Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/128 E. 2020/391 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/128 Esas
KARAR NO: 2020/391
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/02/2017
NUMARASI: 2014/1069 E. – 2017/156 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İş Tellallığı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı dava dilekçesinde özetle; davalı Ankara … Bankası T.A. O. Genel Müdürlüğü Takip İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasıyla hakkında icra takibi yapıldığını, davalılar … ve … ile 05/11/2007 tarihinde noterden satış protokolü yaparak …’den ayrıldığını, şirketle hiçbir bağının kalmadığını, ayrıca yine 05.11.2007 tarihinde davalılar … ve … ile tanık Av. …’inde olduğu halde kendi aralarında satış protokolü imzaladıklarını, takibe konu kredinin kendisinin ortaklıktan ayrıldığı tarih olan 05.11.2007 tarihinden sonra çekildiği için borçtan sorumlu olmadığını, bu sebeplerle menfi davası açılması zorunluluğu doğduğunu, yukarıda açıkladıkları nedenlerle davanın kabulü ile davalıya bocunun olmadığının tespit edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Bankası T.A.O. vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı … Limited Şirketi ile davalı bankanın Sultanbeyli Şubesi ile genel kredi sözleşmesi imzalandığını ve bu şirkete kredi kullandırıldığını, davacının bu kredi sözleşmesini borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, dava dışı şirketin kullandığı krediyi geri ödemediğini, davalı banka tarafından hesap kat edildiğini ve ihtarname keşide edildiğini, ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi nedeniyle borçlu şirket ve kefiller aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takip yapıldığını, takibin kesinleştiğini, davacının kefil olarak imzası bulunması nedeniyle borçtan sorumlu olduğunu belirterek davanın reddini istediği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi kararında, davacının gerçek kişi davalılar ile şirket ortağı olduğu zamanda davalı bankadan kredi kullandıkları, davacının ve davalı gerçek kişilerin müşterek ve müteselsilen borçlu ve kefil sıfatı ile sözleşmeyi imzaladıkları, ortaklıklarının bilahare sona erdirildiği, borcun ödenmediği, alacaklı banka tarafından icra takibine başlanıldığı, takibin kesinleşmesinden sonra davacının bu davayı açtığı, yapılan imza incelemesinde de sözleşmedeki imzanın kendisine ait olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. Esas sayılı dosyasından başlatılmış olan icra takibinde asıl alacak 207.436,63 TL olarak gösterilmiş ve borç dayanağına da Kredi Genel Sözleşmesi, ihtarname, ekstre olarak açıklama yapıldığını, dayanak olarak sunulan ihtarnamenin sonuç bölümünde 4 ayrı kaynaklı borç gösterilmiş olup bu borçların hangi sebebe dayandığı, hangi hesaptan kaynaklandığı, davacının hangi sebep ile bu şirket borçlarından sorumlu olduğunun gösterilmediğini, Davacının şirket hisselerini devrettiğini, ortaklıktan ayrıldığını, davacının 06.11.2007 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldığı tarihte şirket adına çekilen ve davacı tarafından kefil sıfatı ile imzalanan tüm hesap borçlarının ödendiğini, tüm hesapların sıfırlandığını, bu nedenle … Ltd. Şti. adına olan … bankasına ait hesapların 2007 yılı hesap hareketlerinin mahkemece istenilmesi ve incelenmesi istenilmiş olup mahkemece bu talebin değerlendirilmediğini, davacının kredi sözleşmelerini imzalamış olduğu varsayılacak olsa dahi, ortaklıktan ayrıldığı için tacir sıfatı bulunmayan davacıya imzalatılmış olan sözleşmenin baştan sona haksız şart niteliği taşıdığını, Bankaların genel uygulamasının, bankomat hesabı açılan bir şirkete, kredi sözleşmesinin tüm sayfalarının tek tek tüm şirket ortaklarına imzalatılması olduğunu, fakat bu imzalatılan sayfaların genelde banka çalışanlarınca sonradan doldurulduğunu, yerel mahkemeye yapılan itirazda kredi sözleşmelerinin sonradan doldurulmuş olduğu beyan edilmiş olmasına rağmen bu yönde bir değerlendirme ve inceleme yapılmadan karar verildiğini, davalı bankaca mahkemeye sunulmuş olan kredi sözleşmesinden bir tanesi 21.07.2006 tarihini taşımakta olup bu kredi sözleşmesinin sonradan doldurulmuş olduğunun açıkça anlaşıldığını, Sözleşmenin 61. sayfasında iki kredi sözleşmesi arasında iki yıl fark olmasına rağmen aynı yazı ile 21.07.2006 – 29.000 TL ve 18.04.2008 – 145.000 TL yazıldığını, Yine 21.07.2006 tarihli sözleşme incelendiğinde, davacı …’nin 64. sayfada tarih bilgisi yer almayan kefil olunan miktar 29.000 TL için ve 65. Sayfada bu defa 21.07.2006 tarihli artırılabilir limit 20.000 TL için imzalarının bulunduğu, bunlar dışında 66. sayfada 33.11.2007 tarih arttırılabilir limit 9.000 TL ve 18.04.2008 arttırılabilir limit 145.000 TL için imzalarının olmadığını, bu nedenle 64. ve 65. Sayfalarda yer alan 49.000 TL’lik borcu kabul anlamına gelmemekle davacının 33.11.2007 tarih arttırılabilir limit 9.000 TL ve 18.04.2008 tarih arttırılabilir limit 145.000 TL’lik bakiyelerden sorumluluğunun bulunmadığını, davacının imzasının bulunmadığı limitler için kefil sıfatıyla sorumlu tutulamayacağını, Davacının 2008 yılında tacir sıfatı taşımadığını, sözleşmeyi imzalamış olduğu varsayılacak olursa taraflarla müzakere edilmeden imzalanmış ve hatta imzalandıktan sonra doldurulmuş olan “kredi genel sözleşmesi”nin tüm maddelerinin davacı için haksız şart niteliği taşıdığını, İş bu sözleşmelere dayanarak davacının müteselsil kefil olduğunun kabul edilemeyeceğini, İlk derece mahkemesi kararının itirazları değerlendirilmeden ve yeterli inceleme yapılmadan usul ve yasaya aykırı olarak verilmiş bir karar olduğunu beyanla kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı iddia olunan genel kredi sözleşmeleri gereğince, dava dışı şirkete kullandırılan krediden kaynaklı borç nedeniyle yürütülen icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tespitine yönelik menfi tespit davasıdır. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davalı banka tarafından , borçlu … Ltd. Şti, …, … ve … aleyhine genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borca dayalı olarak toplam 264.786,30 TL üzerinden icra takibi yapıldığı, borç sebebinin, genel kredi sözleşmesi olarak belirtildiği anlaşılmıştır. Davalı banka tarafından davacı aleyhine 21.07.2006 ve 18.04.2008 tarihli genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan borç nedeniyle icra takibi yürütüldüğü, davacının, 06.11.2007 tarihinde ortaklıktan ayrıldığını, bu tarihten sonra kredi sözleşmelerine atılan imzalarla ilgili olarak bir sorumluluğunun bulunmadığını, tacir sıfatının da kalmadığını, sözleşmelerin haksız şart nitliğinde değerlendirilmesi gerektiğini, davacının imzasının bulunmadığı limitler için kefil sıfatıyla sorumlu tutulamayacağını beyan etmiş, sonrasında dosyaya sunduğu beyan dilekçesi ile sözleşmeler altındaki imzaları inkar ettiği, anlaşılmıştır. Sözleşmeler altındaki imzalar üzerinde imza incelemesi yaptırılmış, bu kapsamda dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 29.08.2016 tarihli raporuna göre, inceleme konusu genel kredi sözleşmelerinde, … adına atılı basit tersimli imzalar ile …’nin mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu basit tersimli imzaların kuvvetle muhtemel …’nin eli ürünü olduğu sonucuna varıldığı, böylelikle davacı tarafın imza sahteliği iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan davacının ortaklıktan ayrılma tarihinden sonra dahi dava dışı şirketin kullandığı krediye müşterek müteselsil kefil sıfatıyla imza atabileceği, nitekim 18.04.2008 tarihli genel kredi sözleşmesi altındaki imzanın davacıya ait olduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olduğu, diğer yandan bankomat hesabı açılan bir şirkete, kredi sözleşmesinin tüm sayfalarının tek tek tüm şirket ortaklarına imzalatılmasının genel uygulama olduğu, bu imzalatılan sayfaların genelde banka çalışanlarınca sonradan doldurulduğu, somut davaya konu sözleşmelerin de bu şekilde doldurulmuş olabileceğine yönelik davacı iddialarını ispata yarar herhangi bir bilgi, belge ve delil bulunmadığı, davaya konu sözleşmelerde kullanılan krediye kefalet koşullarının somut olayda gerçekleştiği, dolayısıyla davacı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL amktu harcın, peşin alınan 31,40 TL’nin mahsubuyla bakiye kalan 23,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansınınkarar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/12/2020