Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1234 E. 2022/1542 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1234
KARAR NO: 2022/1542
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 29/11/2018
NUMARASI: 2016/188 E. – 2018/461 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dünya çapında tanınan “…” adlı … söz – müzik: … olarak 1974 yılında piyasaya sürdüğünü ve o yıldan günümüze kadar plak kaset, cd ortamlarında yurt içinde ve yurt dışında piyasaya bu isim ve bilgilerle sunulduğunu, davalının dava dışı … Ürünleri A.Ş’ye ulaşarak … Yıl reklamlarında kullanılan “…” adlı eserin beste ve sözlerinin Türkiye kullanımlarının kendilerince temsil ve takip edildiği hususunu e-posta yazışmasıyla belirttiğini, davalının Türkiye’deki kullanımlarının temsilcisi olduklarını iddia ettikleri “…” adlı eserin adının duyulmadığını ve eserin yok hükmünde olduğunu, davalının öncelikle bu eserin temsil haklarının kendisinde olduğunu, hak sahiplerinin kim olduğunu, hak sahiplerinden hakları devraldığını ispat etmesi gerektiğini, … arşivinde eserin eser sahibi olarak müvekkilinin adı ile tescil edildiğini, davacının FSEK 11. madde gereğince eser sehibinin haklarına sahip olduğunu, icracı sanatçı olarak FSEK 80 ve devamı maddeleri gereğince icracı sanatçı haklarına da sahip olduğunu, davalının eylemlerinin haksız olduğunu, davacının ticari itibarının sarsıldığını, kazanç kaybına sebep olduğunu ve müzikal kariyerine de zarar verdiğini, davalının eserin bestecisini … olarak belirttiğini ancak dayanak gösterilen Plak kapağı fotokopisi üzerinde bestecinin … ve … olarak görüldüğünü, …’ın bir eser, …’nin başka bir eser olduğunu, … firması tarafından eserin tercih edilme sebebinin … olmasından değil … olmasından kaynaklandığını, davalının eser sahibi olmadığının tespiti ile 50.000,00 TL manevi tazminatın davacıya ödenmesi talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu eserin oıjinal adının “…” olduğunu, orjinal beste ve sözlerinin …’a ait olduğunu, … adlı eserin ilk olarak 1970 yılında … icrası ile piyasaya sunduğunu, alenileştiğini, 1970 yılına ait kapak plağı bulunmadığını, 1971 yılında yapılan kayda ait plak görüntüsünün mevcut olduğunu, eserin Ortadoğu ve Arap ülkelerinde popüler olduğunu, müvekkilinin iş ortağı … & … ile imzalanan ‘alt edisyon sözleşmesi’ uyarınca Türkiye’de müvekkilince temsil edildiğini, kayıtlarda eserin Türkçe söz yazarı olarak …’ın da hak sahipleri arasında görüldüğünü ancak eserin icrası ile Türkçe sözlerle ilgili hak sahipliği iddialarının olmadığını, müvekkilinin hak sahipliğinin sadece orijinal sözler ve beste bakımından olduğunu, eserin ülkemizde … adaptesi dışında 2 kez daha adapte edildiğini ve bu adaptelerin … ile eş zamanlı yayınlandığını, eser sahibi olarak … isminin de belirtilmiş olmasının maddi hatadan kaynaklandığını, … Teknik Bilim Kurulunun eserin aksi sabit olana dek sözlerinin …’a bestesinin …’ a ait olduğuna, …, .ş.. ve …’ın eserin adaptörü olduğuna karar verdiğini, … Kurulunun ise iki eserin büyük ölçüde aynılık gösterdiğini tespit ettiğini, hak sahipliğinin ispatı için Yargı kararı gerektiğini, … Teknik Bilim Kurulu kararında eserin daha önce anonim olarak kayıtlı olduğunu, davacının … üyesi olduğu dönemde veri tabanında sadece söz yazarı olarak geçtiğini, eserin ilk olarak … ismiyle alenileştiğini, eserlerin notaları yazılarak karşılaştırmalı olarak dinlenildiği ve işleme farkı olmakla birlikte aynı olduğu tespitlerinin bulunduğunu, eserin davacıdan 4 yıl önce … tarafindan icra edildiğini ve popüler olduğunu, müvekkilinin eserle ilgili yanlış kayıtları düzeltmek ve eseri gerçek hak sahibi adına kaydettirmekte hukukî menfaati olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin eylemlerinin davacı bakımında manevi zarar doğurduğunun söylenemeyeceğini, eserin davacıya ait olduğunun tespiti halinde dahî, manevi hak ihlalinden söz edilemeyeceğini beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; ” … FSEK, eseri başlı başına hayatiyete sahip bir varlık olarak kabul etmiştir. Yasa tarafından eser, sahibinin belirlediği ve adını gösterdiği biçimi ile ayrıca onun kamuya sunduğu bütünlükle varlığını sürdürmekte ve korunmaya devam etmektedir. FSEK’e göre, eser sahibinin yada mirasçıları eserle ilgili üçüncü şahısların ve kamunun, eserin bütünlüğünün korunmasında ve esere yönelik tecavüzlerin kaldırılmasında menfaati vardır. Çünkü bir yandan eser sahibi eserden mali yönden yararlanmaktadırlar; diğer yandan da eserin başkaları tarafından kullanımını manevi yetkilere dayanarak gözetme hakları bulunmaktadır. Öte yandan eser, ülke kültürünün bir parçası olup, sonraki nesillere sahibi tarafından yaratıldığı biçim ve bütünlükte kültürel miras olarak aktarılması gerekmektedir. Davacının eserinin 45 lık olarak kamuya sunulduğu tarih, sanatçının bu eser ile tanınmış olması, davalının ise ticari amaçlı bir reklam filminde davacıdan izin almaksızın sözleri değiştirdiği, dolayısıyla; Eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile şeref veya itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri menedebilir. Menetme yetkisinden bu hususta sözleşme yapılmış olsa bile vazgeçmek hükümsüzdür (FSEK m. 16). düzenlemeleri birlikte incelendiğinde her iki raporda da davacının huzurdaki davacı açmakta hukuki menfaati bulunduğu tespit edilmiş, davacının ülkemizde sevilen ve tanınmış bir sanatçı olması, her iki bilirkişi raporundaki tespit ve değerlendirmeler FSEK mevzuatı ile birlikte incelendiğinde; FSEK 9. maddesi hak sahipliği yönünde sunulan belge ve dökümanlar de dikkate alındığında Davalının … isimli eserin söz kısmı üzerinde edisyon hakkı sahibi olduğu ancak aynı bestenin kullanıldığı ”…” isimli eserin bestesi üzerinde davalının edisyon hakkı sahibi olduğunun ispatlanamadığı, …’ın 41. yılı için hazırlanan reklam filmindeki şarkı sözlerinin FSEK 11. maddedeki karine de dikkate alınarak davacının … adlı eserin sözlerinden türetildiği tespit edilmiş, davacının eser üzerinde hak sahibi olduğu sözlerin … Ürünleri A.Ş. firması tarafından reklamlarda değişiklikler yapılarak kullanıldığı ancak burada eserin tercih edilme sebebinin … isimli eser değil davacının … şeklindeki eserine ait sözlerin toplumun dikkatini çekerek kullanıldığı, reklam filminin TV yolu ile geniş kitleler tarafından izlenmiş olması, sanatçının ticari bir alan için sözleri değiştirilen eserinin bütünlüğünün bozulduğu dolayısıyla eylem sebebiyle davacının manevi yönden zarar gördüğü gerçeği de gözetilerek eylemin özelliğine göre 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlamın eserin bestesi üzerinde davalının hak sahipliğinin olmaması kısmını istinafa konu olmadığını ancak ilamın devamında müvekkil lehine hükmedilen 20.000-TL tutarındaki manevi tazminatın düşük olduğunu, bu sebeplle verilen hükmün kaldırılmasını ve taleplerindeki gibi 50.000,00 TL üzerinden manevi tazminata dava tarihinden itibaren işleyecek faiz ile birlikte hükmedilmesini, davalının … adlı eserin sözleri üzerinde edisyon hakkı sahibi olduğuna dair tespit kararının bu yönde bir talep olmamasını, olsa idi dahi geçerli belgeler ile ispatlanamamış olması gerekçesi ile kaldırılmasını, takdir yetkisinin hakime verilmiş olduğu alacak davalarında reddedilen kısım üzerinden vekalet ücreti takdir edilemeyeceğini, davalı lehinde takdir edilen vekalet ücretinin kaldırılmasını, mahkeme ilamında yer alan diğer hüküm fıkralarının aynen onanmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kararın gerekçesindeki tespitlerde hak sahipliği konusunda çelişki bulunduğunu, aleyhlerine hükmedilen manevi tazminatın reddine karar verilmesini, yargılama aşamalarındaki beyanları tekrar ile, davacı … üyesi iken … adlı eserin sözleri: …, bestesi: anonim olacak şekilde kaydedildiğini, meslek birliklerinde beyan esasının geçerli olduğunu, bilirkişi rapor bütünlüğü ve anlamı bozularak hükme alındığını, bestenin üzerine Türkçe sözler yazılması için asıl eser sahibinden izin alınması gerektiğini ancak tam tersine davacının eserin bestesini haksız ve hukuka aykırı olarak sahiplendiğini, ülkemizde 70’li yıllarda yabancı eserlere Türkçe sözler yazmak suretiyle çok fazla eserin piyasaya sürüldüğünü, bunların büyük bir çoğunluğunun asıl eser sahiplerinden izin alınmadan uyarlanan eserler olduğunu, bu durumun müzik piyasasında çokça bilinen bir durum olduğunu, ancak belirtilen durumun bu kadar yaygın olmasının eserin üzerine Türkçe söz yazmak için asıl eser sahibinden izin alınması gerektiği gerçeğini değiştirmeyeceğini, tam tersine o yıllarda telif haklarının hiçe sayıldığını, toplumun böyle bir bilinçten tamamen yoksun olduğunu, etkin bir korumanın ne yazık ki olmadığını gösterdiğini, karar henüz kesinleşmeden kararın basınla paylaşılmasının ek bir mağduriyet yarattığını, müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini, beyanla kararın belirttikleri sebeplerle kaldırılmasının ve davanın tümden davanın reddine, yargılama harç ve masrafları ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep edilmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin hak sahibi olduğundan bahisle, yargılama safhalarındaki beyanları ile istinaf dilekçesindeki beyanları tekrarla, davalının tüm istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca taraf vekillerinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacının “…” adlı eserin hak sahibi olduğu iddiası ile davalının hak sahibi olmadığının tespiti istemi ve davalı tarafından eserin haksız bir biçimde ifa edilmesiyle ticari- mesleki itibarını zedeler mahiyette kullanıldığı iddiası ile kişilik haklarına saldırı oluştuğundan bahisle 50.000-TL manevi tazminat istemine ilişkindir. Eldeki davada,… kayıtlarına göre … adlı eserin yabancı sözlerinin dava dışı …’a ait olduğu, bestesinin … ile birlikte …’a ait olduğu, yabancı eserin 1970’den beri farklı müzisyenler tarafından icra edildiği ve 1971’den itibaren de … tarafından icrası ile aleniyet kazandığı, … adlı eserin Türkçe sözlerinin davacı …’a ait olduğu, bu Türkçe sözler ile Türkiye’deki bilinen icracısının 1974 yılından beri davacı … olduğu, … kayıtlarına göre dijital ortamda eser kayıtları değerlendirildiğinde ‘…’ adlı eser ile ‘…’ adlı eserin büyük ölçüde aynılık gösterdiğinin tespit edildiği, hak sahipliği belgeleri ve dokümanlar ışığında eser üzerindeki hak sahipliğinin ispatı için mutlaka bir yargı kararına muhtaç olunduğu değerlendirilmiş ardından daha sonraki bir tarihte kayıtlara göre ‘…’ isimli eserin söz yazarı ve bestecisinin … olduğunun bildirildiği, eserin Türkiye’de aynı beste ile farklı zamanlarda farklı Türkçe sözler ile de icra edildiği, dava dışı … şirketinin 41. yıl reklamlarında eserin bestesinin reklam içeriğine uygun yazılan Türkçe sözlerle icra edildiği, bu sözlerin davacının … adlı eserinin sözleri ile benzerlik arz ettiği, … şirketinin reklamlarında kullanılan eserin tercih edilme sebebinin ‘…’ değil ‘…’ olduğu, reklamda ‘…’ ve … adlı eserde yer alan bestenin kullanıldığı, mezkur reklamda … adlı eserin liriği/ sözleri/ güftesinin birebir kullanılmadığı ancak her iki lirik incelendiğinde görüleceği üzere … reklamlarındaki şarkı sözlerinin … adlı eserin sözlerine benzetilmeye çalışıldığı, … adlı eserin sözlerinden türetildiği sabit görülmüştür. Sözlü ve sözsüz musiki eserler, FSEK’ın 3. maddesinde koruma altına alınmış bağımsız bir eser türüdür. Sözlü musiki eserlerde, güfte ve beste aynı eserde birleşse bile, sahipleri ayrı ayrı korunur. Bir bestede koruma konusu olan müziğin biçimi (yapı ve ritim) değil, ona hususiyet katan melodisidir (Ü.Tekinalp, FMH, s.123). Diğer eserlerde olduğu gibi, musiki eserlerinde de korumanın ön şartı sahibinin hususiyetini yansıtmasıdır. Bu bağlamda anonim musiki eserleri belirli bir sanatçının hususiyetini yansıtmadığı için, eser musiki eser niteliğinde olsa bile hukuken korunmaz. Bununla birlikte bir anonim eserin işlenmesi suretiyle ondan hususiyet içeren yeni bir eser elde edilmesi mümkündür. Bir musiki eserinin biçim yönünden halk müziği, sanat müziği veya pop müziği niteliğinde olması veya o ritimleri taşıması korumanın kapsamının belirlenmesinde rol oynamaz. FSEK 9. madde kapsamında ‘birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır’ şeklindeki açıklama ile bir müzik eserinin bestesinin ve sözlerinin birbirinden ayrılmasının mümkün olduğu ve her biri üzerinde bağımsız olarak tasarrufta bulunabileceği, buna göre eserin sözlerinin kullanımı bakımından söz yazarından ya da bu hakkı takibe yetkili olanlardan, bestesinin kullanımı bakımından ise bestecisinden ya da bu hakkı takibe yetkili olanlardan izin alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte somut olayda dava konusu eserin sözlerinin kullanılmadığı bundan esinlenmiş olduğu, “…” isimli eserin sözleri ile dava konusu edilen reklam filminde kullanılan sözlerin, birbiri ile içerik olarak neredeyse tamamen ilgisi olduğu, eserin şarkı sözlerinden ilham alındığı, yaklaştırıldığı, bunun ise eser sahibinden izin alınmasını gerektiren bir durum olduğu tartışmasızdır. Söz konusu reklamda kullanılan sözlerde basit bir esinlenmenin değil eserin sözlerinin izinsiz bir şekilde tahrif edildiğinin söz konusu olduğu, reklamı dinleyende oluşacak ilk algının, orjinal şarkıyı söyleyen …’ın reklamda da aynı şarkıyı değiştirilmiş sözlerle seslendirmesi ve şarkının adının ve sözlerinin … olarak hafızada canlandıracağını, şarkının başka bir adının olmadığı ve şarkının adını veren sözlerin bu sözleri yaratan söz yazarı olduğu netice de ise davacının bu yönden iddiasının yerinde olduğu değerlendirilmiştir. Aksine dair davalı istinafı yerinde bulunmamıştır. Yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca takdir edilecek manevi tazminat; zarara uğrayanda tatmin duygusu oluşturup, sebepsiz zenginleşmeye meydan vermeyecek bir miktar olmalıdır. Mahkemece; davacının eserinin davalı tarafından kullanılmasının niteliği, tarafların dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumları, paranın alım gücü ve hakkaniyet nazara alınarak 20.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir. Davalının eyleminin niteliği sabit olmakla nazara alındığında, taktir edilen manevi tazminat miktarında yasal düzenlemelere ve dosya kapsamına aykırılık bulunmadığından, bu yöndeki tarafların istinaf sebeplerinin reddine karar vermek gerekmiştir. 6100 sayılı HMK m.26/1 gereğince taleple bağlılık ilkesi uyarınca Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Somut davada davacı ““…” adlı eserin hak sahibi olduğu iddiası ile davalının hak sahibi olmadığının tespitini ve davalı tarafından eserin haksız bir biçimde ifa edilmesiyle ticari- mesleki itibarını zedeler mahiyette kullanıldığı iddiası ile kişilik haklarına saldırı oluştuğundan bahisle 50.000-TL manevi tazminat” talep etmiş olmakla; ilk derece Mahkemesi tarafından “FSEK 9. madde dikkate alınarak davalının … isimli eserin söz kısmı üzerinde edisyon hakkı sahibi olduğuna, aynı bestenin kullanıldığı ”…” isimli eserin bestesi üzerinde davalının edisyon hakkı sahibi olduğunun ispatlanamadığına, …’ın 41. yılı için hazırlanan reklam filmindeki şarkı sözlerinin FSEK 11. maddeki karine de dikkate alınarak davacının … adlı eserin sözlerinden türetildiğinin tespitine, eylemin özelliğine göre 20.000-TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” karar verilmesi 6100 sayılı HMK m.26 kapsamında kalmakla uygun bulunmuştur. Davacının faiz istemine ilişkin iddiası, 6100 sayılı HMK m.357/1 uyarınca dinlenemez. 6100 sayılı HMK m. 323, 326, 330, 332, 333 uyarınca; karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu ile AAÜT m.3, 5, 10/3 uyarınca davanın kabul ve ret edilen kısımları dikkate alınarak tarafların haklılığına göre ilk derece Mahkemesi tarafından taktir edilen harç, yargılama gideri, vekalet ücreti, avans iadesi taktiri yerinde olmakla; manevi tazminatın ret edilen kısmı açısından mevzuata uygun şekilde vekalet ücreti taktir edildiği tespit edilmiş, aksine dair davacı istinafı yerinde bulunmamıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından taraf vekillerinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 29/11/2018 tarih ve 2016/188 E., 2018/461 K. sayılı kararına karşı, taraf vekilleri tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 1,366,20 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 341,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 1,024,65 -TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/11/2022