Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1292 E. 2022/1687 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1292
KARAR NO: 2022/1687
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI: 2017/283 E. – 2018/259 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı şirketin sahibi …’nin 2013 yılının Nisan ayında … Ltd. Şti ve … firmasını kurduklarını, şirketlerin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdinde tescillerinin yapıldığını, müvekkilinin bu şirketlerin yarısına sahip olduğunu, şirketlerin temsilinde … ile birlikte müşterek imza ile şirketin idare edildiğini, davalı şirketin sahibi …’nin … markasını tek başına ortağı olduğu … Ltd. Şti. adına haksız olarak Türk Patent nezdinde tescil ettirdiğini, oysa … markasının müvekkilinin de ortağı olduğu …Ltd. Şti’nin ticaret unvanı ve işletme adı olduğunu ve şirketin kurulduğu günden bu yana kullanıldığını, …’nin haksız olarak kendisine ait diğer bir şirket adına marka başvurusu yapmış olmasının kötüniyetli olduğunu, kötüniyetli olarak tescil edilen markanın iptal edilmesi gerektiğini, Yargıtay’ın da bu doğrultuda kararları olduğunu, …’nin kendi adına değil şirketi adına marka başvurusunda bulunarak hileli davranışlar sergilediğini, davalı tarafın müvekkiline karşı açtığı marka hakkına tecavüz konulu davada marka tescilinden haberdar olduklarını, …’nin aynı zamanda ortağı olduğu firmadan kendi adına kayıtlı firmaya çok defa izinsiz olarak para transferi yaptığını belirterek, … Ltd. Şti adına kötü niyetli olarak tescil edilen “…” markasının hükümsüzlüğüne ve marka tescilinin sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 30 yıldır emlak sektöründe faaliyet gösterdiğini, … Ltd. Şti’nin tek sahibi ve yetkilisinin … olduğunu, davacı ile …’nin 2013 yılından …Ltd. Şti’ni kurduklarını, aralarında çıkan anlaşmazlıklar sonucunda …’nin şirketin haklı sebeple feshi için dava açtığını, davacının kuruluş işlemleri sırasındaki mali yükümlülüklerini dahi yerine getirmediğini, fesih davasının İstanbul 2. ATM’nin 2014/708 esas sayılı dava dosyası üzerinden görüldüğünü, davacı ile … tarafından kurulan şirketin hali hazırda atıl durumda ve hakkında feshe yönelik dava olan bir şirket olduğunu, şirket kuruluşundan 1 yıl gibi kısa bir süre sonra hakkında haklı sebeplerle fesih için dava açıldığını, müvekkilinin … markasını kendi adına tescil ettirmesinde hiçbir hukuka aykırılık bulunmadığını, RM’nin …’in ilk harfleri olduğunu ve … markasının kendi sektöründe tanınmış marka olduğunu, her iki markanın faaliyet alanlarının emlak piyasası olduğundan iki marka arasında ciddi benzerliğin doğacağını ve tüketicilerin bu markalar karşısında iltibasa düşeceğini, asıl kötüniyetli olan tarafın davacı olduğunu, davacının marka tescilinden Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesinin dosyasından önce haberdar olduğunu, tarafların 23/02/2015 tarihinde anlaşmak için bir araya geldiklerini ve protokol hükümlerinde görüştüklerini, fakat anlaşamadıklarını, müvekkilinin davacının eylemlerinden zarar görmemek adına markayı kendi şirketi adına tescil ettirdiğini, … ibareli kendi markasını korumak amacıyla … markasını tescil ettirdiğini, müvekkilinin davacı ile ortak olduğu şirket karşısında üstün hakkı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından “…Davalının söz konusu markayı tesadüfen yaratmış olduğunu söyleyebilmek somut deliller kapsamına göre mümkün değildir. Zira davaya konu markanın tarafların ortak olarak kurmuş oldukları aynı alanda faaliyet gösteren şirket tarafından ticaret unvanı ve işletme adı olarak kullanıldığı, davalı şirket sahibi olan dava dışı ortağın tek başına kendi kurduğu davalı şirket adına marka tescili yaptırmış olduğu dosya kapsamıyla sabittir. Davalının ortak kullanmış oldukları markayı bilmediğini ileri süremeyeceği, MK. m.2 ile 556 Sayılı mülga KHK’nın 35. maddeleri uyarınca da markanın hükümsüz kılınması koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır. …Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporu ve yukarıda izahı yapılan dava tarihi itibarı ile uygulanması gereken 556 Sayılı KHK’nın 35. ve 42. maddeleri göz önünde bulundurulduğunda davalı tescilinin kötü niyetli tescil olarak kabulünün gerektiği…” gerekçesi ile davacının sübut bulan davasının kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Hükme esas alınan bilirkişi raporunun belirsiz ve eksik olduğunu, rapora itirazlarının ilk derece Mahkemesi tarafından karşılanmamasının hukuka aykırı olduğunu, savunma haklarının ihlal ediliğini buna emsal mahiyette Yargıtay kararlarının bulunduğunu, davacının davasını …Ltd. Şti.’nin haklarının ihlali iddiası ile açtığını, kararda bahsedilen şirketin mahkeme kararı ile feshine karar verilmiş olması sebebi ile hukuken korunacak menfaatin- hukuki yararın bulunmadığını, feshe ilişkin davanın istinaf aşamasında olduğunu, bu sebeple bekletici mesele yapılmasının ya da davanın reddinin gerektiğini, kötü niyetli tescilin bulunmadığını, ilk derece Mahkemesi tarafından eksik inceleme yapıldığını beyanla kararın kaldırılmasını, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesini aksi kanaatte yine kararın kaldırılarak dosyanın bilirkişi raporu alınması için mahkemeye gönderilmesini, kötü niyetli olmadığının sabit olduğundan bahisle davanın esastan reddine karar verilmesini, fesih davasının sonucunun beklenilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dosyada mevcut olan bilirkişi raporlarının hükme elverişli, belirli ve eksiksiz olduğunu, davalının raporda ve hükümde belirlendiği şekilde kötü niyetli olduğunu, … markasının müvekkili ile davalının yetkilisi ve tek sahibi olduğu kişi ile ortak olunan fesih davası devam eden şirketin unvanının ve işletme adının çekirdek unsuru olduğunu, davalı tescili öncesinde kullanıldığını, faaliyet gösterildiğini, marka tescilinin kötü niyetli yapılmasının emsal Yargıtay kararlarında markanın hükümsüzlük sebebi olduğunu beyanla kararın isabetli olduğundan bahisle davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: Dava, 556 Sayılı KHK m.35,42 ile TMK m.2’den kaynaklanan, davalı adına 35. ve 36. sınıflarda TPMK nezdinde … numara ile tescilli “…” markasının hükümsüzlüğü, sicilden terkini istemine ilişkindir. 556 Sayılı KHK m.43 uyarınca markanın hükümsüzlüğünü, ilgili mahkemeden, zarar gören kişiler, Cumhuriyet savcıları veya ilgili resmi makamlar isteyebilir. Davacı ile davalı şirketin yetkilisi ve tek ortağı olan gerçek kişinin birlikte ortak olduğu …Ltd. Şti. ve … şirketlerinin varlığı ile benzer sektörde faaliyet gösteren davalı … Ltd. Şti.’nin davaya konu … markasını tescil ettirmesi karşısında, her ne kadar …Ltd. Şti.’nin feshi davası derdest ise de, davanın açıldığı tarih itibarı ile davacının zarar gören sıfatı ile dava açmakta hukuki yararı bulunmaktadır, aksi yöndeki davalı istinafı yerinde değildir. Eldeki davada alınan bilirkişi raporu ile sabit olan hususların saptandığı, sektörel inceleme yapıldığı, … markasının davalı adına tescilden önce kullanımına dair bilgi- belge sunulmadığının saptandığı ancak davacı ile birlikte davalı şirketin tek sahibi ve yetkilisi olan kişinin ortak oldukları şirketlerin (…Ltd. Şti. ve …) bulunduğu ve ticaret unvanında bu markanın işletme adının çekirdeği olarak geçtiği, şirketin 03.04.2013 tarihinde tescil ettirildiği ve üyeliğin 31.01.2017 tarihinde askıya alındığı, Yargıtay tarafından benimsenen dürüstlük kuralı neticesinde değerlendirilen kötü niyetin yanı sıra tescile başvuruda ahlaka aykırılık ile rekabet oluşacak şekilde hakkın kötüye kullanımı ile yararlanmanın değerlendirildiği, davacı ile davalı şirketin tek sahibi ve yetkilisi olan dava dışı gerçek kişinin ortak olduğu dava dışı şirketin (…Ltd. Şti. ve …) şirketlerinin ticaret unvanın işletme adı ile ortak kullanımın bulunduğunun saptandığı (556 sayılı KHK m. 8/3 ve m. 8/5 hükümleri gereği bir işaretin ticaret unvanı olarak kullanılmasının markanın tesciline engel olabileceği ve bu kapsamda ticaret unvanı ile markanın işlevleri farklı olmasına rağmen farklı kişilere ait olmasının kabul edilmediği), ticari kayıtlara göre benzer sektörde faaliyet gösteren davalı … Ltd. Şti.’nin davaya konu … markasını 02.05.2014 tarihinde tescil ettirdiğinin sabit olduğu, dava dışı ortağın tek başına kurduğu davalı şirket adına marka tescili alması hususunun ve kullanımının davacı zarar görenin haklarına aykırılık teşkil ettiği, davacının kazanılmış hakka değil kötü niyetli tescil sebebiyle hükümsüzlüğe dayandığı hususlarının hükümsüzlük sebebi olmasının etraflıca teknik olarak incelendiği tespit edilmiştir. 6100 Sayılı HMK m.266, 279, 281 uyarınca yapılan değerlendirmede; bilirkişi raporu çözümü özel ve teknik değerlendirme, uzmanlığı gerektiren hususlarda alınır. Bunun dışında raporda açıklama yapılması, hakim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerin yapılması yasaktır. Rapora itiraz, belirsiz ve eksik olan hususlar için açıklama yapılmasını istemektir. Eğer itiraz yerinde görülürse açıklama yapılması amacıyla ya ek rapor alınması ya da yeni bilirkişi raporu alınması cihetine gidilir. Raporun denetimi hakim tarafından yapılmakla birlikte belirsizlik ve/ veya eksiklik bulunmuyorsa ya da hukuki bilgi ile çözümlenmesi gereken hususlarda açıklama yapılması bekleniyorsa, çözüm hukuki bilgi ile giderilebilecek nitelikte ise, itiraz yerinde bulunmayabilir zaten hukuki konularda bilirkişiye başvurulması da yasaktır. Somut davada rapora karşı beyanlar ve itirazlar birlikte değerlendirildiğinde açıklanan hususlar gözetildiğinde iddia- savunma- toplanan bilgi, belge, deliller ile itirazların raporda ve gerekçeli kararda karşılandığı saptanmıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, davalının istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/12/2018 tarih ve 2017/283 E., 2018/259 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 01/12/2022