Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/127 E. 2020/379 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/127 Esas
KARAR NO: 2020/379
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/04/2017
NUMARASI: 2015/560 E. 2017/505 K.
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı taraf ile davalının İzmir Bölgesi için 2012 yılında ürün satış protokolü yaptığını, satışların sahada iyi gitmemesi üzerine davalı firmanın satış politikasında değişiklik yoluna giderek 20.03.2014 tarihli ürün satış ve destek primi sözleşmesi akdedildiğini, bu yeni sözleşme ile davacının satıştan sorumlu olmayacağının belirlendiğini, davacının sadece bölgede yardım ve lojistik desteği verdiğini, davacı tarafın sözleşmenin 7.maddesi gereğince hiçbir siparişinin olmadığını, davalı tarafın bölgede satış yapmak üzere davacı üzerinden malların sevkiyatını yaptığını, bu nedenle kayıt üzerinde borçlu gözükse de gerçekte davacının borcu bulunmadığını, borcu olduğu varsayılsa dahi sözleşmenin 6-b maddesi gereğince sözleşme bitiminde davacı nezdinde sözde görünen stokların tamamını iade alacağı ve yine müşteriler üzerinde kalan carileri 90 günde ödeme garantisi verdiğini, davalı tarafa ait davacının deposunda bulunan ve sayılı yapılamayan tüm emtiaların sadece davalı tarafın pazarlama elamanları için lojistik destek olarak depoda bulunduğunu, davalının, davacıya Beşiktaş …Noterliği aracılığı ile 29/08/2014 tarihli ihtarını keşide ederek 56.791,67 TL cari borcun ödenmesinin istendiğini, aksi halde davacının vermiş olduğu teminat mektubunu paraya çevireceğini belirtiğini, ihtara karşılık olarak Karşıyaka …Noterliğinin 04/9/2014 tarihli cevabi ihtarının keşide edildiğini, davalının bedel isteme hakkı olmadığına dayanak olarak da ürün satış ve destek primi sözleşmesinin 12. maddesinin belirtildiğini, bu maddeye göre bedel isteyebilmek için davacı yan ile depo sayımı yapılması ardından da ek şart olarak davacıyla mutabakatname yapılması şartının düzenlendiğini, davalı tarafın sözleşme gereğince tahsilatı yapılamayan ve stokta bulunan malların iade garantisini sözleşmenin 6-b maddesi gereğince üstlendiğini, ayrıca teminat mektubunun süreli olduğunu, stokta kendi satışları için davacı üzerinde tuttukları 112.000 TL’lik emtia bulunduğunu, yine piyasada davacının tahsil edemediği 50.000-60.000 TL civarında alacak bulunduğunu, bu bedelleri ödemeden kurtulmak amacıyla sözleşmeyi haksız olarak fesih ettiklerini, teminat mektubunun hangi halde paraya çevrileceğinin madde 18’de düzenlendiğini, sözleşmenin 18/2 maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmediğini, davacının üzerine düşen tüm edimleri süresinde yerine getirdiğini, sözleşmenin haklı veya haksız fesih edilmesi durumunda sözleşmenin bittiği kabul edilecek ise davacının hali hazırda davalıdan 160.000-170.000 TL civarında alacağı olduğunu, bu nedenlerle davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında 2013 yılında 1 yıllık bayilik sözleşmesinin imzalandığını, sürenin sonunda tarafların anlaşarak sözleşmeyi uzatmama kararı aldıklarını, ancak görüşmeler sonucunda davaya konu sözleşmenin imzalandığını, bu sözleşme gereğince davacının müvekkilinin ürünlerini kendi adına satmaya devam edeceğini ve satılan ürün miktarının %7 + KDV ‘si oranında müvekkiline fatura keseceğini, cari sorumluluğun müvekkiline ait olacağını, davacı taraf her ne kadar mutabakat yapılmadığını ileri sürse de, davacı ile müvekkili şirketin bölge müdürünün düzenli olarak mutabakat yaptıklarını, bunun en iyi ispatının da davacı tarafından müvekkiline kesilen %7 + KDV bedelindeki ürün satış destek faturası olduğunu, davacının bu faturayı düzenli olarak kestiğini, bu fatura bedelinin taraflar arasında yapılan mutabakatlar sonucunda belirlendiğini, müvekkilinin ödeme yapmayan davacıya ihtarname gönderdiğini ve davacı hakkında İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında icra takibi başlattığını, bu aşamada ise bu davanın açıldığını, davaya bakmaya yetkili olan mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, aradaki uyuşmazlığın 20/03/2014 tarihli sözleşmeden kaynaklandığını, bu sözleşmenin 21. maddesinde ise “İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olacağının” kararlaştırıldığını, ayrıca müvekkilinin adresinin de “Beşiktaş/İstanbul’da” olduğunu, buna göre davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin “ürünün satış, nakliye ve satış desteği” ile ilgili olduğunu, sözleşmenin tamamına bakıldığında davacının ürün satın aldığının ve bunları piyasada satacağının açıkça anlaşılacağını, davacının bu ürünlerin sevkıyatını da yapacağını, sözleşmede açıkça ürünlerin davacının aldığı ve piyasaya da kendi adına satış yaptığı hususunun da belirtildiğini, müvekkilinin sadece hangi müşteriye mal satılıp satılmayacağını belirleme yetkisinin bulunduğunu, davacının 20/03/2014 tarihinden bu yana 106.436,34 TL’lik ürün sattığını, sözleşmenin imzalandığı tarihte müvekkiline önceki dönemden devreden 61.119,00 TL borcunun olduğunu, her ikisi toplandığından 167.555,34 TL’lik ödeme yapılması gerektiğini, böyle bir durumun söz konusu olmadığını, davacının müvekkilinden aldığı ürünlerin bedelini ödemediğini, davacının satın aldığı ürünlerin satışını kendi adına yaptığını ve satıştan elde edilen bedeli de kendisinin topladığını, satışı yapılan ürünlerin davacıya teslim edildiğini belirterek, davanın öncelikle yetki yönünden, bu olmadığı taktirde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/346 Esas, 2015/21 Karar sayılı yetkisizlik kararı ile mahkemenin yetkisizliğine, İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğuna karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi kararında; her ne kadar davacı 56.791,67 TL davalıya borçlu olmadığının tespiti istemiyle davasını açmış ise de, ticari defter kayıtlarına göre, nakde çevrilen teminat mektubunun mahsubu sonrasında bile davacının davalıya 4.633,11 TL borcunun bulunduğu, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 6-b-maddesi gereği yenilenmeme durumunda 10 iş günü içerisinde iade faturasının düzenleneceği ve malların faturanın kesilmesinden itibaren 90 gün içerisinde iade alınacağı düzenlenmiş ise de, davacı tarafından bu yükümlülüğün yerine getirildiğine dair herhangi bir delil sunulmadığı, yapılan incelemede iadesi gereken malların son kullanma tarihinin geçtiği, şu hale göre bu mallardan kaynaklı iade faturasının davacının borcundan mahsubunun mümkün olmadığı, dolayısıyla davacının borçlu olmasına rağmen açtığı menfi tespit davasının dinlenilme ihtimalinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, teminat mektubunun 20.03.2014 tarihli sözleşmenin 18.maddesi gereğince davalıya verildiğini, sözleşmeden kaynaklı fesih ve zarar durumunda paraya çevrilebileceğinin hüküm altına alındığını, davalının yalnızca iş bu sözleşmeden kaynaklı olarak teminat mektubunu paraya çevirebileceğini, haricindeki ticari ilişkilerden kaynaklı olarak teminat mektubunu kullanamayacağını, teminat mektubunun paraya çevrilmesi koşullarının oluşup oluşmadığının irdelenmesi gerektiğini, somut dava açısından yalnızca dava konusu 20.03.2014 tarihli sözleşmeye konu alacak, borç ve faturaların incelenmesi gerektiğini, Diğer yandan faturanın yalnızca bir ispat aracı olduğunu, iade faturasının bir fatura olmadığını, mahkemenin iade faturası düzenlenmediği gerekçesiyle vermiş olduğu red kararının bu nedenle hatalı olduğunu, davalının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, stok sayımına icab etmediğini, cari hesap mutabakatı da yapılmadığını, dolayısıyla davacının neye göre iade faturası düzenleyeceğinin belli olmadığını, Dosya üzerinden yapılan bilirkişi incelemesi ile davacının deposundaki ürünlerin tespit edildiğini, davalının stokta bulunan malları iade alarak davacıya 109.337,67 TL ödemesi gerektiği sabit iken davacının salt iade fatura düzenlemediğinden bahisle iş bu alacak hesaplanmaksızın davacının davalıya borçlu olduğuna karar verilmesinin hatalı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasında yapılan ürün satış ve destek primi başlıklı sözleşme kapsamında, davacının cari hesap nedeniyle davalıya 56.791,67 TL borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası olarak açılmış, yargılama sırasında davalının 50.000,00 TL miktarlı teminat mektubunu nakde çevirmesi neticesinde, nakde çevrilen kısmın istirdadına yönelik davadır. Taraflar arasında 20.03.2014 tarihli ürün satış ve destek primi adı altında sözleşme yapılmış olup, sözleşmenin 2.maddesine göre, davalı tarafından ithal edilen ürünlerin sözleşme ile belirlenen bölgede ve şartlarda davacı tarafından satışının, nakliyesinin kararlaştırıldığı, satış desteği nedeniyle ayrıca davacı adına prim desteği verileceğinin kararlaştırıldığı, prim oranının ”tarafların hak ve yükümlülükleri” başlıklı sözleşmenin 6.maddesinde belirtildiği, davacının ticari defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre, davalının çeşitli içecek malzemeleri için davacı adına satış faturası düzenlediği ve bu faturaların davalının alacağına kaydedildiği, yine davacı tarafından davalıya ”hizmet bedeli” açıklamalı faturalar düzenlendiği ve faturaların altında sözleşmede bahsi geçen % 7 prim desteğine ait hesaplama çizelgelerinin bulunduğu, dolayısıyla 20.03.2014 tarihli sözleşme ile davacının satıştan sorumlu olmayacağının belirlendiğine yönelik davalı iddiasının yerinde olmadığı, sözleşmenin 18.maddesinde, sözleşmeden ve sözleşme dışından kaynaklı uğranılacak zararların teminatı olarak davacı tarafça 50.000,00 TL miktarlı teminat mektubu verileceğinin kararlaştırıldığı, yetkisiz mahkemede görülen dava sırasında bu mektubunun davalı tarafça nakde çevrildiği, bilirkişi raporunda belirtilen hesaplamaya göre, davalının cari hesap kapsamında davalının davacıdan 54.633,11 TL alacaklı olduğu, davacı tarafından sözleşme gereği davalıya verilen 50.000 TL bedelli teminat mektubunun bedeli tahsil edildiğinden bu miktarın mahsubu ile davacının kalan borcunun 4.633,11 TL olduğu, diğer yandan taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında satılmak üzere davacıya verilen ve tespit tarihinde stokta bulunan malların değerinin KDV dahil toplam 109.337,67 TL olduğu, taraflar arasındaki sözleşme gereğince ürünlerin iadesi hususundaki yükümlülüğün davacı tarafta olduğu, davacı tarafın bu yükümlülüğü yerine getirdiğine yönelik dosyaya yansıyan bir bilgi, belge ve delil olmadığı gibi malların son kullanma tarihlerinin geçtiği, dolayısıyla bu malların bedeli olan KDV dahil toplam 109.337,67 TL’nin davacının borcundan mahsup edilemeyeceği, açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/04/2017 tarih ve 2015/560 E. 2017/505 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırıldığından yeniden tahsiline yer olmadığına, 3- İnceleme duruşmasız olarak yapıldığından taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın kendisine iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 03/12/2020