Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1299 E. 2022/1688 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1299
KARAR NO: 2022/1688
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 20/12/2018
NUMARASI: 2017/243 E. – 2018/547 K.
DAVANIN KONUSU: Marka Hakkına Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti- Maddi- Manevi Tazminat
BİRLEŞEN (KARŞI )DAVA (2017/354 ESAS SAYILI DOSYA);
BİRLEŞEN DAVA KONUSU: Markanın Hükümsüzlüğü/ İptali/ Sicilden Terkini- Şekil Marka Hakkına Haksız Rekabetin Tespiti
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin TPE nezdinde … sayı ile 30. sınıfta tescilli “…” markası ile … sayı ile 30. sınıfta “… MARKASI”, … sayılı “…” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin markalarını özgün bir şekilde kombine ederek … markasını oluşturduğunu, yaptıkları araştırmalarda davalının … markalı ürününden haberdar olduklarını, davalının …, …, …, …, …, … sayılı marka başvurularının iptali için TPE ye yaptıkları itirazların hepsinin kabul edildiğini, davalının yan kırmızı renkli … ambalajı dışındaki Antep Fıstıklı ve fındıklı … ürün ambalajlarının birebir aynıları için marka başvurularında bulunduğunu, TPE kararıyla davalının ürün ambalajlarının müvekkilinin ki ile benzerliğinin kabul edildiğini, davalı yanın çikolatalar üzerinde kullanıldığı marka ambalajının ve bunların içerisinde yer alan ürünlerin müvekkilinin özgün markalarından taklit edilerek oluşturulduğunu, davalının müvekkilinin markasına tecavüz ettiğini, iltibas yarattığını, haksız rekabette bulunduğunu iddia ile, davalının … markalı ürünlerinin ve ürün ambalajlarının, müvekkili aleyhine yarattığı marka tecavüzü ve haksız rekabet durumunun tespitini, önlenmesini, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, tecavüze ilişkin ürünlerin, her türlü tanıtım malzemesinin imhasını, 1.000.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın tecavüzün ve haksız rekabetin işlenmeye başladığı tarihten itibaren Merkez Bankasının Türk Lirasına uygulamış olduğu senelik en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve verilecek kararın ilanını talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının 1.000.000,00 TL MÖHUK gereği teminat göstermesi gerektiğini, davaya dayanak markaların kötü niyetli tescil edildiğini, müvekkilinin marka tesciline dayalı kullanımının mevcut olduğunu, davacı tarafından müvekkilinin … markalı ürünlerine hem şekil hem de ambalaj bakımından tecavüz edildiğini, Yargıtay Yüksek İçtihatlarına göre, tescile dayalı kullanım sebebiyle haksız rekabetin oluşmayacağının açık olduğunu, davacının markalarını hiçbir zaman ayırt edici nitelikte kullanmadığını, davaya dayanak markaların tekrarlama markaları niteliğinde olduğunu, davacının … kelime markasını kullanmadan ambalaj markasının ayırt edici özelliğinin bulunmadığını, davacının … markasının tescilsiz olarak kullanılması sebebiyle tecavüz iddiasının ileri süremeyeceğini, müvekkilinin … ve … ibareli iki adet markasının tescilli olması sebebiyle kullanım hakkına sahip olduğunu, davacının tescil süresinden 5 yıl sonra haksız rekabet davasını açtığını, hakkın kötüye kullanılması sebebiyle taleplerinin kabul edilemeyeceğini, davacının ürün şekli üzerinde temel hakkı bulunmadığını, davacı tarafından üretilen ürünlerin birçok firma tarafından da üretildiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
BİRLEŞEN (KARŞI) DAVA: Birleşen dava davacısı vekili karşı dava dilekçesinde özetle; Karşı davalı tarafın marka tesciline konu …, …, …, …, …, …, …, …, …,… numaralı “…” markalarının ayırt edici nitelik taşımamaları ve kötü niyetli tescil edilmiş olmaları ve 5 yıllık süre içinde kullanılmamaları sebebiyle hükümsüzlüğünü, iptalini sicilden terkinini ve karşı davalının tekrarlama markaları sebebiyle yarattığını iddia ettiği haksız rekabetin tespitini talep etmiştir. Birleşen dava davalısı vekili karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; Karşı davacının iddialarının kötü niyetli olduğunu, kendilerinin tescil edilebilir markalarını korumak adına tescil başvurularının bulunduğunu, hükümsüzlük ve iptal davası açmakta hukuki yararının bulunmadığını, hükümsüzlük davası için tescilden itibaren 5 yıllık sürenin geçmesinin arandığını, şekil ve kompozisyon markalarının özgün ve ayırt edici özelliklerinin bulunduğunu, tüketici nezdinde ayırt edici ve tanınır olduğunu, fikri emek ve çaba ile üretildiğini, rakip firmalar ve üçüncü kişilerce bundan yararlanılarak taklit oluşturulduğunu, tekrarlama markalarının bulunmadığını, buna ilişkin karşı davacının iddialarının kabul edilemez olduğunu, markaların kesintisiz 5 yıl kullanılmadığı iddialarının soyut olduğunu, markaları kullandıklarını, dalga şekli markalarının da kullanıldığını, karşı davacının delillerinde iddia olunan vakıaları inkar ettiklerini beyanla karşı davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından “… Somut olayda markaya tecavüz oluşması için; markaların aynı veya benzer olması, aynı veya benzer sınıflarda kullanılması ve ayniyet veya benzerlik sebebiyle halk tarafından karıştırılması gereklidir, Karıştırma tehlikesi bulunan hedef kitle çok önemlidir. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü alınacak kesimin, kural olarak ortalama tüketici kesimi olduğu bilinmektedir. … Gerek ilk bilirkişi raporunda gerekse ikinci bilirkişi raporunda; tablolar halinde davacı ve davalı ürünleri karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve davalı(karşı davacı) kullanımı ile davacı(karşı davalı) markaları arasında benzerlik olmadığı, her iki markada da ayırt edici unsurların (marka, ambalaj, genel görünüm, tasarım) baskın olduğu bu sebeple davalı markasının davacı markasına tecavüz etmediği ve ortalama tüketici nezdinde iltibas oluşturmadığı hususu tespit edilmiştir. … Gerek ilk bilirkişi raporu gerekse ikinci bilirkişi raporundaki tespitler ve karşılaştırma tabloları dosyaya sunulan tüm deliller ile birlikte incelendiğinde; davacının … ibare + şekilli markasına davalı yanın … ibareli marka ile kullandığı ürün ambalajları suretiyle tecavüzde ve haksız rekabette bulunduğu iddialarına dayalı talepler ile tazminat taleplerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından asıl davanın reddine, keza karşı davada ve birleşen davada davacı karşı davalı adına tescilli …, …, …, …, …, … ve … sayılı markaların kötü niyetli tescil edilmeleri sebebiyle hükümsüzlüğü ile ayrıca 556 sayılı KHK nın 14. maddesi kapsamında kullanılmamaları sebebiyle iptali, yine karşı davalı yanın söz konusu markaları kötü niyetli tescil ettirmeleri sebebiyle karşı davacının ticari faaliyet alanını daraltarak haksız rekabet yarattığının tespiti yönündeki tüm taleplerin subut bulmadığından reddine karar verilerek …” gerekçesi ile asıl davanın ve karşı davanın reddine karar verilmiştir. Davacı- birleşen (karşı) dava davalısı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının …, …, … ve … sayılı marka başvurularının müvekkilinin markaları ile iltibas derecesinde benzer bulunduğunu, 30. sınıfta bulunan “Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar. şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, göfretler, kokolinler, tartlar, kekler, karamel dolgulu şekerleme ve çikolatalar, dondurmalar, yenilebilir buzlar” bakımından reddedilmiş ve söz konusu kararlar kesinleşmiş olmasına rağmen, bu başvurularına konu ürün ambalajlarının birebir aynılarının fiilen kullanılmakta olduğunu tespit ettiklerini, davalının “…” markalı ürünleri ile ürün ambalajlarının müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde sırasıyla …, … ve … sayı ile tescilli markaları ile bu markalarını kullanıldığı “…” ibareli ürün ambalaj kompozisyonları aleyhine yarattığı marka tecavüzü ve haksız rekabet durumunun sabit olduğunu bunların tespitinin, önlenmesinin, sonuçlarının ortadan kaldırılmasının ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası niteliğindeki 1.000.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini, dosyaya sunulan bu dava ile ilişkili bulunan mahkeme ve patent enstitüsü kararlarının göz ardı edilerek rapora itibar edilerek karar verildiğini, markalarına davalı tarafından benzer marka ve ambalaj kullanılarak tecavüzde bulunulduğunu, bilirkişi raporlarında hatalı değerlendirme ile davalının tescili kapsamında kullanımın olduğunun tespit edildiğini, hatta ikinci raporda tespitin varlığından bile bahsedilemeyeceğini, benzer uyuşmazlıkta iddialarına göre karar verildiğini, raporlardaki değerlendirmenin yetersiz olduğunu, kümülatif olmadığını, asıl incelenmesi gerekenin kompozisyon markaları ile ürün şekil markaları olduğunu, davalı tarafından dalga şeklinin versiyonel değişiklikle kullanılmaya devam ettiğinin sabit olmasına rağmen kararda bu hususa değinilmediğini, ürün şekli markasının iltibas derecesinde benzerinin davalı tarafından kullanıldığını, ambalajların benzer olduğunu, bunların kullanımının tescilinin dahi bulunmadığını, emsal mahiyette yargı kararları ile haklılıklarının ispatlandığını, davalının kötü niyetli kullanımının bulunduğunu, davalının dava açıldıktan sonra ambalajda değişime gittiğini ancak halen iltibasın devam ettiğini beyanla ilk derece Mahkemesinin birleşen karşı davanın reddi kararının isabetli olduğunu bu yönden istinaf taleplerinin bulunmadığını, neticeten asıl davanın reddine ilişkin kısmının kaldırılarak, marka tecavüzü ve haksız rekabete yönelik iddialarının kabulü ile tazminat talepleri yönünden yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesine yönelik istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı- birleşen karşı dava davacısı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Asıl dava açısından davacının istinaf taleplerinde ileri sürülen vakıaları inkar ettiklerini, ilk derece Mahkemesinin asıl dava yönünde yerinde karar verdiğini, ancak karşı dava açısından karşı davalının marka tescillerinin kötü niyete dayandığını, müvekkili ile birlikte aynı sektördeki firmalar aleyhine marka hukukundan doğan hak alanını daraltma amacını güttüğünü, karşı davalının ambalajdan kaynaklanan tek bir kullanımı ve tek bir hak alanı olduğu halde dava konusu edilen markaların tescili ile kendisine yapay hak alanı yaratmaya çalıştığını, kötü niyetli bu davranışı ile serbest rekabet piyasası koşullarını kendi lehine sabitlemek niyetinde olduğunu, haksız rekabet amacı taşıyan bu davranışı ile davalının tescil hakkını kötüye kullandığını, hakkın kötüye edecek marka tescilleri ile kendisine yasal zernin oluşturduğunu, asıl kullanılan ambalajın kendisini tescil ettirmek yerine ambalajı parçalara ayırmak suretiyle ve yap- boz mantığı ile tescil ettirmesinin hedeflendiğini, bu şekilde yapılan tescillerle asıl olarak yarattığı etkisi yerine bütün içindeki parçaların etkisinin oluşturmaya çalışıldığını, bu şekildeki tescillerin benzerlik alanımın yüksek tutulmasını, bunun sonucunda marka sahibine haksız alan yaratması sonucunu doğurduğunu, oysa karşı davalının puzzle’ın (yapbozun) bir parçasını değil bütününü kullandığını, piyasada kelime unsuru da içeren bir ambalajı kullandığını, Türkiye’de kullanılmayan tescilli karşı davalının kompozisyon markalarının bulunduğunu, karşı davalının davaya konu tescilli markalarının ayırt edici olmamaları, 5 yıllık süre içinde kullanılmamaları ve kötü niyetle tescil ettirildikleri iddiasıyla hükümsüzlüğüne ve iptali ile mezkur markalarla yarattığı haksız rekabetin tespitine karar verilmesi gerektiğini beyanla ilk derece Mahkemesinin asıl davanın reddi kararının isabetli olduğunu bu yönden istinaf taleplerinin bulunmadığını, neticeten birleşen karşı davanın reddine ilişkin kısmının kaldırılarak, birleşen karşı davanın kabulüne karar verilmesi istemi ile istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davacı- birleşen karşı dava davalısı vekili, davalı- birleşen karşı dava davacısının istinafına cevap dilekçesinde özetle; Önceki yazılı ve sözlü beyan içeriklerini tekrarla, birleşen karşı dava davacısı vekilinin, birleşen karşı davanın reddi kararının kaldırılması istemli istinaf taleplerinin reddinin gerektiğini savunmuştur.Davalı- birleşen karşı dava davacısı vekili, davacı- birleşen karşı dava davalısının istinafına cevap dilekçesinde özetle; Önceki yazılı ve sözlü beyan içeriklerini tekrarla, asıl dava davacısı vekilinin, asıl davanın reddi kararının kaldırılması istemli istinaf taleplerinin reddinin gerektiğini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir : Asıl dava; davacının … ibare + şekilli markasına, davalının … ibareli marka ile kullandığı ürün ambalajları kompozisyonlarıyla marka tecavüzünde ve haksız rekabette bulunduğu iddiası ile, tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması, tecavüzlü materyallerin imhası, verilecek kararın ilanı, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası olarak 1.000.000,00 TL maddi tazminata ile 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemine ilişkindir. Karşı dava (karşı dava açısından önce tefrik kararı akabinde yeniden asıl davaya birleştirme kararı verilmiş olmakla; birleşen dava); karşı davalı adına tescilli …, …, …, …, …, … ve … sayılı markaların kötü niyetli tescil edildiği iddiası ile, markaların hükümsüzlüğü, 556 sayılı KHK nın 14. maddesi kapsamında kullanılmamaları sebebiyle iptali, karşı davalının söz konusu markaları kötü niyetli tescil ettirdiği iddiası ile bu sebeple karşı davacının ticari faaliyet alanını daraltarak haksız rekabet yarattığının tespiti istemine ilişkindir. Taraf marka kullanımlarının benzer olmadığı, heyette sektör bilirkişinin bulunmadığı ve halk nezdinde iltibas ve bağlantı kurma ihtimalinin değerlendirilemediği, bununla birlikte davalı- karşı davacı kullanımının tescilli markaları kapsamında olduğu, Yargıtay İçtihatları gereğince tescilli hakkın tescil edildiği şekilde kullanımının markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturmayacağı, davalı- karşı davacı tarafından davacı- karşı davalı adına tescilli markaların tescil edildikleri şekilde kullanılıp kullanılmadıklarına ilişkin herhangi bir belgenin dosyada bulunamadığı, defter incelemesinin yapılmadığı, Anayasa Mahkemesi tarafından MarkKHK 14. maddenin iptal edildiği, iptali istenen şekil markalarının ve davacı- karşı davalı tarafından dilekçelerde belirtilen ürün görsellerinin incelendiği, şekil markasının ürünün üzerinde tek başına yer almasının zorunlu olmadığı, markaların farklı markalarla aynı ürün üzerinde yer almasının mümkün olduğu, kullanılan markalardan birinin daha güçlü bir marka olmasının, diğer markanın kullanılmadığı sonucuna yol açmayacağı, diğer hususların mahkemenin takdirinde olduğu, karşı davada kullanmamaya dayalı iptal talebi ile ilgili olarak davacının iş yerinde ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılması gereken incelemenin Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sebebiyle mahkeme hakiminin talimatları doğrultusunda yapılmadığı, davalı- karşı davacı tarafından hükümsüzlüğü istenen markaların ayırt edici karaktere sahip olmamasına rağmen tescil edildiğinin iddia edildiği ancak markaların tescilli oldukları emtialar ve tescil edildikleri tarih dikkate alındığında markaların ayırt edici niteliğe sahip olduğu ayrıca marka benzerlerinin tekrar tekrar tescil edilmesinin tek başına tescilde kötü niyet oluşturmadığı, benzer markaların tekrar tescil edilmesini yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığı, hükümsüzlük talebinin reddinin gerektiği, davalının elde ettiği net kazanca göre davacının yoksun kaldığı kazancın 380.260,07 TL olarak hesap edildiği ancak zorunlu olarak tüm ürünleri kapsayan net kar üzerinden hesaplama yapıldığı göz önünde bulundurularak yanılma payı takdirinin mahkemeye ait olduğu birinci bilirkişi raporunda teknik olarak tespit edilmiştir. Davacı- karşı davalıya ait markalarla davalı- karşı davacıya ait markaların ambalajlarının ve tasarımlarının farklı olduğu, bu fark sebebi ile marka hakkına tecavüz fiilinin oluşmadığı, ortalama tüketici nezdinde karışıklığa yol açmayacağı, bu sebeple tazminatın koşullarının bulunmadığı, davalı- karşı davacının hükümsüzlüğünü talep ettiği markaların davacı- karşı davalının ürünlerinde bir bütünün parçası olarak kullandığına dair, davacı- karşı davalının kötü niyetle hareket ettiğine dair dosyada somut bir delilin bulunmadığı, davacı- karşı davalının hükümsüzlüğü istenen markaları hali hazırda ürünleri üzerinde bir bütünün parçası olarak kullanması sebebi ile markaların hükümsüzlüğüne yer olmadığı ikinci bilirkişi raporunda teknik olarak tespit edilmiştir. Asıl dava açısından yapılan istinaf incelemesinde; Marka hakkına tecavüz, birine ait olan markanın aynısının ya da ayırt edilemeyecek derecede benzerinin üçüncü kişilerce izinsiz olarak kullanılması durumudur (Marka sahibinin izni olmaksızın: markanın tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması; tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu sebeple halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması; aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması; markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek; markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak; marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek). Taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin değerlendirmesinde, tarafların markaları bütünsel olarak karşılaştırılmalı; ortalama hedef tüketici kitlesinin algısı, markaların görsel, sesçil ve kavramsal özellikleri ile ayırt edicilik özellikleri bütünsel bakış açısı ile ele alınmalıdır. Mezkur markalara ait emtiaların şekillerinin, marka unsurunu oluşturan ibarelerin, ürün ambalaj kompozisyonlarının, yine kompozisyon içerisinde yer alan tarafların markalarının yer aldığı emtia şekillerinin farklılığının, ürünlerin kıyaslanması ile farklılık arz ettiği ortadadır. Davacının şekil markalı ürünlerde yer alan ayırtedici ve özgün kompozisyonun belirgin biçimde benzerini kullanılmadığı, karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davalıya ait ürünler üzerinde kullanılan görsellerin bilgi verme amacını aşmadığı belirlenmiştir. Davacının … ibare + şekilli markasına, davalının … ibareli marka ile kullandığı ürün ambalajları kompozisyonlarıyla marka tecavüzünde ve aynı zamanda haksız rekabette bulunduğunu iddia edilmiş ise de, markaya tecavüzün oluşması için yukarıda izah olunduğu üzere markaların aynı veya benzer olması, aynı veya benzer sınıflarda kullanılması ve ayniyet veya benzerlik sebebiyle hedef kitle halk tarafından karıştırılmasını (ortalama tüketici kesimi) gerektirir. İlk derece Mahkemesi tarafından bilirkişi raporlarının denetlenerek hukuki bilgi kapsamında değerlendirme yapıldığı, iddiaya konu ürünlerin teknik ve ortalama tüketici algısı ile kıyaslandığı belirlenmiştir. Yapılan inceleme ile tarafların markalarının ve ürün kullanımlarının iltibas tehlikesine yol açacak derecede benzer olduğundan söz edilemez. Bu sebeple de ortalama tüketici nezdinde karıştırılma tehlikesi oluşmamıştır. Davalının marka, ambalaj, genel görünüm, tasarım bakımından kullanımının davacının markasından ayırt edici olduğu, ortalama tüketici kesiminde iltibasa yol açmadığı, bu durumda markaya tecavüzün bulunmadığı, aynı zamanda haksız rekabetin oluşmadığı, tecavüzün/ haksız rekabetin bulunmaması sebebiyle bunların önlenmesinin, sonuçlarının ortadan kaldırılmasının, materyallerin imhasının, verilecek kararın ilanının gerekmediği, maddi tazminatın (marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelirin veya marka hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazancın veya marka hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedelinin) davalıdan talep edilebilme koşullarının bulunmadığı, tecavüz/ haksız rekabet bulunmadığından manevi tazminat açısından da ticari itibarın sarsılmasından bahsedilemeyeceği yani manevi tazminat koşullarının oluşmadığı kanaati oluşmakla; davacı tarafından emsal gösterilen kararların iş bu dava konusu ile bağlantılı olmadığı gibi farklı talep konularını içerdiği tespit edilmekle asıl dava davacısının ilk derece Mahkemesinin asıl davanın reddine yönelik istinafı yerinde görülmemiştir. Birleşen (karşı) dava açısından yapılan istinaf incelemesinde; Markanın hükümsüzlüğü 556 Sayılı KHK’nın m.42 uyarınca m.7 ve 8’de sayılan hallerde, marka sahibinin davranışları sebebiyle, marka mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline gelmiş ise, hak sahibi veya yetkili kıldığı kişi tarafından kullanım sonucunda tescil edildiği mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halkta yanlış anlama ihtimali var ise, m.59’a aykırı kullanım varsa talep edilebilir, benzer düzenleme SMK m.25’te yerini almıştır. Markanın iptali ise SMK m.14’de düzenlenmiş olup bu hüküm AYM kararı ile iptal edilmiş, iptale ilişkin SMK m. 9 düzenlemesi mevcuttur. Karşı davacı menfaati olan sıfatı ile hukuki yararı bulunduğundan bahisle, karşı davalı adına tescilli …, …, …, …, …, … ve … sayılı markaların kötü niyetli tescil edildiğini iddia etmektedir. Karşı davalının markalarının tescilli oldukları emtialar ve tescil edildikleri tarih dikkate alındığında markaların ayırt edici niteliğe sahip olduğu ayrıca marka benzerlerinin tekrar tekrar tescil edilmesinin tek başına tescilde kötü niyet oluşturmadığı, benzer markaların tekrar tescil edilmesini yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığı, ürün görsellerinin incelendiği şekil markasının ürünün üzerinde tek başına yer almasının zorunlu olmadığı, markaların farklı markalarla aynı ürün üzerinde yer almasının mümkün olduğu, kullanılan markalardan birinin daha güçlü bir marka olmasının, diğer markanın kullanılmadığı sonucuna yol açmayacağı, karşı davalının kötü niyetle hareket ettiğine dair dosyada somut bir bilgi, belge ve delilin bulunmadığı, karşı davalının hükümsüzlüğü/ iptali istenen markaları hali hazırda ürünleri üzerinde bir bütünün parçası olarak kullanması sebebi ile markaların hükümsüzlüğünü gerektiren koşulların bulunmadığı; 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesi kapsamında markaların kullanılmamaları sebebiyle iptaline ilişkin yasa hükmünün AYM tarafından iptali sebebiyle bu hükmün uygulama alanının bulunmadığı, karşı davalının kötü niyeti ile karşı davacının ticari faaliyet alanını daralttığı ispatlanamadığından buna ilişkin karşı davacının haksız rekabetin tespiti isteminin yerinde olmadığı belirlenmekle aksine dair karşı dava davacısının ilk derece Mahkemesinin karşı davanın reddine yönelik istinafı yerinde görülmemiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, taraf vekillerinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla taraf vekillerinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 20/12/2018 tarih ve 2017/243 E., 2018/547 K. sayılı kararına karşı taraf vekilleri tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacı birleşen karşı dava davalısından tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalı birleşen karşı dava davacısından tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 01/12/2022