Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1258 E. 2022/1050 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1258
KARAR NO: 2022/1050
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 08/02/2018
NUMARASI: 2015/195 E. – 2018/34 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; Huzurdaki davanın konusunun … sayılı “…” ibareli marka olduğunu, söz konusu markanın sahiplerinin, davacı müvekkili firmanın yönetim kurulu üyeleri olup davacı müvekkili firma ile 05/03/2015 tarihinde “İnhisari Lisans Sözleşmesi” imzaladıklarını, davacı müvekkilinin, huzurdaki davaya konu markanın gerçek hak sahibi olduğunu, marka ve alan adının davacı müvekkili tarafından ihdas edilmiş olup yıllardır yaygın ve etkin biçimde kullanılmakla tüketici nezdinde belirli bir tanınırlığa ulaştığını, “…” ibaresini tüketici nezdinde meşhur ve maruf hale getiren davacı müvekkili olduğunu, davalının markasal kullanımının ise tüketici nezdinde yanıltıcı olup karışıklığa yol açtığını, davacı müvekkili firmanın, www…com alan adını 14/12/2010 tarihinden bu yana kullanmakta iken, davalı firmanın www…com alan adını 01/10/2013 tarihinde oluşturduğunu, internet ortamındaki rezervasyonlar sırasında davalı yanın davacı şubesi gibi algılanmakta olup bunun sonucunda tüketici nezdinde karışıklık ortaya çıktığını, oysa davalı firmanın, İstanbul dışında faaliyet gösterdiğini, görüldüğü üzere, davalı firmanın kötü niyetli olduğunu, İstanbul’da faaliyet göstermemesine, Kocaeli’nde faaliyet göstermesine rağmen hem markasal kullanımı hem de alan adı İstanbul Anadolu yakasında faaliyet göstermekteymiş izlenimi verecek şekilde olduğunu, tüketici nezdinde yaşanan karışıklıkla ilgili olarak; taraflarınca davalı firmaya ihtarname çekildiğini, davalı firmanın cevaben, … ile lisans sözleşmesi olduğunu öne sürdüğünü, oysa, “…” markasının lisanslı kullanımı huzurdaki davaya konu olmadığını, davalının markasal kullanımının sonunda yer alan “…” ibaresi ise ayırt edicilik sağlamadığını, beyan ederek, davalı fiillerinin, … sayılı “…’’ markasına tecavüz oluşturduğunun ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile davalı adına tescilli www…com internet sitesine erişimin engellenmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; Mahkemenin davaya bakmakta yetkisiz olduğunu, huzurdaki davaya konu markanın sahibinin, davacı firma olmadığını, marka sahibinin, davacı firmanın yönetim kurulu üyeleri şahıslar olduğunu, her ne kadar davacı vekili, marka sahibi şahıslarla davacı firma arasında bir lisans sözleşmesi imzalanmış olduğunu öne sürmekteyse de, söz konusu lisans sözleşmesi TPE nezdinde tescil edilmediğini, davalı firma ile … arasında imzalanan sözleşme uyarınca davalı müvekkili firmanın “…” ibaresini kullanmakla mükellef olduğunu, benzer şekilde, alan adı seçiminde de davalı müvekkilinin, lisans sözleşmesinin 15/6 maddesi uyarınca, … tarafından onay verilen alan adını kullanmakla mükellef olduğunu, … ile imzalanan lisans sözleşmelerindeo …, … …, …, … gibi kademeler yer aldığını, bu sebeple, internet üzerinden yapılan rezervasyonlarda müşteri nezdinde karıştırma söz konusu olmadığını, çünkü davacı firma ile davalı müvekkilinin aynı klasmanda yer almadığını, davalı müvekkili firmanın, davacıya oranla daha üst klasmanda yer aldığını, alan adlarının karışıklığa yol açmadığını, arama motorlarında davacı sayfasının ilk sayfada çıkarken, davalı müvekkili markasının aynı sayfada çıkmadığını, dolayısıyla karıştırma söz konusu olmadığını, “…” ibaresi otelcilik sektöründe lokasyon belirtmekte olup, davaya konu markanın zayıf marka olduğunu, … ile imzalanmış olan lisans sözleşmesinin 15/5 maddesi uyarınca dava dışı …’nin ihbarı ile davaya dahlini talep ettiklerini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Davacının adi yazılı 05.03.2015 tarihli inhisari lisans sözleşmesi ile lisans sahibi olduğunu iddia ettiği … sayılı “…” ibareli markadan kaynaklanan haklarını, davadan önce Noterden ihtarname göndermekle davalı artık iyi niyetli üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceğinden , davalı tarafa karşı ileri sürebileceği , ancak markadaki “…” ve “…” ibarelerinin coğrafi yer bildirdiği, jenerik ibare olduğu, “…” ibaresinin de markanın tescil edildiği ve kullanıldığı 43.sınıfta zayıf bir ibare olduğu, bütünü ile zayıf bir markayı adına tescil ettiren kimsenin markanın küçük değişikliklerle kullanılmasına rıza göstermesi gerektiğinin uygulamada kabul edildiği,davalının markayı kullanımının “…” şeklinde olduğu ayırt edici unsurlar içerdiği, fer’i müdahil – ihbar olunan şirket ile davalı arasında yapılan sözleşmenin davacı ile yapılan sözleşmeden önceki tarihli olduğu, sözleşmenin 5.2 maddesinde tarifi yapılan ilk korunmalı bölgenin de Kartal, Tuzla, Sultanbeyli, Pendik bölgelerini kapsadığı, İstanbul’un Asya kıtasında kalan ilçelerini kapsadığı göz önüne alınarak davalının kullanımının 556 sayılı KHK 12.maddesinde düzenlenen dürüst kullanım ilkesi çerçevesinde bulunduğu kanaatine varılarak,markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik davanın reddine karar vermek gerekmiştir. ” şeklinde gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin yönetim kurulu üyelerinin, “…” ibaresinin Türk Patent nezdinde … tescil numarası ile marka tescilini sağladığını ve böylece “…” ibareli markanın tüm fikri mülkiyet haklarının maliki olduğunu, müvekkil şirket ile marka tescil sahipleri …, … ve … arasında inhisari lisans sözleşmesi bulunduğunu, markanın tanınmışlık düzeyine ulaşması ve ayırt ediciliğinin sağlanması için müvekkili tarafından çalışmalar yürütüldüğünü, Davalının otelcilik sektöründeki “…” şeklindeki kullanımının, müvekkilinin “…” ibareli markası ile ortalama bir tüketici nezdinde iltibas tehlikesi yarattığını ve müvekkilinin şimdiye dek bu marka ile ulaşmış olduğu meşhur ve maruf halinden faydalanma amacı taşıdığını, “…” ibaresinin doğrudan müvekkiline ait marka ile karıştırılma riski taşıdığını, “…” ibaresinin bugünkü tanınmışlık düzeyine ulaşması için gerekli her türlü çalışmanın yerine getirildiğini, bu ifadenin zayıf bir ayırt ediciliğe sahip olmadığını, aksine … otel zincirinin İstanbul Asya kıtasındaki görünümünü yansıttığını, müvekkiline ait markanın içerdiği her bir unsurun mahkemece ayrı ayrı değerlendirilerek düşük ayırt ediciliğe sahip oldukları şeklinde nitelendirilmiş olmasına rağmen; aslında “…” ibaresinin bütün haliyle değerlendirildiğinde, düşük ayırt edicilik düzeyinden çok daha ayırt edici niteliği haiz olduğunun görüldüğünü, “…” ibaresinin eklenmesi ile ayırt ediciliğin sağlandığını kabul etmenin hiçbir şekilde hakkaniyete uygun bir durum olmadığını, davalının kötü niyetle hareket ettiğini, davalının sicilde görünen faaliyet adresinden başka bir adreste faaliyet gösterdiği izlenimi yarattığını, Müvekkili şirketin “…” şeklindeki tescilli markayı “http://…com/” ibareli alan adı ile de kullandığını, bu alan adının 14.12.2010 tarihinden bu yana müvekkili şirket adına tescilli olduğunu, müvekkiline ait tescilli markaya tecavüz niteliğinde olan “http://…com/” şeklindeki alan adının ise 01.10.2013 tarihinden beridir davalı şirket tarafından kullanıldığını, 556 sayılı KHK’nın 9/2-e maddesi lapsamında davalı kullanımının davacıya ait otelin şubesi gibi bir durum yarattığını, davalının gerçek hak sahibi olmadığını, davalı kullanımının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet niteliğinde olduğunu, davalının eylemleri sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile davalı kullanımında olan internet sitesine erişimini engellenmesine yönelik olup, taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalının, davacının kullanımında olan … tescil nolu markaya tecavüz ve haksız rekabette bulunup bulunmadığı, davalı kullanımında olan ”www…com” internet sitesine erişimin engellenmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır. Davacı taraf, … sayılı “…” ibareli tescilli markayı 05.03.2015 tarihinde inhisari lisans sözleşmesi ile kullanım hakkı aldığını iddia etmiştir. Ancak sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı ve sicile tescil edilmediği, dava tarihinde yürürlükte olan 6769 sayılı SMK 148/5.maddesi gereğince kural olarak sicile kayıt edilmeyen hukuki işlemlerden doğan hakların iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği anlaşılmaktadır. Ancak gerek davacı yanca keşide edilen 05.05.2015 tarihli Kadıköy …Noterliğinin … sayılı ihtarname içeriği, gerek davalının Kartal …Noterliğinin 21.05.2015 tarihli, … sayılı cevabi ihtarname içeriği ve gerekse dava dışı … ile davacı arasında yapılan franchising sözleşmesi dikkate alındığında, davacının davacı sıfatının bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafın, 2012 yılında dava dışı … ile franchising sözleşmesi yaptığı, davalının dosya kapsamına sunduğu 09.12.2010 tarihli lisans sözleşmesinin 5.2 numaralı korunmalı bölge başlıklı maddesinde ” ilk korunmalı bölgenin Kartal, Tuzla, Sultanbeyli, Pendik bölgelerinin (yürürlüğe giriş tarihi itibariyle) yasal sınırları ve Gebze, Çayırova ve Darıca yasal sınırları dahilindeki alan olacağı, ilk korunmalı bölgenin sona ermesinden önce korunmalı bölge dahilinde 100 veya daha fazla konuk odalı bir başka zincir tesisinin franchising verenin rızasını alarak açıp işletilmesi halinde ilk korunmalı bölgenin süresinin yürürlük tarihinden itibaren 7.yıl dönümüne kadar uzatılacağı, yürürlüğe giriş tarihinden itibaren 7.yıl dönümünden itibaren korunmalı bölgenin Gebze, Çayırova ve Darıca yasal sınırları ile sınırlanacağının” kabul edildiği, davalı şirketin Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan … işletme adı ile 25.11.2015 tarihli ve … – … işletme adı ile 17.01.2011 tarihli turizm işletme belgesinin bulunduğu, yani Fer’i müdahil ile davacı arasında 29.12.2010 tarihli …, davalı ile 09.12.2010 tarihli … – … isimli işletme için lisans sözleşmesi imzalandığı, davalının 10.06.2013 tarihinde işletme adını “…” olarak değiştirdiği anlaşılmıştır. Dava konusu markanın 43.sınıfta 26.05.2014 tarihinde …, … ve … adına kayıtlı olduğu, www…com alan adlı web sitesinin 14.12.2010 tarihinde oluşturulduğu, domain sahibinin … olduğu ve davacı tarafça kullanıldığı, www…com alan adlı internet sitesinin 01.10.2013 tarihinde oluşturulduğu, domain sahibinin …Ltd. Şti olduğu ve davalı tarafça kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gerek mevzuatta ve gerekse uygulamada, tek başına tescili mümkün olmayan sözcüklerin yanına ayırt edici sözcükler ilavesi ile ve genelde ya isim tamlaması veya sıfat tamlaması şeklinde ortaya çıkan ve yeni bir anlam ifade eden sözcükler grubunun marka olarak tescil edilebilmesinin yasal düzenlemenin amacına daha uygun olacağı ve bu itibarla tek başına marka olarak tescili mümkün olmayan İstanbul, Ankara, İzmir gibi coğrafi yer isimlerinin bir başka sözcüğün eklenmesi ile meydana gelen sözcükler grubu bağlamında marka olarak tescil edilebileceği kabul edilmektedir.Davacının adi yazılı 05.03.2015 tarihli inhisari lisans sözleşmesi ile lisans sahibi olduğu … sayılı “…” ibareli markadan kaynaklanan haklarını, davadan önce Noterden ihtarname göndermekle davalı artık iyiniyetli üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceğinden, davalı tarafa karşı ileri sürebileceği, ancak markadaki “…” ve “…” ibarelerinin coğrafi yer bildiren jenerik ibareler olduğu, “…” ibaresinin de markanın tescil edildiği ve kullanıldığı 43.sınıfta zayıf bir ibare olduğu, bütünü ile zayıf bir markayı adına tescil ettiren kimsenin markanın küçük değişikliklerle kullanılmasına rıza göstermesi gerektiğinin uygulamada kabul edildiği, davalının markayı kullanımının “…” şeklinde olduğu, markaya eklenen ibarelerin ayırt edicilik kazandırdığı, fer’i müdahil ile davalı arasında yapılan sözleşmenin davacı ile yapılan sözleşmeden önceki tarihli olduğu, sözleşmenin 5.2 maddesinde tarifi yapılan ilk korunmalı bölgenin de Kartal, Tuzla, Sultanbeyli, Pendik bölgelerini kapsadığı, İstanbul’un Asya kıtasında kalan ilçelerini kapsadığı göz önüne alınarak davalının kullanımının sözleşmeye uygun olup, dürüstlük kuralına aykırı olmadığı, aksi yöndeki davacı iddialarının yerinde olmadığı, markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/02/2018 tarih ve 2015/195 E., 2018/34 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022