06.2018 vade tarihli senet, 10.000 TL bedelli 13.03.2018 tanzim tarihli 15.07.2018 tarihli senet icra takibine konu edilmiş olup, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası kapsamında takip başlatıldığını, devam eden menfi tespit davası sebebiyle, İİK 72/3 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir talep ettiklerini, Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına İİK 72/3 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir konulmasına, 13.03.2018 tarihli “protokol” isimli belge, bu protokole istinaden verilen 10.500,00 tl nakit para ve toplam 40.000,00 TL bedelli dört adet bonodan dolayı toplam 50.500,00 müvekkillerinin borçlu olmadığının tespitine, Davalıya ödenen 10.500,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işletilecek mevduata uygulanan en yüksek ticari temerrüt faizi ile davalıdan tahsiline, davalıya verilen toplam 40.000,00 TL Bedelli dört adet bononun iptaline, müvekkillerine iadesine, şayet bonolar devam eden süreçte davalılarca tahsil edilirse bono bedellerinin vade tarihinden itibaren işletilecek mevduata uygulanan en yüksek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, haksız ve kötüniyetli davalının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde davacı şirketin, nakliyat işi yaptığı, yurtdışına gönderilmek için hazırlanan mallarının haczedildiği, haciz sebebiyle yurtdışına malların taşınamaması halinde ise müşteri kaybı korkusunun yaşandığı ve bu korkunun etkisiyle dava konusu protokolün yapıldığı iddia edildiğini, dava dilekçesinin 4. sayfasında da yurtdışına taşınacağı iddia edilen mallara ait olan faturalar sunulduğunu, bu faturalar incelendiğinde, davacının taşımayı üstlendiği malların, deri malzemesi, kumaş, toka malzemeleri gibi malzemeler olduğunu, oysa 23.02.2018 tarihli haciz zabtı incelendiğinde ise haczedilen eşyaların büroda kullanılan bilgisayar, büro masası klasör dolabı, koltuk takımları olduklarını, görüldüğü gibi haciz zabtındaki mallar ile davacının taşımayı üstlendiğini iddia ettiği mallar aynı mallar olmadığından, korkutma iddiasının gerçek olmadığını, yine haciz zabtına, haciz adresinde başkaca mal bulunmadığının da yazıldığını, o halde haciz adresinde davacı tarafın iddia ettiği gibi müşterisine ait başka bir malın bulunmadığı ve davacının müşterilerine ait malların muhafaza edileceği korkusunu yaşamasının mümkün olmadığını, istihkak edilen malların haciz zabtında da belirtildiği gibi davacıya ait büro eşyaları olduğunu, oysa davacının haciz baskısı altında olduğunu iddia ettiği malların ise müşterilerine ait olduğu iddia edilen eşyalar olup, bunlar da sunulan faturalara göre deri malzemesi, kumaş, toka malzemeleri gibi malzemeler olup istihkak davası davacı lehine sonuçlansa bile mahkeme kararı sadece büro malzemelerinin davacıya ait olduğunu göstereceğini, korkutma iddiasına konu olan deri malzemesi, kumaş, toka malzemeleri gibi eşyaların ise dava konusu olmadığından mahkeme kararında yer almayacağını, haczin bulunmasının istihkak davalarında bir dava şartı olduğunu, haciz zabıtlarına göre büro malzemesi dışında başkaca hacze kabil mal bulunmadığı yazılı olup, davacı tarafın, haciz adresinde müşterilerine ait malların bulunduğunu iddiasının, bu haciz zabtı ile çeliştiğini, ilk haczin 23.02.2018 tarihinde yapıldığını, davacının istihkak iddiası ileri sürmesi üzerine İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/ 390 E. Sayılı takibin devamına karar verdiğini ve bu mahkeme kararı üzerine 13.03.2018 tarihinde muhafaza işlemi için gidildiğini, ancak haciz ve muhafaza yapılmadığını ve protokol yapıldığını, davacının ise istihkak davasını 23.03.2018 tarihinde açtığını, İlk haciz işlemi 23.02.2018 tarihinde yapılmış olmasına rağmen, protokolün 13.03.2018 tarihinde yapıldığını, bu iki tarih arasında da 20 gün gibi uzun bir süre olduğunu ve dava açılmadığını, borçlu şirket ile davacı şirketin merkez adresinin aynı adres olduğunu, yine borçlu şirketi ile davacı şirketin aynı işi yani nakliyat işi yaptığını, kardeşlik olgusunun – organik bağın varlığı için yeterli olmadığı ileri sürülmüş ise de adres ve faaliyet alanlarının aynı olmasının ise izah edilemediğini, 23.02.2018 tarihli haciz işlemi sırasında haczedilen malların toplam kıymeti 6.860,00 TL iken davacının 40.000.00 TL borcu üstlenmesinin haciz baskısının bulunmadığını gösterdiğini bu sebeplerle istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı vekili, dava konusu bonoların haciz ve muhafaza baskısı altında imzalanmış olması sebebiyle borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiş olup mahkemece davanın reddine karar verilmiş, işbu karar davacılar vekilince yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, verilen bonolardan dolayı davacıların davalıya borçlu olup olmadıkları, bononun haciz ve muhafaza baskısı altında imzalandığı yolundaki iddianın yerinde olup olmadığı hususlarındadır. Şirketler arasındaki organik bağın varlığı veya yokluğu davacı tarafın hacizli menkullere ilişkin istihkak iddiasında nazara alınması gerektiğinden ve davacı tarafın istihkak iddiası İcra Hukuk Mahkemesinde dava açılmış olmakla Mahkemesince inceleneceğinden, davacı vekilinin ile dava dışı şirket ile arasında organik bağ bulunmadığına ilişkin istinaf sebebinin dava sonucuna etkili olmaması sebebiyle reddi gerekmiştir. Muhafaza işlemi sırasında düzenlenen 13/03/2018 tarihli protokol ile; 4 adet bono alındığı ödenmesi halinde dosya borcunun kalmayacağı, ödenmediği taktirde tahsilde tekerrür olmamak koşulu ile muaccel olacağı, protokolün borcun ödenmesinin şarta bağlı kılmadığı tespit edilmiştir. Protokolde bono miktarınca borcun kabul edildiği belirtildiğinden, imza inkarında bulunulmadığından, protokol irade sakatlığı sebebiyle iptal edilmediği sürece davacı tarafı bağlayacağının kabulünde hata bulunmamaktadır. Dava konusu bononun alındığına dair protokolün incelenmesinde ise davacı borçlular tarafından ihtirazi kayıt konulmadığı görülmüştür. Öte yandan protokollerin içeriği gözetildiğinde tanık beyanlarına itibar edilmemesi de yerindedir. Ayrıca 20.02.2018 tarihli takip çıkışının 10.710,07 USD (41.707,15 TL) olduğu, protokol ile imza altına alınan bonoların 50.000,50 TL tutarlı olduğu, miktarlar dikkate alındığında icra takip çıkışı verileri ile aşırı yararlanma bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacılar vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacılar vekilinin istinaf taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/02/2019 tarih ve 2018/290 E., 2019/121 K. sayılı kararına karşı davacılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 20/10/2022