Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1283 E. 2021/694 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1283
KARAR NO : 2021/694
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2018
NUMARASI: 2012/716 E. 2018/1162 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesi ile; 2010 senesinde kurulan davacı şirketin yağ alım – satımı ve imalâtı ile uğraştığını, davalı …’ın şirketin eski ortağı, diğer davalı …’un … kız kardeşi olduğunu, hisseleri devir alacak ortakların şirketin defterlerini ve bilançolarını incelediklerini, borcu olmadığının anlaşılması üzerine 2012 senesinin Mart ayında hisse devirlerinin yapıldığını, bir müddet sonra bankaya kredi için başvurulduğunda şirketin protestolu senetleri olduğunun öğrenildiğini, konu araştırıldığında davalı …’ın imzası ile düzenlenmiş, davacı şirketin borçlu, davalı …’ın lehdar ve diğer davalı …’un da hamil olarak yazıldığı üç adet senedin bankaya ibraz edildiğinin anlaşıldığını, senetlerin yetkinin kötüye kullanılması suretiyle davalı … tarafından tanzim edildiğini, müvekkili şirketin davalılara borçlu olmadığını, 500.000 TL sermayeli şirketin, hissesini devreden davalı …’e 360.000 TL’sı borçlanmasının hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığını, senetlerin diğer davalı …’a ciro edilerek iyi niyetli üçüncü kişi oluşturulmaya çalışıldığını, davacı şirketin, davalılara borçlanması için bir neden olmadığının ticari defter kayıtları ile sabit olduğunu, davalı …’ın hissesini devir ettikten sonra, senetleri 20.02.2012 olarak önceki tarihli düzenlendiği kanaati taşıdıklarını, fiil dolandırıcılık suçunu teşkil ettiğinden şikayetlerin yapıldığını, soruşturmanın halen devam ettiğini, senetlerde “malen” ibaresinin yazıldığını, fakat davalı …’in davacı şirketten herhangi bir mal almadığını, senetlerin davalı … tarafından bankaya verildiğini, müvekkili şirketin haberi olmadan protesto çekildiğini, senetlerden haricen bilgi sahibi olan müvekkilinin davalılar hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine senetlerin bankadan geri alındığını, senetlerin ödenmesinin tedbiren durdurulmasına, müvekkili şirketin davalılara borçlu olmadığının tespitine, senetlerin aynen iadesine, ödeme yapılması halinde istirdatına, davalıların % 40 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … ve … vekili cevap dilekçesi ile; şirket kurulduktan sonra mevcut borçlarının ödenmesinde ve eksik makine ile inşaat işlerinin tamamlanmasında yaşanan finansal sıkıntılar nedeniyle, şirket ortağı …’in maddi birikimleri olan müvekkili …’ı şirket ortağı olmaya çağırdığını, ortaklardan …, tahminen 300.000 TL’sına ihtiyaç duyulduğunu, davalı …’in karşılaması halinde üretime geçilerek borcun şirket tarafından ödeneceğini söylediklerini, müvekkili … hisse devir alarak davacı şirkete ortak olduğunu, hisse devir bedelinin dışında şirkete borç mahiyetinde ödemelere başladığını, şirket borca batık vaziyette iken, müvekkilinin ortak olarak alındığını ve tüm ödemelerin müvekkili … tarafından yapıldığını, müvekkilinin kendi birikimleri bittikten sonra kardeşi …’dan ve arkadaşları … ile … borç almak suretiyle davacı şirkete aktarmaya devam ettiğini, müvekkili … aldığı borçların bazılarını şirketin yararına harcadığını, bir kısmını şirketin banka hesaplarına yatırdığını, bu işlemlerden ötürü müvekkili Zeynep’in davacı şirketten alacaklı hale geldiğini, yapılan ödemelerin dilekçenin ekinde sunulduğunu, müvekkilinin senetleri 20.02.2012 tarihinde tanzim ederek 340.000 TL’si toplamdaki üç adet senedi …’a, 20.000 TL bedelli bir adet senedi ( birleşen davanın konusu) …’e teslim ettiğini, senetlerin tahsil amacıyla … Bankasına 27.02.2012 tarihinde verildiğini, hisse devrinin bunlardan sonra 05.03.2012 tarihinde yapıldığını, davacının senetlerin sonradan eski tarihle düzenlendiği iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin katkıları ile davacı şirketin fabrikasının üretime hazır hale getirildiğini, müvekkilinin aldığı borçların ödeme zamanı geldiğinde şirket ortakları … müvekkilini ekonomik olarak zor durumda bıraktıklarını ve bu durumu fırsat bilerek fabrikaya sahip olmak istediklerini, bir müddet müvekkilini oyaladıklarını, çaresiz kalan müvekkilinin hisselerini devir etmek zorunda kaldığını, dava konusu senetlerden ötürü şirketin borçlu olduğu gerekçesiyle devir bedelinin müvekkiline ödenmediğini, müvekkilinin devir bedelini alamadığı gibi, dava konusu senetlerin de ödenmediğini, … halen davacı şirketin ortakları olduklarını, müvekkilini tehdit ettiklerinden Domaniç Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe verildiğini, asıl müvekkilinin dolandırıldığını beyan ederek, davanın reddine, davacının % 40’tan az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; Müvekkilinin davalılardan …’un komşusu olup, ablası …’ın fabrikasının faaliyete geçirilmesi için borç istemesi üzerine şirkete, 8.000,00 TL’sı 11/06/2011 tarihinde elden, 12.000,00 TL’sı 06/10/2011 tarihinde bankadan, olmak üzere şirkete toplam 20.000,00 TL borç verdiğini, borç ödenmediğinden, … şirketinin borçlusu olduğu, 20/02/2012 tanzim 23/03/2012 vade tarihli 20.000,00 TL tutarlı senedi cirolayarak verdiğini, senedin 22/02/2012 tarihinde eline geçtiğini, 27/02/2012 tarihinde … Bankası Mersin Şubesi’nden tahsile koyduğunu, Kütahya Domaniç’te … Bankası bulunmadığından geri alıp, … Bankası vasıtası ile tahsile koyduğunu, vadesinde ödenmediğinden, Domaniç Noterliği’den 27/03/2012 tarih ve …. yevmiyeli protesto gönderdiğini, iyi niyetli 3. kişi konumunda olduğunu, şirket ve davalı … arasındaki ihtilafı bilecek durumda olmadığını, senet tanzim tarihi itibariyle …’ın şirketi temsilen senet tanzim etme yetkisi olduğundan, müvekkili hakkındaki davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”Asıl dava ile birleşen davada davanın konusunun, davalı …’ın yetkisini kötüye kullanarak düzenlediği iddia edilen senetler nedeniyle şirketin borçlu olmadığının tespitine ilişkin olduğu,Senetlerin tanzim tarihinin 20/02/2012 olduğu, bütün senetlerde borçlu davacı şirket, alacaklı ise davalı … olarak gözüktüğü, senetlerde bedelinin “malen” ahz olunduğunun yazılı olduğunun belirlendiği, Davacı şirketin sermayesinin 500.000 TL olduğu, davalı …’ın davacı şirkette 125.000 TL tutarında sermaye payı olduğu, 24/03/2011 tarihli 2011/2 sayılı davacı şirketin Yönetim Kurulu Kararı ile Yönetim Kurulu üyeliğine atandığı ve 02/08/2013 tarihine kadar geçerli olmak üzere, şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olacağının karara bağlandığı, dosyaya mübrez ve tarihleri 05/03/2012 olan iki adet ”Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesine” göre, …’ın, sermayesinin, 100.000 TL’lik kısmını …, 25.000 TL’lik kısmını … devir ettiği,Davacı şirketin kambiyo senetlerinden ötürü borçlu olmadığının tespitini istediği, davalı tarafın ise kambiyo senetlerinin borç verilen paraların geri ödenmesi maksadıyla düzenlendiğini, bu nedenle alacaklı olduğunu savunduğu, ortada geçerli bir kambiyo senedi bulunması ve bu kambiyo senedinin karşılıksız olduğu iddia edilmesi halinde kural olarak ispat yükünün davacıya düştüğü, ancak asıl dava ve birleşen davanın konusu senetlerin davacı şirketin yetkilisi … tarafından, kendisi lehtar gösterilmek suretiyle düzenlendiği, senedin keşideci bölümünde şirket ve şirket temsilcisinin aynı kişinin elinden çıkmış iki imzası bulunması halinde ve imzalayanın şirket temsilcisi olması durumunda imzalardan birinin şirket, diğerinin imza sahibinin şahsı adına atılmış olduğunun kabulünün zorunlu olduğu, senetteki borçtan sorumlu olmak için keşidecinin tek imzasının yeterli olduğu, öte yandan şirketi ilzama yetkili keşideci adına senet düzenlenmesi halinde TTK’nun 585. maddesi hükmüne göre, poliçe keşidecinin emrine yazılı olabileceği gibi bizzat keşideci üzerine veya üçüncü bir şahıs hesabına da keşide edilebileceği, aynı kanunun bonolarda da uygulanması gereken 690. maddesinde 585. maddeye bir yollama olmadığı, bu itibarla anılan maddenin bonolar için uygulanamayacağı, poliçedeki keşideci ile bonodaki keşideci aynı konumda olmayıp, poliçede kabul edilen muhatap, bonodoki keşideci durumunda olduğu, bonoyu düzenleyen kişi somut olayda gözlendiği gibi, şirket yetkilisi ile lehdar aynı kişi olduğundan kendisini lehdar olarak göstererek bono düzenleyemeyeceği, eğer böyle bir şey mutlaka istiyorsa bu hususu poliçe düzenlemek suretiyle gerçekleştirebileceği, Lehtar ve keşideci sıfatı birleşen dava dayanağı belge bono niteliğinde olmadığından, alacaklının bu senetlere dayanarak ciro yoluyla senedi eline geçirip takip yapmasına da yasal imkan olmadığı, çünkü bono vasfında bulunmayan belgedeki hakkın ancak alacağın temliki suretiyle devrinin mümkün olduğu, bu nedenle davalı … ve …’in dava dayanağı adi yazılı belgeler nedeniyle alacak iddiasında bulunamayacakları, davalı …’ın davalı şirkete havale yolu ile gönderdiği paraların borç olarak gönderildiğini, dava konusu belgeler nedeniyle davacıdan alacağı olduğunu kanıtlayamadığı, açıkça yemin deliline dayanmadığı görülmekle, davacının asıl dava ve birleşen davanın davalılarına borçlu olmadığının tespitine” karar verilmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile; 1-Davacı tarafın bononun geçersiz olduğu iddiasının olmadığını, TTK 659. maddesi uyarınca kambiyo senedinin geçersizliği iddiasının def’i olduğunu, Yargıtay HGK’nun 17/05/1974 tarih ve 1971/4-703 esas ve 1974/548 sayılı kararı uyarınca def’inin resen nazara alınamayacağını, Yargıtay içtihatları ve öğretide; yapılan temlike, senedin geçersizliği nedeniyle açılacak davalarda ancak def’i hakkı verdiğinin kabul edildiğini, geçerli bono olmadığından, geçerli temlik bulunmadığına, davacı tarafça ileri sürülmeyen defiler nazara alınarak karar verildiğinden, kararın yasa ve usule aykırı olduğunu,2-Davacı tarafın HMK 219 ve 220/2. maddesi uyarınca defter ve kayıtlarını delil olarak göstermesine ve mahkemece ibrazı için ara karar oluşturulmasına rağmen sunulmadığını, mazeret bildirilmediğini, Yargıtay’ın “davalıların haksız rekabet eylemi sabit olduğuna göre, mahkemece HMK’nun 220 ( HUMK 330-331-332.mad.) maddesi uyarınca asıl davada davalı şirkete ait ticari defterlerini sunması için kesin mehil verilmesi, kendisine verilen sürede ibraz etmez ve aynı sürede delileri ile birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ise duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanının kabul edilebileceğinin ihtar edilmesi ve sonucuna göre davacının maddi tazminat talebi konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle asıl davada, davacı yararına bozulması gerekmiştir” şeklinde karar verdiğini, davacı tarafın defter ve kayıtlarını ibraz etmediğinden iddiasını kanıtlamadığı halde davanın kabulüne karar verilmesinin usule aykırı olduğunu,3-Mahkemece bedelsizliğe ilişkin yargılama yapılmasına rağmen, son anda yapılan değişiklik ile geçersizlikten karar verilmek suretiyle savunma haklarının kısıtlandığını, tüm deliller toplanmadan karar verildiğini, senetler geçersiz olsa da yazılı delil başlangıcı mahiyetinde olup, tanık dinlenebileceği halde tanık dinletme isteklerinin usule aykırı olarak reddedildiğini,4-Davacı tarafın bedelsizliği sadece defter ve kayıtları ile ispat edebileceğini, defter ve kayıtları sunmadığından iddiasını kanıtlayamadığını, bedelsizlik iddiasının kişisel defi olup, iyi niyetli senet hamiline karşı ileri sürülemeyeceğini, sadece diğer davalı ile akraba olmalarının kötü niyetli olduğunu göstermeyeceğini, kötü niyetli olduklarının davacı tarafça kanıtlanmadığını, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemeye iadesini talep etmiştir.Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile;1-Diğer davalı ile akrabalığı ve arkadaşlığı olmadığını, senedi ciro yolu ile aldığını, bu nedenle diğer davalının davacı şirket ile ilişkisini, senet düzenleme yetkisini bilmesinin hayatın olağan akışına göre kendisinden beklenemeyeceğini, davacının kambiyo senetlerinden dolayı borçlu olmadığını, senetlerin karşılıksız olduğunu iddia ettiğini, bedelsizlik iddiasının ispat yükünün davacıya ait olduğunu, kişisel def’i olup iyi niyetli hamil olduğundan kendisine karşı ileri sürülemeyeceğini, davacı tarafın bilerek şirket zararına hareket ettiğini kanıtlamadığını, 2-Davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarına dayanmasına rağmen sunmadığından, bu delillere dayanmaktan vazgeçtiğini ve iddiasını kanıtlayamadığını göstereceğini,3-Davalı …’ın, davacı şirketin 24/03/2011 tarihli 2011/2 sayılı yönetim kurulu kararı ile yönetim kurulu üyeliğine atandığını ve 02/08/2013 tarihine kadar, şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olacağına karar verildiğinden, hissesini devrettiği 05/03/2012 tarihine kadar senet düzenlemeye yetkili olduğunu, bankaya ibrazın 27/02/2012 tarihinde yapıldığından, hisse devrinden sonra 20/02/2012 olacak şekilde düzenlendiği iddiasının yerinde olmadığını, davalı … tarafından şirkete aktarılan paralar ile şirketin ödeme yaptığının sabit olduğunu, mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı şirket vekili, dava ve birleşen davada, hissesini devrederek şirketten ayrılan davalı …’ın yetkisini kötüye kullanarak, kendisini lehdar, şirketi de borçlu göstererek senetler düzenlediğini, bu senetleri kardeşi diğer davalılar … ve …’e ciro ettiğini, olayın sonradan öğrenildiğini iddia ederek, davacı şirketin davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.Asıl davada borçlu olunmadığı iddia edilen senetlerin; 25/03/2012 vade tarihli 180.000,00 TL tutarlı, 10/04/2012 vade tarihli 50.000,00 TL tutarlı, 20/04/2012 vade tarihli 110.000,00 TL tutarlı olup, her üç senedin tanzim tarihinin 20/02/2012, keşidecisinin …. San. Ve Tic. A.Ş. ve lehtarının … olduğu, birleşen dosyadaki 20.000,00 TL tutarlı senedin tanzim tarihinin 20/02/2012, vade tarihinin 23/03/2012, keşidecisinin …. San. Ve Tic. A.Ş. ve lehtarının … olduğu, senet bedellerinin malen ahzolunduğu, keşideci bölümünde şirket kaşesi üstüne ve açığa iki ayrı imza atıldığı senetlerin incelenmesinden tespit edilmiştir. …’ın 24/03/2011 tarihli 2011/2 sayılı davacı şirketin yönetim kurulu kararı ile …. San. Ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu üyeliğine atandığı ve 02/08/2013 tarihine kadar geçerli olmak üzere, şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olacağının karara bağlandığı, davalı …’ın davacı şirkette 125.000.00 TL tutarında sermaye payı olduğu, 05/03/2012 tarihli iki adet ”Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesine” göre, sermaye payının, 100.000,00 TL’lik kısmını … , 25.000,00 TL’lik kısmını …’ya devir ettiği, tespit edilmiştir.Mahkemece; Dava ve birleşen davanın konusu senetlerin davacı şirketin yetkilisi … tarafından, kendisi lehtar gösterilmek suretiyle düzenlendiği, senedin keşideci bölümünde şirket ve şirket temsilcisi aynı kişinin elinden çıkmış iki imza bulunması halinde ve imzalayanın şirket temsilcisi olması durumunda imzalardan birinin şirket, diğerinin imza sahibinin şahsı adına atılmış olduğunun kabulünün zorunlu olduğu, şirketi ilzama yetkili keşideci adına senet düzenlenmesi halinde TTK’nun 585. maddesi hükmüne göre, poliçe keşidecinin emrine yazılı olabileceği gibi bizzat keşideci üzerine veya üçüncü bir şahıs hesabına da keşide edilebileceği, aynı kanunun bonolarda da uygulanması gereken 690. maddesinde 585. maddeye bir yollama olmadığından maddenin bonolar için uygulanamayacağı, şirket yetkilisi ile lehdar aynı kişi olduğundan, kendisini lehdar olarak göstererek bono düzenleyemeyeceği, lehdar ve keşideci sıfatı birleşen dava dayanağı belge bono niteliğinde olmadığından, alacaklının bu senetlere dayanarak ciro yoluyla senedi eline geçirip takip yapmasına da yasal imkan olmadığı, çünkü bono vasfında bulunmayan belgedeki hakkın ancak alacağın temliki suretiyle devrinin mümkün olduğu, davalı … ve …’in dava dayanağı adi yazılı belgeler nedeniyle alacak iddiasında bulunamayacakları, davalı …’ın davalı şirkete havale yolu ile gönderdiği paraların borç olarak gönderildiğini, davacıdan alacağı olduğunu kanıtlayamadığı, açıkça yemin deliline de dayanmadığından, davacının; asıl dava ve birleşen davanın davalılarına borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Davalı … vekilinin istinaf talebi yönünden;1-Dava ve birleşen dava 04/06/2012 tarihinde açılmış olup, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK’nun 25. maddesinde “kanunda ön görülen istisnalar dışında hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz, kanunla belirtilen durumlar dışında hakim, kendiliğinden delil toplayamaz” düzenlemesi mevcuttur.Davacı taraf, davaya konu senetlerin kambiyo senedi vasfının bulunmadığını iddia olarak ileri sürmemiştir. Mahkemece; TTK 690. maddesinde 585. maddeye bir yollama olmadığı, bu itibarla anılan maddenin bonolar için uygulanamayacağı, şirket yetkilisi ile lehdar aynı kişi olduğundan, kendisini lehdar olarak göstererek bono düzenleyemeyeceği, lehdar ve keşideci sıfatı birleşen dava dayanağı belge bono niteliğinde olmadığından, alacaklının bu senetlere dayanarak ciro yoluyla senedi eline geçirip takip yapmasına da yasal imkan olmadığı, çünkü bono vasfında bulunmayan belgedeki hakkın ancak alacağın temliki suretiyle devrinin mümkün olduğu, davalı … ve …’in dava dayanağı adi yazılı belgeler nedeniyle alacak iddiasında bulunamayacaklarına karar vermiştir…. ve … dava konusu senetleri ellerinde bulunduran konumunda olup, yasal hamil olduklarına ilişkin savunmaları mevcuttur. Mahkemece davalıların yasal hamillik savunmaları; senetlerin ciro yolu ile devrinin mümkün olup olmadığı ve düzgün ciro silsilesi ile iktisap edilip edilmediği denetlenerek tespit edilebilir. Dava konusu bonoların ciro yolu ile devrinin mümkün olup olmadığının tespiti ise, senetlerin bono vasfı belirlendikten sonra mümkündür. Mahkemece bu nedenle öncelikle senetlerin bono vasfı tartışılmış, bu vasıfta olmadıkları için ciro yolu ile yasal hamilliğin kazanılamayacağı, ancak alacağın temliki yolu ile devrin mümkün olduğu, alacağın temliki yolu ile devir yapılmadığından, davalılar … ve …’in yasal hamil olmadıkları tespit edildiğinden, def’i olup, iddia edilmediği taktirde dikkate alınamayacak olan senetlerin kambiyo senedi vasfında olmadığının mahkemece re’sen nazara alındığına ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığından reddi gerekmiştir.2-Davacı tarafın dava dilekçesinin 3. sayfasında 7 numaralı başlık olarak ve 29/06/2012 havale tarihli delil dilekçesinde şirketin defter ve kayıtlarını delil olarak gösterdiği, mahkemece; 18/02/2014 tarihli oturumda 6 numaralı ara kararı ile davacı tarafa defter ve kayıtlarını 04/04/2014 tarihinde ibraz etmesi için süre verildiği, davacı vekilinin aynı tarihli dilekçede, şirketin birkaç kez el değiştirmesi ve muhasebede sorunlar yaşanması sebebiyle defter ve kayıtların sunulmayacağını bildirdiği, …’ın şirkete; 51.690,00 TL+279.382,50 TL+68.700,00 TL olmak üzere toplam 399.772,50 TL havale yaptığı, havalelerin mahiyetinin teyidi açısından davacı şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesinin zorunlu olduğu, sunulan bilirkişi rapor ve ek raporu ile dosya kapsamından tespit edilmektedir. Davacı taraf ticari defter ve kayıtlarına dayanmasına rağmen sunmadığından, Yargıtay’ın ” davalıların haksız rekabet eylemi sabit olduğuna göre, mahkemece HMK’nun 220 ( HUMK 330-331-332.mad.) maddesi uyarınca asıl davada davalı şirkete ait ticari defterlerini sunması için kesin mehil verilmesi, kendisine verilen sürede ibraz etmez ve aynı sürede delilleri ile birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ise duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanının kabul edilebileceğinin ihtar edilmesi ve sonucuna göre davacının maddi tazminat talebi konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle asıl davada, davacı yararına bozulması gerekmiştir” şeklinde kararı uyarınca, 18/02/2014 tarihli oturumda 6 numaralı ara kararı ile verilen süre, kesin süre olmadığından, davacı tarafa defter ve kayıtlarını ibraz etmesi, ibraz etmediği taktirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş ve davalı tarafın iddiasının kanıtlanmış sayılacağı ihtar edilerek, kesin süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kesin süre verilmediğinden, davalı vekilinin istinaf sebebine konu ettiği Yargıtay kararı dosyaya uygulanamayacağından, davalılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.3-Hukuki dinlenilme hakkının düzenlendiği, HMK 27. maddesi uyarınca; davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptir, bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirilmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir. Savunma hakkının ilk aşaması, cevap dilekçesi ve 2. cevap dilekçesi ile delil dilekçesidir. HMK 147. maddesi; Taraflar ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edilir. HMK 189/1 maddesi; Taraflar, kanunda belirtilen süre veya usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. HMK 189/4.maddesi; Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. HMK 198.maddesi; Kanuni istisnalar dışında hakim delilleri serbestçe değerlendirir, şeklinde düzenlenmiştir.Mahkemece HMK kapsamında dava ve cevaba cevap, delil dilekçelerinin karşılıklı tebliğ edildiği, ön inceleme ve tahkikat duruşma günlerinin usulüne uygun tebligat ile davalı taraflara bildirildiği, duruşmada taraf beyanlarının zapta geçtiği, HMK’nın yargılama aşamaları olan, ön inceleme, tahkikat ve sözlü yargılama yapılarak yargılamanın sonuçlandırıldığı tespit edilmiştir. Davacı tarafça bu işlemlere ilişkin usulsüzlük ve kısıtlamanın varlığına ilişkin bir iddia ileri sürülmemiştir. Taraflar, dava – cevap, cevaba cevap, ikinci cevap ve delil dilekçesi sunarak hukuki meseleyi mahkemenin önüne getirir, mahkeme tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda hukuki tasnifi yaparak, en az masraf ve en kısa sürede anlaşmazlık konusunu sonuçlandırır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca hukuki tasnif mahkemeye aittir. Tarafların ve vekillerinin ihtilafın mevcut verilerine göre oluşabilecek tüm ihtimalleri dikkate alarak iddia ve savunmasını dayandıracağı delillerini sunup, savunmasını yapması gerekir. Mahkemece bu ilkeler ışığında, hukuki dinlenilme hakkı tanınarak, HMK’da düzenlenmiş yargılamanın tüm aşamalarına ilişkin usul hükümleri uygulanmak suretiyle yargılama yapılmıştır. Hukuk yargılamasında, ceza yargılamasında olduğu gibi, iddianamedeki sevk maddesi değiştiğinden bahisle ek savunma verileceğine ilişkin düzenleme bulunmadığından, hukuk hakimi; tespit ettiği hukuki tasnif kapsamında HMK 198. maddesindeki kanuni istisnalar dışında (mevcut dava yönünden yasalarca düzenlenmiş istisna olmadığından) hakim delilleri serbestçe değerlendirir hükmü uyarınca, dosya kapsamı değerlendirilerek karar verebileceğinden, mahkemece davacı vekilinin savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.6102 Sayılı TTK’nun 690. maddesi TTK’nun 585. maddesindeki; “poliçe bizzat keşidecinin emrine yazılı olabileceği gibi bizzat keşideci üzerine veya bir üçüncü şahıs hesabına da keşide edilebilir” hükmüne atıf yapmadığı için, davaya konu senetler bono vasfında olmadığı gibi, ayrıca bir kişinin kendisine karşı borç ikrarında bulunması da hukuken imkansızdır. Davaya konu senetlerde alacaklı ve borçlu sıfatları …’da birleşmiştir. Senetler temelindeki borç ilişkisinden ayrıktır. Yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için senetlerin alınan borca karşılık verildiğini tam olarak ispatlamayan ancak bu ihtimalin varlığını düşündürecek beyanlar içeren yazılı belge olmasıdır. Dosyada mevcut dekontlarda havaleler …’a yapıldığından, senetler üzerinde borç verildiğine ilişkin bir ibare olmadığından, bu hali ile yazılı delil başlangıcı mahiyetinde kabul edilemez. Senetler üzerinde malen kaydı olup, şirkete borç verildiği iddia edildiğinden, senet üzerindeki metnin ta’lili mahiyetindedir. Bono vasfında olmasa da, yazılı senet vasfında olduğundan, HMK 201 maddesi uyarınca aksinin tanıkla ispatı mümkün olmadığından mahkemenin tanık dinletme isteğinin reddine dair kararı usule aykırı olmadığından, davalı tarafın senetler geçersiz olsa da yazılı delil başlangıcı mahiyetinde olup, tanık dinlenebileceği halde tanık dinletme isteklerinin usule aykırı olarak reddedildiğine ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir.4- Mahkemece; 18/02/2014 tarihli oturumda 6 numaralı ara kararı ile davacı tarafa defter ve kayıtlarını 04/04/2014 tarihinde ibraz etmesi için süre verildiği, davacı vekilinin aynı tarihli dilekçede, şirketin birkaç kez el değiştirmesi ve muhasebede sorunlar yaşanması sebebiyle defter ve kayıtların sunulmayacağını bildirdiği, verilen sürenin, kesin süre olmadığı, mahkemece; davacı tarafa defter ve kayıtlarını ibraz etmesi, ibraz etmediği taktirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş ve davalı tarafın iddiasının kanıtlanmış sayılacağı ihtar edilerek, kesin süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kesin süre verilmediğinden, davacı tarafın iddiasını kanıtlayamadığına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir.6762 Sayılı Yasanın 585.maddesinde; poliçe bizzat keşidecinin emrine yazılı olabileceği gibi bizzat keşideci üzerine veya bir üçüncü şahıs hesabına da keşide edilebilir. TTK 599. maddesinde poliçeden dolayı kendisine müracaat edilen kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def’ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez, meğerki hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun, alacağın temliki yolu ile yapılan devirlere ait hükümler mahfuzdur. TTK 690 maddesi; bononun mahiyetine aykırı düşmedikçe poliçenin cirosuna ait 593-602 ve vadeye dair maddeler hükümleri bonolar hakkında da uygulanır.Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; senede karşı bedelsizlik iddiası, şahsi def’i olup yasal hamile karşı ileri sürülemez. Davalı … dava konusu senetlerin yasal hamili olduğunu iddia etmiş ise de; mahkemece senetlerin bono vasfı tartışılmış, bu vasıfta olmadıkları için ciro yolu ile yasal hamilliğin kazanılamayacağı, ancak alacağın temliki yolu ile devrin mümkün olduğu, alacağın temliki yolu ile devir yapılmadığından, davalı …’un yasal hamil olmadığını tespit etmiştir. Davalı … yasal hamil olmadığından, bedelsizlik iddiası şahsi def’i olup yasal hamile karşı ileri sürülemeyeceğine ilişkin korumadan yararlanamayacağı gibi, davalı … ve davalı … kardeş ise de, mahkemece kardeş olduklarından bahisle akrabalık ilişkisi sebebiyle devir işleminin kötü niyetle yapıldığına ilişkin bir tespit yapılmadığı ve davalı tarafın iddiasının aksine hüküm fıkrasının 1. maddesinin son bendinde; “Davacının kötü niyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından reddine,” karar verildiğinden, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığından reddi gerekmiştir.Davalı … vekilinin istinaf talebi yönünden;1-… dava konusu senetleri elinde bulunduran konumunda olup, yasal hamil olduğuna ilişkin savunması mevcuttur. Mahkemece yasal hamillik; senetlerin ciro yolu ile devrinin mümkün olup olmadığı ve düzgün ciro silsilesi ile iktisap edilip edilmediği denetlenerek tespit edilebilir. Dava konusu bonoların devirlerinin ciro yolu ile devrinin mümkün olup olmadığının tespiti ise, senetlerin bono vasfı belirlendikten sonra mümkündür. Mahkemece bu nedenle öncelikle senetlerin bono vasfı tartışılmış, bu vasıfta olmadıkları için ciro yolu ile yasal hamilliğin kazanılamayacağı, ancak alacağın temliki yolu ile devrin mümkün olduğu, alacağın temliki yolu ile devir yapılmadığından, davalı …’in yasal hamil olmadığı tespit edildiğinden, iddia edilmediği halde senetlerin kambiyo senedi vasfının mahkemece re’sen nazara alındığına ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığı, davalı … yasal hamil olmadığından, bedelsizlik iddiasının şahsi def’i olup yasal hamile karşı ileri sürülemeyeceğine ilişkin korumadan yararlanamayacağından, davalı vekilinin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir.2- Davacı tarafın dava dilekçesinin 3. sayfasında 7 numaralı başlıkta ve 29/06/2012 havale tarihli delil dilekçesinde şirketin defter ve kayıtlarını delil olarak gösterdiği, mahkemece; 18/02/2014 tarihli oturumda 6 numaralı ara kararı ile davacı tarafa defter ve kayıtlarını 04/04/2014 tarihinde ibraz etmesi için süre verildiği, davacı vekilinin aynı tarihli dilekçede, şirketin birkaç kez el değiştirmesi ve muhasebede sorunlar yaşanması sebebiyle defter ve kayıtların sunulmayacağını bildirdiği, …’ın şirkete; 51.690,00 TL+279.382,50 TL+68.700,00 TL olmak üzere toplam 399.772,50 TL havale yaptığı, havalelerin mahiyetinin teyidi açısından davacı şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesinin zorunlu olduğu, sunulan bilirkişi rapor ve ek raporu ile dosya kapsamından tespit edilmektedir. Davacı taraf ticari defter ve kayıtlarına dayanmasına rağmen sunmamış ise de; 18/02/2014 tarihli oturumda 6 numaralı ara kararı ile verilen süre, kesin süre olmadığından, davacı tarafa defter ve kayıtlarını ibraz etmesi, ibraz etmediği taktirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş ve davalı tarafın iddiasının kanıtlanmış sayılacağı ihtar edilerek, kesin süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kesin süre verilmeden, karar verilmesi usule aykırı olmakla birlikte davacı tarafın bu delile dayanmaktan vazgeçtiğini ve iddiasını kanıtlayamadığını göstermeyeceğinden, davalıların bu yöne ilişkin istinaf taleplerinin reddine karar verilmiştir. 3-Davalı … Domaniç Noterliği’nin 09/02/2011 tarih ve … yevmiye numaralı pay devir sözleşmesi ile 5.000 payı 125.000,00 TL karşılığı satın aldığı, şirket toplantısında pay devrinin onaylandığı ve 24/03/2011 tarihli toplantıda 2011/2 sayılı karar ile yönetim kurulu üyeliğine atanarak 02/08/2013 tarihine kadar şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili kılındığı, şirketteki hisselerini 05/03/2012 tarihinde devrettiği, senetlerin 27/02/2012 tarihinde tahsil için Mersin … Bankası Şubesine verildiği, sunulan ödeme dekontları ile …’ın şirkete; 51.690,00 TL+279.382,50 TL+68.700,00 TL olmak üzere toplam 399.772,50 TL havale yaptığı dosya kapsamı ile sabit olduğundan, davalı tarafın senetlerin 20/02/2012 tarihi olacak şekilde sonradan düzenlendiği iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Mahkemece alınan 14/08/2014 tarihli bilirkişi raporu ile; davalı …’ın dosyaya sunduğu dekontlarda ne için gönderildiği belirtilmediğinden davalı şirkete havale yolu ile gönderdiği paraların borç olarak gönderildiğini kanıtlayamadığı, defter ve kayıtların incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Davalı …’ın dosyaya sunduğu dekontların incelenmesinden; 10/06/2011 tarihli … bankası dekontunda … tarafından davalı …’a 12.000,00 TL’nın borç olarak gönderildiği belirtildiğinden, davacı şirkete verilmiş borç bulunmadığından, davacı şirkete karşı ileri sürülemeyeceği gibi, verilen borç için davaya konu senetlerin düzenlendiğine ilişkin hiçbir belge sunulmadığından, …’ın şirkete aktardığı bedeller için alacak davası açarak iddiasını kanıtlaması gerektiğinden, davalı … tarafından şirkete aktarılan paralar ile şirketin ödeme yaptığının sabit olduğuna dair istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalılar vekillerinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/11/2018 tarih ve 2012/716 E. 2018/1162 K. Sayılı kararına karşı davalı … ve davalı … vekilleri tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalı …’den alınması gerekli 1.366,20 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 342,00 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 1.024,20 TL harcın işbu davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı …’dan alınması gerekli 23.225,40 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 5.806,50 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 17.418,90 TL harcın işbu davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 4- Davalı … ve … tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA,5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,6- Davalı … ve … tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,7- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve asıl dava yönünden 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince tebliğden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZİ KABİL, birleşen dava yönünden 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/06/2021